11. Hukuk Dairesi 2020/2031 E. , 2021/3467 K.
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13.HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 13.02.2018 tarih ve 2015/810 E- 2018/115 K. sayılı kararın davalılar ... ile ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine , istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi'nce verilen 18.12.2019 tarih ve 2018/1475 E- 2019/1830 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacı şirketin dava dışı EDT End. Tük. Mad. Paz. ve San. Tic. Ltd. Şti.'nden olan ticari alacağına karşılık 31.05.2012 keşide tarihli 139.000,00 TL bedelli, 16.08.2012 keşide tarihli 17.500,00 TL bedelli, 30/08/2012 keşide tarihli 17.500,00 TL bedelli çekleri aldığını, çekler ödenmediği için dava dışı şirket aleyhinde icra takibi başlattıklarını, ancak alacağın tahsil edilemediğini, çeklerde imzası bulunan davalıların TTK 678 md. uyarınca temsile yetkisi olmadığı halde çeki imzalamış olması nedeniyle çek bedellerinden şahsen sorumlu olduklarını, davalılar aleyhinde başlatılan takibe haksız itiraz edildiğini ileri sürerek dava konusu çeklerin hangi davalılar tarafından imza edildiğinin tespiti ile şimdilik 10.000.-TL’nin çeklerin keşide tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiş, davacı vekili 27/04/2017 tarihli dilekçesiyle davalı ... yönünden 139.000,00 TL, davalı ... Cep’yönünden dava değerini 174.000,00 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı ... vekili, davalının şirketteki yetkisinin sona erdikten sonra şirketle ilişiğini kestiğini, çeklerdeki yazı ve imzaların davalıya ait olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiş, daha sonra davalının o dönem temsil ettiği firmayı temsilen imza attığını savunarak davaya cevaplarını ıslah etmiştir.
Diğer davalılar vekili, belirli alacak için kısmi dava açılamayacağını, davacının hangi dosya ve çeklerle ilgili talepte bulunduğunun açık olmadığını, davaya konu çeklerin çek vasfına halel gelmediğini ve keşideci ile cirantaya karşı hakların devam ettiğini, eksik harcın tamamlanması gerektiğini, davacının dava dışı şirketle olan ticari ilişkisinde benzer şekildeki çeklerin daha önce de verildiğini ve ödendiğini, davacının bu ödemeleri kabul ettiğini, alacağın bir kısmının tahsil edildiğini, davacının kötüniyetli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davaya konu çeklerde dava dışı şirket kaşesi üzerinde yer alan imzaların davalı ... ve ...’ya ait olmadığı, davalılar ... ve ...'in dava dışı EDT şirketinin 24.10.2008 tarihli ana sözleşmesine göre 3 yıl süreyle şirkette temsil ve ilzama yetkili oldukları, yetkilerinin 24.10.2011 tarihinde sona erdiği, buna rağmen davalıların lehtarı dava dışı EDT şirketi olan 31.05.2012 keşide tarihli 139.000.-TL bedelli çeki şirket yetkilisiymiş gibi şirket kaşesi üzerine imza atarak davacı şirkete ciro etmelerinden dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, dava konusu diğer iki çekte şirket kaşesi üzerindeki imzanın davalı ...'in eli mahsulü olduğu, çeklerin keşide tarihi itibarı ile şirket yetkilisi olmadığı halde imzalaması nedeniyle davalı ...’in çeklerin hamili olan davacıya karşı sorumlu olduğu gerekçesiyle davalılar ... ve ... hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş, 18/07/2018 tarihli ek karar ile kesin süre içinde istinaf nisbi karar harcının ve posta giderinin depo edilmemiş olması nedeniyle davalı ... vekilince yapılan istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalılar ... ile ... vekili istinaf etmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre, mahkemece yapılan ihtarın usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle ek kararın kaldırılmasına karar verilerek yapılan incelemede, ilgili takiplerin derdest olup takiplerde tahsilat yapılamadığı, aciz vesikası düzenlenmediği, dava dışı şirketin 31.10.2008 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilan edilerek kurulduğu, esas sözleşmesine göre kurucu ortakların ..., ... ve ... olduğu, her üç kurucu ortağın da şirket müdürü olarak 3 yıllığına atandığı ve şirketin müdürlerden ikisinin atacağı müşterek imza ile temsil ve ilzam olunacağının düzenlendiği, Ticaret Sicil Müdürlüğü'nden gelen evraklardan şirketin temsiline ilişkin başkaca bir kararın bulunmadığı, buna göre dava dışı şirketi müdür olarak esas sözleşmede belirtilen kurucu ortakları temsil ettiği ve çeklerde dava dışı şirket adına atılı bulunan ciro imzalarının geçerli olduğu, 139.000.