Hukuk Genel Kurulu 2012/6-566 E. , 2013/198 K.YARGILAMANIN YENİLENMESİÖNALIM DAVASITAPU İPTALİ VE TESCİLHİLE KULLANARAK MUVAZAALI ŞEKİLDE AÇILAN ÖNALIM DAVASI HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 361HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 428HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 375HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 445
Taraflar arasındaki “yargılamanın yenilenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 08.06.2010 gün ve 2010/65 E., 2010/263 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 19.04.2011 gün ve 2010/13886 E., 2011/4951 K. sayılı ilamı ile;
(...Uyuşmazlık, kesinleşen önalım davasına yönelik yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalı H. Akpınar’ın diğer davalı N. Akpınar Çayan’ın 1960 No’lu parselde satın aldığı 2/9 paya yönelik olarak açtığı davada, davanın kabulüne karar verildiğini, davacının bu durumdan taşınmaza ilişkin olarak görülen paydaşlığın giderilmesi davasında anılan kararın sunulması ile haberdar olduğunu, oysa davacının da 29.9.2008 tarihinde aynı paya yönelik önalım davası açtığını, o davanın da kabulüne karar verildiğini, davalı H. Akpınar’ın davacının 29.9.2008 tarihinde açtığı davadan ve 6.3.2009 tarihinde verilen karardan çok sonra 4.8.2009 tarihinde kötü niyetle dava açtığını, paydaşlığın giderilmesi davasında her iki davalının da taraf olduğunu, 24.10.2008 tarihli oturumda davalıların açılan önalım davasından söz ettiklerini, mahkemenin de davalı H. Akpınar’ın açtığı önalım davasını bekletici mesele yaptığını, ancak söz konusu davanın davacının aldığı ilamı geçersiz kılmak ve davacıyı zarara uğratmak için açıldığını, davalı N.Akpınar Çayan’ın da annesinin açtığı bu davayı ilk oturumda kabul ettiğini, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiğini, bu şekilde davalıların hile uyguladıklarını belirterek, davalı H.Akpınar’ın açtığı davada verilen kararın iptalini, davalı H. Akpınar’ın önalım davasının reddini ve H. Akpınar adına kayıtlı payın iptalini talep etmiştir. Davalılar vekili, davalı N. A. Çayan’ın Ş. Kahveci’den satın aldığı payın açılan önalım davası sonucu H. Akpınar adına tescil edildiğini, bu nedenle davalı N. A. Çayan’a husumet yöneltilemeyeceğini, yapılan pay satışının davalı H. Akpınar’a noter aracılığı ile bildirilmemesi nedeniyle adı geçen müvekkilesinin satıştan haberdar olması üzerine önalım davası açtığını, davanın kabulüne karar verilerek payın davalı H. Akpınar adına tescil edildiğini, yine taşınmaz hakkında görülmekte olan paydaşlığın giderilmesi davasında önalım davası sonucu payın H. Akpınar adına tescil edildiğini beyan ettiklerini, davalı H. Akpınar’ın kötü niyetli olduğu iddiasını kabul etmediklerini, davanın muvazaalı açılmadığını, kızı olan davalı N. A. Çayan’ın da davayı kabul etmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu, dava açarken tapu kaydına tedbir koydurmayan davacının bu durumun meydana gelmesine kendisinin sebebiyet verdiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yargılamanın iadesi isteği HMUK’nun 445 ve devamı maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere hukuki niteliği itibariyle ayrı ve bağımsız bir dava olup mutlaka duruşma yapılarak iki aşamada incelenmesi gerekir. Mahkeme öncelikle yargılamanın iadesi davasının mesmu ( dinlenmeye değer ) olup olmadığını kendiliğinden araştırır. Bu aşamada genel dava koşullarından ayrı olarak yargılamanın iadesi davasının süresinde açılıp açılmadığının, teminat gösterilip gösterilmediğinin ve yasada sayılan yargılamanın iadesi sebeplerine dayanılıp dayanılmadığının incelenmesi gerekir. Bu koşullardan birisinin mevcut olmadığı sonucuna varılması halinde istem ret edilir. Mahkeme birinci aşamada yargılamanın iadesi davasının dinlenmeye değer olduğu sonucuna varırsa, ikinci aşamada esasa girerek ileri sürülen yargılamanın iadesi sebeplerinin doğru olup olmadığını araştırır. Dava dilekçesinde ileri sürülen sebebin gerçek olduğu kanısına varması halinde ise istem kabul edilerek asıl dava hakkında yeni bir karar verir.
