Hukuk Genel Kurulu 2017/2039 E. , 2017/1555 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kooperatif yöneticisinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.07.2012 gün ve 2011/260 E. ve 2012/476 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 14.01.2013 gün ve 2012/6551 E.-2013/59 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, davalının müvekkili kooperatifte 1998 yılından itibaren yönetim kurulu başkanlığı yaptığını,... Ltd. Şti.'nin 15.02.2002 tarihli faturası ile kooperatif için 'Plan proje - Mühendislik, Müşavirlik Hizmetleri' adı altında 17.700,00 TL'yi muhasebe kayıtlarına masraf kaydettiğini, daha sonra böyle bir hizmet alınmadığı ve şirketin kooperatife bir fatura kesmediği anlaşıldığından suç duyurusunda bulunulduğunu, incelemeler ve savcılık bilirkişi raporu neticesinde kooperatifin 17.700,00 TL zarara uğradığının belirlendiğini, 2004 yılı olağan genel kurul toplantısında 17.700,00 TL'nin geri tahsili için dava açılmasına karar verildiğini ileri sürerek, bu miktarın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; yönetim kurulu üyeleri aleyhine dava açılması için kooperatif genel kurulu tarafından karar verilmesi gerektiği, genel kurul tarafından alınması gereken bu kararın gerek 1086 sayılı HMUK. gerekse 6100 sayılı HMK. döneminde bir dava şartı olarak kabul edildiğinden mahkemenin bunu kendiliğinden gözönüne alacağı, bu karar alınmadığı müddetçe davacının davayı takip yetkisi bulunduğunun kabul edilemeyeceği, davayı takip yetkisinin tamamen şekli taraf kavramının bir sonucu olduğu, bu davada yönetim kurulu üyesi davalı aleyhine dava açılması konusunda açıkça alınmış bir karar olmadığı gibi davacı vekilinin dayandığı 26.06.2005 tarihli karar içeriğine göre 17.700.000.000.-TL bedelli faturanın geri tahsili için yönetim kuruluna yetki verilmesine yönelik kararın da yönetim kurulu üyesi aleyhine dava açılmasına yönelik alınmış bir karar niteliğinde olmadığı, raporun davacı vekiline tebliğ edilmesine, duruşmalarda kendisine süre verilip ihtar yapılmasına rağmen davalı aleyhine açılan sorumluluk davasına devam edilebilmesi açısından genel kurul kararı alınmadığı, 6100 sayılı HMK'nın 115/2. maddesi uyarınca giderilmesi mümkün olan dava şartı noksanlığının verilen kesin sürelere rağmen giderilmemiş olduğu gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, önceki dönem kooperatif yöneticisi olan davalı hakkında açılan sorumluluk davası olup, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. ve yine aynı Kanun'un 98. maddeleri yollaması ile dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nın 336. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyeleri yasa ve anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri kasden veya ihmal ile yerine getirmedikleri takdirde oluşacak zararlardan kooperatife karşı da sorumludurlar. Kooperatif tarafından yöneticilere karşı açılan bir sorumluluk davasının görülebilmesi, TTK'nın 341. maddesi gereğince, genel kurulun bu yönde karar alması ve davanın denetçiler tarafından açılmasına bağlıdır. Ancak, anılan usuli eksiklikler mahkemenin kabulünün aksine dava şartı olmayıp, sonradan da tamamlanabileceğinden anılan yönteme uyulmaması davanın hemen reddini gerektirmez. Esasen bu hususlar üzerinde mahkemece de re'sen durulması zorunludur.
Somut olayda, davacı kooperatifin 26.06.2005 tarihli olağan genel kurul toplantısının 6.maddesinde bir önceki yönetime ait harcama bedeli olan 17.700,00 TL faturanın geri tahsili için gerekli merciilere dava açılması için yönetim kuruluna yetki verilmesine karar verilmiştir. Bu kararda kabul edilmeyen harcama tutarının tahsili için dava açılması kabul edilmiş olmakla, TTK'nın 341. maddesine uygun sorumluluk kararı niteliğindedir. Zira, bu kararda, dava açılması için yönetim kuruluna yetki verilmiş ise de, davanın TTK'nın 341. madde hükmü uyarınca denetçilerce açılması zorunlu olduğundan, bu yanlışlık sonuca etkili değildir. Bu itibarla, mahkemenin aksi yöndeki gerekçesinde isabet bulunmamaktadır.
