Ceza Genel Kurulu 2009/3-64 E., 2009/83 K.
Ceza Genel Kurulu 2009/3-64 E., 2009/83 K.
CEZAYA EHLİYET VE BUNU KALDIRAN VEYA HAFİFLETEN SEBEP
MÜESSİR FİİL
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 29 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 62 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 86 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 87 ]
5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 213 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 456 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 457 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 463 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 51 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 59 ]
"İçtihat Metni"
Sanık S.... L...’nun, H.... O....’a yönelik eylemi nedeniyle; 765 sayılı TCY’nın 456/4, 457/1, 51/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca 365 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CYY’nın 231/5-6. maddesi gereğince hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetim altında bulundurulmasına,
H.... O....’a yönelik eylemi nedeniyle; 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 87/3, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 9 ay 17 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 sayılı CYY’nın 231/5-6. maddesi gereğince hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetim altında bulundurulmasına,
Sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....’ın; S.... L...’ya yönelik eylemleri nedeniyle; 5237 sayılı TCY’nın 86/1, 87/3, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 9 ay 17 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, 5271 sayılı CYY’nın 231/5-6. maddesi gereğince haklarındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetim altında bulundurulmalarına,
Y..... Y....’e yönelik eylemleri nedeniyle; 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1, 463, 51/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca 9 ay 21 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, 5271 sayılı CYY’nın 231/5-6. maddesi gereğince haklarındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetim altında bulundurulmalarına ilişkin, Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.04.2008 gün ve 286-195 sayılı karara karşı Adalet Bakanlığınca,
1) Sanık S.... L...’nun hükmün (A) bendindeki eylemi ile ilgili olarak 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 456/4. maddesi gereğince seçimlik cezalardan para cezasının asgari haddine karar verilmek suretiyle 365,00 Yeni Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılması şeklinde hüküm kurulmuş ise de, 5560 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki haliyle para cezasının seçimi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86/2. maddesinin sanığın lehine olacağı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2) Sanık S.... L...’nun hükmün (B) bendinde kasten yaralama olarak belirlenen eyleminden dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 86/1 ve 87/3. maddeleri uyarınca hakkında tayin olunan 1 yıl 2 ay hapis cezasından, anılan Kanunun 29. maddesi uyarınca 1/4 oranında yapılan indirim sonucunda 10 ay 15 gün hapis cezası yerine, 11 ay 15 gün hapis cezasına ve devamında 62/1. madde uyarınca 1/6 oranında yapılan indirim neticesinde de 8 ay 22 gün yerine yazılı şekilde 9 ay 17 gün hapis cezasına hükmolunmak suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
3) Sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....’ın hükmün (C) bendindeki eylemlerinden dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86/1 ve 87/3. maddeleri uyarınca haklarında tayin olunan 1 yıl 2 ay hapis cezasından, anılan Kanun'un 29. maddesi uyarınca 1/4 oranında yapılan indirim sonucunda 10 ay 15 gün hapis cezası yerine, 11 ay 15 gün hapis cezasına ve devamında 62/1. madde uyarınca 1/6 oranında indirim neticesinde de 8 ay 22 gün yerine yazılı şekilde 9 ay 17 gün hapis cezasına hükmolunmak suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
4) Sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....'ın hükmün (D) bendindeki eylemlerinden dolayı 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 456/2, 457/1 ve 463. maddeleri uyarınca haklarında tayin olunan 1 yıl 4 ay hapis cezasından, anılan Kanun'un 51/1. maddesi uyarınca 1/4 oranında yapılan indirim sonucunda 1 yıl hapis cezası yerine, 11 ay 20 gün hapis cezasına ve devamında 59/2. madde uyarınca 1/6 oranında yapılan indirim neticesinde de 10 ay yerine yazılı şekilde 9 ay 21 gün hapis cezasına hükmolunmak suretiyle eksik ceza tayin olunduğu gerekçeleri ile yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Adalet Bakan¬
¬lığının 01.07.2008 tarih ve 37520 sayılı yazısına istinaden düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.07.2008 tarih ve 2008/148304 sayılı tebliğnamesiyle Özel Daireye gönderilen dosya Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.01.2009 gün ve 14946-518 sayı ile;
“Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen hususlar yerinde görüldüğünden, Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.04.2008 tarih ve 2007/286 Esas, 2008/195 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince (4. Bozma sebebi yönünden aleyhe sonuç doğurmamak üzere) kanun yararına bozulmasına,
Bozma nedenleri doğrultusunda;
1) Sanık S.... L...’nun mağdur H.... O....’a karşı yaralama eylemi nedeniyle lehe kanun değerlendirmesinin takdire bağlı olduğu gözetilerek Mahkemesince yeniden yargılama yapılmasına,
