Ceza Genel Kurulu 2009/2-237 E. , 2010/51 K.
İtirazname : 2009/199234
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : DENİZLİ 2. Sulh Ceza
Günü : 18.12.2008
Sayısı : 653-1232
Kasten yaralama suçundan sanık T. Y.’in, 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 3-e, 62 ve 52. maddeleri uyarınca, suçun iki mağdura karşı işlenmiş olması nedeniyle ayrı ayrı 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve sanığın olayda kullandığı bir adet ekmek bıçağının TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Denizli 2. Sulh Ceza Mah¬ke¬mesince kesin olarak verilen 18.12.2008 gün ve 653-1232 sayılı karara karşı; Adalet Bakanlığının 14.08.2009 gün ve 44904 sayılı yazısı üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığınca 09.09.2009 gün ve 199234 sayı ile;
“Kayden 11.05.1988 doğumlu olup, suçun işlendiği 05.01.2006 tarihinde 18 yaşını ikmal etmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmamış bulunulmasında isabet görülme¬miştir” gerekçe¬siyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 07.10.2009 gün ve 40463-37509 sayı ile;
“Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 18.12.2008 gün ve 2006/653, 2008/1232 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca bozulmasına, sanığın, katılan Ö. E.’ye karşı kasten yaralama suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nun 86/2. maddesi uyarınca ve mahkemenin takdiri de gözetilerek adli para cezasında gün sayısının 20 tam gün olarak belirlenmesi suretiyle cezalandırılmasına, aynı Yasanın 86/3-e maddesi uyarınca yarı oranında yapılan artırım ile 30 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, atılı suçu işlediği sırada 15 yaşını bitirip 18 yaşını tamamlamaması nedeniyle aynı Yasanın 31/3. maddesi uyarınca belirlenen gün üzerinden 1/3 oranında indirim yapılarak 20 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 62. maddesine göre 1/6 oranında yapılan indirim ile 16 tam gün adli para cezası ile tecziyesine, bulunan bu sonuç gün sayısı ile aynı Kanunun 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı takdir edilen 20 TL’nin çarpılması suretiyle sanığın 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,
Sanığın şikayetçi M. E.’ye karşı kasten yaralama suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nun 86/2. maddesi uyarınca ve mahkemenin takdiri de gözetilerek adli para cezasında gün sayısının 20 tam gün olarak belirlenmesi suretiyle cezalandırılmasına, aynı Yasanın 86/3-e maddesi uyarınca yarı oranında yapılan artırım ile 30 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, atılı suçu işlediği sırada 15 yaşını bitirip 18 yaşını tamamlamaması nedeniyle aynı Yasanın 31/3. maddesi uyarınca belirlenen gün üzerinden 1/3 oranında indirim yapılarak 20 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 62. maddesine göre 1/6 oranında yapılan indirim ile 16 tam gün adli para cezası ile tecziyesine, bulunan bu sonuç gün sayısı ile aynı Kanunun 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı takdir edilen 20 TL’nin çarpılması suretiyle sanığın 320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, infazın bu miktarlar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer hususlarının aynen korunmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 12.11.2009 gün ve 199234 sayı ile;
“...5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, 765 sayılı TCK sisteminde yer alan ‘asli ceza-fer'i ceza’ ayrımına yer verilmeyerek, suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri şeklinde düzenlenmiştir.
Cezalar, hapis ve adli para cezasından ibarettir.
Güvenlik tedbirleri ise, aynı Yasanın 53-60. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma (madde: 53), eşya müsaderesi (madde: 54), kazanç müsaderesi (madde: 55), çocuklara özgü güvenlik tedbirleri (madde: 56), akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri (madde: 57), suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlar (madde: 58), sınır dışı edilme (madde: 59), tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri (madde: 60) konularını içermektedir.
Diğer yandan; 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde nelerin hüküm olduğu gösterilmiş, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen geçerliliğini sürdüren 1412 sayılı Yasanın 305. maddesinde ise, ceza mahkemelerinden verilen ‘hükümlerin’ temyiz yasa yoluna tabi olduğu belirtilmiştir. Buna göre mahkemelerce verilen mahkûmiyet, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararları hükümdür.
