Ceza Genel Kurulu 2014/205 E. , 2017/61 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 23.02.2012
Sayısı : 158-226
İftira suçundan sanık ...'un 5237 sayılı TCK'nun 267/1 ve 50/1-a. maddeleri uyarınca 7.300 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2012 gün ve 158-226 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 14.03.2013 gün ve 11193-3868 sayı ile 'onanmasına' oyçokluğu ile karar verilmiş,
Daire Başkanı E. Ertuğrul ve Daire Üyesi C. Özer ise; 'Suç tarihinde ihbar üzerine tehlikeli sevk edildiği bildirilen .... plakalı aracın otoparka girdiğinin görülmesi nedeniyle park halindeki araçta polis ekiplerince yapılan kontrolde, aracın sürücü koltuğunda oturan alkollü olduğu anlaşılan sanığa aracı kimin kullandığının sorulması, sanığın ise aracı yan koltukta oturan yine alkollü arkadaşının kullandığını beyan etmesi şeklinde gerçekleşen somut olayda; TCK'nın 267. maddesinde tanımlanan iftira suçunda yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunma koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle suçun unsurlarının oluşmadığı, sanığın eyleminin yerleşik Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen savunma hakkı kapsamında kaldığı...' düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.06.2013 gün ve 130609 sayı ile;
'Somut olayda; ihbar üzerine tehlikeli sevk edildiği bildirilen sanığa ait araca park halinde iken yaklaşıp kimlik kontrolü yapılmak istendiğinde, direksiyon başında bulunan sanığın aracı kendisinin kullanmadığını, ön koltukta oturan müştekinin kullandığını beyan etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 Sayılı TCK'nun 268/1 maddesi delaleti ile 267/1 maddesinde hükme bağlanan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususu, itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun 268. maddesinde hükme bağlanan 'işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına engellemek amacıyla bir başka kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmak' şeklindeki eylem bir yenilik olarak iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenmiştir. Bu hüküm 765 Sayılı TCK'nun adli işlere ilişkin bulunan 'memura yalan bildirimde bulunma' suçunu düzenleyen 343/2. fıkrasının karşılığını oluşturmaktadır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda korunmak istenilen hukuksal değer, adliyenin ve kişi haklarının korunmasıdır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun faili, işlediği suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılırken kendi kimliği veya kimlik bilgisi yerine başkasına ait kimlik veya kimlik bilgisinin kullanan kimsedir. Diğer bir anlatımla fail, kendisi hakkında işlediği suç nedeniyle soruşturma yürütülen ve şüpheli konumunda olan bir kimse veya hakkında kovuşturma yürütülen ve sanık konumunda bulunan kimsedir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun mağduru, adliyedir. Geniş anlamda ise fail tarafından hakkında gerçek dışı hukuka aykırı bir fiil isnat edilen masum kişidir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun maddi unsuru, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanmaktır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması 'savunma hakkı' kapsamına girmez. Zira savunma hakkı, isnat olunan suç ve olaya ilişkin olarak tanınmış olup kimlik açısından böyle bir hak sözkonusu değildir.
Soruşturma ve kovuşturma makamları önünde kimliği konusunda yalan beyanda bulunan şüpheli ya da sanığın eylemi TCK'nun 206. maddesindeki suçu oluşturur. Eğer şüpheli ya da sanık başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini verirse, bu durumda 268. maddesi delaletiyle 267. madde hükmüne göre cezalandırılacaktır. Failin, işlediği veya işlemediği bir suç nedeniyle hayali bir kimsenin kimlik bilgilerini vermesi ya da işlemediği bir suç dolayısıyla yürütülen soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanık sıfatıyla ifadesine başvurulurken başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini vermesi durumlarında 268. madde hükmü uygulanmaz. Bu durumda eylem 206. maddedeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturur.
Dosyada mevcut, 26/11/2010 tarihli olay tutanağı, ...'un beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanık ...'un olay günü kendi sevk ve idaresi altındaki .... plaka sayılı aracı ile yanında ... olduğu halde aşırı derecede alkollü olarak trafikte seyir halinde iken, aracın .... İş Merkezi otoparkına gireceği esnada güvenlik güçleri tarafından durdurulduğu, direksiyon başında sanık ...'un bulunduğu, ... savunmasında her ne kadar aracı ...'un kullandığını beyan etmiş ise de, direksiyon başında bizzat sanığın yakalanması ve tutanak tutulması karşısında, sanığın beyanlarının savunma hakkı kapsamında kaldığı, müsnet suçun unsurlarının oluşmadığı ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.02.2014 gün ve 8853-1338 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme iftira suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Kolluk tarafından tanzim edilen olay tutanağında; 26.11.2010 tarihinde saat 19.00 sıralarında haber merkezince anons edilen .... plaka sayılı aracın seyir halindeyken, Kıbrıs Şehitleri Caddesi .... İş Merkezi otoparkına girdiğinin görüldüğü, bunun üzerine kolluk görevlilerinin park halindeki araca kimlik kontrolü yapmak için yöneldikleri, aracın direksiyonun başında sanık ...'un, sağ ön koltukta ise şikâyetçi ...'un bulunduğu, GBT sorgulamaları yapılan sanık ... ve şikâyetçi ...'un doktor raporlarının alınması için devlet hastanesine götürüldükleri, alınan doktor raporunda şikâyetçi ...'un 225 promil alkollü olduğunun anlaşılması üzerine adı geçen şahsa Kabahatler Kanununa göre yaptırım uygulandığı ve Polis Merkezi Amirliğine intikal edildiği bilgilerine yer verildiği,
