Hukuk Genel Kurulu 2018/748 E. , 2018/1631 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 13. Hukuk Dairesince;
Davacı vekilinin 21.12.2017 havale tarihli temyiz dilekçesi üzerine dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dairenin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği 17.10.2017 tarihli karar, davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş ise de; kararın miktar itibari ile kesin nitelikte olduğu ve temyizi kabil olmadığı anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK'nın 366. maddesi atfı ve 346. maddesi gereğince temyiz dilekçesinin reddi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin 21.12.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinin REDDİNE,
2- Kararın bir örneğinin davacı vekiline tebliğine,
Dair oy birliği ile verilen 26.02.2018 tarihli 2017/14 E., 2017/12 K. sayılı ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm belgelerin okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; Oltu Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/274 E., 2013/897 K. sayılı dosyasında 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 660,00TL vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, HMK’nın 46/1-c bendine açıkça aykırı hareket edilmek suretiyle 440,00TL nisbi vekâlet ücretine hükmedilerek müvekkilinin mağduriyetine sebep olunduğunu, karar kesin nitelikte olduğundan temyiz edilemediğini, durumdan haberdar olunur olunmaz tavzih talebinde bulunulduğunu ancak bu talebinin de reddedildiğini, Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine göre açılan davada zamanaşımı süresinin 2-10 yıl olup, haksız işlemi tavzih tarihinde öğrendiğinden zamanaşımının dolmadığını ileri sürerek 220,00TL maddi tazminat ile 1.000,00TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili; davanın BK’nın 72. maddesindeki 2 yıllık süre geçtikten sonra açıldığından zamanaşımının dolduğunu, aynı avukat tarafından aynı mahiyette birden çok dava açılmış olması nedeniyle yerel mahkemece avukatlık ücretinin belirlenmesinde avukatın emeği ve çabası, işin önemi ve niteliği gözetilerek karar verildiğini, kararda ağır kusur ve kast olmadığını, özel amaçla davranıldığı yönünde bir delil bulunmadığını, bu nedenle HMK’nın 46. maddesindeki yasal şartların oluşmadığını, manevi tazminat isteminin ise hiçbir iddiaya yer verilmeden soyut olarak talep edilmesinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu savunarak davanın zamanaşımı ve esastan reddi ile HMK’nın 49. maddesi uyarınca davacının disiplin para cezası ile mahkûm edilmesini istemiştir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesince davacının maddi ve manevi tazminat isteminin esastan reddine karar verilmiş, kararın davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine dair ek karar verilmiştir.
Özel Dairece verilen ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
Bölge Adliye Mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341. maddesi;
“(1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.). Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir.
İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2017 yılı için 3.110) Türk Lirasını geçmeyen malvarlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.
Aynı Kanun’un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362. maddesinde;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
HMK’nın 341/2. maddesi gereğince manevi tazminat davaları yönünden kesinlik sınırı olmaksızın istinaf yoluna başvurulabilmesine rağmen temyize ilişkin olarak bu şekilde bir istisna yer almadığından manevi tazminat açısından temyiz kesinlik sınırı göz önüne alınarak temyizin mümkün olup olmadığı değerlendirilecektir.
Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15. maddesinin 3. fıkrasında;
“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak”
hükmü yer almaktadır.
Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.
Öte yandan bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla veya istinaf incelemesi sonucu verdiği kararlar için dahi ayrım yapılmaksızın HMK’nın 362. maddesinde belirtilen kırk bin Türk Liralık temyiz kesinlik sınırı uygulandığından Yargıtay hukuk dairelerince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların temyizi için de bu parasal sınırın esas alınması ve bu miktarı geçen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde Kanun’un bölge adliye mahkemesi için ilk derece mahkemesi veya istinaf incelemesi yapan mahkeme olarak tanıdığı kırk bin Türk Liralık parasal sınır dâhilinde kesin karar verme yetkisini Yargıtay hukuk dairelerine tanımadığı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki kanun koyucunun bunu amaçladığından bahsedilemez.
Yukarıda belirtildiği üzere miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemez. HMK’nın Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre hesaplama yapıldığında 2017 yılı için temyiz kesinlik sınırı 41.530,00TL’dir.
HMK’nın 366. maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. maddesi uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir.
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda davacı vekilince 220,00TL maddi ve 1.000,00TL manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın esastan reddine karar verilmiş, reddedilen 220,00TL maddi ve 1.000,00TL manevi tazminat yönünden davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuş ve Özel Dairece de kararın miktar itibari ile kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. Bu durumda dava değeri 2017 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 41.530,00TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ek karar yerindedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle HMK’nın 341. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiği, HMK’nın 341/2. maddesi gereğince maddi tazminat isteminin 2017 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 3.110,00TL’nin altında kaldığı, maddi tazminat isteminin reddi kararına karşı temyiz yoluna başvurulmasının miktar itibariyle mümkün bulunmadığı, ancak aynı maddede manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği belirtildiğinden manevi tazminat istemi yönünden kararın kesin olmadığı ve manevi tazminata yönelik temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ek karar onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ek kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 08.11.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtikten sonra Yargıtay’ın ilgili özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararlarda, kesinliğin veya kanun yolu olan temyizde ilk derece mahkemesi kararlarının tabi olduğu 6100 sayılı HMK.’un 341. maddesi hükmünün (ki bu madde kapsamında ilk derece mahkemesince manevi tazminata ilişkin verilen kararlarda miktar ne olursa olsun kanun yoluna tabi olacaktır) yoksa Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının tabi olduğu 362. maddesi hükmünün uygulanacağı ön sorun olarak incelenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı yargısal faaliyet nedeni ile davalıdan manevi tazminat yanında maddi tazminat isteminde bulunmuştur.