5237 ve 5271 sayılı Yasaların sisteminde zoralım bir ‘güvenlik tedbiri’ olarak düzenlendiğinden, güvenlik tedbiri de bir hüküm olduğuna göre zoralımına karar verilen eşyanın değeri ne olursa olsun Bölge Adliye Mahkemeleri kurulup faaliyete geçinceye kadar zoralıma ilişkin kararlar temyiz yasa yoluna tabidir...bir suç nedeniyle verilen karar içerisindeki cezalardan her biri ayrı bir hükmü oluşturmayıp, bu cezaların tamamı tek bir hükmü meydana getirmektedir. Bu nedenle, hükmün içerisinde birden fazla cezanın bulunması halinde sonuç itibarıyla temyize tabi olmayan bir cezanın, güvenlik tedbiri ile birlikte hükmedilmesi halinde temyizinin olanaklı hale geldiğini düşünmek zorunludur.
Açıklanan yasal düzenlemeler karşısında; sanığın kasten yaralama eylemleri nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 86/3-e, 62, 52/2. maddeleri uyarınca iki kez 500 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, suçta kullanılan bıçağın da müsaderesine karar verilmiştir. Kesin nitelikte olmayan bu karara karşı temyiz yasa yoluna başvurulması olanağı halen devam etmektedir. Ancak buna rağmen hüküm fıkrasının sonuç kısmında, kararın ‘…cezanın miktarına göre kesin olarak şikayetçi M. E.'nin ve katılan Ö.E.'nin yüzüne karşı, sanığın yokluğunda’ verildiği belirtilmiştir. Yokluğunda verilen karar sanığa yöntemine göre tebliğ edilmiş; temyiz edilmediğinden bahisle kesinleştirme işlemi yapılmıştır...
Somut olayda; hükmün sonuç kısmında, temyiz yasa yoluna tabi olan hükmün kesin nitelikte olduğu belirtilmiş; bu nedenle, yasa yollarına başvuru merci, süresi ve şekli de hiç gösterilmemiştir. Bu aşamada hükmün kesinleştiğinden ve yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden söz edilmesi olanaklı değildir...Olağan yasa yoluna başvurma imkanının devam ettiği somut olayda, henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı bulunmamaktadır.
Açıklamalar ışığında; belirtilen normlar gereğince, kararın, yasa yolu bildirimini de içeren meşruhatla birlikte sanık, katılan ve şikâyetçiye tebliği ile bunun üzerine olağan yasa yoluna başvurulması olanaklı olduğundan henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yapılan yasa yararına bozma başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvuru¬larak Özel Daire kararının kaldırılması ve yasa yararına bozma işleminin bu aşamada reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değer¬len¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma konusu yapılan hükmün kesin nitelikte olup olmadığının; buna bağlı olarak da, hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenebilmesi açısından yasa yolu bildiriminin eksiklik içerip içerme¬di¬ğinin saptanmasına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden; hükümlü hakkında işlediği iki ayrı kasten yaralama suçu nedeniyle yargılama yapıldığı ve sonuç olarak ayrı ayrı iki kez 500 Lira adli para cezasına hükmedilerek suçta kullanılan ekmek bıçağının da 5237 sayılı TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımına karar verildiği, kesin olarak verilen bu hükme karşı Adalet Bakanlığınca “suçun işlendiği tarihte 18 yaşından küçük olan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmaması” nedeniyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine, Özel Daire tarafından istemin kabulüne ve yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının d bendi uyarınca bozulmasına karar verildiği ve hükümlünün cezasından yaş küçüklüğü nedeniyle TCY’nın 31/3 maddesinin uygulanması suretiyle indirim yapılarak hüküm kurulduğu, Yargıtay C. Başsavcılığınca ise; “yeni Yasalar döneminde zoralımın bir ‘güvenlik tedbiri’ olarak düzenlendiği, zoralımına karar verilen eşyanın değeri ne olursa olsun Bölge Adliye Mahkemeleri kurulup faaliyete geçinceye kadar temyiz yasa yoluna tabi olacağı, yerel mahkeme hükmünün temyize tabi olmasına karşın kesin olduğunun yazılması nedeniyle yasa yolu bildiriminin yeterli olmadığından kesinleşmediği ve kesinleşmeyen hükümler aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesine göre, ceza mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Bunun istisnası ise maddenin 1. fıkrasının 1. bendinde düzenlenmiş olup, anılan bent uyarınca “ikimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler” kesin olduk¬larından temyiz edilemezler.
Buna karşın; kesinlik sınırı altındaki hükümlerin dahi hükmü kesinlik sınırının üzerine çıkartması olası taleplerle, suç vasfına yönelik olarak ve aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtay’ca duraksamasız olarak kabul edilegelmektedir.
