Hukuk Genel Kurulu 2017/1737 E. , 2022/91 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davalılar ... ve ... yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı ... yönünden ise davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacılar vekili ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin oğlu ...’in 13.08.2002 tarihinde ... Orman İşletmesi Şefliğinin deposundan geçerek evine gittiği sırada düzensiz şekilde dizilen tomrukların altında kalarak vefat ettiğini, davalılardan ...’nın işletme şefi, ...’ün depo sorumlusu ve ...’in de tomrukları istifleyen kişi olduğunu, davalılar hakkında olay nedeniyle kamu davası açıldığını, ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/81 E. sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda davalıların ayrı ayrı 2/8 oranında kusurlu bulunduklarını, müteveffanın müvekkillerinin tek çocuğu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 500TL olmak üzere toplam 1000TL maddi tazminat ile her bir davacı için 50.000TL olmak üzere toplam 100.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kamu görevlisi olması nedeniyle müvekkili yönünden davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, olayın Orman İşletme Genel Müdürlüğüne ait depoda meydana gelmesinden dolayı davanın idari yargının görev alanına girdiğini ve bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... cevap dilekçesinde; ... Orman İşletme Şefliğine ait orman deposunda tomruk istifleme işini yaptığını, ceza mahkemesi kararının henüz kesinleşmediğini, müteveffanın olaydaki kusur oranının gerçeği yansıtmadığını, ölenin ailesinin de kusurunun olduğunu, ceza dosyasında alınan raporlar arasında çelişkinin bulunduğunu ve istenen tazminatın fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... cevap dilekçesinde; müteveffanın özel ve yasak alana girdiğini, olay yerindeki tüm güvenlik önlemlerinin alındığını, ceza dosyasında alınan raporlar arasında çelişki bulunduğunu, olayda çocuğun ailesinin de kusurlu olduğunu, kendisinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
8. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.12.2005 tarihli ve 2005/19 E., 2005/257 K. sayılı kararı ile; dava konusu olayın kamu hizmetinin yapıldığı sırada hizmetin ifasında gösterilen ihmal ya da kusur nedeniyle meydana geldiğinin iddia edildiği, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 129/5 ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca davalı kamu görevlilerine doğrudan dava açılamayacağı gerekçesiyle davalı Orman Genel Müdürlüğü hakkında açılan davanın idari yargının görev alanına gireceği gerekçesiyle yargı yolu nedeniyle, davalılar açısından ise pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 31.03.2008 tarihli ve 2008/644 E., 2008/4342 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere göre davalılardan Orman Genel Müdürlüğü'ne yönelen temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer davalılara yönelen temyiz itirazlarına gelince; dava, davacıların çocuğunun tomruk altında kalarak ölmesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, gerçek kişi olan davalılar hakkındaki davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden işletme şefi, depo memuru ve yüklenici olan bu davalıların kusurlu eylemleri nedeniyle kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde de aynı davalıların kişisel kusurlarına dayanılmıştır. Kişisel kusura dayanılan hallerde Anayasa'nın 129/5 maddesinin uygulama yeri yoktur. Kaldı ki davalılardan ... kamu görevlisi olmayıp, istifleme işinin yüklenicisidir. Gerçek kişi olan bu davalıların özensiz ve kusurlu eylemleri bulunup bulunmadığı ve işin esası incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken mahkemece husumet yönünden davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir …” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
11. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.02.2014 tarihli ve 2008/129 E., 2014/41 K. sayılı kararı ile; davacıların çocuğunun üzerine tomruk devrilmesi nedeniyle hayatını kaybettiği, ... Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda davalılar ..., ... ve ...’in kusurlu oldukları benimsenerek haklarında taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan mahkûmiyet kararı verildiği, davalılar ... ve ...'nin Orman İşletmesinde çalışan kamu görevlileri olmaları nedeniyle kusurlarının kişisel kusur olarak kabul edilemeyeceği, eldeki davada husumetin ilgili idareye yöneltilebileceği, davalı ...’in ise kamu görevlisi sıfatı bulunmadığından hakkında kısmen kabul kararı verilmiş ise de zamanaşımı süresi geçtikten sonra ıslahla maddi tazminat talebinin arttırılamayacağı, ıslah ceza zamanaşımı süresi geçtikten sonra yapıldığından davacı tarafın ıslah dilekçesi dikkate alınmadan ve dava dilekçesi doğrultusunda davalı ...'in meydana gelen kazada 2/8 oranında kusurlu olduğu benimsenerek davanın davalılar ... ve ... yönünden husumet yokluğundan reddine, davalı ... yönünden ise kısmen kabulü ile davacılar lehine ayrı ayrı 125TL maddi tazminat ile ayrı ayrı 6000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...'ten tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27.10.2014 tarihli ve 2014/9270 E., 2014/13875 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacılar ile davalılardan ... tarafından temyiz olunmuştur.
