12. Ceza Dairesi 2019/13309 E. , 2022/907 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç :Taksirle öldürme
Hüküm :1.Sanık ... hakkında; TCK'nın 85/1,22/3,62,63,54.maddeleri gereğince mahkumiyet
2.Sanık ... hakkında;TCK'nın 85/1,22/3,62,63,54.maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanık ...'nün mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık ... müdafii tarafından, sanık ...'nın mahkumiyetine ilişkin hüküm ise sanık ... müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü.
Oluşa ve dosya kapsamına göre; ölen bebeğin annesi sanık ..., babasının ise sanık ... olduğu, sanıkların gayri resmi olarak birlikte oldukları, 13/06/2014 günü sanık ...'in, sanık ...'ın ikamet ettiği evin üstünde bulunan depoda kaldığı, 14/06/2014 günü sabaha karşı sanık ...'in doğum sancılarının başladığı, bebeği canlı olarak doğurduğu, depo içerisinde bulunan maket bıçağı ile bebeğin göbek kordonunu kestiği ve bebeğin kısa bir süre sonra öldüğü, sanıkların bebeğin gömülmesi için 15/06/2014 günü saat 11.00 sıralarında Akse Mahallesi Çayırova Mezarlığına götürdükleri, mezarlıktaki görevlerin bu durumu kolluğa bildirdikleri olayda,
15/06/2014 tarihli ölü ve otopsi tutanağında; bebeğin yeni doğmuş olduğu, göbek bağı usulünce kesilmemiş bir erkek bebek olduğu, 2-2.5 kg ağırlığında, 40 cm ortama boylarında, bedeni üzerinde herhangi bir darp izine ve yaralayıcı, kesici, delici, patlayıcı kimyasal madde harabiyetine maruz kaldığına ilişkin herhangi bir fiziki bulguya rastlanılmadığının belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu İstanbul 1.Adli Tıp İhtisas 24/12/2014 tarihli raporunda; otopsisinde dış muayenesinde harici travmatik değişim tanımlanmadığı, iç muayenesinde saçlı deri altında oksipital bölgede 0,7x0,7 cm'lik kanama, sol sternokleidomastoid kas kanama tespit edildiği tespit edilen lezyonların özellikleri, lokalizasyon ve ağırlıkları dikkate alındığında ölüm meydana getirebilecek nitelikte olmadığı, kafatası kırık, kafa içi kanama, beyin doku harabiyeti, beyin kanaması, iç organ ve büyük damar yaralanması tespit edilmediğinden bebeğin travmatik bir tesirle öldüğünün tıbbi delilinin bulunmadığı, Kimya İhtisas Dairesinde yapılan incelenmesinde kan ve idrarda MDMA(metilendioksi N-metilamfetamin) bulunduğu, aranan başkaca toksik maddelerin bulunmadığı bildirildiğine göre; kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı, ölümüne müessir travmatik lezyon ve zehirlenme bulgusu tespit edilmediği ve göbek kordonunun ucunun düzensiz, ekimozlu ve bağlanmamış olduğu izlendiği, adli dosyada kayıtlı bilgiler, tanık ifadeleri, olay yeri inceleme raporu, tıbbi belgeler ve otopsisi birlikte değerlendirildiğinde bebeğin ölümünün göbek kordonunun bağlanmamasına bağlı kanama ve hipotermi (ısı kaybı) sonucu meydana geldiği oy birliği ile mütalaa verildiği, 15/06/2014 tarihli olay yeri inceleme tutanağında; 2 katlı betonarme bina olduğu, binanın 2.katının tek gözlü bölümden oluşan depo olduğu, depo içerisinde masa, sandalye, halı, istiflenmiş ahşap kapılar, odun vb. çok sayıda eşyaların olduğu, depo içerinde siyah( kan) lekelerinin olduğu, leke bitimindeki ahşap masa üzerinde kırmızı lekeli gri- siyah renkli 1 adet maket bıçağının olduğu tespit edildiği,
Sanık ...'nın aşamalarda verdiği ifadelerde özetle; sanık ...'nün dayısının oğlu olduğu, kendisi ile ailelerden gizli gönül ilişkisinin bulunduğu, çeşitli zamanlarda kendi rızası ile cinsel ilişkiye girdikleri ancak korunmadıklarını, çocuk doğuncaya kadar hamile olduğunu farketmediği, aylık adet görmemesini ailevi sıkıntılara bağladığı, karnındaki şişliğin ise daha önceden tedavi gördüğü kistten dolayı olduğunu düşündüğü, olaydan 3 gün önce karnında hareketlenmeler ve sancılar başladığı bunlarında kistle alakalı olduğunu düşündüğü, ağrıların artınca ...'a bahsettiği, ...'in kendisine doktora gitmeyi söylediği