Ceza Genel Kurulu 2018/199 E. , 2021/457 K.
İftira suçundan sanık ...'ın TCK'nın 267/1, 62, 50/1-a, 50/6, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Sinop Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2014 tarihli ve 189-248 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 28.12.2017 tarih, 7399-15649 sayı ve oy çokluğu ile;
'5237 sayılı TCK'nın 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği; somut olayda, sanık ... tarafından katılan ... hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlayabilecek yetkili bir makama yapılmış herhangi bir şikâyetin bulunmaması nedeniyle unsurları itibarıyla oluşmayan iftira suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri G. Albayrak ve A. Güngören;
...i yaralamak suçundan 10 yıl 10 ay hapis cezası alan ...’in bu cezasının infazı sırasında İskilip Açık Cezaevinde iken izinli olarak Sinop’a geldiğinde ...’in kardeşi olan ...’ı bıçakla tehdit edip 150 TL para istediği iddia olunan olayda, sanık ... bu olayın soruşturulması sırasında 17.03.2014 ve 25.03.2014 tarihlerinde emniyette verdiği ifadelerinde iddiayı doğrulamış ve sanık yukarıda belirtildiği şekilde anlatımda bulunmuştur. Bu suçtan ... hakkında yapılan hazırlık soruşturmasında ...’in iddia edildiği tarihte Bilecik M Tipi Kapalı Cezaevinde hükümlü olarak bulunduğu ve izin kullanmadığı anlaşılmış ve hakkında takipsizlik kararı verilmiştir.
Sanığın 17.03.2014 ve 25.03.2014 tarihlerinde emniyette ...’in kendisini bıçakla tehdit edip 150 TL para istediğini belirtmesinin iftira suçunu oluşturduğu' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.02.2018 tarih ve 234819 sayı ile;
'Sanık ... dosyada mevcut 17.03.2014 ve 25.03.2014 tarihli beyanlarında; ...'in uzaktan akrabası olduğunu, cezaevinden çıktığı zamanlar kendisini rahatsız ettiğini, 01.03.2014 günü Kefevi Mahallesi, Gül Sokak üzerinde tek başına yürürken ...'in plakasını bilmediği bir araç ile yanına geldiğini, kendisine bir şeyler söylemek istediğini söylediğini, korkması nedeniyle yolunu değiştirerek Aydınlar Sokak'a girdiğini, ...'in peşinden gelip elinde bulunan yandan açılabilen 7-8 cm civarında bir çakı bıçağını ağzını açmadan boğazına dayadığını, kendisine 'Hala o adamla mı hayat sürüyorsun, sen daha iyilerini hak ediyorsun.' dediğini, başkaca bir tehdit ve hakarette bulunmadığını, 150 TL para istediğini, 'Yok.' deyince ağabeyi olan ...'i kastederek 'Mehmet'i taksi durağına gömeceğim, ...'ın da arabasını uçuracağım, garajını yakacağım, benim hakkımda konuşmasın, nasıl olsa benim kaybedecek bir şeyim yok.' dediğini, olay esnasında yanında kimsenin olmadığını, ...'ten şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Sanık ... 14.05.2014 tarihli duruşmadaki beyanında da, '...'i tanırım, kendisi ile geçmişte kısa bir dönem ilişki yaşamamışlığımız vardır. Onun hakkında vermiş olduğum ve sonrasında takipsizlik kararına konu iddialar tamamen gerçektir. Şikâyet dilekçesinde Mehmet hakkında söylediklerim doğrudur. Üzerime atılı iftira suçunu kabul etmem, öncelikle beraatimi isterim...' şeklinde savunmada bulunduğu,
Sanığın tüm aşamalardaki savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, olay tarihinde Bilecik M Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan katılan ...'e işlemediğini bildiği hâlde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlanmasını sağlamak için hukuka aykırı fiil isnat ettiği, böylece TCK'nın 267/1. maddesinde hükme bağlanan iftira suçunu işlediği, dolayısıyla suçun unsurlarının oluştuğu' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince, 12.04.2018 tarih, 2496-4110 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...'ın ağabeyi olan ... isimli şahsın 06.03.2014 tarihinde Sinop Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi ile aynı tarihli Savcılık ifadesinde; 2010 yılında meydana gelen silahla kasten yaralama olayı sırasında uzaktan akrabası olan katılan ... tarafından bıçakla yaralandığını, bu olay nedeniyle katılanın 10 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, annesi olan ...'ten öğrendiği kadarıyla katılanın açık ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada 01.03.2014 tarihinde izinli olarak Sinop iline geldiğini, kız kardeşi olan sanık ... ile görüştüğünü, bu görüşme sırasında katılan ...'in sanık ...'