Mahkemece davanın gelindiği aşamadaki denetçilerin vekaletnamesini sunmak üzere davacı vekiline süre verilmiş ise de denetçilerden ...'in dosyada vekaletnamesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında görevde olan denetçilerin ya bizzat veya vekalet vererek avukat aracılığıyla davayı takip etmeleri gerekir. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafa HMK'nın 52, 53 ve 54. ( HUMK'nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca uygun bir kesin süre verilerek, davanın gelindiği aşamada görevde olan tüm denetçilerin belirlenerek, davayı açan vekile vekaletname vermesine ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınması, bundan sonra esasa girilerek, taraf delilleri toplanıp değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi, verilen süre içerisinde vekaletname vermezler ya da asıl olarak takip edeceklerini bildirmezler ise, davanın açıklanan usul yönünden reddedilmesi gerekir. Mahkemece, açıklanan usul gözetilmeksizin yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kooperatifin önceki dönem yöneticisinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, yönetim kurulu üyesi aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için alınmış bir kararın bulunmadığı, verilen kesin süre içerisinde de dava şartı niteliğindeki bu eksikliğin giderilmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece gerekçe genişletilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacı kooperatifin 26.06.2005 tarihli olağan genel kurulu toplantısında “…2004 ve 2005 senesindeki mevcut yönetimden bir önceki yönetime ait harcama olan 17.700 TL’nin faturanın geri tahsili için gerekli mercilere dava açılması yönetim kuruluna yetki verilmesine…” şeklinde alınan 6 nolu genel kurul kararının, genel kurul toplantısının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 341. maddesi çerçevesinde davalıya karşı sorumluluk davasının açılması hususunda alınmış bir karar olarak kabul edilip edilmeyeceği; burada varılacak sonuca göre davacı vekiline denetçilerin vekâletname vermesi ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında sorumluluk davası açılmasına ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesi gerekir.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 62. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş ve yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, ana sözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre, işleri titizlikle ve en iyi şekilde yürütmekle ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmış, ayrıca kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu oldukları da ifade edilmiştir.
Kooperatifler Kanunu ve ana sözleşmede yönetim kurulu üyelerinin bu sorumluluklarının niteliği hakkında açık bir hüküm mevcut değilse de anılan Kanunun 98. maddesinde bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Ticaret Kanunundaki anonim şirketlere ait hükümlerin uygulanacağını düzenlemiş olduğundan, anonim şirketlerle ilgili hükümlere bakmak gerekmektedir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 336. maddesinin birinci fıkrasında yönetim kurulu üyelerinin yapmış oldukları mukavele ve işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olmayacakları belirtilmiş ise de, hemen devamında “aşağıda yazılı hâllerde” denilerek, gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen sorumlu olacakları hâller beş bent hâlinde düzenlenmiştir. 336. maddenin 5. bendinde ise “Gerek kanunun gerek esas mukavelenin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak yapılmaması” da yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu olacakları hâller arasında sayılmıştır.
Bu durumda kanun ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği vazifeleri kasten veya ihmal neticesi olarak yapmayan yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu bulundukları belirtilmiştir. Bu tür sorumluluğun neticesi olarak, yönetim kurulu üyelerinin bütün kooperatif işlerine titizlikle ilgi göstermek, yönetim kurulu adına yapılan işlemleri ve harcalamaları kontrol etmek görevini kasıt veya ihmal sonucu yerine getirmemeleri hâlinde birlikte ve müteselsilen sorumlu olacakları tabiidir.
Sorumluluk konusunun düzenlendiği 6762 sayılı TTK’nın 341. maddesi “Umumi heyet; idare meclisi azaları aleyhine dava açılmasına karar verirse yahut dava açılmamasına karar verilip de esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahipleri dava açılması reyinde bulunursa, şirket, bu karar veya talep tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur. Bu müddet geçirilmesiyle dava hakkı düşmez. Murakıpların ve alacaklıların vekilinin mesuliyeti hakkındaki hükümler mahfuzdur.” hükmünü içermektedir. Buna göre sorumluluk davası açılması ancak genel kurulun bu yönde vereceği kararın varlığına bağlıdır (TTK m.341/I).
6762 sayılı TTK’nın 341. maddesinde kooperatif eski yöneticilerinin neden olduğu zararların tazmini istemine ilişkin davanın denetçiler tarafından açılması gerektiğine dair düzenleme bulunmaktadır fakat 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, 6762 sayılı TTK’daki bu düzenlemeden farklı olarak anonim şirketin zorunlu organlarının genel kurul ve yönetim kurulu olduğunu belirtmesine rağmen, denetimin şirket organı olup olmadığı konusunda açık bir hükme yer verilmeyerek, dolaylı olarak denetimin organ niteliğine son verilmiştir. Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 397 ve devamı maddelerinde denetleme işlemlerinin bağımsız denetçiler tarafından yürütülmesi hususunda düzenleme yapılmış ve sorumluluk davalarının da artık yönetim kurulunca açılacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı kooperatifin 26.05.2005 tarihli genel kurulunda, önceki yönetim döneminde kayıtlara geçen 17.700 TL'nin eski yöneticilerden tahsili için mevcut yönetime yetki verilmiştir. Tahsili istenen zararın miktarı ve zararın önceki yönetim dönemine ait olduğu yazılmış olup, kim hakkında dava açılacağının da anlaşılmasına göre 26.05.2005 günlü genel kurul kararında hakkında dava açılacak eylemin kişi, konu ve kapsamını somutlaştıran bir karar niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Sonuç itibariyle yerel mahkemece işin esasına girilerek bir sonuca varılmak gerekirken; kooperatif eski yöneticileri hakkında usulüne uygun şekilde alınmış genel kurul sorumluluk kararı bulunmadığından bahisle açılan davanın usulden reddine karar verilmesi doğru değildir.