Olayımıza gelince; dava konusu payın ilişkin bulunduğu 1960 parsel No’lu taşınmazın paydaşlarından Ş. Kahveci’nin taşınmazdaki 2/9 payını davalı N. Akpınar Çayan’a 19.8.2008 tarihinde 21.000 TL bedelle satması üzerine aynı taşınmazda 5/9 pay maliki davacı Yunus Yiğit 29.9.2008 tarihinde Bolu 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/236 esas 2009/ 57 karar sayılı dosyasında önalım davası açmış, mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne dair verilen karar 12.5.2010 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz hakkında görülmekte olan paydaşlığın giderilmesi davası sırasında da bu kez taşınmazın paydaşlarından H. Akpınar 4.8.2009 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/ 287-321 sayılı dosyasında aynı paya yönelik olarak önalım davası açmış, davalı N. Akpınar Çayan’ın 6.10.2009 tarihli oturumda davayı kabul etmesi üzerine davanın kabulüne dair verilen karar temyiz edilmeksizin 11.11.2009 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı, sonradan açılan önalım davasının kendisinin kazandığı önalım davasında alınan ilamı geçersiz kılmak için anne-kız olan davalılar arasında muvazaalı olarak açıldığını ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunmuştur.
Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla da kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkı alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. Türk Medeni Kanunu’nun 733/3. maddesi hükmüyle yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
Önalım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu bağlamda 1960 No’lu parseldeki dava konusu edilen 2/9 payın satılması üzerine taşınmazın paydaşı Hatice Akpınar tarafından yapılan pay satışı kendisine noter aracılığı ile bildirilmediğinden iki yıllık yasal hak düşürücü süre içinde önalım hakkının kullanılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Önalım hakkı taşınmazın her paydaşına tanınmış bir hak olup davacının açtığı davadan bağımsız olarak bu hakkın ayrı bir dava ile kullanılması mümkündür. Diğer yandan davalı Hatice Akpınar’ın dava açtığı tarihte davacı Yunus Yiğit’in açtığı dava henüz kesinleşmemiş olduğu gibi, davalı Hatice Akpınar’ın açtığı dava da davacının açtığı davadan önce kesinleşmiştir. Bu durum karşısında HMUK’nun 445/10 maddesi hükmü gereğince davacının yararlanabileceği bir kesin hükümden söz edilemez. Yine davacı tarafından davalıların hile kullanarak muvazaalı şekilde açılan önalım davasını sonuçlandırdıkları iddia edilmesine karşın, bu husus da kanıtlanabilmiş değildir. Davada yargılamanın yenilenmesi koşulları gerçekleşmediğinden mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir ...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine; Özel Daire'ce başlık bölümünde açıklanan gerekçe ile bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 1086 sayılı HUMK'nun 445 vd. maddeleri (6100 sayılı HMK'nun 375 vd. ) uyarınca yargılamanın yenilenmesi sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediği, noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; kesin hükme bağlanmış olan bir davaya yeniden bakılamayacağına ilişkin kuralın en önemli istisnası yargılamanın yenilenmesi yoludur.
Buna göre, yargılamanın yenilenmesi, bazı ağır yargılama hatalarından ve noksanlarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün sona ermesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan, olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın iadesi sebepleri, HUMK m.455 (HMK m.375)'te sınırlı olarak sayılmıştır. Bunun dışındaki bir sebepten dolayı, yargılamanın iadesi yoluna gidilemez.
Tarafları, dava sebebi ve konusu (müddeabihi) aynı olan bir dava hakkında verilen hükme aykırı yeni bir hüküm verilmesine sebep olabilecek bir madde (kanuni dayanak) yokken, aynı mahkeme veya başka bir mahkeme tarafından önceki (birinci) hükme aykırı ikinci bir hüküm verilmiş bulunması, yargılamanın yenilenmesi sebebidir (1086 sayılı HUMK.m.445/10; 6100 sayılı HMK 375/ı).
Bir dava hakkında birbirine aykırı iki hüküm bulunması sebebine dayanarak yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilmek için, her iki hükmün de kesinleşmiş olması gerekir. Eğer, ikinci hüküm henüz kesinleşmemişse, yargılamanın yenilenmesi yoluna değil, ikinci hükme karşı temyiz yoluna başvurulur(HUMK. m.428/3; HMK. m.361).
Tarafları, dava sebebi ve müddeabihi aynı olan bir dava hakkında birbirine aykırı kesinleşmiş iki hüküm bulunması halinde, birinci hüküm lehine olan taraf kesin hükümden (HUMK.m.237; HMK. m.303) istifade etmektedir. Bu nedenle, yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine, ikinci hükmün iptaline karar verilir (HUMK.m.450/II; HMK. m.380). Bundan dolayı, sadece ikinci hükmün iptali için yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir; yoksa, birinci hükmün iptali için yargılamanın yenilenmesi istenemez.
