Hukuk Genel Kurulu 2018/564 E. , 2019/1150 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının arttırılması ve bakım nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bozova Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.06.2016 tarihli ve 2015/577 E., 2016/436 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 06.07.2017 tarihli ve 2017/9499 E., 2017/11175 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar vekili; davacı ... ile davalının boşandıklarını, davacı lehine 200,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, aradan geçen zaman nedeniyle nafakanın yetersiz kaldığını belirterek, yoksulluk nafakasının aylık 350,00 TL'ye çıkarılmasını; davacılar... ve Tuba'nın reşit olduklarını, öğrenci olduklarını, davalı babanın maddi ve manevi destek vermediğini belirterek, davacılar için 300,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı ... yararına takdir edilen 200,00 TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren 150,00TL arttırılması ile 350,00TL'ye çıkarılarak davalıdan alınıp davacıya verilmesine ve müşterek çocuklar ... ve ... yararın ayrı ayrı 350,00'şer TL yoksulluk nafakasını dava tarihinden itibaren başlayacak şekilde davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı tarafın aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- HMK 26.maddesinde; 'Hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez' düzenlemesi yer almaktadır.
Hakim, davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına karar veremez. Bunun gibi hakimin talepten başka bir şeye de hüküm vermesi yasaktır. Buna karşılık, mahkeme yapılan tahkikat sonunda gerçekleşecek duruma göre talepten noksanına hüküm verebilir.
Somut olayda; davacılar ... ve ... dava dilekçesinde, kendileri için aylık 300,00'er TL yardım nafakası talep etmişlerdir. Ancak mahkemece kurulan hükümde talep aşılarak, davacılar... ve Tuba lehine 350'şer TL yoksulluk nafakasına karar verilmiştir. Bu durumda, mahkemece; taleple bağlılık kuralına aykırı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca; olayları izah taraflara, hukuki niteleme hakime ait bir görevdir. Somut olayda, davacılar... ve Tuba tarafından istenilen nafaka mahiyeti itibariyle TMK'nun 364/1. maddesi yardım nafakası niteliğindedir. Bu nedenle, davacılar... ve Tuba lehine hükmedilen nafakaların gerekçe kısmında 'iştirak nafakası', hüküm kısmında ise 'yoksulluk nafakası' olarak nitelendirilmesi doğru görülmemiştir,…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yoksulluk nafakasının arttırılması ve bakım nafakası istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkili ...’ın davalıdan 07.07.2010 tarihinde boşandığını, müşterek çocukları 1997 doğumlu ... ile 1994 doğumlu ...’un velayetinin davalı babaya verildiğini, davalının müşterek çocukları 01.07.2015 tarihinden sonra müvekkili annenin evine gönderdiğini, çocukların lise ve üniversite öğrencisi olduklarını, aylık giderlerinin arttığını, müvekkili lehine 2010 yılında hükmedilen aylık 230,00TL yoksulluk nafakasının ihtiyaçların artması nedeniyle yetersiz kaldığını, devlet memuru olan davalının ekonomik durumunda düzelme olduğunu ileri sürerek, davacı anne için yoksulluk nafakasının 350,00TL’ye çıkartılmasına ve müşterek çocukları için de ayrı ayrı 300,00TL nafakanın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davacılar vekili 19.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile davacı anne için yoksulluk nafakası talebini 1.500,00TL’ye, müşterek çocuklar için bakım nafakası talebini ise ayrı ayrı 500,00TL’ye yükseltmiştir.
Davalı, müşterek çocukların 18 yaşını doldurduğunu, bugüne kadar bütün ihtiyaçlarını kendisinin karşıladığını, boşandığı eşine 2000 yılından beri ayrı oldukları için 15 yıl boyunca nafaka ödediğini, ayrıca boşanma davası neticesinde 24.000,00TL maddi ve manevi tazminat ödediğini, her ay maaşından polis sandığı ve nafaka için kesinti yapıldığını, boşandıktan sonra yeniden evlendiğini ve bu evlilikten iki çocuğunun olduğunu, nafaka artırımı hâlinde mağdur olacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, her ne kadar boşanma davası sonucunda müşterek çocukların velayeti davalı babaya verilmiş ise de çocukların anne tarafından bakılıp gözetildiği ve masraflarının karşılandığı, TMK'nın 182. maddesi uyarınca çocukların bakım ve gözetim yükümlülüğü ile sağlık ve eğitim giderlerine anne ve babanın katlanma yükümlülüğü olduğu gerekçesiyle, tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak her bir çocuk yönünden takdir edilen 350,00TL nafakanın davalı babadan tahsiline, davacı anne yönünden ise daha önceden boşanma davası sonucunda belirlenen 200,00TL yoksulluk nafakasının enflasyon oranı, beslenme ve barınma giderleri ile yaşam seviyesi değerlendirildiğinde düşük kalacağı gerekçesiyle, tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren 350,00TL olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, öncesinde dosya içerisinde yer alan 19.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği, bu nedenle talebin aşılmadığı, ıslah dilekçesi ile arttırılan miktar üzerinden davacının talebinin kısmen kabul edildiği, tahkikat aşaması sona ermeden davasını ıslah eden davacının hak kaybının kaçınılmaz olacağı gerekçesiyle Özel Dairenin bu yöndeki bozma kararına karşı direnilmesine, Özel Dairenin davacı çocuklar yönünden hükmedilen nafakanın, yardım nafakası olduğu yönündeki bozma kararına uyularak, davacı ... yönünden yoksulluk nafakasının 350,00TL’ye çıkartılmak suretiyle davalıdan tahsiline, davacı çocuklar için ise ayrı ayrı 350,00TL yardım nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mahkemece, davacı çocuklar yönünden hükmedilen yardım nafakasına ilişkin olarak 19.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi de dikkate alındığında, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 26. maddesi uyarınca davacıların talebi aşılmak suretiyle karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığa konu ıslah ve kısmi dava kurumları ile yardım nafakasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar vardır:
6100 sayılı HMK’nın 176. maddesine göre;
“(1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
(2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.'
Madde metninden anlaşılacağı üzere ıslah kısmen ya da tamamen yapılabilir.
6100 sayılı HMK’nın 180. maddesi uyarınca, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
Davanın tamamen ıslah edilmesi hâlinde, dava dilekçesi dâhil yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir.
Kısmen ıslah ise 6100 sayılı HMK'nın 181. maddesinde;
'(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.' şeklinde düzenlenmiştir.
Davanın kısmen ıslahında; davada yapılmış olan belli bir usul işlemi ıslah edilir (düzeltilir) ve bundan sonraki usul işlemlerinin (ıslah edilen usul işlemi ile ilgili oldukları ölçüde) yapılmamış sayılması sağlanır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: IV, İstanbul 2001 s. 4014).
Dava veya savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olan ıslah, davanın başka bir anlatımla iddia veya savunmanın tamamen ya da kısmen değiştirmenin aracıdır ve yenilik doğurucu bir haktır. Dava sebebini, talep sonucunu değiştiren ve bu şekilde tamamen ıslah yoluna başvuran taraf isterse, taleplerini arttırma veya genişletme sureti ile kısmen ıslah yoluna başvurabilir.
Islah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez(Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s.219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir(HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez; H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s.320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, Ankara 2011, s. 286).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda (HUMK) açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanunun yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’da ise ayrıntılı olarak düzenlenmiştir(m.109). Anılan maddenin birinci fıkrasında; talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da dava yoluyla ileri sürülebileceği; ikinci fıkrasında ise talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte ikinci fıkra 01.04.2015 tarihli ve 6644 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak alacağın taraflar arasında tartışmasız ve belirli olup olmadığına bakılmaksızın kısmi dava açılması olanağı sağlanmıştır.
Yardım nafakası ise, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla 4721 sayılı TMK’nın 328 ve 364/1. maddelerinde düzenleme yapmıştır.
Buna göre, TMK’nın 328. maddesi
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.”
hükmünü içermekte olup;
TMK’nın 364/1. maddesinde ise
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür…”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK’nın 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır (Akıntürk/Karaman, s. 317).
743 sayılı Medeni Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1963 tarihli ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; “Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi halinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da (okumaya devamı sebebiyle) ödenmesi, Medeni Kanun’un hükümlerindendir. Zira, evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez. Diğer deyimle, ana ve babanın beraber yaşaması halinde nasıl her ikisi beraberce çaba göstererek çocuğu sosyal durumlarına göre okutmakla ödevli idiyseler, boşanmadan sonra dahi bu ödevleri sona ermez” ilkesi, kanun koyucu tarafından TMK’nın 328/2. maddesi hükmüyle yasal kural hâline getirilmiştir.
Somut olayda, davacılar vekili dava dilekçesi ile davacı anne için yoksulluk nafakasının 350,00TL’ye çıkartılmasına ve müşterek çocuklar için de ayrı ayrı 300,00TL bakım nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 19.01.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile davacı anne için yoksulluk nafakası talebi 1.500,00TL, müşterek çocuklar için istenen bakım nafakası ise ayrı ayrı 500,00TL’ye çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından talep edilen yoksulluk nafakasının arttırılması ve bakım nafakası talebi niteliği itibariyle bölünebilir bir alacak olmadığı dikkate alındığında ıslah yolu ile artırılamayacağı gibi kısmi davaya da konu olamaz. Bu nedenle davacılar... ve ... için dava dilekçesinde talep edilen nafaka miktarı aşılmak suretiyle her biri için ayrı ayrı 350,00TL bakım nafakasına hükmedilmesi yerinde değildir.
Yeri gelmişken her ne kadar Özel Dairece, davacılar... ve ... için istenen nafakanın, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 364/1. maddesinde düzenlenen yardım nafakası niteliğinde olduğu belirtilmiş ise de adı geçen davacılar için istenen nafakanın niteliğinin 4721 sayılı TMK’nın 328/2. maddesinde düzenlenen bakım nafakası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda Özel Dairenin bozma kararında gösterdiği gerekçe yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ile bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 15.09.2015 olduğu hâlde 08.08.2017 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.11.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.