.... plaka sayılı araca ilişkin olay günü saat 19.20'de düzenlenen trafikten men tutanağında; araç sürücüsünün sanık ... olduğu, aracın üçüncü bir kişi adına kayıtlı olduğu, araçta ruhsat bulundurulmadığından Karayolları Trafik Kanunun 23. maddesi gereği trafikten men edildiğinin belirtildiği,
Olay günü saat 19.40'da sanık ... hakkında düzenlenen doktor raporunda; aşırı alkollü olduğu, alkol kokusunun mevcut olduğu ve alkolmetreye üflemediğinin ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi ... kollukta; olay günü ve saatinde söz konusu aracı sanığın kullandığını, hem kendisinin hem de sanığın alkollü olduğunu,
Duruşmada ise; arkadaşı olan sanığın, kendisini .... plaka sayılı araç ile evine bırakmak üzere aldığını, aracın sanık tarafında kullanıldığını, yaklaşık 50 metre gittikten sonra bir bankamatiğin önünde durduklarını, daha sonra etraflarının polis memurlarınca çevrildiğini, sanığın, daha önceden ehliyetine el konulduğundan, polis memurları yanlarına geldiğinde aracı kendisinin kullandığını söylemesini istediğini, bunu kabul etmediğini, polis memurları geldiğinde kendisinin şoför mahallinde bulunmayıp, yandaki koltukta oturduğunu, olay sırasında sanığın alkollü olup olmadığını bilmediğini,
Tutanak düzenleyicisi tanık ... duruşmada; olayı tam olarak hatırlamadığını, ancak olay ne şekilde gerçekleşmiş ise kendilerinin de tutanağı öyle düzenlediklerini, okunan tutanağın doğru olduğunu, altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak her gün bu şekilde pek çok tutanak tuttuklarından ayrıntıları hatırlamadığını,
Bilirkişi sıfatıyla ... duruşmada; doktor Erkan Erol tarafından düzenlenen raporu incelediğini, raporda, sanık ...’un aşırı alkollü olduğunun ve alkolmetreye üflemediğinin yazdığını, bu şekilde rapor düzenlenmesine göre şahsın konuşmalarından, hareketlerinden, duruşundan ve denge durumundan aşırı derecede alkol almış olduğunun anlaşılmış olması ve bir şahsın karşıdan bakılarak aşırı alkollü olduğunun anlaşılması için de en azından 100-200 promil alkollü olmasının gerektiğini, bu durumdaki bir kişide koordinasyon bozukluğunun kesinlikle meydana geleceğini ve kontrollü, dikkatli ve güvenli bir şekilde araç kullanamayacağını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık kollukta; 26.11.2010 tarihinde saat 19.00 sıralarında şikâyetçi ...'un sevk ve idaresindeki .... plaka sayılı araç ile Bodrum merkezden Ortakent tarafına doğru seyir halinde olduklarını, ikisinin de alkollü olduğunu, .... İş Merkezinin önüne geldiklerinde bir anda etraflarında polislerin göründüğünü, daha sonra devlet hastanesinde doktor raporlarının alınarak polis merkezine getirildiklerini, olay anında aracı kendisinin kullanmadığını, kendisinin o esnada ATM'den para çektiğini, alkolü olay günü saat 17.00 sıralarında aldığını, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini,
Duruşmada; şikâyetçinin samimi arkadaşı olduğunu, bankamatiğe kadar aracı şikâyetçinin kullandığını, aracın benzini bittiğinden şikâyetçinin bankamatikten para çekip ileride bulunan benzin istasyonundan LPG alacağını, şikâyetçi para çekmeye gidince kendisinin araçta yaklaşık yarım saat kaldığını, teyple oynamak için şoför koltuğuna geçtiğini, şikâyetçinin ise yan tarafta kaldığını, bu şekilde araç bankanın otoparkında iken yarım saat sohbet ettiklerini, bu sırada polislerin geldiklerini ve aracı kendisinin kullandığı zannıyla tutanak tuttuklarını, aracı hiçbir zaman kullanmadığını, şikâyetçinin doğruyu söylemediğini, güvenlik kameralarının savunmasına destek olması için incelenmesini istediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK'nun“Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 'iftira' başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnad yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup, isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Öte yandan iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.
Diğer taraftan 5237 sayılı TCK'nun“Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 'Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması' başlıklı 268. maddesinin 1. fıkrası;
“İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
Failin, işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay günü ihbar nedeniyle emniyet birimlerinin uyarıya geçirildiği .... plaka sayılı aracı alkollü vaziyete kullanan sanık ...'un, otoparka gireceği esnada güvenlik güçleri tarafından durdurulduğunda direksiyon başında olduğunun, diğer koltukta ise yine alkollü olan şikâyetçi ...'un oturduğunun tespit edilmesine karşın, sanığın aracı kendisinin değil şikâyetçinin kullandığını beyan ettiği olayda; kendisini cezadan kurtarmak amacıyla savunma yapan sanığın, şikâyetçi hakkında soruşturma veya kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket etmediği, bu durumda TCK'nun 267/1. maddesinde düzenlenen iftira suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Öte yandan; sanığın kendi kimliğini veya kimlik bilgilerini saklamadan yalnızca şikâyetçinin aracı kullandığını beyan etmesi, bir başka anlatımla şikâyetçinin kimlik veya kimlik bilgilerini kullanmaması nedeniyle, iftira suçunun özel bir işleniş biçiminin düzenlendiği TCK'nun 268/1. maddesinde yer alan “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun unsurları da oluşmamıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraat yerine mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 14.03.2013 gün ve 11193-3868 sayılı onama kararının iftira suçu yönünden KALDIRILMASINA,
3- Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.02.2012 gün ve 158-226 sayılı hükmünün, sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.02.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.