ancak doktora gitmediğini, olay günü ... ile buluştuğu bir süre beraber parkta oturduktan sonra saatin geç olması sebebiyle ...ların evinin üstündeki depoya gittiği, gece yarısından sonra sancılarının artmaya başladığı bir süre sonra kanama başlayıp ağrılar artınca hamileliğin farkına vardığı, bulunduğu yerde tek başına sabaha doğru doğum yaptığı, bir erkek çocuğu doğurduğu, çocuğun doğduktan sonra ağladığını, dükkanda bulunan falçatayla göbek bağını kestiğini ve orada bulunan bir beze bebeği sardığını, bebeğin bir süre ağladıktan sonra sesinin kesildiği, doğumun verdiği yorgunlukla uyuyakaldığı, uyandığında bebeğin vücudunun soğuk olduğunu ve öldüğünü beyan ettiği,
Sanık ...'nün aşamalarda verdiği ifadelerde özetle; sanık ...'nın halasının kızı olduğu, rıza ile birkaç defa cinsel ilişkiye girdikleri ancak korunmadıklarını, en son olaydan yaklaşık 3 ay önce birlikte oldukları, ...'in karnının büyümesi üzerine hamile misin diye sorduğunu ancak ...'in kendisine ''hamile olsam ben bilmem mi, karnım da kist olduğundan dolayı böyle şişlik oluyor '' dediği, olay günü buluştukları ve bir süre oturdukları, saat geç olunca ...'in evine gitmek istemediğini, babası evde olduğu için onu üst katta depo olarak kullanılan dükkana bıraktığı, ...'in kendisine karın bölgesinde ağrı ve sertleşme olduğunu söylediği, kendisinin de hastaneye götürmeye teklif ettiği ancak yine kistten olduğunu söyleyerek doktora gitmeyi reddettiği, ...'i depoya bıraktıktan sonra alt kattaki evine geçtiği, ertesi gün saat 11.00 sıralarında ...'in yanına çıktığında bir bebek olduğunu ve bebeğin cansız olduğunu, ...'in bağırma seslerini duymadığını ve hamile olduğunu bilmediğini beyan ettiği olayda,
Hukuk normları, yasaklayıcı ve emredici normlar olmak üzere, iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Sadece icrai bir hareketle ihlal edilebilecek olan ve belirli bir hareketin yapılmasının istenmediği yasaklayıcı normlarda, yasaklanan hareketin yapılması sonucunda bir hak ihlali gerçekleşmektedir. Örneğin; TCK'nın 81. maddesinde yer alan öldürmeyi yasaklayan norm bir kimsenin öldürülmesiyle ihlal edilmiş olacaktır. Emredici normlarda ise, belirli bir hareketin yapılması yasaklanmamakta, aksine belirli bir hareketin yapılması emredilmektedir. Bu emredici kurala uyulmaması başka bir anlatımla yapılması emredilen hareketin yerine getirilmemesi sonucunda haksızlık meydana gelmekte yani kanunda tanımlanan suç ihmali hareketle işlenmektedir. Örneğin; TCK'nın 98. maddesinde düzenlenen, kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve şartların elverdiği ölçüde yardım etmemek ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmemek şeklindeki suç, emredici normun istediği şekilde davranılmamış olması nedeniyle yani ihmali hareketle oluşmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8. bası, s.366-367.) Emredici norma aykırı davranılmasıyla işlenen ihmali suçlar öğretide gerçek ihmali suçlar ve gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar olarak iki kategoride değerlendirilmektedir. Gerçek ihmali suçlar; kişinin kanunda tanımlanan icrai davranışı kasten yapmamasıyla oluşmakta olup suçun gerçekleşmesi için ayrıca neticenin de gerçekleşmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. TCK'nın 98. maddesindeki; 'yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi', 175. maddesindeki; 'akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali', 176. maddedeki; 'inşaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirlerin alınmaması', 177. maddesindeki; 'gözetimi altında bulunan hayvanın kontrol altına alınmasında ihmal gösterilmesi', 178. maddesindeki; 'herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli işaret veya engellerin konulmaması', 257/2. maddesindeki; 'görevin gereklerinin yapılmasında ihmal veya gecikme gösterilmesi', 278. maddesindeki; 'işlenmekte