11. Hukuk Dairesi 2018/1657 E. , 2019/6290 K.
MAHKEMESİ : İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 15/01/2016 gün ve 2013/222-2016/1 sayılı kararı bozan Daire'nin 25/12/2017 gün ve 2016/4839-2017/7572 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 01/04/2004 tarihinde sözleşme akdedildiğini, bu sözleşme uyarınca davalı şirketin reklam, sponsorluk ve diğer tüm tanıtım amaçlı projelerinde ve reklamlarında müvekkilinin sanatçı olarak yer alacağını, sözleşmenin 8. maddesine göre sözleşmenin 18 ay süreli olduğunu, sona erme tarihinden 1 ay önce fesih ihtarında bulunulması halinde sözleşmenin kendiliğinden 18 ay daha uzayacağını ve ihtarın yapılmadığını, dolayısıyla sözleşmenin 36 aylık olduğunu, 9. maddesine göre de aylık 850 USD ödeneceğini, sadece bir aylık ücretin ödendiğini, müvekkilinin diğer aylarda reklam için hazır beklediğini, fakat davalının iş vermediğini, müvekkilinin sözleşme uyarınca üzerinde düşen edimleri yerine getirdiğini, ayrıca sözleşmenin 13. maddesinde davalının edimini yerine getirmemesi halinde kayıtsız şartsız 5.000 USD cezai şartın ödeneceğinin kararlaştırıldığını, müvekkili tarafından bu sözleşmenin gereğinin yerine getirilmesi için davalı şirketle defalarca iletişime geçildiğini, fakat netice alınamadığını, bu süreçte müvekkilinin manen yıkıma uğradığını ileri sürerek, cezai şart ve ücret alacaklarına istinaden şimdilik 10.000 USD maddi tazminata ve manevi zarara karşılık 10.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir. 11.12.2015 tarihli ıslah ile maddi tazminat talebini ücret alacağı için 29.800 USD, cezai şart için 5.000 USD olmak üzere toplam 34.800 USD'ye çıkarmıştır.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, sözleşmenin yetkisiz temsilci tarafından imzalandığı, fakat davalının bir aylık da olsa sözleşmeyi kısmen ifası ile kabul ettiği, bu nedenle sözleşmenin davalıyı da bağladığı, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8. maddesinde sözleşmenin 18 ay boyunca geçerli olduğu, sözleşme sona erme tarihinden 1 ay öncesine kadar fesih edilmediği takdirde otomatik olarak 18 ay daha uzayacağının kararlaştırıldığı, feshe ilişkin bir belgenin sunulmadığı dolayısıyla sözleşme süresinin 36 ay olduğu, sözleşmenin 9. maddesine göre davalının davacıya sözleşme konusu reklamlarda görev alması karşılığında, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren, her ay sonunda 850 ABD Doları ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, dolayısıyla ücret alacağının toplamda 36Ayx850USD olduğu, sözleşme uyarınca 800USD'nin tahsil edildiğinin tarafların kabulünde olduğu, bu nedenle kalan ücret alacağının 29.800 USD olduğu, 13.1 madde de 5.000 USD cezai şartın kararlaştırıldığı, bu nedenle toplam talep edilebilecek maddi tazminatın 34.800 USD olduğu, fakat TBK'nin 50 ve devamı maddeleri uyarınca hakkaniyet gereği takdiren indirilmesi suretiyle ücret alacağı için 25.000USD ile 5.000 USD cezai şartın toplamı ile 30.000 USD'nin tahsiline, davacının söz konusu sözleşmenin feshinden dolayı duymuş olduğu elem ve üzüntü nedeniyle somut olayın özelliğine göre takdiren 10.000 TL manevi tazminatın tahsiline dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur.
