1. Hukuk Dairesi 2021/3715 E. , 2022/834 K.
MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - ALACAK
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kararın kesin olduğundan ek karar ile temyiz talebinin reddine karar verildikten sonra ek karara karşı davacı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Asıl ve birleşen davada davacılar vekili dava dilekçesi ile; dava konusu ... Basmacıyan'a ait tapuda Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3, sayfa 116, sıra 39'da kayıtlı 944 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3, sayfa 116, sıra 42'de kayıtlı 80 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3 sayfa 115, sıra 37'de kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3, sayfa 116, sıra 44'te kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3, sayfa 116, sıra 43'te kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3 sayfa 116, sıra 45'te kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt3 sayfa 116, sıra 41'de kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt 3 sayfa 116, sıra 38'de kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin, Mayıs 1328 daimi defter numarası 3, cilt3 sayfa 116, sıra 40'ta kayıtlı 472 dönüm atik tarlanın ¼ hissesinin uygulanarak müvekkilinin hissesi oranında tapuya tesciline, bu talebin reddi halinde uygulanmayan hisseleri karşılığında müvekkilinin uğramış olduğu müsbet zarar sebebiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.00,00 TL'nin dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davacı vekili 08/05/2013 tarihli dilekçesi ile dava konusu taşınmazların Batman ili, Alkan Köyü, 14 ve 33 numaralı parseller olduğunu beyan etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesi ile davacının, dava konusu taşınmazın miras yoluyla intikal ettiği iddiasına dayanmasına göre tek başına dava açamayacağından usule ilişkin itirazlarının öncelikle dikkate alınarak itirazları doğrultusunda davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesini, bu taleplerinin yerinde görülmemesi durumunda haksız ve usule aykırı açılan davanın esastan reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/564 Esas, 2018/357 Karar sayılı ve 02/11/2018 tarihli ilamıyla davacının murisi adına kayıtlı taşınmazın yolsuz tescil ile davalı Hazine adına tescil edildiği iddiasına dayalı olarak kendi payına hasren tek başına dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, tapu malikinin diğer mirasçıları tarafından aynı dava sebebi ile aynı netice-i taleple açtıkları davanın bu dava ile birleştirilmesine karar verildiğini, mahkeme tarafından öncelikle davacıya tüm mirasçıların davaya katılımı sağlanmadan veya miras ortaklığına bir temsilci atanmadan usule ilişkin eksiklik tamamlanmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
3.1.Bölge Adliye Mahkemesinin 28/05/2019 tarih 2019/109 E. 2019/586 K. sayılı kararıyla, davacı; çekişmeli taşınmazların ... ve ... ... (...)'den intikal ettiğini, bu şahıslar adına tapuda kayıtlı olduğunu, ... ...'nin tapu senetlerini değiştirip kendi adına tapular çıkarttığını ve çekişmeli taşınmazda ... ... (... oğlu) 'den miras yoluyla gelen hakkının bulunduğunu iddia ederek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının miras payı oranında iptali ve adına tescili istemiyle ... (...) terekesine göre 3. kişi konumunda olan davalı Hazineye karşı dava açtığını, Mahkemece davacı vekiline kayıt malikine ait veraset ilamı sunmak üzere süre verilmesi üzerine davacı vekili davacının, ... kızı ... ...'ın çocuğu olduğu, annesi ...'ın babası ...'tan hissesinin 7/32, davacının da annesi ...'dan hissesinin 20/60 olduğunu beyan ederek ... (...) ... (...)'ın veraset ilamını sunmuş, davacı tarafından kök muris ...'ın ait veraset ilamı sunulması gerekir ise de sunulan annesi ... (...) ... (...)'a ait veraset ilamına göre bile ise ... (...) ... (...)'ın dolayısıyla ...'ın davacı dışında başka mirasçıları da olduğu, murisin terekesine göre üçüncü kişi konumunda olan kişiler aleyhine miras payı oranında açılan tapu iptali ve tescil davasının, tereke adına açılmış bir dava bulunmadığından diğer mirasçıların muvafakatinin alınması, diğer mirasçılar adına dava açılıp birleştirilmesi ya da terekeye temsilci atanması suretiyle devam edilerek görülmesi mümkün olmadığı, davanın bu nedenle aktif husumet yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun olmakla, davacının tapu iptali ve tescile yönelik asli talebinin bu gerekçeyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğine göre tazminata yönelik feri talebinin de değerlendirilmesi bu aşamada mümkün bulunmamakla davacının yerinde bulunmayan bütün istinaf itirazlarının reddi ile hukuka uygun olduğu anlaşılan İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
