Hukuk Genel Kurulu 2021/351 E. , 2022/473 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
2. Karar davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacı vekili ile ihbar olunan ... tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ı davalı göstererek Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde; davacının Cumhuriyet Gazetesi’nde gazeteci olduğunu, davalıların da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 250. maddesiyle yetkili bölümünde görev yapan, kamuoyunda Ergenekon Terör Örgütü soruşturması olarak bilinen soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet Savcıları olduğunu, davalılar tarafından düzenlenmiş olan 2009/511 Soruşturma ve 2009/188 İddianame numaralı 08.03.2009 tarihli iddianamenin ekini oluşturan 70 nolu klasörün 125 ile 127 sayfaları arasında, davacı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan bir telefon görüşmesine ait deşifreye yer verildiğini, davalılar tarafından düzenlenen 2009/511 soruşturma numaralı iddianamede davacının ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun sanık sıfatlarının bulunmadığını, iddianame ekine kanıt olarak konulan telefon görüşmesinin, sanıklarından Mustafa Ali Balbay hakkında Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu santralinde kullanılan telefonla ilgili olarak mahkemece verilen dinleme ve kaydetme kararına dayanılarak kaydedildiğinin belirtildiğini, müvekkili hakkında mahkemece verilmiş bir dinleme ve kayda alma kararı yokken üçüncü şahıs konumundaki bir başka kişiyle yaptığı telefon görüşmesinin suç kanıtı olarak nitelendirilip iddianame eki olarak mahkemeye sunulmasının ve kamuya ifşa edilmesinin davalıların kişisel kusurlarına dayalı olarak gerçekleştirdikleri bir eylem olduğunu, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek 20.000TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalılar ..., ..., ... ve ... cevap dilekçelerinde; Ergenekon olarak adlandırılan terör örgütü tarafından Cumhuriyet Gazetesi’nin medya yapılanmasındaki merkez üssü hâline getirilmeye çalışıldığının örgüt dokümanlarından anlaşılması üzerine, Yenigün Haber Ajansı adına kayıtlı telefon numarasının mahkeme kararı ile teknik takip altına alındığını, yürütülen soruşturmada telefon hattı ile konuşan soruşturma dışındaki kişilerle ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca her hangi bir suçlama ve isnadın yapılmadığını, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması eyleminin Ergenekon terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğine dair iddialar olduğunu, iddianamenin ek klasörlerinde yer alan İlhan ve Kemal isimli şahıslar arasında yapıldığı belirtilen telefon görüşmesinde “bombaları patlatıyorsunuz” şeklinde şüpheli sözlerin bu nedenle iddianamede yer aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
6. Davalılar ... ve ... cevap dilekçelerinde; haklarında ileri sürülen iddiaların yapmış oldukları görev ve yargı faaliyetlerine ilişkin olduğunu, soruşturma sonucunda dava açıldığını ve hâlen davanın derdest olduğunu, davacının belirttiği telefon görüşmesinin mahkeme kararına dayandığını, hukuka aykırı bir eylem ve işlemlerinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
7. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.02.2010 tarihli ve 2009/336 E., 2010/30 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
8. Davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.07.2011 tarihli ve 2010/7066 E., 2011/8038 K. sayılı kararı ile; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573. maddesi gereğince hâkim ve savcıların yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, devlet aleyhine açılan tazminat davasının Yargıtay ilgili hukuk dairesinde ilk derece sıfatıyla görüleceğinin düzenlendiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
9. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince, bozma kararına uyulmuş, davacı vekilinin davasını Maliye Hazinesine yöneltmesi üzerine davalı sıfatı ile Maliye Hazinesine duruşma günü tebliğ edilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı ... Cevabı:
10. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; mahkemenin görevsiz olduğunu, davanın Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülmesi gerektiğini, yapılan işlemin yargısal bir faaliyet olup manevi tazminat istemini doğurucu bir hukuksal nitelik taşımadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
11. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 26.04.2012 tarihli ve 2011/534 E., 2012/169 K. sayılı karar ile tüm davalılar hakkında yeniden davanın reddine karar verilmiştir.
12. Davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03.10.2012 tarihli ve 2012/9767 E., 2012/14108 K. sayılı kararı ile yerel mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile işin esasına girilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
13. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince, bozma kararına uyulmuş ve görevsizlik kararı verilerek dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Kararı:
14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ... hakkında davalı, diğerleri hakkında ihbar olunan sıfatıyla yapılan yargılama sonunda 06.05.2014 tarihli ve 2013/46 E., 2014/44 K. sayılı kararı ile; dava hâkimlerin hukukî sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkin olup HMK'nın 46 ve devamı maddeleri hükümleri ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 93/A maddesi uyarınca ikame olunduğu, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19/a maddesi uyarınca, 2802 sayılı Kanun'un 93/A maddesi hükmünün yürürlükten kaldırıldığı, açıklanan yasal düzenleme gereğince, uyuşmazlığın esasının incelendiği, asıl ceza davasının sonuçlanması koşulunun aranmadığı, soruşturma işlemleri sonucunda düzenlenecek iddianamenin şeklinin ve içeriğinin, mahkemeye sunulması üzerine yargılama makamlarının verebilecekleri kararlar ile bunlara karşı yasa yollarının CMK'da düzenlenmiş bulunduğu, dava konusu edilen hususun itiraz konusu yapılabileceği, bu durumda hâkimin hukukî sorumluluğuna ilişkin koşulların gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Onama-Bozma Kararı:
15. Özel Daire kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarihli ve 2016/4-2259 E., 2017/1577 K. sayılı kararı ile;
“…I-Davacı vekilinin ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İşin esasına geçilmeden önce, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 19. maddesi ile 24/2/1983 gün ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesinin yürürlükten kaldırılmasının ve 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesine eklenen 3. ve 4. fıkraların görev bakımından eldeki davaya etkileri tartışılmıştır. Görev konusu kamu düzenini ilgilendirdiği için öncelikle görev sorunun aşılması gereklidir.
…..
Somut olayda davacı vekili, 18.09.2009 tarihli dilekçe ile ihbar olunan Cumhuriyet Savcılarının soruşturma aşamasında usule aykırı işlemler yaptıklarını iddia ederek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Dava açıldığı sırada yürürlükte olan yasa hükümleri, karar verildikten sonra yürürlükten kaldırılmış, ayrıca görevli mahkeme hakkında yukarıda belirtildiği üzere düzenlemeler yapılmıştır.
Bu nedenle görev konusu kamu düzenini ilgilendirdiği dikkate alındığında mevcut bu düzenlemeler karşısında ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında görevli mahkemece karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
II-Davacı vekilinin ihbar olunan ... yönünden temyiz itirazlarına gelince;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davaların açılacağı mahkeme” başlıklı 01.04.2015 gün ve 6644 sayılı Yargıtay Kanunu İle Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Devlet aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesi olduğu düzenlenmiştir.
Yapılan bu kısa açıklama ışığında somut olaya gelindiğinde, davacı tarafından ihbar olunan ...’in İstanbul Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmakta iken yapmış olduğu soruşturma nedeniyle zarara uğradığı iddiasıyla Devlet aleyhine açılan eldeki davanın yargılaması sırasında, ihbar olunanın 24.02.2011 tarihli HSYK kararı ile Yargıtay üyesi olarak seçildiği anlaşılmaktadır.
...’in yeni sıfatı ve en son görevi itibariyle HMK’nın 47. maddesi hükmü gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin görevli olduğu sonucuna varılarak dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ihbar olunan ... yönünden onanması gerekir.” gerekçesiyle (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün bu bent ile ilgili kısmının bozulmasına, (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın bu bent ile ilgili kısmının onanmasına karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Karar Düzeltme Kararı:
17. Hukuk Genel Kurulu kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
18. Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2018 tarihli ve 2018/4-376 E., 2018/1959 K. sayılı kararı ile;
“…I-Davacı vekilinin ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden karar düzeltme isteminin incelenmesinde:
Hukuk Genel Kurulu kararında yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. madde atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine karar vermek gerekmiştir.