- TL bedelli çek dışındaki çeklerde şirket adına tek imza ile ciro bulunduğu, şirket müdürleri tarafından ciro imzasına ve temsile ilişkin bir itiraz ileri sürülmediğinden eksik temsil kabul edildiği, davalıların borca kefil veya aval veren oldukları da iddia ve ispat edilmediği gerekçesiyle istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalılar ... ve ... hakkında 10.000,00 TL değer üzerinden açılmış alacak davasının reddine, davalılar ... ile ... hakkında 174.000,00 TL değer üzerinden açılmış alacak davasının reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 4,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 08.04.2021 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, görev süreleri sona eren Ltd. Şti. müdürleri tarafından ilgili şirket adına ciro edilen üç adet çek kapsamındaki alacağın yetkisiz ciro eden davalılardan tahsili talebine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince, yazılı gerekçe ile davalılardan ... ve ... hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın ise kabulüne karar verilmiş, ek karar ile de kesin süre içinde istinaf harcı yatırılmadığından davalı ... vekilince yapılan istinafın reddine karar verilmiştir. Kararın davalılardan ... ve ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ise yazılı gerekçe ile ek kararın kaldırılmasına, istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi Kararının kaldırılmasına, tüm davalılar aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Somut olayda, davalılardan ..., ... ve ... kurucu ortağı oldukları ve davacının alacaklı olduğu dava dışı EDT …. Ltd. Şirketi 31.10. 2008 yılında kurulmuş ve kurucu ortakların tamamı üç yıllığına en az iki imza ile müştereken temsile yetkili olmak üzere şirket ana sözleşmesi ile müdür olarak atanmışlar, diğer davalı ... ise sonradan şirket ortağı olmuştur. Şirket müdürlerinin görev süresinin dolduğu 31.10. 2011 tarihinden sonra, şirketin borcuna karşılık şirketin lehtarı olduğu 31.05.2012 keşide tarihli ve 139.000,00TL bedelli çeki davalılardan ... ve ... birlikte şirket adına ciro edip davacıya vermişlerdir. Yine dava konusu olan ve dava dışı borçlu şirketin yetkili hamili olduğu her biri 17.500,00TL bedelli biri 16.08.2012 keşide tarihli diğeri ise 30.08.2012 keşide tarihli olan çekleri ise davalılardan ... dava dışı şirket adına ciro edip yine şirketin borcuna karşılık davacıya vermiştir. Davacı ise çeklerin karşılıksız çıkması üzerine çek bedellerinin tahsili için keşideci, lehtar ve cirantalar aleyhine takip başlatmış, ancak başlatılan takip sonuçsuz kalmıştır. Görüldüğü üzere, şirket müdürü olarak ana sözleşme ile atanan davalıların üç yıllık görev süreleri dolduktan sonra, dava konusu çeklerden birini borçlu şirket adına iki imza ile e TTK’nın yürürlükte olduğu dönemde, diğer iki çek ise şirket adına atılan tek imza ile TTK’nın yürürlüğe girmesinden sonra borçlu şirket adına ciro edilmek suretiyle alacaklı davacıya verilmiştir.
Bu durumda, üç yıllık görev süresi sona erdikten sonra yenileri seçilene kadar davalıların müdür olarak şirketi temsile yetkili olup olmadıklarının hem eTK’ya hem de TTK’ya göre ortaya konulması gerekmektedir.
Bu kapsamda belirtilmesi gereken ilk hüküm TTK m. 818/1-c (eTK m. 730/1-3) hükmü gereği çeklere de uygulanan “yetkisiz imza” kenar başlıklı TTK m. 678 (eTK m. 590) hükmüdür. Bu hükme göre, “temsile yetkili olmadığı halde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; …”. Limited şirketlerde yönetim ve temsile ilişkin olan ve müdürleri düzenleyen eTK m. 540/1 hükmüne göre, “aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar”. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise, “ şirket mukavelesi veya umumi heyet kararı ile şirketin idare ve temsili şirket ortaklarından bir veya birkaçına bırakılabilir”. ETK’nın bu hükmü ile limited şirket yönünden özden organ ilkesi benimsenerek, bir sermaye şirketi olan limited şirket şahıs şirketine yaklaştırılmıştır. Bu nedenle eTK döneminde görev süresi sona eren müdürlerin bu hüküm uyarınca yenileri seçilene kadar ortaklar birlikte hareket etmek kaydı ile şirketi temsil yetkilerinin devam edeceği kabul edilebilir. Zira bu ilke tüm ortakların şirketi birlikte yönetmesi, dolayısıyla şirketin yönetiminin ve temsilinin ortaklar için hem hak hem de yükümlülük niteliği taşıması anlamına gelmektedir (bkz. madde gerekçesi). Limited şirket müdürlerini düzenleyen yürürlükte ki TTK m. 623/1 hükmüne göre ise, “şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir…”. Anlaşıldığı üzere, TTK, eTK’nın kabul ettiği özden yönetim sisteminden ayrılarak bu madde ile seçilmiş yönetim organı sistemini benimsemiştir (bkz. PORAY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, Ortaklıklar Hukuku, C. II, 13. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2017, s. 497 vd.). Bir geçiş hükmü mahiyetinde olan, Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında ki Kanunun 25'nci maddesi ile ise, “…Tüm ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idare ve şirketi temsil ettiği limited şirketlerde de aynı üç aylık süre içinde Türk Ticaret Kanununun 623'üncü maddesi hükmünün gereği yerine getirilir….” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce özden organ ile temsil ve idare edilen limited şirketler üç ay içinde seçilmiş yönetim organı sistemine geçmek durumundadırlar. O nedenle dava dışı borçlu şirket müdürlerinin üç yıllık görev süreleri dolduktan sonra ana sözleşme gereği yeni müdürler seçilmediğinden, ortaya çıkan özden organ durumu TTK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren üç ay daha devam etmek durumundadır.
