12. Ceza Dairesi 2016/2073 E. , 2016/9711 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : 466 sayılı Kanun gereğince tazminat
Hüküm : 10,59 TL maddi ve 3.500 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine
Davacı vekilinin 03.05.2010 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine hükmedildiğini belirterek 466 sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın kısmen kabulü davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Tazminat davasının dayanağını oluşturan ... Ağır Ceza Mahkemesinin, 1990/60 Esas - 1999/77 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) birden çok kişiyi öldürme suçundan tutuklu kaldığı ve yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 10.05.2000 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 03.05.2010 tarihinde işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanun gereğince öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmış, davacının hakkında yapılan soruşturma sırasında üzerine atılı birden çok kişiyi öldürme, birden çok kişiyi yaralama ve bu suçlara katılma suçları nedeniyle tutuklandığı, kanuna uygun olarak 768 gün süreyle tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığı, tazminat istemine konu olan ... Ağır Ceza Mahkemesinin, 1990/60 Esas - 1999/77 Karar sayılı ceza dava dosyasında davacı hakkında değişen suç vasfına göre faili gayri muayyen şekilde kasten adam öldürme suçu nedeniyle beraatine hükmedildiği, birden ziyade kişiye karşı faili gayri muayyen şekilde müessir fiil suçundan ise gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşıldığından, davacının tutuklanmasına konu olan suç ile ilgili olarak beraat etmesi nedeniyle 466 sayılı Kanun’da aranan tazminat davası şartlarının gerçekleştiği ve beraat etmesi nedeniyle haksız yere tutuklu kaldığı bu sebeple uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararla ilgili olarak bir karar verilmesi nedeniyle tebliğnamede yer alan bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir,
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, isteme aykırı olarak ONANMASINA, 08.06.2016 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Davacı vekili 03.05.2010 havale tarihli dilekçeleri ile müvekkili davacının 16.06.1990 tarihinden 28.07.1992 tarihine kadar tutuklu kaldığını ve hakkında açılan kamu davasından da beraat ettiğini belirterek 15.000 TL maddi ve 10.000 lira manevi tazminatın tutuklama tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı hazineden alınarak kendisine ödenmesini dava etmiştir. Çeşitli aşamalarda geçen dava sonunda mahalli mahkeme 05.12.2014 tarihli kararı ile 768 gün tutuklu kalan davacı için 'Maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 10.587,304 TL (10.59 TL) maddi tazminat ile 3.500 lira manevi tazminatın 21.06.1990 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine' karar vermiştir.
Türk parasından altı sıfır atılarak hesaplanan 10.59 TL maddi tazminatı kabul edilebilir bir miktar olmadığını düşündüğümüzden sayın çoğunluğun hükmün onanması yönündeki görüşlerine katılmıyoruz.
Şöyle ki:
Davacı iki yıldan fazla (769 gün) tutuklu kalmıştır. 2016 yılı Haziran ayı itibariyle davacının eline faiziyle beraber geçecek miktar (79,49+10,59), 90, 08 liradır. Bu miktar bir aylık asgari ücretin onda birine bile ulaşmamaktadır.
Burada yapılması gerekenin aradan bu kadar uzun zaman geçmiş olması neredeyse tazminatı doğuracak bir yargılamada koruma tedbirleri nedeniyle ödenecek tazminatın belirlenmesinde dava tarihindeki asgari ücret miktarının esas alınması veyahut tutuklu kaldığı döneme ilişkin net asgari ücret üzerinden yasal faizin işletilmesidir.
1-Tutuklu kalınan dönemde geçerli net asgari ücretin esas alınarak maddi tazminatın hesaplanması
Davacının tutuklu kaldığı dönemde aylık asgari ücret 225.000 lira, tahliye olduğunda ise 801.000 liradır, yani asgari ücret kuruş hariç 6 rakamlı bir değerde, paradan altı sıfır atıldığı dönemde ise aylık asgari ücret 350.000.000 lira, yani asgari ücret yine kuruş hariç 9 rakamlı, Asgari ücretin 9 rakamlı olduğu bu döneme ait olmayan ve asgari ücretin aylık 225.000 liradan hesaplanması sonucu bulunan 10.587.304 liradan altı sıfır atılması uygulamasının yapılmaması gerekir. Çünkü geriye dönük bu uygulamayı yaptığımızda ortaya kabul edilemez ve gerçeklikle ilgisiz bir rakam ortaya çıkmaktadır.