II-Davacı vekilinin ihbar olunan ... yönünden karar düzeltme isteminin incelenmesine gelince:
…..
Davacı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca, ihbar olunan ... yönünden kararın onanmasına karar verilmiş ise de; şüpheli sıfatı ve hakkında dinleme kararı bulunmadığı hâlde davacı ile dava dışı kişi arasındaki dinleme kayıtlarının CMK’nın 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/188 sayılı iddianamesinde yer aldığı iddiasına dayanan ve HMK’nın 46. maddesi gereğince hâkimlerin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan eldeki davada, Özel Dairece; davaya dayanak yapılan iddianamenin ilgili kısımlarının onaylı örneğinin getirtilmesi, iddianame ekindeki (70) numaralı klasörde davacı ile ilgili dinleme kayıtlarına hangi gerekçeler ile yer verildiğinin tespiti, davacının iddianamede şüpheli, tanık ya da başka bir sıfatının bulunmaması karşısında Özel Daire gerekçesinde yer verilen “iddianameye itiraz hakkı” bulunmadığı gözetilerek, bu iddianame ile açılan asıl ceza davası da araştırılıp değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerekir.” gerekçesiyle (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden karar düzeltme isteminin reddine, (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ihbar olunan ... yönünden karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun onama kararının kaldırılmasına ve Özel Daire kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Kararı:
19. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 08.12.2020 tarihli ve 2019/19 E., 2020/45 K. sayılı kararı ile Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda;
“…İhbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden Dairemizce verilen karar, Yargıtay HGK’nın 13/12/2017 tarihli ve 2016/4-2259 esas, 2017/1577 karar sayılı ilamıyla; görevli mahkemece karar verilmek üzere bozulmuş olduğundan bu kişiler yönünden Dairemizce dosya tefrik edilmiştir.
İhbar olunan ..., dava tarihinde İstanbul Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken 24/02/2011 tarihinde Yargıtay Üyesi olarak seçilmiştir. Yukarıda yer verilen HMK’nın 47. (01/04/2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değişik) maddesi uyarınca, devlet aleyhine açılan tazminat davasının, Yargıtay üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görüleceği düzenlenmiş olduğundan, Dairemizce bozmaya uyulduktan sonra dosya 2019/19 esasına kaydedilmiş ve sadece ihbar olunan ... yönünden yargılamaya devam olunmuştur.
DELİLLER:
1. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/511 sayılı soruşturma dosyası,
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 08/03/2009 tarihli ve 2009/511-268-188 soruşturma- esas-iddianame sayılı iddianamesi ile ekinde yer alan 70 numaralı klasörün 125-127. sayfaları arasında yer alan görüşme kayıtları,
3. İhbar edilenin olay tarihinde İstanbul Cumhuriyet savcısı, yargılama devam ederken 24/02/2011 tarihinde Yargıtay Üyesi seçildiğine ilişkin görev yazıları.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava; hâkimlerin yargısal faaliyeti nedeniyle sorumluluklarının düzenlendiği HMK’nın 46. maddesine dayanılarak açılmış bulunan tazminat istemine ilişkindir.
HMK’nın 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendine göre, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması hâlinde Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Söz konusu bentte kanun koyucu, diğer bentlerdeki koşulların aksine kasti bir eylemin varlığını aramamış, kasta yakın ağır kusurlu hâli tazminatın koşulu olarak yeterli kabul etmiştir. Esasen bu bent ile amaçlanan, keyfi karar verilmesinin önüne geçilmesidir. Hukukta yorum farklılıkları elbette takdir yetkisi kapsamındadır, ancak takdir yetkisinin de bir sınırı vardır, bu sınır ise keyfiliktir. Söz konusu düzenlemeyle kanunun lâfzî yorumu da dâhil, tüm yorum yöntemleriyle dahi farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verme hâlinde sorumluluğun doğacağı kabul edilmiştir.