ın boğazına bıçak dayadığını, 150 TL para istediğini, ayrıca sanık ...'e 'Mehmet ağabeyini taksi durağına gömeceğim, ... ağabeyinin de arabasını uçurup garajını yakacağım, onların anasını avradını s...ceğim.' diyerek tehdit ve hakaretlerde bulunduğunu, yine katılan ...'in kendisini takip ettiğini, bu olayı da ... isimli şahsın gördüğünü, hayatından endişe ettiğini, gerekli önlemlerin alınmasını istediğini, bu nedenlerle katılan ...'ten şikâyetçi olduğunu belirttiği,
Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca 2014/569 sayılı dosya üzerinden başlatılan soruşturma sırasında kolluğa yazılan müzekkerede bahse konu dilekçe ve ifade tutanağı doğrultusunda sanık ... ile ... ve ... isimli şahısların bilgi sahibi olarak ifadelerinin alınması talimatı verilmesi üzerine ... isimli şahsın bilgi sahibi olarak alınan 17.03.2014 tarihli kolluk ifadesinin '...Bundan yaklaşık olarak 2 hafta önce kızım yanıma gelerek ...'in yine karşısına çıktığını, kendisine 'Ağabeyini taksi durağına gömeceğim, zaten benim hayatım bitmiş benim kaybedecek bir şeyim yok. ...'ın arabasını uçurup garajını yakacağım.' dediğini ayrıca ...parasının kalmadığını kendisine 150 TL vermesini istediğini, bu lafları söyledikten sonra boğazına bıçak dayadığını söyledi. Ben de bunun üzerine bu olanları hemen oğlum ...'e anlattım.', ... isimli şahsın bilgi sahibi olarak alınan 17.03.2014 tarihli kolluk ifadesinin; '... benim eşimin ağabeyi olur ve kendisi bizim yan apartmanda oturmaktadır. ... bundan yaklaşık 4 sene önce akrabası olan ... tarafından bıçakla yaralanmıştı. Bu şahıs açık cezaevinde yattığı için her izne çıktığında Sinop iline gelir. ... bu izinlerinde arabasını bizim ikametimizin karşısına 2-3 saat park ederek aracın içinde oturup bizim evimizi gözetlemektedir. ... ile dışarı çıktığımızda araba ile hareketler yapıp dik dik ...'a bakmaktadır. Bu olay her izne geldiğinde devam etmektedir. Benim bu olay ile ilgili anlatacaklarım bunlardan ibarettir.', sanık ...'ın bilgi sahibi olarak alınan 17.03.2014 tarihli kolluk ifadesinin ise '... benim öz ağabeyim olur. Uzaktan akrabamız olan ... 2010 yılında ağabeyimi bıçak ile yaralamasından dolayı Çorum ilinde bulunan açık cezaevinde yatmaktadır. Kendisi cezaevinden her çıktığında mutlaka Sinop iline gelerek benim önümü kesmekte ve beni sevdiği ve abimi tehdit eden sözler söylemektedir. Benim bu olaylardan dolayı da savcılıkta şikâyetim bulunmaktadır. 01.03.2014 günü ben Ada Mahallesinde çarşıya gitmek için yolda yürürken yanıma gelen bir araçtan ... çıktı, elinde çakı bıçağını sallayarak yanıma geldi. Daha sonra bu çakının ağzını açmadan boğazıma dayadı ve bana 'Sen neden hâla o adamla evlisin sen daha iyilerini hak ediyorsun. Bırak o adamı.' demeye başladı, ben de kendisine konuşmak istemediğimi söyleyince bana kendisine 150 TL para lazım olduğunu söyledi, ben de ...param olmadığını gitmesi gerektiğini söyledim. Ancak kendisi sinirlenerek bana 'Zaten o ...'ı da taksi durağına gömeceğim, arabasını uçuracağım, garajını yakacağım, nasıl olsa benim kaybedecek bir şeyim yok.' deyip çakıyı boğazımdan çekti ve araca binip yanımdan ayrıldı.' şeklinde olduğu,
Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa hitaben düzenlenen 19.03.2014 tarihli ve 569 sayılı müzekkerede sanık ...'ın 17.03.2014 tarihli ifadesinde kendisine yönelik gerçekleştiğini belirttiği eyleme ilişkin olarak şikâyetçi sıfatıyla ifadesinin alınması talimatı verilmesi üzerine sanığın şikâyetçi sıfatıyla alınan ve iddianameye konu olan 25.03.2014 tarihli ifadesinin; '... bizim uzaktan akrabamız olmaktadır ...