Davalı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere her türlü maddi ve manevi tazminatın yanında cezai şartında ödeneceği konusunda sözleşmedeki düzenlemeye göre, davalı vekilinin sair karar düzeltme istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, taraflar arasında akdedilen 01.04.2004 tarihli sözleşmenin ihlalinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ve cezai şart istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir. Ancak, davacı tarafça dava değeri fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 USD maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat olarak belirtilmiş ve bu miktar üzerinden dava harçlandırılmış, davanın açıldığı İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce iş bölümü itirazının kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş, dosyanın gönderildiği İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair kararın temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 06.03.2012 tarih, 2011/20752 E-2012/5489 K. sayılı ilamı ile karar bozulmuş, bozma sonrası İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce 06.12.2012 tarih, 2012/563 E- 2012/351 K. sayılı karar ile görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine ve dosyanın görevli İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş, davacı vekilince 11.12.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebi 34.800 USD'ne yükseltilmiş ve mahkemece de ıslahla artırılan bu miktar üzerinden istemin kısmen kabulüne, manevi tazminat isteminin ise, kabulüne karar verilmiştir.
Islah tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine, mülga 1086 sayılı HUMK'un 84. maddesi de aynı mahiyettedir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu'nun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E- 2016/1 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, davacı vekili tarafından bozma sonrası ıslah edilen miktar üzerinden maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bu nedenlerle de davalı yararına bozulması gerekirken yazılı şekilde bozulmuş olduğundan, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 25.12.2017 tarih, 2016/4839 E-2017/7572 K. sayılı bozma ilamına yukarıda açıklanan nedenlerin (3) numaralı bent şeklinde ekleme yapılarak bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair karar düzeltme istemlerinin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile, 25.12.2017 tarih, 2016/4839 E-2017/7572 K. sayılı bozma ilamına yukarıda açıklanan nedenlerin (3) numaralı bent şeklinde ekleme yapılarak davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 08/10/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Dava, oyunculuk sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağı ile manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
2- Somut olayda dava başlangıçta Asliye Ticaret Mahkemesine açılmış, işbölümü itirazı üzerine dosya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, bu mahkemece verile yetkisizlik kararı Yargıtay 13.Hukuk Dairesi tarafından bozulduktan sonra, bu defa görevsizlik kararı verilerek dosya Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, bu yer mahkemesince işin esasına girilerek bilirkişi raporu alınmış, başlangıçta kısmi dava olarak açılan davada rapordan sonra tespit edilen miktar üzerinden neticei talep ıslah yoluyla arttırılarak hüküm kurulmuştur.
3- HMK’nın 371.maddesinde, bozma sebepleri “(1) Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar: a) Hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması. b) Dava şartlarına aykırılık bulunması. c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi. ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması.” Olarak belirtilmiştir. Bunun yanında HMK’nın 369.maddesinde “(1) Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” Denilmek suretiyle, sadece açık kanuna aykırılık hallerinde Yargıtay’ın temyiz sebepleriyle bağlı olmadığı zikredilmiştir. Bu düzenlemenin mefhumu muhalifinden, kanuna açık aykırılık hali dışında Yargıtay’ın temyiz sebepleriyle bağlı olduğu aşikardır.
4- Somut olayda, aleyhine hüküm kurulan davalı İlk Derece Mahkemesi kararını sadece esasa ilişkin olarak temyiz ettiği ve karar Dairece sadece manevi tazminat istemi yönünden bozulduğu halde, Daire çoğunluğu tarafından karar düzeltme aşamasında, yine sadece maddi tazminat yönünden karar düzeltme yoluna başvurulduğu halde, bu defa ayrıca “bozmadan sonra ıslah olmaz” gerekçesiyle maddi tazminat yönünden de re’sen ve usülden bozulmuştur.
Daire çoğunluğunun bozma gerekçesinde, davacı tarafın neticei talebini 11.12.2015 tarihinde ıslah suretiyle arttırdığı, 6100 sayılı HMK’nın 177 ve 1086 sayılı HUMK’nın 84.maddeleri ile Yargıtay İBK’nın 2015/1 – 2016/1 sayılı kararı uyarınca “bozmadan sonra ıslah olmaz” denilmektedir.