Ne var ki Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında Özel Daire bozma kararında “…Mahkemece davanın gelindiği aşamadaki denetçilerin vekâletnamesini sunmak üzere davacı vekiline süre verilmiş ise de, denetçilerden ...'in dosyada vekâletnamesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında görevde olan denetçilerin ya bizzat veya vekâlet vererek avukat aracılığıyla davayı takip etmeleri gerekir. Bu durumda mahkemece, davacı tarafa HMK'nın 52, 53 ve 54. (HUMK'nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca uygun bir kesin süre verilerek, davanın gelindiği aşamada görevde olan tüm denetçilerin belirlenerek, davayı açan vekile vekâletname vermesine ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınması…” şeklinde yazılı ibarelerin, bozma kararından çıkarılması gerektiği ifade edilmiştir. Zira denetçilerin kurul hâlinde çalışmasının zorunlu olmaması nedeniyle davacı kooperatifin beş denetçisinden, içlerinde ...’in de yer aldığı dört denetçi tarafından eldeki davayı takip eden Av. ...’a verilen 02.07.2005 tarihli vekâletname davanın görülmesi için yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2009 gün ve 2009/16-428 E., 2009/483 K. sayılı). Kaldı ki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda denetçilerin dava açma yetkisi kaldırıldığı için gelinen aşamada davanın denetçi tarafından bizzat ya da vekâlet vererek avukat aracılığı ile takip edilmesi zorunlu değildir. Bu nedenle bu ifadelerin bozma kararından çıkartılarak direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında eski yöneticiler hakkında sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurulda alınan kararın, hakkında sorumluluk davası açılacak kişi ve eylem yönünden somut olması gerektiği hâlde, davacı kooperatifin 26.06.2005 tarihli olağan genel kurul toplantısının 6. maddesinde yer alan kararın, hakkında sorumluluk davası açılacak kişi ve eylem yönünden somut olmaması nedeniyle kooperatif temsilcileri aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için yeterli olmadığı, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya süre verilmesine rağmen sorumluluk davası açılması hakkında bir genel kurul kararı alınmadığından direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
Şu durumda Hukuk Genel Kurulunca da az yukarıda vurgulanan ifadelerin bozma kararından çıkartılması suretiyle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden direnme kararının değişik gerekçe bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında geçen “…Mahkemece davanın gelindiği aşamadaki denetçilerin vekâletnamesini sunmak üzere davacı vekiline süre verilmiş ise de denetçilerden ...'in dosyada vekâletnamesinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Davanın devamı sırasında görevde olan denetçilerin ya bizzat veya vekâlet vererek avukat aracılığıyla davayı takip etmeleri gerekir. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafa HMK'nın 52, 53 ve 54. ( HUMK'nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca uygun bir kesin süre verilerek, davanın gelindiği aşamada görevde olan tüm denetçilerin belirlenerek, davayı açan vekile vekâletname vermesine ya da asıl olarak davayı takip etmelerine olanak tanınması…” ifadelerinin çıkartılması suretiyle Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebligat tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, kooperatif yönetim kurulu başkanının sorumluluğuna ilişkin olup, davacı kooperatif dava dışı... Ltd. Şti'den hizmet alınmamasına rağmen hizmet faturasının ticari defterlere masraf olarak kaydedildiğini bildirerek ilgili dönemde yönetim kurulu başkanı olan davalının zarara sebebiyet vermesi nedeniyle fatura bedelinin kendisinden tahsilini talep etmiştir.
Yerel mahkeme, davacı kooperatifin dava açması için gerekli olan genel kurul kararının bulunmaması ve mehile rağmen de bu eksikliğin giderilmesi nedeniyle bilirkişi raporuna uygun olarak davanın reddine karar vermiş; Özel Daire ise bozma ilamında gösterildiği gibi dava açılması yönünde karar bulunduğu, fakat bir denetçinin vekaletnamesinin dosya içinde bulunmadığı, bu eksikliğin tamamlanması gerektiğini belirtmiştir.
Davacı kooperatifin 26.05.2005 tarihli genel kurulunun 6. maddesinde '....17.700.000.000 TL faturanın geri tahsili için gerekli mercilere dava açılması için yönetim kuruluna yetki verilmesine...' karar verilmiş olup, bu karar kooperatifin yöneticileri aleyhine sorumluluk davacı açılabilmesi için gerekli karar mahiyetinde değildir. Fatura bedelinin, kim veya kimlerden tahsil edileceği belirtilmemiştir. Sorumluluk davası açılması yönünde bir açıklık yoktur. Kaldı ki mahkemece, bu yönde genel kurulda karar alınması için mehil verilip kooperatifin genel kurul toplantısı yapması beklenmesine ve 03.07.2012 tarihli celsede alınan davacı vekilinin beyanına göre de bu husus kooperatif temsilcilerine iletilmesine rağmen sorumluluk davası açılması yönünde genel kurulda karar alınmamıştır.
Bu nedenle, mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın onanması görüşünde olduğumdan, Sayın Çoğunluğun kararına katılmıyorum.