şu an cezaevindedir. Cezaevinden izne çıktığında beni sürekli rahatsız etmektedir. En son 01.03.2014 tarihinde Kefevi Mahallesi, Gül Sokak üzerinde tek başıma yürürken ... plakasını bilmediğim bir araç içerisinden bana 'Az dur sana bir şey söyleyeceğim.' dedi. Araçta bir erkek şahıs daha vardı fakat şahsı göremedim sadece sesini duydum. Ben de korktuğumdan yolumu değiştirerek sokağın yanında bulunan Aydınlar Sokak'a girdim. ... de peşimden yanıma gelerek 'Biraz konuşalım.' dedi ve bu sokak üzerinde konuşmaya başladık. Bu esnada elinde kapalı vaziyette olan rengini göremediğim, yandan açılabilen 7-8 cm civarında bir çakı bıçağı vardı ve kendisi bıçak ile oynuyordu. Benimle konuşurken bu bıçağın ağzını açmadan bıçağı boğazıma dayadı ve ...'Hâlâ o adamla mı hayat sürüyorsun, sen daha iyilerini hak ediyorsun.' gibi şeyler söyledi. Bana karşı herhangi bir tehdit ve hakarette bulunmadı. Ben kendisine konuşmak istemediğimi söyledim. O da bana 150 TL para lazım deyince 'Param yok.' dedim. Bunun üzerine ... isimli şahıs diğer ağabeyimi kastederek 'Mehmet'i taksi durağına gömeceğim. ...'ın da arabasını uçuracağım, garajını yakacağım, benim hakkımda konuşmasın, nasıl olsa benim kaybedecek hiçbir şeyim yok.' dedi. Daha sonra bıçağı boğazımdan çekerek araca binip gitti. Bu olayın olduğu yer ara sokak olduğu için yaptığım araştırmada herhangi bir kamera olmadığını ve burada MOBESE de olmadığını gördüm ...olay olduğunda yanımda kimse yoktu. Bu olay ile ilgili olarak ...'ten herhangi bir dava ve şikâyetim yoktur.' biçiminde olduğu,
Kolluk tarafından düzenlenen 25.03.2014 tarihli tutanakta; sanık ...'ın ifadesinde geçen olayın gerçekleştiği iddia edilen Aydınlar Sokak ile Gül Sokak üzerinde, olay yerini gören MOBESE ve güvenlik kamerası tespit edilemediğinin belirtildiği,
Bilecik M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 27.03.2014 tarihli ve 4585 sayılı yazısına göre; katılan ...'in 27.01.2014 tarihinde Bozüyük Açık Ceza İnfaz Kurumundan nakil olarak geldiği, 01.03.2014 tarihinde ise kurumlarında hükümlü olarak bulunduğu, bu süre içinde de izin kullanmadığı,
Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.03.2014 tarih ve 569 sayı ile katılan ... hakkında kişilerin huzur ve sükûnunu bozma ve tehdit suçlarından 'müşteki şüpheli ...'in müştekinin belirttiği tarihte cezaevinde bulunduğu, izinli olarak da cezaevinden çıkmadığı, müşteki ve müşteki şüpheli ...'ın soyut iddiası dışında delil elde edilemediği'; ... hakkında ise iftira suçundan 'müşteki şüpheli ...'e iftira atma kastıyla hareket etmediği, kendisine yönelik tehdit içerikli sözleri kız kardeşi Yasemin'in annesi Bahriye'ye anlatması üzerine haberdar olduğu, müşteki şüpheli ...'ın olayda şikâyet hakkını kullandığı' gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği,
Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.03.2014 tarih ve 313-123 sayı ile sanık ...'ın şikâyetçi sıfatıyla alınan 25.03.2014 tarihli ifadesi nedeniyle iftira suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Mahkemede; sanık ...'ın uzaktan akrabası, inceleme dışı şikâyetçi ...'in de sanığın ağabeyi olduğunu, Bilecek M Tipi Cezaevinde bulunduğu bir tarihte sanığın kendisine iftira attığını, bunun nedeninin ...'i daha önceki bir tarihte yaralaması olduğunu düşündüğünü, bu eylemi nedeniyle on yıl hapis cezası aldığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini ifade etmiştir.
Sanık ... Mahkemede; katılan ...'i tanıdığını, kendisi ile kısa bir dönem ilişki yaşadığını, onun hakkındaki iddialarının tamamen gerçek olduğunu, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
TCK'nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan 'İftira' başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Öte yandan hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın aracılığıyla yapılabilir. Bu anlamda iftira suçu serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmemiştir.
İhbar hukuka aykırı fiilin işlenildiğinin yetkili makamlara bildirilmesidir. Şikâyet ise hukuka aykırı fiil nedeniyle mağdur olan veya zarar gören kişinin bu eylemi gerçekleştiren failin cezalandırılması amacıyla yetkili makamlara yaptığı başvurudur. Suça ilişkin ihbar ve şikâyetin sözlü veya yazılı olarak yapılması olanaklıdır. Sözlü şikâyet görevli tarafından tutanağa yazılır (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 6. Cilt, Ankara, 2010, s. 7828-7829.).