Kısaca tutuklandığı tarihteki asgari ücret 225.000 lira 14 yıl sonraki asgari ücret ise bunun 1555 katından fazla olan 350.000.000 TL. Asgari ücretin 350.000.000 lira olduğu dönem nazara alınarak atılan altı sıfır, asgari ücretin 225.000 lira olduğu döneme uygulanıp altı sıfır atılıp tazminat hesaplanamaz.
Bu durumda yapılması gereken mahalli mahkemenin hesapladığı 10.687.304 liranın davacının tutuklandığı 21.06.1990 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesidir. Paradan sıfır atılması durumu icra müdürlüklerinin infaz aşamasında hesaplama yaparken nazara alacak oldukları bir uygulama olmalıdır.
Davacı 15.000 lira için faiz talebini tutuklama tarihi olarak göstermiştir. Zira faiz işletilmesinden beklenen amaç davacıların zararlarının giderilmesine yardımcı olan bir uygulamadır. Ancak şunu da söyleyebilirim ki bu uygulama bile davacının zararlarını gidermede gerçekçi bir sonuç ortaya çıkarmamaktadır.
2- Tercih edilmesi gereken ve daha adil bir hesaplama olduğunu düşündüğümüz ikinci bir yolda dava tarihi esas alınarak denkleştirici adaletin bir gereği olarak maddi tazminatın güncelleme yapılarak hesaplanması.
Yukarıda açıkladığımız uygulamadan farklı olarak da daha adil bir çözüme ulaşmak için dava tarihindeki asgari ücret miktarı esas alarak bir uygulama yapılmasıdır.
Kıyas, Ceza Muhakemesi Hukukunda, kural olarak, yasak değildir. Onun yasak olduğu yer Ceza Hukukudur. Ancak, bu demek değildir ki, kıyas ceza muhakemesi hukukunda tamamen serbesttir. Yorumdan farklı olarak iki tür kıyas yasağı vardır. Bunlardan birincisi, sınırlayıcı hükümlerde kıyas yasağı, ikincisi ise istisnai hükümlerde kıyas yasağıdır. Gerçekten, yasak edilmeyen serbesttir; hukukun yasak getirmediği sınırlamadığı alanlarda kıyas yoluyla yasak getirmek mümkün değildir. Bu ilkenin hukuki dayanağı Anayasanın 12.maddesidir. Buna göre, insan, kural olarak hürdür. Bu hürriyetin sınırlanacağı durumlar tek tek gösterilmelidir. İstisnai hükümler de kıyasa konu olamaz. İstisnalar konuldukları durumlar içindir. Kısaca açıklanan istisnalar dışında, sanığın lehine de aleyhine de olsa, Ceza Muhakemesi Hukukunda kıyas serbesttir. Gerçekten de hiçbir hâkim, uygulanacak kural yok diyerek bir uyuşmazlığı çözmekten kaçınamaz. CMK’nın bir maddesinde yoksa CMK’nın diğer maddelerinden; onda da yoksa gerekirse Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndan yararlanarak bir sonuca ulaşmaya çalışacak, vatandaşın sorununun adil bir şekilde çözülmesini sağlayacaktır. (Kısaca sınırlayıcı ve yasaklayıcı hükümler hariç kıyas serbesttir.) (Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhat Erdem, Özge Sırma, Yasemin F.Saygılar, Esra Alan, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s.40Ankara, 2009; Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, s.49, Kasım 2010)
O halde Ceza hâkimi adil bir sonuca varacak çözümü bulmak zorundadır. Hukuk yargılamasından yaralanılarak yapılacak uygulama denkleştirici adaletin bir gereğidir. Benzer uygulamalar hukuk davalarında da görülmektedir.
