6. Ceza Dairesi 2013/25230 E. , 2014/15471 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10. Maddesi ile Görevli)
SUÇLAR : Suç örgütü kurmak ve yönetmek, Suç örgütüne üye olmak, Nitelikli yağma, Dolandırıcılık, Dolandırıcılığa kalkışma, Özgürlüğü kısıtlama, Özgürlüğü kısıtlamaya ve dolandırıcılığa yardım, Suç eşyasını satın alma
HÜKÜM : Kısmen beraat, Kısmen mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
I-Sanıklar ..., hakkında yakınan ...'a karşı işledikleri dolandırıcılık; sanık ...'nin yakınan ...'a karşı işlediği suç eşyasını satın alma; sanıklar ..., hakkında yakınan ...'a karşı işledikleri dolandırıcılığa kalkışma; sanıklar ..., ... ve ... hakkında yakınan ...'ya karşı işledikleri dolandırıcılık; sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'e karşı işledikleri özgürlüğü kısıtlama; sanıklar ... hakkında katılan ...'e karşı işlediği dolandırıcılık; sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'e karşı işledikleri özgürlüğü kısıtlamaya ve dolandırıcılığa yardım; sanık ... hakkında katılan ...'e karşı işlediği özgürlüğü kısıtlamaya yardım; sanıklar ..., hakkında katılan ...'e karşı işledikleri nitelikli yağma ve özgürlüğü kısıtlama; sanıklar ..., hakkında katılanlar ... ve ...'e karşı işledikleri dolandırıcılık; sanıklar ..., .'nun yakınan ...'e karşı işledikleri dolandırıcılığa kalkışma; sanıklar ..., hakkında yakınan ...'e karşı işledikleri dolandırıcılığa kalkışma suçlarından verilen mahkumiyet;
Sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'ya karşı işledikleri dolandırıcılık; sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'e karşı işledikleri özgürlüğü kısıtlama; sanık ... hakkında yakınan ...'e karşı işlediği dolandırıcılık suçlarından verilen beraat hükümlerine yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Diğer sanıklarla birlikte önceden verdikleri karar uyarınca katılan ...'in hile ile evde tutulduğunu bilen sanıklar ... ve ... hakkında 5237 sayılı TCK’nın 37/1. maddesi yerine aynı Yasanın 39. maddesiyle uygulama yapılması;
Sanık ... hakkında suç eşyasını satın alma suçundan mahkumiyet hükmü kurulurken, anılan Yasanın uygulama yeri bulunmayan 168. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması, karşı temyiz bulunmadığından;
Sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'in özgürlüğünün kısıtlanması eyleminde, aynı Yasanın 109/2-3-a,b madde ve fıkraları yerine, 109/2-3-a madde ve fıkrasıyla uygulama yapılması, sonuç cezaya etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamış;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanık ...'in adli sicil kaydında tekerrüre esas sabıkası bulunmamasına karşın; sanık ...'in sabıkasında yer alan Isparta
1.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilmiş 2008/533- 2009/458 Esas ve Karar sayılı ilam gösterilerek sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinin uygulanması;
2-Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olacak biçimde, mahkemece 5271 sayılı Yasası’nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak sanıklar ...,'in savunmalarını yapmak üzere zorunlu savunmanların görevlendirilmesi nedeniyle, savunmanlara ödenen avukatlık ücretinin sanıklara, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,
3-Sanıkların TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde uygulama yapılması,
Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanıklar ..., ve savunmanları ile sanıklar ..., savunmanları ile ...'in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla CMUK’nun 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanık ... hakkındaki tekerrür, 5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin uygulanmasına ve sanıklar ..., . ile ilgili yargılama giderlerine ilişkin kısım çıkarılarak, yerlerine “Sanıkların, TCK’nın 53. maddesinin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hakları kullanmaktan yoksun kılınmalarına, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca da kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından, söz konusu yasaklamanın koşullu salıverilen sanıklar hakkında uygulanmamasına” ve “Yargılama sırasında sanık ... için yapılan posta gideri 7,95 TL, sanık ... için yapılan 3 tebligat gideri 21 TL, sanık ... için yapılan 5 tebligat gideri 35 TL, posta gideri 5,75 TL'den ibaret 40,75 TL, sanık ... için 3 tebligat gideri 21 TL, sanık ... için yapılan 4 tebligat gideri 28 TL'nin sanıklardan ayrı ayrı tahsiline, ayrıca masraf
yapılmadığından sanık ...'den yargılama gideri alınmasına yer olmadığına” cümleleri yazılmak suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-Sanıklar ... ve ... hakkında suç örgütü kurmak ve yönetmek; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmak suçlarından ve sanık ... hakkında yakınan ...’e karşı işlediği dolandırıcılığa kalkışma suçları nedeniyle verilen beraat kararları; sanık ... hakkında yakınanlar ... ve ...’a karşı işlediği dolandırıcılık; sanık ... hakkında katılan ...’e karşı işlediği dolandırıcılık suçlarından verilen mahkumiyet kararlarına karşı yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Dosyada yer alan telefon dinleme kayıtları, gizli izleme tutanakları ile fotoğrafları, mağdurların anlatımları ve toplanan kanıtlara göre, sanıklar ... ve ...’in tüm suçları benzer şekilde