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
Bu aşamada, uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından “yetkili makamlar” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
İftira suçunda, ihbar veya şikâyetin CMK'nın 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet Başsavcılığına, kolluğa, valiliğe, kaymakamlığa, mahkemeye, yurtdışında ise elçiliğe veya konsolosluğa yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda, iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadını içeren ihbarın veya şikâyetin yetkili makamlara yapılması koşulu aranmaktadır. Dolayısıyla kanunilik ilkesi gereğince, ihbar veya şikâyetin yapılması olanaklı görülen makamlar dışındaki kimselere yapılacak bildirimler, iftira suçuna vücut vermeyecektir. Bu bakımdan, isnat edilen hukuka aykırı fiil bir kişiye bildirilmiş, o kişi de suçu ilgili yerlere ihbar etmişse, kişinin, yetkili makam olarak sayılması mümkün olmadığından bu suç oluşmayacaktır. Nitekim, ihbar veya şikâyetin yetkili makamlara doğrudan yapılması da arandığından, bu makamların dolaylı şekilde hukuka aykırı fiil isnadını öğrenmeleri hâlinde söz konusu suçun oluşmadığı kabul edilmelidir (...,..,..,..,....,...,......, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 7830; ... İftira Cürmü Üzerine Bir Deneme, AD., Y.: 58, S.: 11, Ankara, 1967, s. 832; Köksal Bayraktar, İftira, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, C: XL, S. 1-4, s. 196.).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'ın ağabeyi olan ... isimli şahsın 06.03.2014 tarihinde Sinop Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesi ile aynı tarihli Savcılık ifadesinde; 2010 yılında meydana gelen silahla kasten yaralama olayı sırasında uzaktan akrabası olan katılan ... tarafından bıçakla yaralandığını, bu olay nedeniyle katılanın 10 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, annesi olan ...'ten öğrendiği kadarıyla katılanın açık ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada 01.03.2014 tarihinde izinli olarak Sinop iline geldiğini, kız kardeşi olan sanık ... ile görüştüğünü, bu görüşme sırasında katılan ...'in sanık ...'ın boğazına bıçak dayadığını, 150 TL para istediğini, ayrıca sanık ...'e 'Mehmet ağabeyini taksi durağına gömeceğim, ... ağabeyinin de arabasını uçurup garajını yakacağım, onların anasını avradını s...ceğim.' diyerek tehdit ve hakaretlerde bulunduğunu, yine katılan ...'in kendisini takip ettiğini, bu olayı da ... isimli şahsın gördüğünü, hayatından endişe ettiğini, gerekli önlemlerin alınmasını istediğini, bu nedenlerle katılan ...'ten şikâyetçi olduğunu belirtmesi üzerine katılan ... hakkında Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca 2014/569 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatıldığı, soruşturma sırasında kolluğa yazılan müzekkerede bahse konu dilekçe ve ifade tutanağı doğrultusunda sanık ... ile annesi olan ...'in bilgi sahibi olarak ifadelerinin alınması talimatı verilmesi üzerine ... isimli şahsın bilgi sahibi olarak alınan 17.03.2014 tarihli kolluk ifadesinde, oğlu olan ...'in şikâyetine konu olayları kızı olan sanık ...'ın kendisine anlatması sonucunda öğrendiğini, daha sonra da bu olayı oğlu olan ...'e anlattığını belirttiği, sanık ...'ın bilgi sahibi olarak alınan 17.03.2014 tarihli kolluk ifadesinde ise annesi ...'in anlatımları ile aynı yönde beyanda bulunduğu, Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa hitaben düzenlenen 19.03.2014 tarihli ve 569 sayılı müzekkerede sanık ...'ın bilgi sahibi olarak alınan ifadesinde katılan tarafından kendisine yönelik gerçekleştiğini beyan ettiği eylemlere ilişkin olarak şikâyetçi sıfatıyla ifadesinin alınması talimatı verilmesi üzerine sanığın şikâyetçi sıfatıyla alınan iddianameye konu 25.03.2014 tarihli ifadesinde; 01.03.2014 tarihinde yolda tek başına yürüdüğü sırada katılan ...'in yanına geldiğini, bu sırada katılanın elinde kapalı vaziyette olan, yandan açılabilen çakı bulunduğunu, kendisi ile konuştuğu sırada bu çakıyı açmadan boğazına dayadığını, daha sonra 'Hala o adamla mı hayat sürüyorsun, sen daha iyilerini hak ediyorsun.' şeklinde sözler söylediğini, kendisine karşı herhangi bir tehdit ve hakarette bulunmadığını, konuşmak istemediğini söyleyince de katılanın '150 TL para lazım.' dediğini, katılana parasının olmadığını belirtmesi üzerine katılanın, ağabeylerini kastederek 'Mehmet'i taksi durağına gömeceğim, ...'