Bu konuyla ilgili iki örneğe bakacak olursak:
Örnek 1
“Davacı, bedelini ödeyerek satın aldığı taşınmazın teslim edilmemesi üzerine fakirleşmiş, davalı bu bedel kadar sebepsiz zenginleşmiştir. Bu nedenle davacı verdiğini ifanın imkânsızlığı nedeniyle sebepsiz iktisap hükümlerine göre geri alabilecektir. Ancak, ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle hukuki ilişkiler tasfiye edilir iken denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem de gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme, iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. (…) Hal böyle olunca, davacının ödediği bedelin ifanın imkânsız hale geldiğini öğrendiği tarih itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişi kurulu raporu ile belirlenmesi gerekir. (3.HD, 25.09.2014/13225-12493)”
Örnek 2
“(…) ilke şu olmalıdır; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. Bir başka değişle, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin ( Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 Esas, 2003/125 Karar sayılı ilamı ).
Burada, iadenin gerçekleştiği andaki değil, iadenin talep edildiği andaki zenginleşme miktarı bu borcun kapsamını belirlemelidir (…) Hal böyle olunca, davacının 09.04.1991 yılında ödediği 10.500.000 ( Eski )TL ( Yeni 10,5 TL ) için mahkemece başlangıçtan itibaren geçersiz satışlarda uygulanması gereken denkleştirici adalet ilkesine göre endeks, döviz ve altın artış oranları esas alınarak hükmedilen 7.353,38 ( Yeni )TL'nin davacının gerçek zararını karşılamadığı ortadadır.
Somut olayda, başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkânsızlaşan bir edim söz konusudur. Bu durumda mahkemece, davacının gerçek ve güncel müspet zararının yukarıda açıklanan ilkelere göre bilirkişi marifetiyle araştırılıp tespit edildikten sonra, buna hükmedilmesi gerekir. (Hukuk Genel Kurulu, 29.09.2010/386-427)”
Görüldüğü gibi hukuk yargılamasında paranın ödendiği tarihteki miktarından altı sıfır atılması yerine, iadenin yapılmasının istendiği tarih esas alınarak denkleştirici adalet ilkesine göre ödenecek miktar “enflasyon, tüketici eşya fiat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücü”ne göre belirlenmesi aranmaktadır. Yani peşinen ödenen para sözleşmenin feshi bildiriminin tebliği tarihine göre güncelleştirilerek denkleştirici adalet ilkelerine göre alıcıya faiziyle birlikte iade edilir. Ceza yargılaması bakımından baktığımızda ise elimizde daha güçlü bir done vardır, o da talep tarihindeki asgari ücretin esas alınarak maddi tazminatın hesaplanmasıdır.
Bu dosya bakımından baktığımızda tazminat talebinin yapıldığı 2010 yılı net asgari (576,57 TL) ücret esas alındığında 567,57 x 25 ay 9 gün =14.587,23 lira gibi bir rakama ulaşılmaktadır. Bulunan bu miktarın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi gerekir. Bu hesaplama yukarıda açıkladığımız paradan altı sıfır atılmadan tutuklama tarihindeki geçerli para birimi üzerinden yapılan hesaplamadan daha adil ve hakkaniyete uygundur.
Kanunlar sorunları çözmez. Sorunların çözümü için uygun kurallar manzumesini ortaya koyarlar. Sorunları çözecek olanlar, bu kuralların uygulayıcıları, yani karar vericilerdir.
Sonuç olarak;
Davacının 6216 sayılı Kanun'un 45-50. maddesi gereğince hak arama yolunun açık olduğunu hatırlatarak, 769 gün (25 ay 9 gün) tutuklu kalan davacı için karar altına alınan ve inceleme tarihi itibariyle mevcut asgari ücretin aylık toplam miktarının onda biri gibi bir rakama ulaşmayan ve birkaç saatlik yakalanıp gözaltında kalanlar için verilen bir meblağın maddi tazminat olarak verilmesini, adil ve hakkaniyetli bulmadığımızdan mahalli mahkemenin kabul hesapladığı 10.587.304 liranın tutuklama tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline veya daha adil ve hakkaniyetli olan dava tarihindeki asgari ücret üzerinden hesaplanan 14.587,23 liranın dava tarihinden (03.05.2010) itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsili suretiyle hükmün düzelterek onanması gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun maddi tazminata ilişkin görüşüne katılmıyoruz.