Ceza Genel Kurulu 2011/6-403 E. , 2012/81 K.YAĞMAYA TEŞEBBÜS SUÇUHÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASIUYARLAMA YARGILAMASINDA İTİRAZ YOLUİTİRAZ YARGI YOLUKESİNLEŞEN HÜKÜMLERTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 7TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 35TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 148TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 149TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5252) Madde 1TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5252) Madde 2TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5252) Madde 9CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 268CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (5275) Madde 98CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN (5275) Madde 101
Hükümlü Serhat’ın yağmaya teşebbüs suçundan 5237 sayılı TCY’nın 149/1-f, 35/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan ise, anılan Yasanın 13/1, 5237 sayılı TCY’nın 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 375 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.05.2007 gün ve 302-171 sayılı hüküm temyiz edilmeyerek 06.07.2007 tarihinde kesinleşmiştir.
Hükümlü ve müdafiinin kesinleşen cezalar yönünden CYY’nın 5278 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesinin uygulanmasını talep etmeleri üzerine, Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesince 31.03.2008 gün ve 302-171 sayı ile;
“Sanığın dosyaya yansıyan kişiliği, hükmün açıklamasının geri bırakılması halinde bir daha suç işlemeyeceği hususunda olumlu bir kanaatin oluşmaması ve suçun işleniş biçimine göre hakkında 5728 sayılı Yasa ile değişik CMK'nun 231. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına” karar verilmiştir.
Hükümlü müdafiinin itirazı üzerine dosyayı inceleyen Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesince 17.04.2008 gün ve 501 sayı ile;
“Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 31.03.2008 gün ve 2006/302 esas 2007/171 nolu kararı ile hükümlü hakkında CMK’nun 231. maddesi uyarınca duruşma açılmaksızın değerlendirme yapılarak CMK’nun 231. Maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin karar verildiği, CMK’nun 231/12 maddesine göre bu tür kararların itiraza kabil olmayıp temyize kabil olduğu anlaşıldığından mahkememizce bu konuda karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Bu hükmün de hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 05.10.2011 gün ve 16433-40469 sayı ile;
“I- Yağma suçu yönünden yapılan incelemede;
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinde yazılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için her şeyden önce hükmedilen cezanın 2 yıl ve altında olması gerektiği, hükümlü hakkında yağma eylemi nedeniyle hükmedilen cezanın 2 yıldan fazla olduğunun anlaşılması karşısında, hükümlü savunmanın temyiz istemi yerinde görülmediğinden hükmün onanmasına,
II- 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçu yönünden yapılan incelemeye gelince;
Hükümlü ve savunmanın, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması istemi üzerine dosya üzerinden inceleme yapılıp 31.03.2008 günlü ek kararla, ‘hükümlünün dosyaya yansıyan kişiliğine göre olumlu kanaat oluşmadığı gerekçesiyle’ talebin reddine karar verildiğinin anlaşılması karşısında; Anayasanın ‘hak arama hürriyeti’ başlığı ile düzenlenen 36. maddesindeki ‘herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir’ hükmü ve taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesindeki ‘adil yargılama’ ilkesi gözetilerek; hükmün açıklanmasına karar verilebilmesi için öncelikle ceza yargılamasının ‘vasıtasızlık’, ‘aleniyetlik’ ve ‘sözlülük’ ilkeleri gereği duruşma açılarak, sanığın, hakkında yapılan yargılamadan haberdar edilmesi gerektiği gözetilmeden ve hükmün gerekçesinde de iddia, savunma, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm kanıtlar, sabit kabul edilen olaylar ve suçun yasal öğelerinin nasıl oluştuğu açıklanıp, tartışılması ve dayanaklarının gösterilmesi gerektiği düşünülmeden, Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK.nun 34 ile 230. maddelerine aykırı davranılmak suretiyle hiçbir gerekçeye yer verilmeden yazılı şekilde dosya üzerinde hüküm kurulması” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 27.10.2011 gün ve 120441 sayı ile;
“…Daha sonra hükümlü ve müdafiinin sadece CMK 231. maddenin uygulanması açısından uyarlama yapılmasına ilişkin infaz aşamasında bulunan bu karara karşı yaptığı itiraza ilişkin aynı mahkemece hükümden sonra hükümlü lehine yürürlüğe giren CMK 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı açısından yaptığı değerlendirme ve sonuçta bu hükmün uygulanmamasına dair verdiği ek karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 03.02.2009 tarihli ve 2009/11-250 esas ve 2009/13 karar sayılı kararında da dolaylı belirttiği üzere gerek duruşmalı gerekse evrak üzerinde inceleme sonucu verilen uyarlama yargılaması sonucu verilen hükmün açıklamasının geri bırakılması talebinin reddine dair kararların itiraz yasa yoluna tabii bulunduğuna ilişkin kararında da belirttiği üzere itiraz yasa yoluna tabidir.