2) Sanık S.... L...’nun mağdur H.... O....’a karşı yaralama eylemi nedeniyle kurulan hükümde, TCK’nun 29. maddesi uygulamasında yanlış hesap yapıldığı anlaşılmakla sanık hakkında sonuç olarak hükmedilen 9 ay 17 gün hapis cezasının hesap hatası giderilerek 8 ay 22 gün hapis cezasına indirilmesine infazın bu miktar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına,
3) Sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....'ın mağdur S.... L...’ya karşı yaralama eylemleri nedeniyle kurulan hükümde, TCK’nun 29. maddesi uygula¬
¬masında yanlış hesap yapıldığı anlaşılmakla sanıklar hakkında sonuç olarak hükmedilen 9 ay 17’şer gün hapis cezasının hesap hatası giderilerek 8 ay 22’şer gün hapis cezasına indirilmesine, infazın bu miktarlar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine”
” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 12.03.2009 gün ve 148304 sayı ile;
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile kabul edilmiş olup, daha sonra yürürlüğe giren 5560 ve 5728 sayılı Yasalar ile uygulama alanı genişletilmiştir. Ancak 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda yazılı suçlarla ilgili olarak ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçları işleyen 15 yaşını tamamlamış küçükler hakkında uygulanmayacağı öngörülmüştür.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama yasasında düzenlenmiş bulunması da onun bu niteliğini değiştirmeyecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının koşulları;
a) Suça ilişkin koşullar;
1-Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
2-Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ile Askeri Ceza Kanununda ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda yer alan suçlardan (15 yaşından küçük olanlar hariç) bulunmaması,
b) Sanığa ilişkin koşullar;
1-Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması;
2-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
3-Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, koşullarının birlikte bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sonuçları;
1-Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
2-Denetim süresi içinde sanığın kasten yeni bir suç işlememesi ve yükümlülüklere uygun davranması halinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilir.
3-Sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkemece açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanır.
4-Sanık tarafından mahkemece kendisine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilememesi halinde mahkemece durumu yeniden değerlendirilerek, cezanın yarısına kadar belirlenecek bir kısmının infaz edilmemesine, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilerek yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan ‘
‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ müessesesi (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin) objektif koşulların varlığı halinde, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen mahkemece değerlendirilerek uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın tabi olduğu yasa yolu;
5271 sayılı Yasanın 231/12. maddesinde belirtildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz yasa yoluna tabidir. İtiraz mercii, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesinin koşullarının (suça ve sanığa ilişkin) olup olmadığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında hukuka aykırılık (denetim süresinin doğru belirlenip belirlenmediği, denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmiş ise, belirlenen yükümlülüklerin yasada düzenlenen yükümlülüklere uygun olup olmadığı) bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapacaktır. İtiraz merciinin, suçun sübutu ve nitelendirilmesi gibi esasa ilişkin hususlarda değerlendirme yapması olanaklı olmadığı gibi açıklanmayan mahkûmiyet hükmü içeriğindeki hukuka aykırılıkları da denetlemesi mümkün değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki açıklanmayan mahkûmiyet hükmü içeriğindeki hukuka aykırılıklar ne zaman incelenebilir ve denetlenebilir hale gelecektir?
Bu gibi hukuka aykırılıklar ancak davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde (CMK.231/11. madde) temyiz yasayolu ile veya temyiz yasayoluna başvurulmaması halinde ise koşulları varsa kanun yararına bozma yasayolu ile incelenebilecek ve denetlenecektir. Sanığın, denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi halinde, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hüküm açıklanacak ve açıklandıktan sonra öncelikle olağan yasayolları devreye girecektir. Temyiz edilmesi durumunda, Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılarak, temyiz edenin sıfatına göre kazanılmış hak kuralına da bağlı kalınarak bozma ya da onama kararları verilecektir. Temyiz edilmemesi halinde ise o zaman olağanüstü yasayollarına başvurulabilecektir. Henüz sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayan mahkûmiyet kararındaki hukuki hataların bu aşamada olağanüstü yasayolu olan kanun yararına bozma yolu ile giderilmesi yasaya uygun değildir.
Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, hem temyiz hem de itiraz yasa yolu ile incelenmesini yasaklamışken, mahkûmiyet hükmündeki hukuki hataların bu aşamada kanun yararına bozma yolu ile düzeltilebileceğini söylemek olanaklı değildir.
CMK’nun 231. maddenin 8. fıkrasının son cümlesinde, denetim süresi içerisinde dava zamanaşımının ‘
‘duracağı’ belirtilmiştir. Bu düzenleme bile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükmün aynı Yasanın 223. maddesi anlamında davayı kesin olarak sonuçlandıran hükümlerden olmadığını açıkça göstermektedir.
Kanun yararına bozma yasayolu ise, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasayoludur. Amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.
Somut olayda, Yüksek Daire, yerel Mahkeme hükmünün CMK’nun 309. maddesi gereğince bozulmasına (4) nolu bozma isteği ile ilgili olarak aleyhe sonuç doğurmayacağına, (1) nolu bozma isteği ile ilgili olarak ileri sürülen hukuka aykırılığı yerinde görüp, takdir hakkı ile ilgili olduğundan bahisle yerel mahkemesince yeniden yargılama yapılmasına, (2) ve (3) nolu bozma isteminde ileri sürülen hususların ise CMK. 309/4-d gereğince düzeltilmesine karar vermiştir. Yani Adalet Bakanlığının tüm bozma nedenlerini kabul etmiştir.
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümdeki hukuka aykırılıkların, bu aşamada kanun yararına bozma yasayolu ile giderilebileceğini kabul etmek, anılan yasayolunun amacına ve niteliğine uygun düşmemektedir. Zira sanığın cezalandırılmasına ilişkin mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmemiş olup, ileride hükmün açıklanması durumunda temyiz yasayoluna başvurulup başvurulmayacağı da belli değildir. Bu olasılığın kabul edilmesi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karardaki açıklanmayan mahkûmiyet hükmünün, bir nevi olağan yasayoluna tabi olduğu ve fakat adının temyiz değil kanun yararına bozma olduğu anlamına gelecektir. Hükmün açıklanması ve temyiz yasayoluna başvurulması halinde, hükmün yeniden Yargıtay tarafından bu sefer temyiz yasayolu ile incelenmesi olanaklı hale gelecektir ki, bu da kabul edilebilir bir sonuç değildir. Kaldı ki, bu aşamada ileri sürülen hukuka aykırılıkların ciddi boyutlara ulaştığını da söylemek olanaklı değildir.
Ayrıca, Özel Dairenin kabulüne göre, (1) nolu bozma istemi ile ilgili olarak mahkemesince yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi de, yargılamanın tekrarlanması yasağı nedeniyle yasaya aykırı olduğu düşünülmüştür. Bu durumda bozma ile yetinilmeyip, gereken kararın da doğrudan daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Açıklamalar ışığında; Özel Dairenin, ileri sürülen nedenler yönünden kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurmasının yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır”
” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 26.01.2009 gün ve 14946-518 sayılı kararının kaldırılması, kanun yararına bozma isteklerinin reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık konuları;
1- Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümdeki yasaya aykırılıkların, yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı,
2- Yasa yararına bozma istemi üzerine, bu istemin kabulü halinde, lehe yasa uygulamasının da Özel Dairece yapılmasında zorunluluk bulunup bulunmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümdeki yasaya aykırılıkların yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı konusunda sağlıklı bir sonuca varabilmek için öncelikle yargılama sistemimizde yasayollarının düzenlenişi, kapsamı ve sonuçları ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının niteliği ve yapısı üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
260 ila 266. maddelerinde, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiş olup bu hükümler aksine bir düzenleme bulunmadığı taktirde tüm yasayolları için uygulanabilir niteliktedir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasayolları, olağan ve olağan üstü yasayolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasayolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağan üstü yasayolları olan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasayolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incelemesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “
“Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri”
” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygulanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasayoludur. Nitekim yasada da itiraz yasayoluna tabi olan mahkeme kararları ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. maddesinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiş, buna karşın itiraz merciince yapılacak denetimin kapsamına ilişkin açık bir hükme yer verilmemiştir.
Ancak öğretide; itiraz incelemesinin kararın hem maddi, hem de hukuki yönden ele alınmasını ve bunun hukuka uygunluğunun denetlenmesini gerektirdiği, itiraz yasayolunda bir karara temel teşkil eden deliller ve maddi olgular ile bunu doğuran hukuki durumun birlikte değerlendirileceği, itirazda temyizden farklı olarak gerekiyorsa, hukuki sorun yanında maddi sorununda ele alınacağı ittifakla kabul edilmiştir. (Erdener Yurtcan; Ceza Yargılaması Hukuku 12. Bası, 479-481-Kunter-Yenisey-Nuhoğlu; Ceza Muhahekemesi Hukuku,16. Bası sh. 1401 - Veli Özer Özbek; Yeni CMK’nın Anlamı, sh. 1065 - Öztürk-Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku 10. Bası, sh. 708)
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasayoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasayolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “
“Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”
”;
321. maddesinde ise, “
“Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur.”
” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların Yerel Mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutulmak suretiyle yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasayolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “
“olağanüstü temyiz”
” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “
“yazılı emir”
” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ise “
“kanun yararına bozma”
” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “
“tekriri muhakeme”
” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Yasa yollarına ilişkin bu açıklamalar ışığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği ve bu kararın yapısı değerlendirildiğinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere tüm suçları kapsayacak şekle dönüştürülmüş, ancak; 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile; 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsam dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında tesis edilen mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ile 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden suçun ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi ve mahkemece de, sanığın kişilik özellikleri ile duruş¬
¬madaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği husu¬
¬sunda kanaate ulaşılması halinde hiçbir isteme bağlı kalmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacak, denetim süresince de dava zamanaşımı süresi duracaktır.