ın da arabasını uçuracağım, garajını yakacağım, benim hakkımda konuşmasın, nasıl olsa benim kaybedecek hiçbir şeyim yok.' dedikten sonra çakıyı boğazından çektikten sonra bindiği araçla yanından uzaklaştığını, olayla ilgili olarak katılandan herhangi bir şikâyeti olmadığını beyan ettiği, yapılan soruşturma sırasında Bilecik M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 27.03.2014 tarihli ve 4585 sayılı yazısıyla katılan ...'in 27.01.2014 tarihinde Bozüyük Açık Ceza İnfaz Kurumundan nakil olarak geldiğinin, 01.03.2014 tarihinde ise kurumda hükümlü olarak bulunduğunun, bu süre içinde de izin kullanmadığının tespit edilmesi üzerine Sinop Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.03.2014 tarih ve 569 sayı ile katılan ... hakkında kişilerin huzur ve sükûnunu bozma ve tehdit suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, sanık ... hakkında ise 25.03.2014 tarihli kolluk ifadesi doğrultusunda iftira suçundan kamu davası açıldığı anlaşılan olayda; sanığın, katılan ...'e yönelik hukuka aykırı fiil isnadını annesi ...'e bildirmesinin CMK'nın 158. maddesinde belirtilen yetkili makamlara doğrudan yapılmış bir ihbar veya şikâyet olarak değerlendirilemeyeceği gibi bahse konu hukuka aykırı fiil isnadının sanığın ağabeyi olan ...'ten dolaylı olarak öğrenilmesi sonrasında başlatılan soruşturma sırasında sanığın Sinop Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine alınan ve şikâyetçi olmadığını belirttiği 25.03.2014 tarihli ifadesinin de bir kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlama amacına yönelik ihbar veya şikâyet olarak kabul edilemeyeceğinden sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı sonucuna varılmalıdır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
'Bir yakınının ihbarı üzerine müşteki sıfatıyla karakola çağrılan sanığın, 17.03.2014 ve 25.03.2014 tarihli ifadelerinde ihbarı doğrulayarak 01.03.2014 tarihinde ... tarafından tehdit edilerek para istendiğini beyan etmesi üzerine katılan ... hakkında başlatılan soruşturma sonucunda, belirtilen tarihte adı geçenin cezaevinde olduğunun anlaşılması nedeniyle takipsizlik kararı verilmesinden sonra sanık ...'ın yargılamaya konu edilen eyleminde, isnadın şekli dışında, iftira suçunun diğer unsurlarının eksiksiz gerçekleştiği hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda herhangi bir görüş ayrılığı mevcut olmayıp, isnadın doğrudan doğruya ihbar ve şikâyet şeklinde yetkili mercilere başvurmak suretiyle gerçekleştirilmesinin iftira suçunun oluşumunda zorunlu bir unsur olarak aranıp aranmayacağı hususunda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için 5237 TCK'nın 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun koşullarının oluşup oluşmadığı madde metni ile gerekçesinin ceza hukukunun izin verdiği ölçüde yorum prensiplerine uyulması suretiyle birlikte irdelenerek; anılan maddedeki düzenlemelerin, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de somut olayımızda hangi suçun oluşacağının yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın 'Adliyeye Karşı Suçlar' bölümünde yer alan 'İftira' başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
'(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 267. maddesinin, uyuşmazlık konusu ile ilgili bölümün gerekçesi;
İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.
İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir.
Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.
Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.
Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir.
Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.
Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.
Cumhuriyet savcıları, kamu adına re'sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Bu aşamada uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından 'isnadın doğrudan doğruya bizzat sanık tarafından yapılmasının zorunlu olup olmadığının' benzer olaylardaki yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak açıklanması gerekmektedir.
Yukarıda TCK’nın 267. maddesinin birinci fıkrasında, yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak, ya da basın ve yayın yolu ile isnatta bulunmak suretiyle, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise fiilin maddi eser ve delilerinin uydurulması suretiyle iftira suçunun işlenebileceğinin belirtilmesinden sonra, aynı maddenin gerekçesinde başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilecekleri çok net bir şekilde vurgulanarak, kanun koyucunun gerçek iradesi ortaya konulmuştur.
Uyuşmazlık konusunun öğretide nasıl karşılık bulduğunun açıklanması gerekmektedir.
Prof. Dr. ..-Prof. Dr. ...;
Adli bir makam önünde herhangi bir sıfatla sorguya çekilirken suçu, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye isnat etmek de iftiradır. Hatta isnadın, kendini savunma (m.128) saiki ile yapılmış olması bile, iftira kastı varsa, fiili suç olmaktan çıkarmaz. Karşılıklı hakarette (m.129/3) suçlananın, suçlayanı, suçlamanın etkisini azaltmak veya hafifletici bir nedenden yararlanmak için başka bir suç isnat etmesi de iftira olur (Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Kişilere Karşı Suçlar, s. 134.).