a-Mahkemenin davalılardan ... ve ...'e yönelik husumetten ret kararı dairemizin 31/03/2008 gün ve 2008/644-4342 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Bozma kararına uyulmakla, bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşur ve mahkemece de bozma kararı doğrultusunda karar verilmesi gerekir. Şu durumda, bu davalılara yönelik istemin esasının incelenmesi gerekir. Mahkemece, yeniden husumet yönünden ret kararı verilmesi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
b-Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması biçimindedir. Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez. Islah, 01/10/2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Anılan kanunun 177/1. maddesinde ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Şu durumda, ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulamaz. Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında; yerel mahkemece, ıslah ile artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
3-Davalılardan ...'in diğer temyiz itirazlarına gelince;
a-Dosya kapsamından, zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde davacıların da bölüşük kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda, maddi tazminatın kapsamının belirlenmesinde ve manevi tazminatın takdirinde davacıların bölüşük kusurunun değerlendirilmesi gerekir. Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
b-Borçlar Yasası'nın 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
Dava konusu olayda; zararlandırıcı olayın meydana geliş biçimi, tarafların kusurları ile olayın meydana geldiği tarih göz önünde tutulduğunda, davacılar yararına takdir olunan manevi tazminat miktarları fazladır. Mahkemece, daha ılımlı bir düzeyde manevi tazminat takdir edilmesi gerekir. Karar, bu bakımdan da yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.02.2016 tarihli ve 2015/100 E., 2016/7 K. sayılı kararı ile; (2/a) ve (3/a-b) numaralı bozma sebeplerine uyulmasına, (2/b) numaralı bozma sebebine karşı ise önceki karar gerekçesi genişletilerek direnilmesine, davanın kısmen kabulü ile her bir davacı lehine ayrı ayrı 300TL maddi tazminat ile ayrı ayrı 4000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’înin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacıların ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Davanın açılış tarihi itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 83 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83. maddede davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84. maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği hüküm altına alınmış; benzer hükümlere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176 ve 177/1. maddelerinde de yer verilmiştir.
18. Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.
19. Bir başka deyişle; ıslah, iyi niyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
20. Bu konuda HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da (İBK) yukarıda bahsi geçen hükümler benimsenmiş; ayrıca ıslahın tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Sözü edilen kararda taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınmasının davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olacağı, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılmasının, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını güçleştireceği vurgulanmıştır.
21. Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK'nın 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğü, bu sebeple Yargıtayın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, HMK’nın 177. maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek 1948 tarihli içtihadın birleştirilmesi kararının değiştirilmesi talep edilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. sayılı içtihadı birleştirme kararındaki benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
22. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 E., 2021/518 K. sayılı kararında da yer verilmiştir.
23. 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de, bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.
24. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece Özel Dairenin 31.03.2008 tarihli ve 2008/644 E., 2008/4342 K. sayılı bozma kararına uyulduğu belirtilerek ve bozmadan sonra ibraz edilen davacılar vekilinin 23.12.2013 tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yukarıda belirtildiği üzere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 sayılı K. ve 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararları dikkate alındığında bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
25. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
26. Ne var ki, bozma kararının uyulan kısımlarına yönelik davalı vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
2- Özel Daire bozma kararının uyulan kısımlarına yönelik davalı vekillerinin diğer temyiz itirazlarına ilişkin inceleme yapılmak üzere dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.