Hukuk Genel Kurulu 2019/72 E. , 2022/493 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin borçlusundan, alacaklarına istinaden almış olduğu çeklerin bir kısmının ödenmediğini, borçlunun mal kaçırma niyetinin göstergesi olan deliller ile karşılıksız çıkan bir çek ile vadesi gelmemiş diğer çekler için İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/234 D. İş sayılı dosyasında ihtiyatî haciz talebinde bulunulduğunu, mahkemece karşılıksız çıkan çeke ilişkin ihtiyatî haciz kararı verildiğini, ancak diğer çekler bakımından ihtiyatî haciz isteminin reddine karar verildiğini, kararı temyiz ettiklerini ve Yargıtay tarafından kararın müvekkili lehine bozulduğunu, mahkemece bozmaya uyularak ihtiyatî haciz isteminin kabulüne karar verildiğini, bu defa da borçlunun İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/176 E. sayılı dosyası kapsamında aldığı tedbir ve iflas erteleme kararı sebebiyle muhatap bankanın işlemsiz olarak çekleri müvekkiline iade ettiğini, ihtiyatî haciz kararını uygulayamadıklarını, bu suretle 182.288TL alacağın tehlikeye girdiğini, müvekkilinin zarara uğradığını, hukuka uygun talepleri İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından zamanında kabul edilseydi bu zararın ortaya çıkmayacağını, mahkeme hâkiminin zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 182.288TL tahsil edilemeyen çek bedelleri ile avukata ödemek zorunda kaldıkları vekâlet ücretinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; zamanaşımı ve dava şartına dair itirazlarda bulunarak somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesinde sayılan tazminat davası açabilmek için gerekli koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Fer’î müdahil; verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.04.2018 tarihli ve 2016/3 E., 2018/2 K. sayılı kararı ile; “…İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2014/234 D.İş sayılı, davadan önce ihtiyati haciz istemine ilişkin dosyaya ilişkin evrakın tetkikinden, alacaklı Enis Özkan Ltd. vekili tarafından toplam 8 adet çek için 02.06.2014 tarihinde ihtiyati haciz talep edildiği, bunlardan tanzim tarihi geçmiş bulunan 1 adet çek için ihtiyati haciz talebinin kabulüne, diğer 7 adet çek için ise ibraz ve muacceliyet koşulu oluşmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, kararın temyizi üzerine Dairemizin 02.02.2015 tarih ve 2015/236-1014 sayılı Bozma ilamıyla, 'Muacceliyet şartı gerçekleşmemiş çekler yönünden borçlunun taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisinin kaçmaya yönelik hileli işlemlerde bulunduğu konusunda alacaklı tarafından dosyaya sunulan gazete haberleri ve diğer deliller gözetilerek karar verilmesi gerekir.' gerekçesiyle bozulduğu ve mahkemece bozmaya uyularak, tüm çekler yönünden 23.06.2015 tarihli kararla talebin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar dava dışı borçlu Fida Film A.Ş vekilince İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2014/176 Esas sayılı 'İflasın Ertelenmesi' talepli dosyasında 27.06.2014 tarihli ihtiyati tedbir kararı ile borçlunun mal varlığı üzerinde ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir konulması ve icra takibi yapılmasının tedbiren durdurulmasına karar verilmiş, yargılama sonunda ise, bir başka dosyada bu hususta karar verildiğinden davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de;
HMK m. 46 uyarınca, hâkimlerin yargılama faaliyeti sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açabilmek için;
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması sebeplerinden en az birinin gerçekleşmesi gerekmekte olup, somut olayda bahsi geçen dosyalardaki yargılamalar devam etmekte olduğundan ve yapılan yargılamalar sırasında yukarıda sayılı hallerden birinin gerçekleştiği yönünde bir kanıt bulunmadığından davanın esastan reddine karar verilmesine, HMK m. 49 uyarınca davacı tarafın 500,00 TL disiplin para cezasına çarptırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın esastan REDDİNE,
2-HMK'nın 49. maddesi uyarınca davacıdan takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının tahsiliyle Hazine'ye irad kaydına,
3-Alınması gerekli 35,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 29,20 TL'nin mahsubu ile eksik kalan 6,70 TL karar ve ilam harcının davacı taraftan tahsili ile Hazineye gelir ve irat kaydına,
4-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 2. Kısım 2. Bölüm 19. maddesi uyarınca 3.300,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davada kendisini bir vekil ile temsil ettiren davalı ...'ye verilmesine...” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
8. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. ÖN SORUN
9. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
Ön sorun yönünden;
10. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.
11. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:
'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' hükmü yer almaktadır.
12. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.
13. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.
14. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. 'Duruşmalı yargılama hakkı' her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).
17. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.
18. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
19. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.
20. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
21. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.
22. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.
23. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.
24. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Esas Yönünden;
25. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
27. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
28. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 07.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.