5- Konuya ilişkin HMK’nın 186.maddesindeki düzenleme “ISLAH, TAHKİKATIN SONA ERMESİNE KADAR YAPILABİLİR” şeklinde, 1086 sayılı HUMK’nın 84.maddesi ise “lslah, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tabi olmayanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir” şeklindedir. Somut olayda, her ne kadar dava dosyasında “işbölümü ilk itirazı”, “yetkisizlik” ve “görevsizlik” kararları ile mahkemeler arasında üç defa el değiştirilmiş ise de, son kararı veren mahkemeden önceki Asliye Ticaret Mahmesi ve Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, kanundaki tabir olan “TAHKİKATIN SONA ERMESİ” kavramı hiç gerçekleşmemiş, hatta tahkikata dahi girilmemiştir. Yetkisizlik kararının Yargıtay tarafından bozulmuş olması, Kanun hükümlerine göre ıslah hakkını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla ortada “KANUNA AÇIK AYKIRILIK” hali söz konusu olmayıp, tam tersine kanuna açık uygunluk hali mevcuttur.
“Bozmadan sonra ıslah olmaz” tabiri bir kanun metni değildir. Yukarıda üç no’lu bentte yer alan Kanun metinlerinde de açıkça ifade olunduğu üzere, Yargıtay, alt dereceli mahkemelerde, “Hukukun yanlış uygulanması” halinde bu hususu bozma sebebi yapabilecektir. Kanun metninde yer alan “hukuk” sözcüğünün kapsamına, kanun, ibk, yönetmelik gibi genel düzenleyici işlemler yanında, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine aykırılık da girmektedir. Bununla birlikte, HMK 369.maddesi uyarınca, Yargıtay sadece “KANUNA AÇIK AYKIRILIK” halinde bu hususu re’sen bozma sebebi yapabilecektir. Diğer bir anlatımla, kanun dışındaki diğer hukuka açık aykırılık hali re’sen bozma sebebi yapılamaz. Kanun koyucu, 371.maddede bilinçli olarak “hukuk” tabirini kullanırken, 369.maddede ise “kanun” tabirini kullanmıştır. Daire çoğunluğu tarafından, “kanuna açık aykırılık” halinin, “içtihadı birleştirme kararını” da kapsayacak şekilde genişletilmesini doğru bulmuyorum.
5. Biran için bu husus re’sen bozma sebebi yapılabilse dahi, içerik itibariyle de Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum. Şöyle ki; çoğunluk görüşünde bahsi geçen 2015/1 – 2016/1 sayılı İBK sonuç kısmında “bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiş olup, söz konusu kararı “esasa ilişkin bozmalar” yönünden bozmadan sonra ıslah olmaz olarak anlamak gerekir. Zira, söz konusu toplantının yapılmasına esas, mahkeme karar metinleri incelendiğinde, sadece esas yönünden verilen kararlarda yapılan Yargıtay bozması sonrası ıslah olmayacağına ilişkin, Yargıtay’ın 04.02.1948 Tarih ve 1944/10 - 1948/3 sayılı İBK’nın değiştirilmesinin gerekip gerekmediği hususuna ilişkin olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca, Yargıtay’ın genel kabulüne göre, içtihadı birleştirme kararları konularıyla sınırlı, sonucu itibariyle bağlayıcı, gerekçesi itibariyle de aydınlatıcı olup, Yargıtay’ın, önüne gelen ihtilaf konusu dışında karar alması mümkün olmadığı gibi, bir kanun koyucu gibi kanun metinlerini değiştirme hak ve yetkisi de bulunmamaktadır. Bu itibarla İBK kararında sonuç karar “bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” olmakla, bu kararı “her ne suretle olursa olsun bozmadan sonra ıslah olmaz” olarak anlamak da mümkün olmamalıdır.
6. Öte yandan, HMK’nın 177.maddesi ile tanınan “tahkikat bitinceye kadar ıslah yapma hakkı”, Anayasa 36 ve HMK 27.maddeleri uyarınca, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme haklarının da bir gereği olup, davacının hiçbir kusuru olmadığı halde işbölümü, yetkisizlik ve görevsizlik kararları nedeniyle henüz tahkikata dahi başlanmayan bir davada davacı tarafın bu temel hakkının yorum yoluyla kısıtlanması da doğru değildir.
Yukarıda anılan nedenlerle, karar düzeltme aşamasında yerel mahkeme kararını re’sen bozan Dairemiz çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.