4. Ceza Dairesi 2009/3045 E. , 2011/8006 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : İmar kirliliğine neden olmak
HÜKÜM : Düşme
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede ;
CMK.nun 325/1.md.sine göre, sanık cezaya ve güvenlik tedbirine mahkum edilmesi halinde yargılama giderlerini öder. Beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanığa ise yargılama giderleri yükletilemez. Kural böyle olmakla birlikte, CMK.nun 327/1.maddesi uyarınca, beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık, kendi kusuruyla yargılama giderlerine yol açmış ise, bu giderlerin ona yükletilmesi gerekir. Anılan maddenin gerekçesine göre, hakkında kamu davası açılan sanık savsama veya kusuru veya bilirkişi veya tanıkların dinleneceği ya da yüzleştirileceği oturuma katılmaması nedeniyle, işlemlerin yenilenmesine yol açmış veya kendisini suçlaması gibi nedenlerden dolayı hakkında davanın açılmasına sebebiyet vermiş ise, yapılan giderlerden sorumlu tutulur.
Söz konusu maddenin gerekçesinde belirtilen davanın açılmasına sebebiyet verme halleri sınırlı biçimde belirtilmiş değildir. 'Gibi' sözcüğüne yer verilmekle, sanığın 'kendisini suçlaması' dışında, başka davranışlarıyla da davanın açılmasına sebebiyet verebileceği kabul edilmiş olmaktadır.
Somut olayımızda sanık, mevcut binasının üstüne ruhsatsız olarak çatı katı yapması nedeniyle hakkında imar kirliliği suçundan kamu davası açıldıktan sonra, yargılama sırasında çatı katını yıktırmak suretiyle binasını imar planına ve ruhsata uygun hale getirmiş, yerel mahkeme de, TCY.nın 184.maddesinin 5.fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükümleri uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar vermiştir.
Belediye başkanlarının ruhsatsız yapılan ruhsata uygun hale getirme ya da yıktırma yoluna gitmedikleri takdirde, ceza sorumlulukları vardır. Davaya katılma ve görevlendirdikleri avukatların da davayı takip zorunluluğu bulunmaktadır. Olayımızda belediye başkanlığı davaya katılmış, vekili ise davayı takip ederek, çaba, emek ve mesai sarf etmek suretiyle üzerine düşen görevi ifa etmiştir. Bunun karşılığı olarak da, belediye, avukatına vekalet ücreti ödemektedir. Bu ödemenin sanıktan tahsili gerekir. Davanın düşürülmüş olması, durumu değiştirmemektedir.
Şöyleki; yerel mahkeme sanığın ikrar ve savunmasıyla bağlı değildir. Gerçeği araştırması ve savunmaya karşın suçun oluşmadığı sonucuna ulaşması halinde beraat karan vermelidir. Bu takdirde elbette sanığa yargılama gideri yükletilemez. Ancak yerel mahkeme imar kirliliği eyleminin kanıtlandığını ve suçun işlendiğini kabul etmiş, fakat sanığın pişman olup kirliliği ortadan kaldırması nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermiştir. Artık burada sanığın, şikayetten vazgeçme, uzlaşma veya zamanaşımı nedeniyle düşmelerde söz konusu olan masumiyet karinesinden faydalanması olanaksızdır. Sanığın suçu sabittir ve karar da mahkumiyet kararı niteliğindedir.
Bu nedenle mahkumiyette olduğu gibi, kendisine doğrudan yargılama giderleri yükletilmelidir. En azından sanık, hakkında dava açılmadan önce binayı yıktırmamakla, davanın açılmasına, katılanın vekil atayıp ona ücret ödemesine ve vekilin de emek sarfetmesine yol açması nedeniyle kusurludur. Kusuru öngören CMK.nun 327/1.md.sinin düşme kararlarını kapsamadığı ileri sürülmektedir. Etkin pişmanlık hallerinde CMK.nun 223/4-a maddesinde kural olarak ceza verilmesine yer olmadığı karan verilmesi öngörülmüşken, ayrık olarak TCK.nun 184/5.md.sinde davanın düşürülmesinden söz edilmiş ise de, özünde sanık cezadan bağışık tutulmuş bulunmaktadır. Kaldı ki ceza muhakemesi hukukunda kıyas geçerlidir ve genişletici yorum da mümkündür. Beraat halinde dahi, sanığa kusurlu hareketlerinden doğan yargılama giderleri ödetiliyorsa, hakkında etkin pişmanlığı nedeniyle düşme karan verilen sanığa ödetilmesinden doğal bir şey olamaz.