Somut olayda verilen hüküm, sonuç olarak hükmedilen 500 Lira adli para cezası ve olayda kullanılan bıçağın 5237 sayılı TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımından ibaret oldu¬ğuna göre;
1- “2.000” liranın altındaki sonuç olarak 500 Liradan ibaret adli para cezasının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. madde¬sinin 1. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında temyizi olanaklı bulunmamaktadır.
2- “Bıçağın zoralımının” hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırma¬yacağı konusu ise uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır.
04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında, zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırlarının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmış olup bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden bu uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yayımla¬narak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” olan kesinlik sınırı “1 milyar” liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 18.12.2008 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.250 Liradır.
26.09.2004 gün ve 5236 sayılı Yasanın 16. maddesiyle değişik HUMY’nın 428. maddesindeki kesinlik sınırı ise ancak Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlamasından sonra uygulanabileceğinden, olayda uygulama yeri bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar karşısında; somut olayda, zoralımına karar verilen “ekmek bıçağının” bilinen değerinin de HUMY’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedenleriyle, hükümlü hakkında kasten yaralama suçlarından verilen hükümlerin temyiz edilebilirlik yeteneği bulunmamaktadır.
Ceza miktarı itibariyle kesin nitelikteki yerel mahkeme hükmünün, zoralımına karar verilen eşyanın değerinden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmadığı ve bu anlamda yasa yolu bildiriminde eksiklik bulunmadığı saptanmakla bu hükme yönelik yasa yararına bozma istemini kabul ederek sonuca bağlayan Özel Daire uygulaması isabetlidir. Bu nedenle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve üç Kurul Üyesi; “5237 ve 5271 sayılı Yasaların yürürlüğe girmesinden önce, yasalarımızda asli-fer’i ceza ve tedbir ayrımının bulunması nedeniyle, tedbirlerin temyizinin olanaklı olup olmadıkları öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiştir.
Yargısal kararlarda öğretideki görüşlere paralel olarak; hükümle (son kararla) verilen tedbir kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiş, bu doğrultuda, temyizi olanaklı olmayan bir hükümle bağlantılı olarak verilen ‘sürücü belgesinin geri alınması’ (CGK.25.4.1988-91/173), ‘müsadere’ (CGK. 01.10.1989-200/274), ‘erteli cezanın TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca aynen infazı’ (CGK. 14.01.1985-533/10) tedbirlerinin hükme her yönüyle temyiz edilebilme yeteneği kazandırdığı vurgulanmıştır.
765 sayılı TCY’nda bir fer’i ceza olarak düzenlenen zoralım kurumu, 5237 ve 5271 sayılı Yasalarla getirilen sistemde ‘bir güvenlik tedbiri’ olarak düzen¬lenmiştir. 5237 sayılı TCY’nda yaptırım olarak ‘cezalar ve güvenlik tedbirlerine’ yer verilmiş, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde de güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm sayılacağı açıkça belirtilmek suretiyle, tedbir kararlarının temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusundaki tartışmalar da sonlandırılmıştır. (Ceza Genel Kurulunun 22.11.2005 gün ve 140-143 sayılı kararı)
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesine göre, ceza mahkemelerinden verilen ‘hükümler’ kural olarak temyiz olunabilir. Bu kuralın istisnası ise maddenin 1. fıkrasının 1. bendinde ‘ikimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler’ olarak belirtilmiştir. Görüldüğü gibi hali hazırda yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre güvenlik tedbiri olan zoralıma ilişkin karar¬ların temyiz edilebilmesini sınırlayan bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle de zoralımına karar verilen eşyanın değeri ne olursa olsun Bölge Adliye Mahkemeleri kuru¬lup faaliyete geçinceye kadar temyiz yasa yoluna tabidir.
Ayrıca, zoralımı bir fer’i ceza olarak düzenleyen 765 sayılı TCY döneminde verilmiş bulunan 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra uygulama olanağı kalmadığı da açıktır.
Nitekim aynı konu yakın zamanda yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun önüne gelmiş olup oybirliğiyle alınmış bulunan 09.06.2009 gün ve 46-154 sayılı kararla, zoralımına karar verilen eşyanın değeri ne olursa olsun Bölge Adliye Mahkemeleri kuru¬lup faaliyete geçinceye kadar temyiz yasa yoluna tabi olacağı kabul edilmiştir ” düşüncesiyle itirazın kabulü yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.03.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.