Prof. Dr. M. ...-Prof. Dr. .... Dr. M. ...n-Dr. Öğretim Üyesi ...
Maddi iftirada fail, hukuka aykırı isnadını kuvvetlendirmek ve yetkili makamlar nezdinde isnadına inandırıcılık kazandırmak maksadıyla delil üretmektedir. İsnadın, ihbar, şikâyet veya basın yayın yoluyla yapılması şart olmadığından, yetkili makamların bilgisine sunulması yeterli görülmelidir. Maddi eser ve deliller, yetkili makamları suça ve failine götürecektir. Örneğin, kasten yaralama suçunu işlediği iddia edilen kişinin evine, bıçak, silah veya kurşun bırakılması, ya da uyuşturucu madde ticareti yaptığından bahisle kişinin çantasına gizlice esrar yerleştirilmesi hâlinde maddi iftiradan bahsedilir (..., Ceza Hukuku Özel Hükümler, 19. Baskı, s. 1180.).
Prof. Dr. ...-Doç. Dr. Koray Doğan-Dr. Öğretim Üyesi ...-Arş. Gör. İlker Tepe;
Maddi eser ve delilleri uydurulan hukuka aykırı fiilin ayrıca ihbar ya da şikâyet ya da basın ve yayın yolu ile bir kimseye isnad edilmesinin gerekip gerekmediği öğreti de tartışmalıdır. Kanun metninde geçen 'iftirada bulunulması hâlinde' ifadesinden hareket eden görüşe göre, uydurulan maddi eser ve deliller ancak, ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yolu ile masum kişiye isnat edilmişse, iftira suçunun oluştuğu kabul edilmelidir. Bir diğer görüş ise masum kimse hakkında uydurulan maddi eser ve delillerin yetkili makamların bilgisine ulaşmasının yeterli olacağı ayrıca failin bu eser ve delilleri yetkili makamlara ulaştırmasının gerekli olmadığı yönündedir. Bunun yanı sıra, mağdurun suçsuzluğunu ortaya koyan delillerin saklanması veya ortadan kaldırılması durumunda da nitelikli hâlin gerçekleştiğini kabul eden görüşlerde bulunmaktadır (Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, 13. Baskı, s. 1160-1161.).
Şimdi de, ihbarın yetkili mercilere doğrudan doğruya yapılması gerekip gerekmediğinin uygulamada nasıl karşılık bulduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
CGK'nın 2011/143 k. sayılı ilamında;
Aşağıda özetlendiği üzere, ihbar veya şikâyet ile herhangi bir isnatta bulunmayan sanığın, ifade için gittiği karakolda isnatta bulunmasından ibaret eyleminden dolayı iftira suçunun oluştuğuna karar verilmiştir.
(Somut olayda, sanığın hastaneye kaldırılan katılanı ziyaret ediyor görüntüsü altında hastaneye gittiğinde, kendisine ait cep telefonunu katılanın cebine gizlice koyduğu, katılana; 'abisi bana bu iftirayı kim attırdı sana, çok ayıp ettin, bence şikâyetini geri al bu lekeyi sürme bana, senin hırsızlığının ortaya çıkmasını istemem' şeklinde cep telefonu mesajı gönderdiği, katılanın amcasının kızı Reyhan’ı da arayarak; '... beni tuzağa düşürdü, benim cep telefonumu çalmış, bunu örtbas etmek için bana iftira attı.' dediği, kollukta ve C. savcılığında şüpheli sıfatıyla alınan ifadelerinde katılanın iş yerinde bulunan cep telefonunu aldığını da belirterek şikâyetçi olduğu, bunun üzerine katılanın şüpheli sıfatıyla C. Savcılığında savunmasının alındığı anlaşıldığından, sanığın bu eylemlerinin savunma hakkının kullanılması olarak kabul edilemeyeceği ve iftira suçunu oluşturduğu açıkça ortadadır.)
Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, somut olayımızda olduğu gibi, oy çokluğuyla da olsa, pek çok içtihadında ihbar ya da şikâyet olmaksızın karakolda, ya da savcılıkta veya mahkemede isnatta bulunulması hâlinde iftira suçunun oluşamayacağına karar vermiş, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, 2018/207 k. sayılı ilamında; 2011/143 k. sayılı içtihadından ayrılarak aşağıda özetlendiği üzere yetkili makama doğrudan doğruya ihbar ya da şikâyetin olmaması nedeniyle iftira suçunun oluşamayacağına karar verilmiştir.