olan bir suçun yetkili makamlara bildirmemesi', 279. maddedeki; 'kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunulmasının ihmal edilmesi veya bu hususta gecikme gösterilmesi', 280. maddesindeki; 'sağlık mesleği mensubunun görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmemesi veya bu hususta gecikme göstermesi', 284. maddesindeki; 'hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yerin bildiği hâlde yetkili makamlara bildirilmemesi' gerçek ihmali suçlardandır. Gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar ise, neticenin önlenmesi bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan fail tarafından kanunda tanımlanan neticenin meydana gelmesinin engellenmemesi şeklinde işlenen suçlardır. Bu nedenle kanunda düzenlenen ve kural olarak icrai bir hareketle işlenen suçun ihmali bir hareketle de işlenmesine gerçek olmayan ya da görünüşte ihmali suç denilmektedir. Öğretide neticenin meydana gelmesinin engellenmesi yükümlülüğü 'garanti yükümlülüğü' ya da 'garantörlük' olarak da adlandırılmaktadır. Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu, başka bir anlatımla garanti yükümlülüğü altında bulunan davranışı gerçekleştirmemesi nedeniyle meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilmesi için söz konusu yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması zorunludur. TCK'nın 83. maddesinde düzenlenen; 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi' ile 88. maddesinde düzenlenen; 'kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi' gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlardandır. (Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih Selami Mahmutoğlu, Yener Ünver, Suç Teorisi (2), İstanbul, 2004, 3.baskı, s. 62; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 11.bası, s.221-231; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası, s.370-390; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, 18.bası, s.164-175; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi Ankara, 2015, 9.bası, s.240-246.)
5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suç, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngörülmektedir. Kanun koyucunun kişilerin yaşam hakkını korumak amacıyla ihdas ettiği suçlarda neticenin ifade ettiği haksızlık aynıdır. Zira tüm bu suçlarda neticenin gerçekleştirilmesi yani kişinin hayatının sona erdirilmesi cezai yaptırıma bağlanmaktadır. Buna karşılık kişinin yaşamını sona erdiren fiiller, işleniş şekillerine başka bir anlatımla hareketin ifade ettiği haksızlığa göre farklı suç tipleri olarak düzenlenmiştir. TCK’da ölüm neticesinin cezalandırıldığı suçlar, kasten (TCK'nın 81 ve 82. md.) veya taksirle (TCK'nın 85. md) işlenip işlenmediğine, kasten işlenmişse icrai hareketle mi (TCK'nın 81 ve 82. md), ihmali hareketle mi (TCK'nın 83. md) işlendiğine göre farklı değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Hayata son vermeyi, yani öldürmeyi yasaklayan normun, kasti ve icrai bir hareketle, yani başkasının hayatını sona erdirmeye yönelik aktif bir davranışla gerçekleştirilmesi hâlinde TCK'nın 81 ve 82. maddelerinde düzenlenen kasten öldürme suçu işlenmiş olacaktır. Bu suçun oluşması bakımından önemli olan husus, başkasının hayatını ortadan kaldırmaya yönelik bir hareketin icra edilmiş olmasıdır. Buna karşılık, öldürmeyi yasaklayan norm, ihmali bir hareketle ihlal edildiğinde fail, başkasının hayatını sona erdirmek amacıyla aktif bir davranış gerçekleştirmemekte, öldürme suçu, başkasının hayatını korumakla yükümlü bulunan kişinin, bu yükümlülüğünü ihlal etmesi suretiyle işlenmektedir. Bununla birlikte bu hâlde fail, ancak hukuken (kanun, sözleşme, olay öncesindeki tehlikeli davranış nedeniyle) başkasının yaşamını korumakla yükümlü bulunan, başkasının yaşamına yönelik saldırı veya tehlikeden o kişiyi korumayı hukuken garanti eden kişi olabilir.
Başkasının yaşamını korumak bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan garantör konumundaki kişi, bu yükümlülüğünü ölüm neticesinin gerçekleşeceğini bilerek yerine getirmezse, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesinden (TCK'nun 83. md.) söz edilecektir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası,s. 366-390.).
5237 sayılı TCK'nın 'Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi' başlıklı 83. maddesinde;
'(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir' hükmüne yer verilmiştir.
TCK'nın 83. maddesi uyarınca, kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması zorunludur. İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekir. Bu düzenlemeye göre, TCK'nın 83. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, başkasının hayatını korumak ve gözetmek yükümlülüğü altında bulunan garantör konumundaki kişinin, korumak ve gözetmekle yükümlü olduğu hayatın sona erme tehlikesi ortaya çıkmasına rağmen, hayatın korunması açısından yapılması gereken icrai davranışları gerçekleştirmemesi gereklidir.
Diğer taraftan, sanığın belli bir icrai davranışta bulunmak hususundaki yükümlülüğüne ilişkin kanuni düzenlemelerin belirlenmesi açısından 4721 sayılı Medeni Kanun hükümleri üzerinde de durulmalıdır. Kanun'un 335. maddesinde; ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velâyeti altında olduğu, 337. maddede; ana ve babanın evli olmaması halinde velâyetin anaya ait olacağı, velayetin kapsamına ilişkin olan 339. maddede; ana ve babanın, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alacağı ve uygulayacağı, 340. maddesinde; ana ve babanın, çocuğu imkânlarına göre eğiteceği ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâkî ve toplumsal gelişimini sağlayacağı ve koruyacakları, 346. maddesinde; çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve babanın duruma çare bulamaması veya buna güçlerinin yetmemesi hâlinde hâkimin, çocuğun korunması için uygun önlemleri alacağı, 348. maddesinde; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması durumunda velayetin kaldırılacağı düzenlenmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bebeğin ölümünün göbek kordonunun bağlanmamasına bağlı kanama ve hipotermi sonucu olduğu Adli Tıp Raporu ile tespit edilmesi karşısında garantör konumunda bulunan sanık ...'nın; düzenli adet görmediğini, karnında şişlik, ağrı ve sancı olduğunu, doğumdan üç gün önce karnında hareketlenmeler olduğunu ancak hamile olduğunu fark etmemesi şeklindeki beyanları ile sanık ...'nün; çeşitli zamanlarda ... ile cinsel ilişkiye girdikleri, ilişki sırasında korunmadıklarını ancak üç aydır beraber olmadıkları ve üst kattaki depoda doğum yapan ...'in sesini duymadığı şeklindeki beyanların hayatın olağan akışına aykırı olduğu, sanık ...'nın ağrısı ve sancısının olmasına rağmen doktora gitmedikleri, ilkel bir ortam doğumun gerçekleştiği, olay mahallindeki maket bıçağı ile göbek kordonunu kestikten sonra bağlanması ve bebeğin beslenmesi gerekirken yapılmaması biçimindeki ihmali davranışların ölüme sebebiyet verdiği anlaşıldığından, sanıkların ihmali davranışla kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine, suç vasfında yanılgıya düşülerek taksirle adam öldürme suçundan hüküm kurulması,
Kabule göre de;
1.Taksirli suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanmayacağı gözetilmeyerek, sanıklar hakkında iştirak halinde taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması,
2.TCK'nın 54.maddesi hükmüne göre, müsaderenin ancak kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen eşya hakkında hükmedilmesinin mümkün olduğu gözetilmeden, adli emanetin 2014/1406 sırasına kayıtlı 1 adat maket bıçağının 5237 sayılı TCK'nın 54.maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık ... müdafii ve sanık ... müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA; aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanık ... ve sanık ...'nün kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 09/02/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.