Çoğunluk görüşü ile Yargıtay ilgili özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararın Yargıtay Kanunu’nun 41/3 maddesi uyarınca “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Özel Dairenin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararın temyiz incelemesini yaptığı” gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin temyiz edilemeyen kararlarına ilişkin 6100 sayılı HMK.’un 362. Maddesi hükmündeki kesinlik sınırının aranacağı, dolayısı ile manevi tazminat dahil (Kararın verildiği tarih olan 2017 yılı için 41.530,00TL) verilen miktar kesinlik sınırının altında ise temyiz incelemesinin yapılamayacağına, kısaca talep edilen gerek maddi ve gerekse manevi tazminat miktarlarının karar tarihi itibari ile Bölge Adliye Mahkemeleri kararları için aranan 41.530,00TL’lik sınırın altında olduğundan, temyiz incelemesi yapılamayacağından, temyiz isteminin reddine dair kararın onanmasına karar verilmiştir.
Kanun yolu incelemesini olanaksız kılan bu yorumun benimsenmesi eşitlik, adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkı ilkesi yanında 6100 sayılı HMK sistematiğine uygun değildir.
Mevzuatımızda Kanunlar ile Yargıtay’ın Özel Dairesi tarafından bazı uyuşmazlıklara ilk derece mahkemesi olarak bakması kabul edilmiştir. Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararının üst mahkeme olması nedeni ile kanun yolu olarak istinafa tabi tutulmaması, temyize tabi tutulması kaçınılmazdır. Ancak açıkça düzenleme olmadığı sürece, bölge adliye mahkemesi kararlarında aranan kesinlik sınırının Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararlarda aranması HMK düzenlemelerine aykırı olacaktır. Zira Yargıtay’ın özel Dairesi ilk derece mahkemesi olarak karar vermiştir. İlk derece mahkemesi kararlarında ise kesinlik, 6100 sayılı HMK.’un 341. Maddesinde düzenlenmiş, karar tarihi itibari ile manevi tazminat istemlerinde miktara bağlı olmaksızın, diğer maddi tazminat istemlerinde ise 3.110,00TL olarak kabul edilmiştir.
Keza HUMK zamanındaki temyiz incelemesi hükümleri ile 6100 sayılı HMK zamanına ilişkin temyiz hükümleri farklıdır. Kabul edilen üçlü yargılama sisteminde ilk derece mahkemesi olarak yargılama yaptığı temyiz sınırının Bölge adliye Mahkemesi kararları miktarının esas alınması hâlinde dava tarihi itibari ile 41.530TL’nin altında tüm tazminat istemlerine kanun yolu, dolayısı ile manevi tazminat yönünden miktar aranmadığından manevi tazminat istemine karşı kanun yolu kapatılmış olacaktır.
Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi olarak karar vermesi, kanun ile verilmiş bir görevdir. İlk derece mahkemesi olarak verdiği kararlarına karşı, HMK sistematiğinde ilk derece mahkemelerinin tabi olduğu kanun yolu hükümlerinin uygulanması gerekir. Davacı manevi tazminat isteminde bulunduğuna ve manevi tazminat kararlarında miktara bakılmaksızın kanun yolu öngörüldüğünden, temyiz incelemesinin yapılmaması kanuna aykırı olacaktır. Bölge Adliye Mahkemesinin kararlarının tabi olduğu HMK. 362. maddesinin kıyasen uygulanması, usul hukukunda kıyasen uygulanacak hükümlerin açıkça belirtilmesi ilkesi karşısında isabetli olmamıştır.
Kabul edilen gerekçe ile olağan ilk derece mahkeme kararları ile Yargıtay Özel Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatı ile verdiği kararlar arasında kesinlik bakımından kıyas yolu ile farklılık yaratılmıştır. Olağan ilk derece mahkemesinde manevi tazminat istemi ister kabul edilsin, ister reddedilsin, taraflar açısından kanun yolu açıkken, ilk derece mahkemesi olarak Yargıtay Özel Dairesinde çözümlenen uyuşmazlıkta taraflara kanun yolunun sınırlandırılması, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkının ihlalidir. Zira adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye(kanun yoluna) başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararım önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğindedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 07.11.2013, § 52). Sayın çoğunluğun görüşüne açıklanan gerekçelerle katılınmamıştır.