Ceza Genel Kurulu 2021/161 E. , 2021/368 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık ...'nin beraatine ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.03.2016 tarihli ve 566-383 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 23.01.2019 tarih ve 15496-2086 sayı ile;
'...Sanığın suç tarihinde 155 polis imdat hattını arayarak, temyize gelmeyen müşteki ve mağdurla birlikte, katılan ...'e hitaben gıyabında hakaret içerikli sözler söylediği, sanığın katılan ...'in gıyabında söylediği hakaret içerikli sözleri, yalnızca hattaki polis memuruna söylemesine karşın, bahse konu sözlerin ses kaydına alındığı ve 155 polis imdat hattında görevli polis memurları tarafından yargılamaya konu olayın tutanak altına alınıp bu tutanağın resmi olarak değişik aşamalarda işlem gördüğü, bu suretle olay kapsamında katılanın yokluğunda gerçekleşen hakaret suçunun TCK'nın 125/1-son cümlesinde düzenlenen, birlikte ya da dağınık en az üç kişi ile ihtilat unsurunun gerçekleştiği gözetilerek TCK’nın 125/3-a maddesi uyarınca hüküm kurulması gerekirken sanığın beraatine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi ...; “Olay: 07.07.2014 günü saat 23:10 sıralarında 155 polis imdat hattını arayan ... telefonu açan nöbetçi memur ...'e '... Emniyet Müdürünün, Valinin, Cumhurbaşkanının ve Başbakanın ta an. av. sk.' diyerek hakaret etmiş, konuşmayı yalnızca ... dinlemiş, konuşma metni kayda alınmış ve daha sonra tutanakla tespit edilmiştir.
... Cumhuriyet Başsavcılığı 2015/1603 sayılı iddianame ile ...'nin TCK'nın 125/1, 125/3-a, 43/2, 53/1-2 maddeleri gereğince cezalandırılmaları için kamu davası açmış, ... 1. Asliye Ceza Mahkemesi yaptığı kovuşturma sonrası 23.03.2016 gün ve 2016/383 sayılı kararı ile fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle CMK 223/2-a maddesi gereğince sanığın beraatine karar vermiş, bu karar katılan ... Valisi ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 21.07.2016 gün ve 2016/271079 sayılı tebliğname ile kararın onanmasını talep etmiştir.
Yargıtay 18. Ceza Dairesi 23.01.2019 gün ve 2019/2086 sayılı kararı ile konuşmanın kayda alınması, tutanak tutulması, tutanağın resmi olarak değişik aşamalarda işlem görmesi nedeniyle ihtilat unsurunun gerçekleştiğini kabul ederek hükmün bozulmasına oy çokluğu ile karar vermiştir.
Yüksek dairenin bozma kararına katılmıyorum.
Nedenler: Yasalarımızda 155 çağrı hattı ile ilgili düzenleme olmadığı, bu hususun 112 Acil çağrı merkezlerinin kuruluş, görev ve çalışma yönetmeliği ile Elektronik haberleşme sektöründe acil yardım çağrı merkezlerine ilişkin yönetmeliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Çağrı merkezlerinin arayıp üçüncü bir kişiye hakaret edilmesi gıyapta hakaret suçunu oluşturur. Bu telefonlarda yapılan konuşmaların dinleyen memurca duyulması ve kayıt altına alınması veya tutanağa bağlanması delil veya tespit mahiyetinde işlemlerdir.
Eylemin ilgisine göre gerekli kuruma gönderilmesi CMK 158. maddesi ve 112 Acil çağrı yönetmelik hükümlerinin gereğidir.
Bu merkezlere yapılan aramaların ne tür bir usule tabi olduğu 112 Acil çağrı merkezi yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Bu yönetmeliğin 22. maddesine göre yapılan işlemler gizlidir ve gizliliğin ihlalinde yönetmeliğin 23/1. fıkrası ile adli ve idari işlemler derhal başlatılır denilerek eylem suç olarak kabul edilmiştir.
Çağrıya konu eylem suç ise yönetmeliğin 22/3. fıkrası ile Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmesi esası getirilmiştir.
Çağrı merkezlerinde konuşmanın kim tarafından dinleneceği, kayda alınacağı yönetmelikte gösterilmiştir. 112 Acil çağrı yönetmeliğine göre görevlendirilen bir kişi konuşmada çağrı alıcısı olarak görevlendiriliyor, bu görevlendirilen memur karşı tarafı dinliyor, muhatap oluyor, kayda alıyor ve olayın tanığı sıfatını kazanıyor.
Bir kişinin duyduğu ve tespit ettiği beyanı başka kişilere aktarması ihtilat unsurunun gerçekleştiğini göstermez. Sanığın hakaret eylemini birden çok kişiye söylemesi yönünde eylemi olmadığı için sanığın böyle bir kastla hareket ettiğini kabul etmek eylemi genişletici hareket olur. Sanık en az 3 kişiyi arayıp bu eylemini tekrar etmediği sürece ıhtılat unsurunun gerçekleşmediğini ve gıyapta hakaret suçunun unsurunun oluşmadığını kabul etmek gerekir.