Limited şirkete ilişkin temsil yetkisinin kapsamı ve sınırlandırılması yönünden anonim şirketlere ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla uygulanacağı TTK m. 629 (eTK m. 542) hükmü ile düzenlenmiş olduğundan bu hususta anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulama alanı bulmaktadır. Anonim şirketlere ilişkin TTK m. 370, f. 1 hükmüne göre, şirket sözleşmesi ile aksi kararlaştırılmaz veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmaz ise, temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir. ETK m. 319, f. 2 hükmü ile ise, ana sözleşme ile temsil yetkisinin ve idari işlerinin verilmesi ve kullanılmasının düzenlenebileceği ön görülmüştür.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, davalıların ortağı oldukları borçlu şirket eTK döneminde kurulmuş ve kurucu üç ortak üç yıl süre ile sınırlı ve müşterek iki imza ile şirketi temsil etmek üzere ana sözleşme ile müdür olarak atanmışlar ve bu üç yıllık süre eTK döneminde sona ermesine rağmen yeniden müdür seçimi yapılmamıştır. Bu durumda eTK’nın kabul etmiş olduğu özden organ sistemi gereği, üç yıllık sürenin dolmasından sonra şirketin tüm ortaklarca temsil ve idare edilmesi gerekmektedir. Kuruluştan sonra ortak sayısı dörde çıktığından şirketi davalıların birlikte ancak ana sözleşmesi ile benimsenen çift imza ile temsil ve idare etmeleri söz konusu olmaktadır. Hal böyle olunca eTK’nın yürürlükte olduğu dönemde ortaklardan ikisinin imzası ile dava dışı borçlu şirket adına dava konusu 139.000,00TL miktarlı çeke yapılan cironun şirketi bağladığı düşünülmelidir. Dava konusu çeklerden ikisi ise TTK yürürlüğe girdikten ve Yürürlük Kanununun 25'nci maddesi ile tanınan üç aylık uyarlama süresi dolmadan, dolayısıyla özden organ sisteminin devam ettiği dönemde keşide edilmelerine rağmen, çift imza ile değil tek imza ile dava dışı borçlu şirket adına ciro edilerek devredilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, yürürlükteki TTK limited şirketler yönünden özden organ sistemini benimsememekle birlikte, diğer bir ifade ile yeni Kanun seçilmiş yönetim organı sistemini benimsemesine rağmen, geçiş hükmü ile tanınan üç aylık süre nedeniyle özden organ durumu TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay daha devam etmiş olmaktadır. Dava konusu çeklerden her biri 17.500,00TL tutarında olan iki çek özden organın söz konusu olduğu üç aylık süre içinde şirketi temsilen ciro edilmelerine rağmen, temsil için aranan çift imza ile yapılmadığından bu cirolar şirketi bağlamamaktadır. Dolayısıyla bu iki çeki tek imza ile şirket adına ciro eden kişi şahsen sorumlu olmak durumundadır. Böyle bir durumun eksik temsil kabul edilmesi, dava dışı borçlu şirketin hakkında başlatılan takibe, çeklerde ki cirolara ve temsile itiraz edilmediği gerekçesi ile ciroların şirketi bağladığı ve şirketin borçtan sorumlu olduğu ve dolayısıyla şirket adına ciro yapanın sorumlu olmadığı yönündeki Bölge Adliye Mahkemesinin kabulü ve sonuç itibariyle her biri 17.500,00TL olan çekleri şirket adına tek imza ile ciro edip davacıya veren hakkındaki davanında tümden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Zira, yetkisi olmadığı halde dava dışı borçlu şirketi temsilen ciro yapan davalıların şirket adına böyle itiraz ileri sürmelerini beklemek hayatın olağan akışı ile bağdaşmamaktadır. Belirmek gerekirse yetkisiz temsilci olduklarını belirtip şirket adına borca itiraz etmeleri halinde borcu bizzat ödemeleri gerektiğini bilmektedirler.
Bu durumda, çift imza ile şirketi temsilen ciro edilen dava konusu 139.000,00TL miktarlı çekten dava dışı borçlu şirketin sorumlu olduğu, ciro eden şirket ortaklarının temsile yetkili olmaları nedeniyle sorumluluklarının bulunmadığı, TTK m. 678 (e TTK m. 590) uyarınca dava konusu diğer iki çeki tek imza ile ve dolayısıyla yetkisiz olarak şirket adına ciro eden davalının ise her biri 17.500,00TL tutarındaki iki çekten şahsen sorumlu olduğu gözetilerek tek imza ile şirket adına ciro yapan davalı hakkındaki davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın ise reddine karar vermek gerekirken tüm davalılar yönünden davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, dolayısıyla tek imza ile şirket adına ciro yapan davalı hakkındaki kararın bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmamaktayız.