Ceza Genel Kurulu 2013/705 E. , 2015/302 K.
Mahkemesi :... Asliye Ceza
Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık ...'un 5237 sayılı TCK’nun 89/4. maddesi uyarınca temel ceza 2 yıl olarak belirlendikten sonra aynı kanunun 62, 51 ve 53/6. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin,... Asliye Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ...sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;
'Meydana gelen kazada mağdurlardan ...’nın klavikula kırığı, diğer mağdur ...’nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları da gözönüne alınarak iki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, maddede öngörülen cezanın alt sınırı da nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, sanık hakkında mahkemece sanığın 0,18 promil alkollü olması esas alınarak asgari haddin çok üzerinde temel ceza tayin edilerek teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;
'...Bozma kararında açıkça temel cezanın, suçun işleniş biçimi, kusurun yoğunluğu ve cezanın alt sınırı dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği ancak mahkememizce bu gereklere uyulmayarak sadece sanığın 0,18 promil alkollü olmasını dayalı olarak asgari haddin çok üzerinde temel ceza tayin edildiği belirtilmektedir. Ancak bu gerekçe dosya kapsamına ve mahkememizin bozma ilamına konu olan kararının içeriğine uygun düşmemektedir. Zira mahkememiz kararında yukarıda da belirtildiği gibi kanıtların değerlendirilmesi ve sonuç bölümünde önce katılanların beyanlarına yer verilmiş, daha sonra katılanların raporundan bahsedilmiş ve yine dosyada bulunan sanık ...'ın alkol raporundan bahsedilmiş ve son olarak keşif sonucunda alınan kusur raporundan bahsedilmiştir. Bunlar mahkememizin kararında yorumsuz olarak yer verilen kanıtlardır. Yine mahkememizin kararının sonuç bölümünde sanık ...'un asli kusurlu olmasının dayanağı olan ...'nın aracını güvenli ve yeterli mesafede takip etmemesi, geçme yasağına aykırı davranması nedeniyle kazaya sebebiyet verdiği belirtilmiş ve kaza sırasında sanığın sınırlar içerisinde kalsa da alkollü olduğunun tespitine yer verilmiştir. Ancak kaza sırasında alkollü olması temel cezanın gerekçesi yapılmamıştır. Nitekim önceki kararımızın sonuç bölümünde sanığın alkollü olduğu ve bu durumda sanığın yüklenen suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmakla denildikten sonra temel cezanın teşdiden belirlenme gerekçesine geçilmiş ve bu teşdiden temel ceza belirlenme gerekçesinde de açıkça 'sanığın olaydaki kusur ve taksirinin ağırlığı ve özellikle müdahil ...'daki yaralanmanın niteliğinin esas alındığı belirtilmiştir. Nitekim kısa kararda da bu gerekçe tekrarlanarak müdahillerdeki yaralanmanın niteliği ve 5237 sayılı yasanın 22/4 maddesi de dikkate alınarak kusur oranı da gözönüne alınarak temel ceza tayin edildiği teyit edilmiştir.' gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ... gün ve ... sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; TCK’nun 89/4. maddesi gereğince 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık hakkında temel cezanın 2 yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde, saat 18.00 sıralarında, meskun mahalde, geceleyin, aydınlatmalı, bölünmemiş, iki yönlü, eğimsiz, düz, sollama yasağı bulunan toplam genişliği 10 metre olan yolda sanığın sevk ve idaresindeki kamyonet ile Narlıdere istikametinden Urla istikametine giderken 280. sokak kavşağına yaklaştığında önünde bulunan kamyoneti sollamak amacıyla manevra yaptığı sırada 280. sokağa girmek için sol tarafa dönüş yapan ...’nın sevk ve idaresindeki araca çarpması neticesinde kazanın meydana geldiği,
Kaza sonrası ...’nın kullandığı araç içerisinde bulunan annesi ...'nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte, kardeşi ...'nın ise kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı,
Sanığın saat 18.23’te alkolmetre ile yapılan nefes kontrolünde 0.18 promil alkollü olduğunun tespit edildiği,
Kaza sonucunda düzenlenen kaza tespit tutanağına göre, sanığın karşı şeride tecavüz etmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu,
Keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda; sanığın güvenli sürüş yeteneğini etkileyecek nitelikte alkollü olması, önünde seyreden kamyoneti güvenli ve yeterli mesafeden takip etmemesi, zemin butonlarıyla ayrılmış geçme yasağı anlamındaki orta refuje rağmen önündeki kamyonu sollamaya çalışması ve geçme yasağı olan yerlerden geçmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu, diğer araç sürücüsü ...'nın ise kusursuz olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ...; olay günü ...’nın sevk ve idaresindeki aracın arka koltuğunda oturduğunu, ...'nin sinyal verdiğini gördüğünü, soldaki sokağa girdikleri sırada bir çarpma sesi duyduğunu, bu olay nedeniyle sol köprücük kemiğinin kırıldığını söylemiş,
Katılan ...; olayın oluşuna ilişkin ...’nın beyanlarına katıldığını, bu olay nedeniyle yaralandığını, tedavi giderlerinin karşılanmadığı gibi sanığın herhangi bir şekilde özür ya da bir geçmiş olsun dileğinde bulunmadığını belirtmiş,
Diğer araç sürücüsü ...; olay günü Mithatpaşa Caddesinin üzerinde giderken sinyal verip 280. Sokağa döndüğünü, henüz aracının tamamının sokağa girmeden sanığın kullandığı aracın arkadan gelerek çarptığını, çarpmanın etkisiyle aracın dönerek direğe çarptığını, kaza sonrasında arabada bulunan annesi ... ve ablası ...'nın yaralandığını, beyan etmiş,
Tanık ...; olay günü sanığın sevk ve idaresindeki araç ile yolda seyir halindeyken önlerinde seyir eden kamyonu sollamak için sol şeride sinyal vererek geçtiğini, bu esnada kamyonun önündeki ...'nın sevk ve idaresindeki aracın sinyal vermeden solda bulunan ara sokağa geçmek için aniden önlerine direksiyon kırdığını, ...'nin kullanmış olduğu araca arkadan çarptığını dile getirmiş,
Sanık ...'da aşamalarda; olay günü aracıyla seyir halindeyken önündeki aracı sollamaya karar verdiğini, sollarken birden önüne diğer sürücü ...’nın kullandığı aracın çıktığını, kaçacak yeri olmadığı için çarpmak zorunda kaldığını savunmuştur.
5237 sayılı TCK'nun 'Taksirle yaralama' başlıklı 89. maddesi;
'(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.' şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle bir başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında suçun nitelikli halleri belirtilmiş olup buna göre, mağdurun ikinci fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza yarı oranında, üçüncü fıkrada gösterilen şekilde yaralanması durumunda ise birinci fıkra uyarınca belirlenen ceza bir kat artırılacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, taksirle yaralama sonucunda şikayeti devam eden birden fazla kişinin yaralanması durumunda, mağdurların ilk üç fıkra kapsamında kalan yaralanmaları göz önünde bulundurularak altı ay ile üç yıl arasında temel hapis cezası belirlenecektir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak TCK’nun 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan 'suçun işlenmesinde kullanılan araçlar', (f) bendinde yer alan 'failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı' ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri kullanılamaz.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında 'suçun işleniş biçimi', 'suçun işlendiği zaman ve yer', 'suç konusunun önem ve değeri' ile 'meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı' ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan 5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan herhalde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK'nun 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve 'orantılılık' ilkesi bir bütün halinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın sevk ve idaresinde bulunan araçla tedbirsiz ve dikkatsiz davranarak sollama yasağı bulunan yolda hatalı sollama yapıp asli kusurlu olarak bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek, bir kişinin de kemik kırığı oluşacak nitelikte yaralanmasına neden olduğu olayda; sanık hakkında temel cezanın taksire dayalı kusurun ağırlığına göre alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi doğru bir uygulama ise de, çok sayıda trafik kuralının ihlal edildiği, yaralı sayısının daha fazla ve sonucun daha kolay öngörülebilir olduğu, failin objektif özen yükümlülüğünün yüksek bulunduğu olaylar düşünüldüğünde, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde en üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayininde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; 'yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği' görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme kararının, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde üst hadde yakın olacak biçimde 2 yıl hapis olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 06.10.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.