Buna göre Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce hükmün esasına girerek tekrar temyiz incelemesi yapılması doğru olmayıp hükmün itiraz yasa yolu yönünden mahallinde incelenmesi amacıyla dosyanın iadesine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kesinleşmiş hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması isteminin reddine dair kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun itiraz mı, yoksa temyiz mi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Ceza Genel Kurulunun 15.11.2011 gün ve 292-224; 17.05.2011 gün ve 66-96; 03.02.2009 gün ve 250-13; 24.01.2006 gün ve 136-3 ile 27.12.2005 gün ve 162-173 sayılı kararlarında açıklandığı üzere;
Ceza yasalarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 2. maddesi ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiş olup, anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre; ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. “Geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesi denilen ikinci prensibe göre ise, failin lehine olan yasa geçmişe etkilidir. Dolayısıyla suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır. Bazen sonradan yürürlüğe giren yasanın kendisi sonucu belirler ki, bu durumda yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç bulunmaz. Kimi zaman da, sonradan yürürlüğe giren yasanın suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilen bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir. Daha önce bu tür bir yargılamayı münhasıran düzenleyen yasa normu mevcut olmadığından yerleşmiş yargısal uygulamalar doğrultusunda bu yargılama, 1412 sayılı CYUY’nın mahkûmiyet hükmünün yorumundan doğan duraksamanın giderilmesi bakımından hakimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen anılan Yasanın 402. maddesine göre gerçekleştirilmekteydi.
Ancak, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.
Bunlardan 5275 sayılı Yasanın 98. maddesinde; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” denilmiş, birden fazla hükümdeki cezaların toplanması için mahkemeden karar istenmesi 99. maddesinde düzenlenmiş, 101. maddesinde de bu kararların duruşma yapılmaksızın verileceği belirtilerek yetkili mahkemeler ve yasa yolu gösterilmiştir. Görüldüğü gibi 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddeleri, herhangi bir ceza normunun hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise; “(1) 01 Haziran 2005 tari¬hinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, 01 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır” hükmü getirilmiştir.
5252 sayılı Yasanın amacı 1. maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Yasanın amacı; 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, kapsamı ise diğer yasalarda 765 sayılı Türk Ceza Yasasına yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının uygulanması için diğer Yasalarda yapılan değişiklikler, bu yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, 5252 sayılı Yasanın “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;
a) Sadece 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve
b) Münhasıran, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir. Başka bir ifadeyle bu düzenleme, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası dışında başka herhangi bir yasanın yürürlüğe girmesi ve lehe hüküm içermesi halinde yapılacak incelemeyi kapsamamaktadır.
Sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı yasadan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içermektedir. Bu durum yasa koyucunun uyarlama yargılaması konusunda iki farklı yasada iki ayrı düzenleme öngörmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren yasanın 5237 sayılı Türk Ceza Yasası olması ve mahkûmiyet hükmünün de 01 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirilmeli, bu iki koşulun birden oluşmadığı hallerde ise, genel düzenleme getiren 5275 sayılı Yasanın 98 vd. maddelerindeki yöntem uygulanmalıdır.
01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasının tabi olacağı ilkeler 5252 sayılı Yasanın 9. maddesine göre değil, 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerine göre belirlenmelidir. Kaldı ki, aynı husus 5728 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde de açıkça belirtilmiştir. Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra kesinleşen hükümlerin, gerçekleştirilen yasa değişiklikleri nedeniyle uyarlama yargılamasına konu edilmeleri durumunda, uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca itirazdır.
Öte yandan kesinleşen hükümlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının reddine ilişkin kararlar, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi anlamında hüküm sayılmadığından ve salt bu nedene dayalı uyarlama yargılamasında da 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin uygulanması olanağı bulunmadığından, 5728 sayılı Yasanın Geçici 1 ve 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca bu kararlara karşı başvurulabilecek yasayolu da itirazdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hükümlü ve müdafiinin kesinleşen hüküm yönünden CYY’nın 5278 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesinin uygulanmasını talep etmeleri üzerine, yerel mahkemece dosya üzerinde yapılan incelemede istemin reddine karar verilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde değişiklik getiren 5728 sayılı Yasanın 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 06.07.2007’de kesinleşen hükümde yapılan uyarlama yargılaması, 5275 sayılı Yasanın 98 ilâ 101. maddelerinde belirlenen ilkelere tâbi bulunduğundan uyarlama yargılaması sonucunda verilen karara karşı başvurulacak yasa yolu da 5275 sayılı Yasanın 101/3. fıkrası uyarınca itiraz olacaktır.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 12. fıkrası da gözetildiğinde; ağır ceza mahkemelerinin itiraza tâbi kararlarını incelemekle görevli mercii, 5271 sayılı CYY’nın 268/3-c maddesi uyarınca, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla olması halinde numara olarak kendisini izleyen mahkeme, o yerde tek ağır ceza mahkemesi varsa en yakın yer ağır ceza mahkemesidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan itirazın kabulüne, Özel Dairenin kısmen onama kısmen bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın itiraz mahiyetindeki istem konusunda bir karar verilmek üzere 5271 sayılı CYY’nın 268. maddesi uyarınca itiraz merciine gönderilmesi için mahalline iadesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 05.10.2011 gün ve 16433-40469 sayılı kısmen onama kısmen bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın itiraz olarak değerlendirilen istem konusunda itiraz merciince karar verilmesi için, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.