CMK’nın “Koruma Tedbirleri” isimli dördüncü kısmının “Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi” başlıklı beşinci bölümünde iletişimin tespiti, dinleme ve kayda almanın kimler hakkında ve hangi usulle yapılabileceği hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak bir biçimde belirlenmiş, ayrıca her hâlde tespit, dinleme ve kayda almanın mümkün olabileceği suçlar CMK’nın 135. maddesinin (8) numaralı fıkrasında yazılı olanlarla sınırlı bir şekilde sayılmıştır.
CMK’nın 135. maddesinin (9) numaralı fıkrasında; bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişiminin dinlenemeyeceği ve kayda alınamayacağı emredici bir şekilde gösterilmiştir.
Öte yandan aynı Kanun’un “Tesadüfen Elde Edilen Deliller” başlıklı 138. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca; telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmamakla birlikte 135. maddede sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse bu delilin muhafaza altına alınacağı hüküm altına alınmıştır.
Yine CMK’nın 137. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca iletişimi dinlenen şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması hâllerinde, koruma tedbirine Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verileceği, bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtların Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek durumun bir tutanakla tespit edileceği, aynı maddenin (4) numaralı fıkrasında ise tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren, en geç onbeş gün içinde, Cumhuriyet Başsavcılığınca, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi verileceği öngörülmüştür.
CMK’nın bu amir düzenlemesi karşısında; iletişimin ne şekilde, kimler hakkında ve hangi suçlarla ilgili olarak ve hangi usulle tespit edilip kayda alınacağı, tesadüfen dinlemeye takılan kişiler hakkında ve sadece maddede yazılı suçlar bakımından nasıl bir uygulama yapılacağı, kayıtların nasıl imha edileceği hususlarında hiçbir tereddüt ve ilgililere tanınmış bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki bütün bu ilke ve kurallar, kanunda açıkça yazılı suçlar nedeniyle doğrudan veya tesadüfen delil elde edilmesi sonucu dolaylı olarak hakkında ceza soruşturması yürütülen kişiler hakkında uygulanacak usul kurallarını göstermektedir. Haklarında ceza soruşturması bulunmayan kişilerin iletişiminin tespiti ve kayda alınması açık bir biçimde hukuka aykırılık hâlidir.
Bunun yanında, hukuka aykırı bir biçimde üçüncü kişilerin iletişiminin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması Türk Ceza Kanunu’nun “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümünde, 132. ve devamı maddeleri uyarınca suç olarak düzenlenmiş ve ağır yaptırıma bağlanmıştır.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında; iletişimi tespit edilip kaydedilen kişiler hakkında açılmış bir ceza soruşturması, dolayısıyla usulüne uygun olarak alınmış bir iletişimin tespiti kararı bulunmamaktadır. Yine söz konusu kişiler ile ilgili olarak tesadüfen elde edilen delil nitelendirilmesi veya uygulaması da yapılmamış, iletişimlerinin tespit edilip kayda alındığı hususunda kendilerine herhangi bir bildirimde de bulunulmamıştır. Davacı; dava dışı üçüncü kişi hakkında iddianame düzenlenip kovuşturmaya başlandığında ve iddianame ve ekleri aleni hâle geldiğinde, ceza davasının taraflarının bildirmesi ile iletişiminin tespit edilip kayda alındığından haberdar olabilmiştir. Bu nedenle soruşturma aşamasında hakkındaki işlemler ile ilgili yasal yolları da kullanamamıştır.
İhbar edilenin ve dosyası tefrik edilen diğer ihbar edilenlerin, konuşma metninde geçen “Bombaları patlatıyorsunuz” cümlesi nedeniyle dava konusu görüşme kaydını iddianame ekine aldıklarına ilişkin savunmalarına itibar etmek mümkün değildir. Çünkü söz konusu cümlenin geçtiği görüşmeyi yapan kişiler hakkında açılmış bir ceza soruşturması bulunmamaktadır. Kaldı ki bu cümleyi sarf eden kişinin dönemin anamuhalefet partisi grup başkanvekili ve İstanbul milletvekili, muhatabının da gazeteci olduğu, konuşmanın devamında da önemli bir haberin içeriği hakkında yapılan değerlendirmelere bakıldığında, söz konusu cümlenin, kamuoyunun dikkatini çekecek bir habere ilişkin olduğu izahtan varestedir.