(Sanık ...'in, Kiptaş konutlarında birlikte yaşadıkları...'un kızı olan katılan ... (...) ... ile aralarında geçen tartışma nedeniyle evden kovulması üzerine Kiptaş konutlarının şantiye şefi tanık ...a, gerçeğe aykırı olarak katılanın söz konusu yerde bulunan kabloları çaldığını söylediği, tanık ... tarafından bu durumun aktarıldığı tanık ...'nın da olayı kolluğa bildirmesi üzerine katılan hakkında hırsızlık suçundan soruşturma başlatıldığı olayda; sanığın, katılana yönelik hukuka aykırı fiil isnadını tanık ...'a bildirmesi karşısında, CMK'nın 158. maddesinde belirtilen yetkili makamlara yapılmış bir ihbarın veya şikâyetin bulunmaması, söz konusu isnadın tanık ... tarafından kolluğa bildirilmesi nazara alındığında da, ihbar ve şikâyetin yetkili makamlarca dolaylı olarak öğrenilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; iftira suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.)
Yukarıda özetlenen yargı kararları ve öğretideki görüşler ışığında somut olayımıza baktığımızda;
Bir yakınının ihbarı üzerine mağdur sıfatıyla karakola çağrılan sanığın ihbarı doğrulamak suretiyle katılan hakkında başlatılan soruşturmanın, adı geçenin belirtilen tarihte cezaevinde olduğunun anlaşılması üzerine, takipsizlik kararı ile sonuçlanırken katılanın saygınlığının zedeleneceği hususunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. İsnadın doğrudan doğruya yetkili makamlara ihbar ya da şikâyette bulunmak suretiyle gerçekleştirilmesinin, iftira suçunun oluşmasında zorunlu olup olmadığının kanun koyucunun açığa çıkan iradesine bakarak belirlenmesi gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, TCK’nın 267. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, hukuka aykırı isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunulması ile iftira suçunun oluşabileceği belirtilirken aynı fıkranın ikinci cümlesinde basın ve yayın yolu ile hukuka aykırı isnat da bulunulması ve aynı maddenin ikinci fıkrasının ise fiilin maddi eser ve delilerinin uydurulması suretiyle iftira suçunun işlenebileceğinin belirtilmesi suretiyle dolaylı bildirim ile de iftira suçunun oluşabileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca kanun koyucu aynı maddenin gerekçesinde 'başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişilerin de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebileceklerini' açıklamak suretiyle isnadın ihbar ya da şikâyet olmaksızın, yetkili makamlar önünde herhangi bir nedenle ifade verme sırasında da yapılabileceği yönündeki iradesini çok net bir şekilde açıklığa kavuşturmuştur. İftira suçuyla, yargılama faaliyetinin, hile karışması tehlikesinden uzak tutulması yanında masum, kusursuz kişilerin lekelenmeme hakkının ihlal edilmesinin önüne geçilmesinin amaçlanmış olması dikkate alındığında, aksine kabulün adaletin yanıltılması tehlikesi ile birlikte masum ve kusursuz kişilerin saygınlığını koruyamayacağı gibi hürriyetlerinin tahdit edilmesi tehlikesini dahi önleyemeyeceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. TCK’nın 267. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde hukuka aykırı isnadın yetkili makama ihbar ve şikâyet yoluyla gerçekleştirilmesi aranırken, ihbar ya da şikâyetin doğrudan doğruya bizzat sanık tarafından yapılması gerektiğine dair herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. İhbar ve şikâyet yolu ile hukuka aykırı isnat da bulunulması ya da yetkili makamlar önünde herhangi bir şekilde ifade verirken, iftira kastıyla isnat da bulunulması arasında hiçbir farkın olamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Zira her iki durumda da, masum ve kusursuz kişiler hakkında soruşturma ya da kovuşturmanın başlatılması, hürriyetlerinin tahdit edilmesi ve hatta haklarında mahkûmiyet kararı verilmesinin yanında ayrıca adaletin yanıltılarak gerçek suçluların takipten kurtulması gibi hukuk devletinin asla tahammül edemeyeceği telafisi imkânsız zararların doğabileceği açıktır. Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekle birlikte bir an için hukuka aykırı isnadın ihbar ve şikâyet yolu ile yetkili makama doğrudan doğruya bildirilmesinin iftira suçunun oluşabilmesi için zorunlu olduğunun kabul edilmesi hâlinde suç işlemeyi meslek hâline getiren suçlulara, yetkili makamlar önünde istediği kadar iftira ile aynı sonucu doğuran ama herhangi bir müeyyidesi olmayan fiili işleme özgürlüğü tanınır ki, çağdaş bütün hukuk sistemleri gibi bizim hukuk sistemimizin de böyle bir kabule izin vermesi beklenemez. Örneğin, yasadaki boşluğu iyi bilen bir kişinin somut olayımızda olduğu gibi bir yakınına ya da arkadaşına masum bir kişi hakkında resen takibi gereken bir suçun işlendiğini anlatması üzerine, anlatılan kişinin ihbarı üzerine yetkili makam tarafından ifadeye çağrılan kişinin ihbarın doğru olduğunu beyan etmesi üzerine soruşturma ya da kovuşturmanın başlatılmasının ve hatta mahkûmiyet kararı bile verilmesinin önünün açılmasına rağmen, sırf ihbar veya şikâyetin doğrudan doğruya yetkili makama yapılmadığından bahisle, bizzat ihbarda bulunan kişinin ise sadece duyduğunu anlattığını beyan etmek suretiyle, iftira kastıyla hareket etmediğinden bahisle iftira suçundan kurtulması rahatlıkla mümkün olacaktır. Doğrudan doğruya yetkili makama ihbar ya da şikâyette bulunan kişi iftira suçundan mahkûm olurken, milyonlarca kişinin izlediği bir davada sanık, tanık, ya da mağdur sıfatıyla dinlenen kişinin suçsuz bir kişi hakkında saygınlığını son derece zedeleyecek şekilde isnatta bulunmak suretiyle masum kişi hakkında soruşturma ya da kovuşturma başlatılmasına sebebiyet vermesine rağmen sırf şekli eksiklikten dolayı iftira suçundan kurtulmasının kanun koyucunun iradesiyle bağdaşmayacağı gibi iftira suçu ile korunmak istenen hukuki değere aykırı olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