Vekalet ücretinin yargılama gideri olduğu kadar aynı zamanda kişisel bir hak olduğunu, kamu hizmeti yapan avukatın geçimini bu yolla temin ettiğini unutmamak gerekir. Sorun cezai değil hukukidir. Bu nedenle kıyas ve yorum yasağı sözkonusu olamaz. HUMK.'un 94/2 md.sinde paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Davadan feragat veya davayı kabul eden taraf, dava açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle, mahkum olmuş gibi yargılama giderlerini ödemektedir. Örneğin; davalı SSK, dava devam ederken davacıya maaş bağlamış ya da kiracı kira bedelini ödemiş olması nedenleriyle davalar konusuz kalmış olsa bile, davalının davacıya yargılama giderlerini ödemesi öngörülmektedir. Hukuk dairelerinde bu hususlarda bir duraksama yoktur. Kaldıki; TCY.nın 74/2-3. madde ve fıkrasında da kamu davasının veya cezanın düşmesinin, şahsi hakları, uğranılan zararların tazminini ve yargılama gederlerini etkilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Katılanın uğradığı zararlar giderilmediği ve vekilinin sarf ettiği emek ve mesaisinin karşılığı verilmediği takdirde, onlardan bir deprem bölgesi olan ülkemizdeki kaçak yapılarla mücadele etmelerini nasıl bekleyebiliriz. Vekalet ücreti verilmemesi hakkaniyet ve adalet ilkesine uygun değildir.
Bu durumlar karşısında; katılan yararına vekalet ücreti tayin edilmemesi,
Yasaya aykırı, katılan ... Belediyesi Başkanlığı vekilinin temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye aykırı olarak, hüküm fıkrasının yargılama giderlerine ilişkin paragrafının çıkartılması, yerine 'Karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre 450 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine, diğer yargılama giderlerinin hazine üzerine bırakılmasına' ibaresinin eklenmesi biçiminde DÜZELTİLMEK ve başkaca yönleri Yasaya uygun bulunan hüküm, bu bağlamda ONANMAK suretiyle 5320 sayılı Yasanın 8/1.madde ve fıkrası aracılığıyla 1412 sayılı CYY.nın 322.maddesi uyarınca davanın, esasına, 08.06.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:
26.05.2006 tarihli yapı tatil zaptına dayalı olarak 03.10.2006 günlü iddianame ile sanığın mevcut binasına ruhsata aykırı biçimde ilave inşaat yaptığından bahisle 5237 sayılı yasanın 184/1. maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmiş olup; kovuşturma evresinde söz konusu bölümleri yıkarak eski hale getirdiği kabul edilerek 184/5. maddesindeki “Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.”hükmü gereği davanın düşürülmesine karar verilirken yargılama giderlerinden sanığın sorumlu tutulup tutulamayacağı, bu bağlamda kendisini vekille temsil eden katılan ... Başkanlığı lehine sanık aleyhine vekalet ücretine hükmedilip hükmedilemeyeceği hususunun incelenmesi bakımından yasal düzenlemeler incelendiğinde;
5271 sayılı CMK'nun “kanunun kapsamını“ düzenleyen 1. maddesinde 'Bu Kanun, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenler.' hükmüne yer verilmiş, aynı yasanın 324/1. maddesinde harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemelerin yargılama giderleri olduğu, 325/1. maddesinde ise cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderlerinin sanığa yükleneceği, 327/1. maddesinde ise hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edileceği düzenlenmiştir.
CMK'nun duruşmanın sona ermesi ve hüküm başlıklı 223. maddenin 1. fıkrasında ; duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verileceği, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarının hüküm olduğu, aynı maddenin 4. fıkrasına göre İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen; etkin pişmanlık dolayısıyla da faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği, 8. fıkrada ise Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verileceği hususları düzenlenmiştir.
TCK'nun 184 maddesinin 5. fıkrasında etkin pişmanlık düzenlemesi bulunmakta ise de; maddede etkin pişmanlığın sonucunda davanın düşürüleceği yasanın amir hükmüdür. Buradaki etkin pişmanlık, bir soruşturma veya kovuşturma şartı olarak düzenlenmiştir. Soruşturma veya kovuşturma şartının ortadan kalktığının anlaşılması halinde derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme ve ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği kuralı da nazara alındığında dava dosyamızda da derhal beraat kararı verilebilecek hal bulunmadığından düşme kararı verilmesi gerekecektir. Bu nedenle de düşme kararlarının niteliği itibarıyla mahkumiyet hükmü olarak kabulü mümkün değildir.
