20. Hukuk Dairesi 2018/4363 E. , 2018/7100 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 06/11/2018 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine vekili Av. ... ile davacılar vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 07.04.2009 harç tarihli dava dilekçesinde; ... köyünde bulunan 1092 parsel sayılı taşınmazın davacılar adına 11.10.1991 tarihinde tapuda kayıtlı iken, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle Hazine tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/241 E. - 1999/146 K. sayılı dava dosyasında açılan dava nedeniyle yapılan yargılama sonucunda dava konusu taşınmazın tamamı kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından tapu kaydının iptaline ve paftasında da müfrez kumluk olarak gösterilmesine karar verildiğini, kararın Yargıtay denetiminden de geçerek 13.01.2003 tarihinde kesinleştiğini, ... Nolu Protokolun 1. maddesi uyarınca ve Anayasayla korunan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla şimdilik 10.000.00.- TL tazminatın davalı Hazineden alınarak müvekkillerine ödenmesini talep ve dava etmiştir. Daha sonra keşifte belirlenen değer üzerinden davasını harçlı olarak ıslah etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, ıslah dilekçesi nazara alınarak 1.384.800.00 TL'nin davalıdan alınarak davacılara hisseleri oranında verilmesine karar verilmiş; hükmün, davalı Hazine vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/09/2014 gün ve 2014/3418 E. - 2014/21072 K. sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Bozma kararında özetle; 'dava tarihi itibari ile taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek emsal metoduna göre değer belirlenmesi gerektiği, emsal satışların değerlendirme tarihi olan dava tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir” denilmiştir
Davalı Hazine vekili karar düzeltme dilekçesinde; Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma kararı ile oluşan kazanılmış haklarının öncelikle saklı tutulmasını, bazı temyiz nedenlerinin dikkate alınmadığını, 4721 sayılı Kanunun 1024. maddesine göre üçüncü kişilerin hak kaybı söz konusu olmadığından davanın esastan reddi gerektiğini, taşınmaz tapu kaydında tarla ise de kumluk olması nedeniyle kullanılmadığını, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu malı niteliğinde yerlerden olduğunu ve tescile tabi yerlerden olmadığını, ayrıca taşınmazın kısmen Karayolları tarafından kamulaştırıldığını ve bedel ödendiğini, bu konunun bilirkişilerce dikkate alınmadığını, arsa olarak değerlendirilmesinin doğru olmayacağını ileri sürerek bozma kararının aleyhe olan kısımlarının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulmasını istemiştir.
Dairenin 30/11/2015 tarih ve 2015/4413 E. - 2015/11932 K. sayılı kararı ile Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma kararının kaldırılarak hükmün değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; '4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesinde 'Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder.' hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre devletin sorumluluğu resmî sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluktur. Sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımaz. Sadece, Devletin memuruna rücûu halinde kusurun varlığı önemlidir. Kesinleşen bir mahkeme hükmünün infazı yasal zorunluluk olup tapu memurunun bu nedenle kusurundan söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, TMK'nın 1007. maddesinde düzenlenen resmî sicile güvenden doğan objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Kanunun 41. md. (6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 66. maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK'nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması İHS 1 nolu ek protokol ile koruma altına alınan mülkiyet hakkının korunmasında esas olup, işbu davada zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Kural olarak; 6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan tazmini sorumluluk, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğar ve zamanaşımı süresi başlar. 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin varlığının kabulünde; Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların karşılanması amacını güden Devletin tazmini sorumluğu ise; mülkiyetin el değiştirdiği veya mülkiyetin elden çıktığı, diğer bir anlatımla bir yerin kamu malı niteliğinde orman veya mera, yaylak, kışlak olması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle tapu kaydını iptal eden mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlar. Bu durumda, taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihi değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği tarih esas alınmalıdır.
Dava konusu taşınmaz tapu kaydında tarla niteliğinde olup, mülkiyetin el değiştirdiği tarih itibariyle 11/03/1983 tarih 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. - 1998/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki ölçütlere göre arsa niteliğini kazanmış ise arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Şayet şehir imar planı kapsamına alınmamış ve halen tarla veya narenciye bahçesi olarak kullanılıyor idiyse münavebe usulüyle belirlenecek gelir metoduna göre mülkiyetin el değiştirdiği tarihteki değeri saptanmalıdır.
Bu itibarla, taşınmazın arsa olarak kabulü halinde, emsal satışların değerlendirme tarihi olan mülkiyetin el değiştirdiği ve hükmün kesinleştiği tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re'sen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 2003 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, satışına ilişkin belgeler ilgili tapu müdürlüğünden, arsa metrekare rayiç bedeli takdir komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri de ilgili
belediye başkanlığı emlak vergi dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazlara göre eksik veya üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza genel deyimlerle ve piyasa rayicinden söz ederek tapu iptali tescil kararının kesinleştiği ve mülkiyetin el değiştirdiği tarih yerine dava tarihine göre değer biçen bilirkişinin yetersiz raporu esas alınarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca, taşınmaz kısmen T.C. Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yol için kamulaştırılmış ve bedel ödenmişse taşınmaz değerinden bu miktar düşülmelidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile özel Dairenin bozma kararının kaldırılarak açıklanan değişik gerekçelerle yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucu açılan davanın kabulü ile,
1,384,800 TL'nin davalıdan alınarak davacılara hisseleri oranında verilmesine, bakiye kısmın ve faiz isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir
Dosyada bulunan yazılı kanıt ve belgelerin incelenmesinde; ... ilçesi, ... köyünde bulunan 1092 parsel sayılı taşınmazı davacılar adına 11.10.1991 tarihinde 1161 yevmiye numarası ile tescil edildiği, Hazine tarafından taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle tapu iptali ve tescil istemiyle açılan dava nedeniyle ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/241 E. - 1999/146 K. sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda dava konusu taşınmazın tamamı kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından tapu kaydının iptaline ve paftasında da müfrez kumluk olarak gösterilmesine karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden de geçerek 13.01.2003 tarihinde kesinleştiği ve hükmün 28.07.2005 tarih ve 1956 numaralı yevmiye ile infaz edilerek kütükten terkin edildiği ve sayfanın kapatıldığı, 07/04/2009 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece bozma kararına uyularak karar verilmişse de bozma gerekleri yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; davacının zararı tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarihte oluşmuş olup o tarih itibari ile taşınmazın vasfının ve değerinin belirlenmesi gerektiği bozma ilamında belirtilmiş olmasına rağmen mahkemece taşınmazın niteliğinin arsa ya da arazi olup olmadığı sorulurken değerlendirme tarihi yazılmamış, bu tarih itibari ile taşınmazın niteliği belirlenmemiş, taşınmazın 1988 tarihi itibari ile imar planı içinde olduğu belirtilmişse de bu imar planının hangi plan olduğu hususları belirtilmemiş olduğundan taşınmazın 13/01/2003 tarihi itibari ile arsa vasfında olup olmadığı denetlenememiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek 2014 yılında yapılan satış somut emsal olarak incelenmiş ve taşınmazın dava tarihindeki değeri bulunduktan sonra bu değer geriye doğru endekslenmek sureti ile taşınmazın 2003 tarihindeki değeri hesaplanmıştır ki; dava tarihindeki değerin geriye doğru endekslenmek sureti ile hesaplanması doğru bir yöntem olmadığı gibi değerlendirme tarihinden sonra yapılan satışın emsal olarak alınması da doğru değildir. Bu durumda davaya konu taşınmazın niteliğinin ve değerinin yöntemine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez. Ayrıca, dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan ağaçların değerlendirme tarihindeki yaş ve sayıları esas alınarak değerinin belirlenmesi gerekirken dava tarihindeki yaşları ve sayıları dikkate alınarak değer belirlenmesi de doğru görülmemiştir.
Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihte (13/01/2003 tarihinde) bozma kararında açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde 13/01/2003 tarihinden dava evvel olan satışların emsal olarak incelenmesi, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra
emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re'sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın 13/01/2003 tarihi itibari ile niteliği arazi olarak belirlenir ise arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir .
Ayrıca, dava konusu taşınmazın kamulaştırıldığına dair şerh bulunmakla birlikte bu kamulaştırmadan dolayı davacılara bir bedel ödenip ödenmediği hususu da araştırılmalı, ödenen bir bedel varsa bu bedel hükmedilecek tazminat miktarından düşülmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.630,00.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine 06/11/2018 günü oy birliği ile karar verildi.