Tutanağın resmi olarak değişik aşamalarda işlem görmesi, sanığın bilgisi ve isteği dahilinde değil, idarenin çalışma esasları dahilinde bir işlemdir.
Sonuç: Yasanın lafsi yorumu ve ceza hukukunda dar yorum, suç ve cezada kanunilik ilkeleri dikkate alındığında ve 112 Acil çağrı yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde;
Gıyapta hakaret suçunda cezalandırma şartı olarak aranan ihtilat unsurunun bu olayda gerçekleşmediği, unsurları oluşmayan hakaret suçundan beraat kararı verilmesi hukuka ve kanuna uygun olduğu için farklı gerekçe ile mahkeme tarafından verilen beraat kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 10.10.2019 tarih ve 326-1045 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnmeye konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.10.2020 tarihli ve 21807 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 17.03.2021 tarih, 22763-9613 sayı ve oy çokluğuyla direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
Sanığa atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle,
1- Yerel Mahkemece bozma sonrası yapılan 12.06.2019 tarihli 1. oturumda bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen 10.10.2019 tarihli 2. oturumda bozma ilamına direnildiği belirtilerek önceki hüküm gibi karar verilmesi suretiyle çelişki meydana getirilip getirilmediğinin,
2- Aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin,
Değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece bozma sonrası yapılan 12.06.2019 tarihli 1. oturumda bozma ilamına uyulmasına karar verildiği,
Ayrıca, Yerel Mahkemece sanık adına çıkarılan Yargıtay bozma ilamı ile duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın iade edilmesi üzerine başkaca herhangi bir araştırma ve tebligat yapılmadan yokluğunda yargılamaya devam edilerek sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan, 10.10.2019 tarihli 2. oturumda bozma ilamına direnildiği belirtilerek önceki hüküm gibi karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Yargıtayca verilen bozma kararları üzerine yerel mahkemelerce yapılacak işlemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 'Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri' başlıklı 326. maddesinde;
“Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhâlde dinlenilmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel mahkemenin, göreve ilişkin olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini verebilmesi mümkün olup öğretide buna “Bozmadan sonraki serbestlik kuralı” adı verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı olduğu vurgulandıktan sonra, ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında ise sınırlı biçimde uygulanabilecek olan 'Cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'Aleyhte düzeltme yasağı' kabul edilerek, yalnız sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümde belirlenen ceza ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
'Bozmadan sonra serbestlik kuralı' uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “Uymadan sonraki serbestlik kuralı” devreye girecektir. Serbestlik kuralı, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının zorunlu bir sonucu olup mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da, sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, Yerel Mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK'nın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu yapılmayan hususlar, lüzumu hâlinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir.
Diğer taraftan, Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış pek çok kararında; uyma kararının dönülebilecek nitelikte bir ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu, bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle bozmaya uyan Yerel Mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır.
Buna göre, bozmaya uyma kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar verilecektir.
Bununla birlikte uymadan sonraki serbestlik ilkesinin,
1- Özel Dairelerin bozma ilamlarına Yerel Mahkemece uyma kararı verilmesi hâlinde, bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu,
2- 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında düzenlenen 'Cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'Aleyhte düzeltme yasağı' şeklinde iki istisnası bulunmaktadır.
Öte yandan, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafinin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK'nın 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi hâlinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nın 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece bozma sonrası yapılan 12.06.2019 tarihli 1. oturumda bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen 10.10.2019 tarihli 2. oturumda bozma ilamına direnildiği belirtilerek uyma kararından dönülmek suretiyle bozmayı etkisiz kılacak şekilde önceki hüküm gibi karar verilmesinin uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmadığı, ayrıca Yerel Mahkemece, sanık adına çıkarılan Yargıtay bozma ilamı ile duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın iade edilmesi üzerine başkaca herhangi bir araştırma ve tebligat yapılmadan yokluğunda yargılamaya devam edilerek sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilmesinin de savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu açıktır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu hükmün saptanan bu usulü nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
İkinci uyuşmazlık konusu yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu üyeleri ... ve ...; 'Aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın lehine olan beraat hükmüne direnen Yerel Mahkemenin, direnme kararını vermeden önce sanığın beyanını almasının zorunlu olmadığı' görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli ve 326-1045 sayılı direnme kararına konu hükmünün, bozmaya uyulmasına karar verildiği hâlde, bozma ilamında belirtilen esaslar doğrultusunda karar verilmemesi ve aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık konusu yönünden oy birliğiyle, ikinci uyuşmazlık konusu yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.