Bu itibarla, bir yargı mensubunun, hiçbir duraksayamaya yer bırakmayacak açıklıkta düzenlenmiş kanun hükümlerini özellikle haklarında ceza soruşturması bulunmayan kişiler bakımından dikkate almaması ağır kusur kabul edilmelidir. Bu durum, açık ve bariz bir keyfilik anlamına gelir ki HMK’nın 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca kanun koyucu bu keyfiliği yaptırıma bağlamıştır.
İddianame, Cumhuriyet savcılığınca yapılan soruşturma sonucunda elde edilen delillerle suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaşıldığında şüphelinin cezalandırılması amacıyla görevli mahkemeye hitaben düzenlenen ve kamu davası açılması talebini içeren belgedir. İddianame ve ekinde sadece hakkında kamu davası açılması istenilen kişi ve kamu davasının esası ile ilgili bilgi ve belgelere yer verilebilir. Dolayısıyla iddianame ve eklerinde, haklarında suç isnadı bulunmayan kişilerin isimlerinin veya özel görüşme içeriklerinin yer alması kişilik haklarına saldırı oluşturur. Somut olayda; dava dışı kişilerin görüşme içeriklerine iddianame ekinde yer verilmesi eylemi, suçun kanıtlanmasıyla bir ilgisi bulunmadığı gibi bir mahkeme kararına da dayanmadığından açıkça hukuka aykırı bir biçimde özel hayatın ve hayatın gizli alanının ihlali kapsamında, ilgililerin kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilmiştir.
TMK’nın 24. ve TBK’nın 58. maddeleri uyarınca kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kişi manevi tazminat talep edebilir. Manevi tazminatın miktarını tayin ederken hâkim, saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Hükmedilecek miktar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Somut olayda; davacının ve ihbar olunanın sıfatı, ekonomik durumu, sosyal konumu, olay tarihi ile olayın bir terör soruşturması sürecinde yaşanması gözetilerek davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2-10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Davacı tarafından yatırılan 15,60-TL başvurma harcı ile 270,00-TL nispi peşin harç olmak üzere toplam 285,60-TL'nin davacıya iadesine, davalı harçtan muaf olduğundan harç konusunda karar verilmesine yer olmadığına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 4.950,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 4.950,00-TL maktu avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Dava tarihinden itibaren yargılama gideri olan toplam 1100,00-TL'nin kabul ve ret oranına göre 550,00-TL'nin davalı hazineden alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafından yapılan yargılama giderinin de davacı üzerinde bırakılmasına,” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
20. Özel Daire kararı süresi içinde davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacı vekili ile ihbar olunan tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
A) İhbar Olunan ...’in Temyizi Yönünden;
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48. maddesi “(1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.
(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.” şeklindedir.
22. Maddenin ikinci fıkrası ile, Devlet aleyhine açılan tazminat davasına bakan mahkemenin, bu davayı, sorumlu hâkime re’sen ihbar etmesi esası getirilmiştir.
23. Dava kendisine ihbar olunan hâkimin, davalı Devlet yanında davaya katılabilmesi, böylece sorumlu hâkimin de davadan haberdar olması ve hukukî dinlenilme hakkı çerçevesinde davada etkili olabilmesi, delil getirebilmesi imkânı sağlanmak istenmiştir. İhbar olunan hâkimin bu hakları elde edebilmesi için HMK’nın 65 ve devamı maddeleri uyarınca davaya katılması gereklidir.
24. Bir davada hüküm, ancak davada taraf olan hakkında verilebileceğinden, bu hükme yönelik temyiz yoluna başvurma yetkisi de sadece davanın taraflarına aittir. Asıl tarafın temyiz etmesi hâlinde taraf yanında yer alan yani müdahil olan da kararı temyiz edebilir ve bu durumda temyiz eden fer’i müdahilin temyiz eden asıldan ayrı olarak gerekli harç ve temyiz giderini yatırması hâlinde kararı temyiz etme hakkı doğar. Bunun bir tek istinası ihbar olunan hakkında bir hüküm kurulmasıdır. İhbar olunan hakkında hüküm kurulmuş ise bu hâlde ihbar olunan taraf, müdahil olmasa ve taraflar temyiz etmese de hükmü tek başına temyiz etme hakkı elde eder.