Fakat, ikinci hükmün yargılamanın yenilenmesi yolu ile iptal edilebilmesi için, ikinci hükmü veren mahkemenin, ikinci hükmü verirken, birinci hükümden haberdar bulunmamış olması gerekir (Prof.Dr.Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt V, İstanbul 2001, s.5222-5229).
Eğer, ikinci davanın görülmesi sırasında kesin hüküm itirazında bulunulmuş, yani gerek mahalli mahkeme (bidayet mahkemesi) gerekse Temyiz Mahkemesi birinci ilama muttali olmuşlar ve bu ilamı ikinci davaya müessir addetmeyerek kesin hüküm itirazını reddetmişlerse, artık HUMK.m.445/10’a istinaden iadei muhakeme talebinde bulunulamaz. Bu durumda artık ikinci hükme üstünlük tanınması gerekmektedir(Prof.Dr.Baki Kuru, Makaleler 2006, s.388,389; Prof.Dr.H.Yavuz Alangoya, Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2003, s.580; HGK'nun 22.11.2006 gün ve 2006/20-711 E., 2006/739 K. sayılı ilamı).
Yukarıda yapılan hukuki saptama ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı Y. Yiğit tarafından Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/236 E. 2009/57 K. sayılı dosyası ile 29.09.2008 tarihinde 1960 parsel sayılı taşınmazın 2/9 hissesinin iptali ve adına tescili için şufa davası açılmış, yargılama sonunda 06.03.2009 tarihinde davanın kabulüne dair verilen karar 6. Hukuk Dairesi'nce onanarak 12.05.2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Eldeki davanın davalısı H. Akpınar tarafından ise 04.08.2009 tarihinde Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/287 E. 2009/321 K. sayılı dosyası ile N. A. Çayan aleyhine aynı taşınmaz için aynı paya ilişkin şufa davası açılmış, yargılama sonunda 13.10.2009 tarihinde davanın kabulüne dair verilen karar temyiz edilmeksizin 11.11.2009 tarihinde kesinleşmiştir.
HUMK m.445/10 (HMK m.375/i) maddesinde belirtilen yargılamanın yenilenmesi isteminin kabul edilebilmesi için davanın tarafları, dava sebebi ve konusunun aynı olması gerekmektedir. Oysaki Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/236 E. 2009/57 K. sayılı dosyasında davacı Yunus Yiğit, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/287 E. 2009/321 K. sayılı dosyasında ise davacı H. Akpınar'dır. Her iki davada davacılar farklı olup HUMK m.445/10 (HMK m.375/ı) maddesinde belirtilen taraflarının aynı olması koşulunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı Y. Yiğit'in açmış olduğu dava (Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/236 E. 2009/57 K.) H. Akpınar'ın açmış olduğu davadan (Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/287 E. 2009/321 K.) sonra 12.05.2010 tarihinde kesinleşmiş olup ikinci hüküm lehine olan Y.Yiğit'in yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabilmesi de mümkün değildir. Ancak davacı iddialarını genel mahkemelerde açacağı tapu iptali ve tescil davasında ileri sürebilir.
Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; HUMK 445/7. maddesi gereğince, bu konuda yeni bir dava açılmadan yerel mahkemece her iki hüküm de iptal edilerek paydaşların eşit şufa hakkı bulunduğunu gözetmek suretiyle davacı ve davalı paydaş yararına hesaplanacak hisseler oranında tescil kararı verilmesi gerektiği ileri sürülmüşse de bu görüş Hukuk Genel Kurulu'nun çoğunluğunca yerinde görülmemiştir.
Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
Öte yandan Özel Dairece yerel mahkeme hükmü HUMK 445/10 maddesindeki koşulları taşımadığı gerekçesi ile bozulmasına rağmen işin esasına ilişkin 'Yine davacı tarafından davalıların hile kullanarak muvazaalı şekilde açılan önalım davasını sonuçlandırdıkları iddia edilmesine karşın, bu husus da kanıtlanabilmiş değildir.' şeklinde açıklama yapılması usule uygun olmayıp bu kısmın bozma metninden çıkarılması gerekir.
S O N U Ç : Bozma nedenine göre bozma ilamının sondan bir önceki paragrafında yer alan “Yine davacı tarafından davalıların hile kullanarak muvazaalı şekilde açılan önalım davasını sonuçlandırdıkları iddia edilmesine karşın, bu husus da kanıtlanabilmiş değildir” bölümün bozma metninden çıkarılmasına,
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.