16. Ceza Dairesi 2016/6906 E. , 2017/3426 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Tehlikeli maddelerin
izinsiz olarak bulundurulması, Nitelikli kasten adam
öldürmeye teşebbüs
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62,
53, 58/9. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Her devlet siyasal fonksiyonunun gereği olarak, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, Anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen 'Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak' suçunun konusunu da, devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği oluşturmaktadır.
Suçla korunan hukuki değer, devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir.
Suç, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince mutlak terör suçudur.
Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde;
1-Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2-Devletin birliğini bozmak,
3-Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4-Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiştir.
Korunan değerlerin önemi ve yasa metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır (TCK’nın 314. md. gibi).
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekir. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur. Ancak maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. (Yargıtay CGK 09.02.2010 t.2009/9-103, 2010/22) Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. “Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme vb. fiilleri işlemelerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolunu açmak, toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin, ülkesinde yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremediği, zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamı ve toplumda yaşanan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma amacına ulaşmaya çalışır. (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90, Dönmezer Tedhişçilik sh.56)
Söz konusu düzenlemeye esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesi ile suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Yasa koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin (TCK 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir.” (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90) Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması, “amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir.” (Yargıtay CGK.09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22).
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9. CD. 26.06.2012 T. 2012/2855-8069 sy.k. 15.01.2014 t. 2013/12441-2014/614 sy.k. 30.03.2010 t. 2009/8654-2010/3632 sy.k. 09.06.2011 tarihli, 2011/4202 esas, 2011/3296 karar sayılı kararı. vb.) olabilir. Ancak suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin ülkesi, milleti ve egemenliği bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrımuayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suçtan (TCK 302 md.) da cezalandırılabilmesi için, eylemin bireysel bir amaçla/saikle değil, yasa maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki failin, geçitli/müterakki suçlardaki özellik nedeniyle, TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan amaç suçu sabit görülüp cezalandırıldığı durumda ayrıca TCK’nın 314/1-2. maddesi gereğince cezalandırılamayacağı istikrar kazanan bir uygulama haline gelmiştir (Yargıtay 9. CD.15.06.2009 T. 2009/6277-7540 sy.k.vb.).
Mahkemenin kabul ve gerekçesine göre sanığın dava konusu eyleminin hazırlık hareketi aşamasında kalıp kalmadığı ve ikinci grubun eyleminden sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise sorumluluğunun kapsamının ne olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
a-Sanığın dava konusu eyleminin hazırlık hareketi aşamasında kalıp kalmadığı sorunu:
Suç yolunda gerçekleştirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hallerde eylemin hangi şartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü bağlamında ortaya konan ve TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde “Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki subjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık-icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunlu haline getirmektedir... Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, (Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408) Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih 1-153/206 sayılı kararı vb.) objektif teori- Frank formülüne göre;
Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir. Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır. (Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu - Av Serra Karadeniz-LLM / Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi / Sayfa 792, 793, 794, İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa 503 ve devamı, Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408)
b-Sanığın ikinci grubun eyleminden sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise sorumluluğunun kapsamının ne olduğu sorunu:
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
TCK'nın 37. maddesindeki; '(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır' şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1-Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2-Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.
'Yardım etme' ise 5237 sayılı TCK'nın 39. maddesinde; '(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on beş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a)Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b)Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c)Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak' şeklinde, 'Bağlılık kuralı'da aynı Kanunun 40. maddesinde; '(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir' biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanunun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
TCK’nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1-Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a)Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b)Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak olarak sayılmış,
2-Manevi yardım ise;
a)Suç işlemeye teşvik etmek,
b)Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
c)Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,
d)Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira 'yardım etme'yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/1-558-480 sayılı kararı).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosunda silahlı olarak faaliyet göstermekte iken 24.09.2015 günü Yüksekova Büyükçiftlik Jandarma Komutanlığına teslim olan sanığın, ... ve ... kod adlı örgüt mensupları tarafından, Van-Hakkari karayoluna yerleştirilip patlatılmak üzere hazırlanan 9 adet el yapımı patlayıcıyı 3 katıra yükleyerek örgütün sözde tabur komutanı ... kodun komutası altında 12 kişilik bir grup halinde ... Yaylasından hareket ederek Yüksekova/Hakkari sınırında bulunan Kandil Tepesi mevkiine geldikleri, gruptan ..., ... ...,..., ... ve ... kod adlı örgüt mensuplarının ayrılarak Hakkari-Van karayolunu kesip yolcuları durdurarak propaganda yaptıkları, iki gün sonra gece vakti bu grubun da gelmesiyle patlayıcı yüklü katırlarla birlikte Yüksekova .... Köyü, ... Mahallesine gelip milis ...’ın da yardımı ile bu köyün ... Mahallesi alt tarafına gittikleri, burada ... kodun talimatıyla altışar kişilik gruplara ayrıldıkları, ... adlı örgüt mensubunun idaresinde sanıkla birlikte ..., Şervan, ... ve Şahin kod adlı örgüt mensuplarının yaklaşık 1,5 kilometre daha yürüyerek ormanlık alana inip daha önce planlanan şekilde Van-Hakkari karayoluna yerleştirilecek patlayıcı için tünel kazmaya başladıkları fakat kazılan tünelin, patlayıcı yerleştirilemeden güvenlik güçlerince farkedilerek tahrip edildiği, geride kalan ... kodun komutasındaki altı kişilik grubun Van-Hakkari karayolunun farklı bir noktasında tünel kazarak yerleştirdiği patlayıcıların 15.09.2015 tarihinde infilak ettirilmesi neticesinde, iki polis memuru ve bir sivil şahsın şehit olduğu, iki polis memurunun da yaralandığı, ancak bu olayın iş bu iddian...e dava konusu yapılmadığı görülmektedir.