25. Bu kapsamda somut olaya bakıldığında: dava, yargısal faaliyeti gerçekleştiren hâkime ihbar edilmiş ancak yargılama sırasında ihbar edilen hâkim müdahale talebinde bulunmamıştır. Yine ihbar olunan hâkim hakkında bir hüküm de kurulmamıştır.
26. Bu nedenle temyiz hakkı bulunmayan ihbar olunan hâkimin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
B) Davalı Hazine Vekilinin ve Katılma Yoluyla Davacı Vekilinin Temyizi Yönünden;
27. Öncelikle usulî kazanılmış hak kurumu ve konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durmak gerekir.
28. Usulî kazanılmış hak kurumu; davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar.
29. Hemen belirtelim ki, gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihatları ile geliştirilmiştir.
30. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
31. Kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulî kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
32. Usul Kanunumuzda usule ait kazanılmış hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de, Yargıtayın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında, hukukî alanda istikrarı sağlamak amacına ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait kazanılmış hak müessesesi, usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir.
33. Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir duruma sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez.
34. Esasen, hukukun kaynağı sadece kanun olmayıp, mahkeme içtihatları dahi hukukun kaynaklarından olduğundan, söz konusu usulî kazanılmış hak için kanunda açık hüküm bulunmaması, onun kabul edilmemesini gerektirmez.
35. Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
36. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, Özel Dairece, davanın reddine dair verilen 06.05.2014 tarihli ve 2013/46 E., 2014/44 K. sayılı kararın davacı vekilinin temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarihli ve 2016/4-2259 E., 2017/1577 K. sayılı kararı ile; ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden görevli mahkemece karar verilmek üzere kararın bozulmasına, ihbar olunan ... yönünden kararın onanmasına karar verilmiş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2018 tarihli ve 2018/4-376 E., 2018/1959 K. sayılı kararı ile; ihbar olunanlar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden karar düzeltme isteminin reddine, ihbar olunan ... yönünden ise, Özel Dairece davaya dayanak yapılan iddianamenin ilgili kısımlarının onaylı örneğinin getirtilmesi, iddianame ekindeki (70) numaralı klasörde davacı ile ilgili dinleme kayıtlarına hangi gerekçeler ile yer verildiğinin tespiti, davacının iddianamede şüpheli, tanık ya da başka bir sıfatının bulunmaması karşısında Özel Daire gerekçesinde yer verilen “iddianameye itiraz hakkı” bulunmadığı gözetilerek, bu iddianame ile açılan asıl ceza davası da araştırılıp değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Özel Dairece, 18.06.2019 tarihli ara karar ile Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyulmuş, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılının 08.03.2019 tarihli ve 2009/511 Soruşturma 2009/188 iddianame numaralı iddianamenin ve ekini oluşturan 70 nolu klasörün 125 ile 127 sayfalarının istenilmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmiş ve anılan iddianame ile 70 nolu klasörün ilgili sayfaları celbedilmiş olmasına rağmen 2009/188 iddianame numaralı iddianame ile açılan asıl ceza davası araştırılmamıştır.
37. Hâl böyle olunca; Özel Dairece, hükmüne uyulan Hukuk Genel Kurulu bozma kararı doğrultusunda işlem yapılmalı ve 2009/188 iddianame numaralı iddianame ile açılan asıl ceza davası da araştırılıp değerlendirilmek suretiyle karar verilmelidir.
38. Bu nedenle, Özel Daire kararının yukarıda belirtilen gerekçeler ile bozulması gerekmiştir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İhbar olunan ...’in temyiz dilekçesinin REDDİNE (II-A),
2- Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA (II-B),
3- Bozma nedenine göre davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. bendi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.