Sonuç itibarıyla TCK’nın 267. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde hukuka aykırı isnadın yetkili makamlara bizzat iftira suçunun sanığı tarafından bildirilmesi gerektiğine dair herhangi bir düzenlemenin mevcut olmaması, aynı fıkranın ikinci cümlesinde dolaylı bildirimin (basın ve yayın yoluyla), ikinci fıkrasında ise yetkili makama herhangi bir nedenle ulaşması hâlinde dahi diğer koşulların gerçekleşmesi hâlinde iftira suçunun oluşabileceğinin kabul edildiği gibi ayrıca aynı maddenin gerekçesinde başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebileceklerinin çok net bir şekilde vurgulanmış olması, somut olayımızda yakını tarafından yapılan ihbarın, sanık tarafından yetkili makamlar önünde doğrulanması suretiyle ihbar ya da şikâyetin artık gerçekleştiği hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması, öğretide ihbar ve şikâyetin iftira suçunun sanığı tarafından bizzat yapılmasının zorunlu olmadığının kabul edilmiş olması, iftira suçuyla, yargılama faaliyetinin, hile karışması tehlikesinden uzak tutulması yanında masum, kusursuz kişilerin lekelenmeme hakkının ihlal edilmesinin önüne geçilmesinin amaçlanmış olması, sanığın yakını tarafından yapılan ihbarı yetkili makamlar huzurunda doğrulaması ile katılan hakkında soruşturmanın başlatılmış olması ve somut olayımıza benzer bir olayda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2011/143 k. sayılı ilamında, iftira sanığı tarafından doğrudan ihbar ya da şikâyet olmamasına rağmen iftira suçunun oluşabileceğine karar verilmiş olması, sonradan değişen ve sayın çoğunluğun somut olayımızdaki görüşünü yansıtan içtihatların (CGK 2018/207 k.) kanun koyucunun iradesi ile bağdaşmadığı gibi önceki içtihattan ayrılmayı gerektiren yeterli gerekçeleri içermemesi karşısında, sanık hakkında iftira suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün onanmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken iftira suçunun oluşmadığından bahisle itirazın reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.' düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu görüşüyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
Sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı sonucuna ulaşılması karşısında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesince, sanığın iddianameye konu olan eyleminin TCK'nın 206. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bu husus ayrıca değerlendirilmiştir.
Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu; TCK'nın 'Kamu güvenine karşı suçlar' bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde 'fikrî sahtecilik' olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette 'doğruyu söylemek'le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.
Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.
Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmî belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmî bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp TCK'nın 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara;
1- Kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi,
2- Borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi,
3- Hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi,
Gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.
Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde hukuki sonuç doğuran resmî belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'ın, kolluk tarafından şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi sırasında katılan ...'in birtakım hukuka aykırı eylemler gerçekleştirdiğine yönelik gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu anlaşılmış ise de bu beyan doğrultusunda kolluk tarafından sanığın gerçek kimlik bilgilerine göre düzenlenen ifade tutanağı içeriği itibarıyla kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve tek başına ispat aracı oluşturacak resmî belge niteliğinde sayılamayacağından sanığın bahse konu eyleminin resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu da oluşturmayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından 23.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla, iddianameye konu olan kolluk ifadesinin düzenlenmesi sırasında kamu görevlisine gerçeğe aykırı beyanda bulunan sanığın eyleminin resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından ise 07.10.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.