Maddede sayılan objektif ve subjektif koşulların da bulunması halinde, önceki hükmün kesinleşmiş olması veya hukuki yararı bulunmak koşuluyla infaz edilmiş olması da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine engel oluşturmayacak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği halde hükmolunan ceza, kişiselleştirmeye ilişkin erteleme veya adli para cezasına çevrilemeyeceği gibi 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesindeki tedbirlere de dönüştürülemeyecek, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde, hakkında tesis edilen hüküm kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda ise, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “
“itiraz”
” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. mad¬
¬denin 5-14. fıkralarında koşular dikkate alınarak, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı veril¬
¬diğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabile¬
¬ceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır.
Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinden kuşku bulunmamaktadır. Ancak yasa yararına bozma yasayolunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı denetlenebilecek, bu kapsamda, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle verilen karar 5271 sayılı Yasanın 5-14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenecek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılap Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, askeri ceza yasası ile 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği, gibi hususlar denetlenerek, saptanan bu hukuka aykırılıklar nedeniyle karar bozulacak, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak, karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Ancak burada unutulmaması gereken husus bu yasayolunda denetlenenin hüküm olmayıp, bu hüküm üzerine inşa edilen hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬
¬ması kararı olduğudur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek, temyiz yasayoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde ise koşulları bulunduğu taktirde yasa yararına bozma yasayolu ile incelenebilecek ve denetlenebilecektir. Sayılan üç olasılıktan birinin gerçekleşmesi halinde hüküm varlık kazanacağından, ancak bu aşamada olağan yasayolu olan temyiz yasa yolu devreye girecek, varlık kazanan hükmün temyiz edilmesi halinde, aleyhe temyiz bulunup bulunmadığı da dikkate alınmak suretiyle temyiz incelemesi yapılacak, bu aşamada hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar denetlenebilecek, hükmün varlık kazanması ve temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde ise, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar, 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerindeki koşullar dikkate alınmak suretiyle yasa yararına bozma istemine konu olabilecektir.
Görüldüğü gibi hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasayolu dene¬
¬timine konu olması mümkün değildir. Bu itibarla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasayoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların, olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü yasa yararına bozma yasayoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasayollarında hakim olan temel ilkelere de açıkça aykırıdır.
Aksi kabul, temyiz ve yasa yararına bozma yasayolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
Nitekim somut olayda da, Adalet Bakanlığınca sanık S.... L...’nun H.... O....’a yönelik eyleminde lehe yasanın belirlenmesinde yanılgı bulunduğu, H.... O....’a yönelik eyleminde fazla ceza tayin edildiği, sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....’ın, S.... L...’ya yönelik eylemlerinde fazla, Y..... Y....’e yönelik eylemlerinde ise 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1, 463, 51/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası yerine 9 ay 21 gün hapis cezasına hükmolunmak suretiyle eksik ceza tayin olunduğu gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminde bulunulmuş, Özel Dairece de, istemle bağlılık ve aleyhe bozma yasağı nedeniyle sanıklar H.... O...., H.... O.... ve H... Y.... U.....’ın, Y..... Y....’e yönelik eylemleri nedeniyle eksik ceza tayin edilmiş olduğu saptanmış olmasına karşın, yasa yararına bozma kurumunun niteliği itibariyle aleyhe sonuç doğurmamak üzere hükmün bozulmasına karar vermek zorunda kalınmıştır, oysa bu hüküm koşulların gerçekleşmesi halinde temyiz dene¬
¬timine konu olduğu takdirde, aleyhe temyiz edildiğinde eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulabilecek, hüküm tüm yönleriyle temyiz denetimine konu olabilecektir.
Özetle ifade etmek gerekir ki;
Henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak,
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “
“…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”
”
11. fıkrasının; “
“Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar”
”
10. fıkrasının; “
“Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir”
”
8. fıkrasının; “
“Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”
” şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin, doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasayollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Diğer yönden, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasayollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığının hükümdeki hukuka aykırılıkların Yasa yararını bozma konusu yapılmayacağına ilişkin itiraz nedeninin isabetli olduğu, bu nedenle diğer itiraz nedeninin incelenmesine bu aşamada gerek bulunmadığı saptanmakla, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin bu nedenle reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi, “
“hükmün içeriğine dâhil hukuka aykırılıkların da bu aşamada incelenebileceği”
” görüşüyle itirazın reddi yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 26.01.2009 gün ve 14946-518 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.04.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.