kurguladıkları, her iki sanıktan birinin ikinci el araç satışı yapılan internet sitelerinden Isparta ili Gönen ilçesi ... köyüne gelebilecek uzaklıkta bulduğu veya buldurduğu mağdurlara telefon açıp “Sizin aracı Almanya’da yaşayan ablam beğenmiş.Bana da o haber verdi. Ben köyden 300-400 hayvanıma baktığım için ayrılamıyorum. Bir de kalp rahatsızı küçük kızım var. O nedenle aracı siz getirin, gelirken benim adıma 15 günlük vekaletname çıkarın, ben de paranızı nakit ödeyeyim. Ablam 12 güne kadar köye geldiğinde ben de aracı ona devredeceğim.” diyerek onları ikna ettikleri, mağdurlar köye geldiğinde kimin nasıl davranacağına, hangi rolü oynayacağına ve suçtan elde edilen gelirin nasıl paylaşılacağına sanık ...’nin karar verdiği, suçtaki rolüne ilişkin talimatı alan sanıklar ..., ’in hiçbir şekilde itiraz etmeden işbölümüne uygun davrandıkları, sanık ...’nin suç örgütünde lider konumda olduğu, sanık ...’in ise sanık ...’nin planlarının uygulanmasında örgüt adına diğer üyelerden daha etkin olduğu, suç örgütünde gevşek de olsa hiyerarşik bir yapının bulunduğu, dosyadaki inceleme konusu eylemlerden başka dava konusu yapılmayan
farklı eylemlerin de suç örgütü tarafından gerçekleştirildiği, suç örgütünün mağdurların başvurularından önce ve sonra da eylemlerine belli bir süre devam ettiklerinin anlaşılması karşısında; sanık ...’nin 5237 sayılı TCK'nın 220/ 1-5. madde ve fıkrası; sanık ...’in aynı Yasanın 220/1. maddesi; sanıklar ...,’in anılan
Yasanın aynı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hükümlülüklerine karar verilmesi gerekirken, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde beraat hükmü kurulması,
2-Sanıklar ...in aynı yöntemle 19.12.2011 tarihinde mağdur ...’i dolandırmak amacıyla köye davet ettiği, bu suçta görevlendirilen sanık ...’nın mağduru alıp birlikte sanık ...’in köydeki evine geldikleri, sanık ...’in bu evde yatalak hasta gibi davranıp yatakta beklediği, sanıkların inandırıcılığı artırmak amacıyla eve tekerlekli sandalye koydukları, sanık ...’ın ise bu satışın gerçek bir işlem olarak görünmesi için 3.000 TL nakit parayı suçun gerçekleştiği eve gönderdiği, bu esnada sanık ...’ın vekaletname ve aracın anahtarını istediği, mağdurun ise para almadan anahtar ve vekaletnameyi vermeyeceğini söylemesi üzerinde sanık ...’ın önce “Sen vekaletnameyi veriyor musun vermiyor musun?” dediği, mağdur yine reddedince sanıklar ...’nın mutfağa gidip ellerine odun aldıkları, sanık ...’ın mağdura “Vekaleti ve anahtarı vermezsen buradan ölün çıkar.” şeklinde mağduru tehdit ettiği, sanık ...’in ise doğrulup elindeki bıçağı mağdurun boğazına dayadığı, sanık ...’ın da aracın anahtarı, vekaletname ve 400 TL parayı mağdurun üzerini arayıp aldığı, sanıklar ... evden çıkarken mağdura “Seni biraz burada tutacağız, dediklerimizi yaparsan zarar görmezsin.” dedikleri, sanık ...’in ise elinde bıçakla mağdurun yanında beklediği, sanıklar ..., araçla sanık ... ve Kamil’in yanına geldikleri, birlikte aracı sanık ...’un alıcı olarak bulduğu sanık ...’e devretmek üzere Dinar noterine geldikleri, sanık ...’ın mağdurun evde bekletildiğinden haberdar olduğu, evde olanları takip edip diğer sanıklara bildirdiği anlaşıldığından, sanık ...’nin 5237 sayılı Yasanın 220/5. madde ve fıkrası gereğince örgüt lideri sıfatıyla yağma suçundan asli fail olarak cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3-Sanık ... hakkında mağdurlar ... ve ...’a karşı gerçekleştirilen dolandırıcılık suçları yönünden; ikinci el otomobil alım satımı ile uğraşan sanık ...’un suç örgütünün faaliyetleri ile elde edilen araçları derhal satın alarak veya başka bir alıcı bulup elden çıkarılmasını sağlayarak suç örgütünün suçtan gelir elde etmesinde aktif rol aldığı, dosya kapsamında bulunan telefon dinleme kayıtlarına göre sanık ...’un başından beri örgütün eylemlerinden haberdar olduğu, devamlı olarak değerinin altında aldığı araçları üçüncü şahıslara ederinde veya bunun üzerinde satarak haksız kazanç sağladığı, yakınanlar ... ve ...’a karşı gerçekleştirilen eylemlerde suç örgütünün mağdurları dolandıracağını bilen ve aracı kısa zaman içinde satmak amacıyla hazırlık yapan sanığın suçun işlenmesi yönünde örgüt lideri sanık ...’den talepte bulunduğu;
4-Sanık ...’in 09.01.2012 tarihinde mağdur ...’e karşı kalkışma aşamasında kalmış dolandırıcılık suçunda kimlik bilgilerinin temyize gelmeyen suç arkadaşı ... tarafından kullanılmasına izin verdiği, sanık ...’in, sanık ...’dan talimat alıp notere gittiği, gizli izleme fotoğraflarında sanığın notere giderken diğer sanıkların yakalanacağını anlayınca araçla kaçtığının kolluk görevlileri tarafından görüldüğünün anlaşılması karşısında; sanığın dolandırıcılığa kalkışma suçundan hükümlüğü yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek sanık ... hakkında beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, üye ...'un usule yönelik karşı oyuyla, 08.09.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine Devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1- Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu
mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1. maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4. fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili
mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.