İddianameye konu somut olay bakımından, karayoluna kazılmaya başlanılan tünelin, henüz ele geçirilip niteliği uzman bilirkişi marifetiyle belirlenemeyen patlayıcı maddeler yerleştirilmeden yol kontrolü/taraması yapan jandarma görevlilerince farkedilerek kullanılamaz hale getirildiğinin anlaşılmasına göre, sanığın eylem ve faaliyetlerinin TCK’nın 302/1. maddesinde belirtilen amaç suça yönelik hazırlık hareketleri niteliğinde olup, zarar tehlikesini doğurmaya elverişli icra hareketi vasfında bulunmadığından anılan suçun unsurlarının oluşmayacağı, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunun da ispat edilemediği anlaşılmakla mahkemenin her iki suçtan da sanığın beraatine dair kabul, değerlendirme ve kararında bu yönüyle bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak sanığın, ... ve ... kod adlı örgüt mensupları tarafından, Van-Hakkari karayoluna yerleştirilip patlatılmak üzere hazırlanan 9 adet el yapımı patlayıcıyı 3 katıra yükleyerek örgütün sözde tabur komutanı ... kodun komutası altında 12 kişilik bir grupla birlikte ... Yaylasından Yüksekova ... Köyü, Damlacık Mahallesi alt tarafındaki ormanlık alana kadar, 15.09.2015 tarihinde iki polis memuru ve bir sivil şahsın şehit olduğu, iki polis memurunun da yaralandığı olayda kullanılacağını bilerek ve isteyerek taşıdığının anlaşılması karşısında;
Sanığın, olay yerine gidip tünel kazma, patlayıcı yerleştirme hareketlerine doğrudan katılıp fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurmadığına göre araç suçlardan kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçları yönünden fail olarak sorumlu tutulması mümkün değilse de, TCK’nın 40. maddesi delaletiyle 39/2-b maddesi gereğince suçta kullanılan patlayıcıların olay yerine yakın mesafeye kadar taşınmasına doğrudan katıldığı anlaşıldığından, kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarına yardım eden, amaç suç ve patlayıcı maddelerin izinsiz olarak taşınması/bulundurulması suçlarına da asli fail olarak iştirak ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğundan, sanık hakkında 15.09.2015 tarihli olayla ilgili olarak zikredilen suçlardan başlatılmış bir soruşturma ya da açılmış bir dava bulunup bulunmadığı da araştırılıp, derdest soruşturma veya dava bulunması halinde her iki dava dosyasının birleştirilmesi, kesinleşmiş ise denetime elverişli olacak biçimde dosya içine temini, aksi halde kamu davası açılması için gereğine tevessül edilerek 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan suçun, Devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup, amaç suç işlendiğinde failin, geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç suç ile amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bulunan araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılmakla birlikte örgütün üyesi olmaktan cezalandırılamayacağı da gözetilerek sanığın hukuki durumunun buna göre takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosunda silahlı olarak faaliyet göstermekte iken 24.09.2015 günü Yüksekova Büyükçiftlik Jandarma Komutanlığına gönüllü olarak teslim olup,örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlarla ilgili bilgi verip faillerini açıklayan sanık hakkında örgüte üye olmak suçu yönünden TCK’nın 221. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma yeri bulunup bulunmadığının tartışmasız bırakılması,
Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olmakla hükümlerin BOZULMASINA, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.