Yasal düzenlemelere baktığımızda düşme kararları beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararlarından farklı bir karardır. Düşme kararının hükümlülük veya özü itibarıyla mahkumiyet hükmü niteliğinde bulunan ceza verilmesine yer olmadığı kararı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Kanunilik ilkesi gereğince sanık yargılama giderlerinden mahkumiyet halinde sorumlu tutulabilecek, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararlarının verildiği hallerde ise sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edilebilecektir. Kanunda düşme kararlarının verilebileceği hallerde sanığın kusuru olsa bile yargılama giderlerinden sorumlu tutulacağı düzenlenmemiştir. Konu kanunda düzenlendiğine göre; beraat halinde dahi sanığın kusuruyla neden olduğu yargılama giderlerinden sorumlu olduğu gözetilerek düşme kararı verilmesi halinde de yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğinin kabulü ile yorum ve kıyas yoluyla şahsi hak verilmesi de mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle, yargılama gideri sayılmakla beraber şahsi hak sayılan avukatlık giderine hükmedilemeyecektir.
Sayın çoğunluğun HUMK'nun 94. maddesi uyarınca davadan feragat veya davayı kabul eden tarafın davanın açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle mahkum olmuş gibi muhakeme masrafını ödediği buna göre ceza davalarında da suç işleyen sanığın suç oluşturan eyleminin sonuçlarını etkin pişmanlık göstererek ortadan kaldırması durumunda da yargılama giderlerinden sorumlu olması gerektiği yönündeki yorum ve kıyas kabul edilemez. Haksız olduğunu bilmesine rağmen dava açan kişi dava açmasında kusurlu sayılabilirse de suç işlemek masraflar bakımından sanığın kusurlu olduğunu kabul etmemizi gerektrirmez. Zira HUMK'nun 94. maddesinde davadan feragat veya davayı kabul eden tarafın davanın açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle mahkum olmuş gibi muhakeme masrafından sorumlu olduğu açıkça düzenlenmesine rağmen Ceza Muhakemesi Kanununda benzer düzenlemeye yer verilmemiştir.
Kaldı ki, yorum yoluyla CMK'nun 327. maddesi uygulanmak istense dahi kişinin salt suç işlemesi ve dava açılmasına neden olması, yapılan yargılama giderlerinde kusurlu sayılmasını göstermeyecektir. Zira yargılama giderleri suç işlendikten sonra yapılan masraflardır. Kişinin soruşturma evresinden önceki davranışlarından olan suç işlemesi yargılama masrafı yapılmasında kusurlu olduğunu kabul etmemizi gerektirmez. Kişinin soruşturma ve kovuşturma evresinde kusurlu hareketinin bulunup bulunmadığı ve bu kusurlu hareketleri nedeniyle yargılama gideri yapılıp yapılmadığına bakılmalıdır.
Nitekim CMK'nun 327. maddesinin gerekçesinde de hakkında kamu davası açılan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi veya tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi halinde sanığın sorumlu olacağı belirtilmiştir. Madde gerekçesindeki 'gibi' sözcüğünün kapsamı gerekçede örneklemeleri yapılan olaylara benzer biçimde gerçekleşen hadiseler olarak algılanmalıdır. Şuç oluşturan fiilin işlenmesi ve bu nedenle hakkında dava açılmasına sebep olunması bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Bu açıklamalar karşısında; ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi nedeniyle düşme kararı verildiğinde katılan lehine sanık aleyhine vekalet ücretine karar verilemeyecektir. Ayrıca, çoğunluk görüşüne göre bu husus bozma nedeni yapılacak ise, yargılama giderleri bölünemeyeceğinden avukatlık ücreti dışındaki masrafların da sanığa yükletilmesi gerektiği gözetilmeden bu giderlerin hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle de kararın bozulması gerekecektir. Çoğunluğun bozma gerekçesinde belirtildiği gibi avukatlık ücreti dışındaki masrafların da hazine üzerinde bırakılması bozma nedeni olarak görülmemiştir.
Belediye Başkanlığının davada avukat ile temsil edildiği ve avukata belediyenin sarf edilen emek ve mesai karşılığında vekalet ücreti ödediğinden söz edilerek belediye lehine vekalet ücretine karar verilmesi gerektiği yolundaki çoğunluk görüşüne de belediye avukatının maaşlı çalışan görevli olması nedeniyle duruşmalara girse de girmese de maaş ödemesi yapılacağı, avukatın sözleşmeli olduğunun kabulü halinde ise duruşmaya girdiği davayla ilgili olarak belediyenin avukata ödemede bulunduğuna dair dosyada belge bulunmadığından iştirak etmiyoruz.
Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun hükmün katılan lehine vekalet ücreti verilmesi yönündeki bozma görüşüne katılamıyoruz. Bu sebeplerle doğru ve yerinde olan yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği düşüncesindeyiz. 08.06.2011