3.2. Bölge Adliye Mahkemesinin 09.07.2019 tarihli ek kararı ile karar kesin olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde, Yerel Mahkeme kararı incelendiğinde görüleceği üzere Mahkemece hatalı ve eksik inceleme yapılmış, birleşen dosya davacıları yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadan usul ve yasaya aykırı olarak yalnızca asıl dosya davacısı ... ... yönünden değerlendirme yapılarak eksik hüküm kurulmuş olup bu hususa ilişkin itirazları da istinaf incelemesinde değerlendirilmemiş olduğundan Gaziantep Bölge Adliye Mahkeme kararının bu yönüyle de bozulmasına karar verilmesini, yerel mahkeme dosyasına sundukları İstanbul 10. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2013/270 E. 2017/642 K. no'lu veraset ilamı ile birlikte asıl dosya ve birleşen dosya davacılarının tapu maliki murisin yasal mirasçıları olduğunun, Yerel Mahkemece yapılan yargılamada davayı bütün mirasçıların birlikte yürütmesi için diğer mirasçıların davaya katılmasını (icazet vermelerini) sağlanması veya terekeye temsilci tayin ettirmek için uygun bir süre vermesi gerekirken davamız hatalı olarak değerlendirilmiş ve husumet yokluğundan reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 701 ila 703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir oy hakkı da olmadığını, mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklık olduğunu, miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiğini, ek kararına bozulmasını talep eder.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı miras payına yönelik açılan tapu iptal ve tescil talebine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.1. Çekişmeli 33 parsel sayılı taşınmaz hükmen 27/10/1967 tarihinde Hazine adına, 14 parsel sayılı taşınmaz ise hükmen 23/11/1981 tarihinde Hazine adına tescil edilmiştir.
3.2. Asıl ve birleştirilen dosyadaki davacı taraf, tapu kayıtlarına dayanarak, tapu kaydında malik gözüken kök murislerinden geldiğini belirterek, miras payları oranında tescilini talep etmiştir.
3.3 İştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi bulunan bir terekede, terekeye ilişkin tüm tasarruf işlemlerinin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 640 ve 702. maddeleri gereğince, tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması zorunlu olup, tasarrufi işlem niteliğindeki davanın da tüm mirasçılar tarafından birlikte dava açılması gerekir. Buna göre ancak, bir mirasçı özellikle acele hallerde miras şirketinin menfaatini korumak için, bütün mirasçılar adına, yalnız başına dava açabilirse de, mirasçı kendi açtığı böyle bir davayı yalnız başına yürütemez. Bu halde, diğer mirasçıların da davaya katılımlarının sağlanması, muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi suretiyle davanın yürütülmesi mümkündür. Öte yandan, bir ya da bir kısım mirasçının, terekeye ait bir mal, hak veya alacaktan yalnız kendi payına düşen kısım için dava açması halinde mirasçıların iştirak halindeki payları üzerinde tasarrufta bulunmak yetkisi bulunmadığından davanın reddi gerekir. Böyle bir dava, diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılmasına (icazet vermesine) ve tereke temsilcisinin de, bir mirasçının yalnız kendi payı için açtığı davaya icazet verip davayı devam ettirmesine olanak yoktur.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Hemen belirtmek gerekir ki, her ne kadar dava değeri 50.000,00 TL olarak belirlenmiş ve bu değer üzerinden yargılama yapılarak hüküm verilmiş ise de, Anayasa’nın 36. madddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşıma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
3.3.2.Nitekim 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile ‘’ Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyi kanun yoluna başvurulabilir.' hükmü getirilmiştir. Hükmün gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
3.3.3.Hal böyle olunca, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmakla, ek karar kaldırılarak temyiz incelemesi yapılmıştır.
3.3.4. Asıl dava olan 2012/564 Esas, 2018/357 Karar sayılı dosyası yönünden dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) nolu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine, kararın (IV./3.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3.3.5. Birleştirilen dava 2018/135 Esas, 2018/300 Karar sayılı dosyası yönünden yapılan incelemede, davacı vekili tarafından istinaf edildiği halde Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bu dosya yönünden bir inceleme yapılmadığı anlaşıldığından, birleştirilen dosya yönünden istinaf incelemesi yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacı vekilinin asıl dava (2012/564 Esas 2018/357 Karar sayılı)yönünden yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,
2. Davacı vekilinin birleştirilen dava yönünden değinilen yönlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın 371/1-a maddesi gereğince Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine 08/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz Edilemeyen Kararlar Başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 50.000 TL olarak gösterildiği, keşfen değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.
Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Anayasanın 36. maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.
Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın kaldırılarak öncelikle taşınmazın değerinin belirlenerek eksik harçların tamamlanması ondan sonra işin esasına girilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararı kaldırılarak esasa ilişkin inceleme yapılması gerekçesiyle hükmün onanmasının ve bozulmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.