Ceza Genel Kurulu 2012/3-1520 E. , 2013/131 K.KASTEN YARALAMA SUÇUDAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 86TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
Kasten yaralama suçundan sanık D. Kahya'nın 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 86/3-e, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca iki kez 3000 Lira adli para, sanıklar Mehmet ve Ali'nin ise aynı kanunun 86/2, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.01.2008 gün ve 433-21 sayılı hükmün, sanık D. ile katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.05.2012 gün ve 31510-19712 sayı ile;
“Sanıklar Mehmet ile Ali müdafiinin süre tutum dilekçesinde sanıklar müdafii olarak hükmü temyiz ettiğinden sanıklar Mehmet ve Ali hakkındaki temyiz incelemesinin sanık sıfatı ile yapıldığının tespitiyle yapılan temyiz incelenmesinde;
1) Sanıklar Mehmet ve Ali hakkında kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:
Tayin olunan cezaların tür ve miktarına göre hükümlerin, 5219 Sayılı Yasa ile değişik CMUK'un 305. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduklarından, sanıklar müdafiinin temyiz isteminin CMUK'un 317. maddesi gereğince reddine,
2) Sanık D. Kahya hakkında kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.08.2012 gün ve 236505 sayı ile;
“Sanık D. Kahya’nın daha önce işlemiş olduğu kasıtlı suç nedeniyle Didim Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/53-301 sayılı kararı ile cezalandırıldığı, ilamın 02.12.2004 tarihinde kesinleştiği, kesinleşmeden itibaren 3 yıl içerisinde incelenmekte olan suçu işlediği, anılan ilam nedeniyle mükerrir olduğu, bu durumda TCK’nun 86/2 maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının seçilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden para cezasının seçilmesi suretiyle, mahkemesince TCK’nun 58/3. maddesine aykırı davranıldığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.11.2012 gün ve 28413-36891 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin temyiz isteminin sanık D. Kahya hakkında kurulan hükümleri de kapsayıp kapsamadığı, kapsamadığının belirlenmesi halinde ise yalnızca sanık D. tarafından temyiz edilen hükmün sanık D. aleyhine bozulmasının mümkün olup olmadı noktalarında toplanmaktadır
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay tarihinde katılan sanıklar Mehmet ve Ali ile sanık D. Kahya'nın karşılıklı olarak kavga ettikleri, D.'un silahtan sayılan bıçakla sanıklar Mehmet ve Ali'yi, sanık Ali'nin taş atarak müşteki Meryem'i, sanık Mehmet'in de tahta sopa ile sanık D'yi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaraladığı,
Mahkeme tarafından sanıklar Mehmet ve Ali'nin 29.11.2007 tarihli celsede kamu davasına katılmalarına karar verildiği,
Hükmün sanık D. Kahya ve katılan sanıklar Mehmet ve Ali ile müdafinin yüzüne karşı 10.01.2008 tarihinde verildiği, katılan sanıklar müdafiinin aynı tarihte verdiği süre tutum dilekçesinin başlık kısmına “Temyiz eden sanıklar: 1.Mehmet, 2.Ali”, imza kısmına ise “sanıklar vekili” yazmak suretiyle hükmü temyiz ettiği, kanuni temyiz süresinden sonra verdiği 10.03.2008 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinin başlık kısmına “Temyiz eden katılan sanıklar: 1. Mehmet , 2.Ali ”, imza kısmına ise “katılan sanıklar vekili” yazdığı ve katılan vekili olarak lehlerine vekâlet ücreti takdir edilmemesinin kanuna aykırı olduğunu belirtiği, sanık D. Kahya'nın da 14.01.2008 tarihinde hükmü temyiz ettiği,
Özel Daire tarafından katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin hükmü sanıklar müdafii sıfatıyla temyiz ettiği kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda, sanıklar Mehmet ve Ali hakkında TCK'nun 86/2, 62 ve 52/2 maddeleri gereğince hükmolunan 2000 Lira adli para cezasının miktar itibarıyla kesin nitelikte olduğundan bahisle temyiz isteminin reddine, sanık D. hakkında kurulan hükmün ise onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK’nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesinin doğal sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir isteğin bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davasının açılmamış olması halinde ise hükmün Yargıtay’ca incelenmesinin imkansız olduğu ilkesi benimsenmiştir.
Temyiz istemini açıklayan başvuru ise, 1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesi uyarınca ya hükmü veren mahkemeye dilekçe verilmesi veya tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Bu başvuruda temyiz iradesinin ortaya konulması yeterli olup, dilekçe veya beyanda temyiz nedenlerinin gösterilmemesi yahut başvuru üzerine gerekçeli kararın tebliğinden sonra layiha verilmemesi temyiz incelemesi yapılmasına engel değildir. Ancak, birden çok sanık ve suçlara ilişkin hükümlerin temyizi söz konusu ise veya temyiz eden kişi davada hem sanık hem de katılan sıfatlarını taşıyorsa, temyiz yargılamasının kapsamının belirlenebilmesi bakımından, istemin hangi sıfatla gerçekleştirildiği ve hangi sanıklar ile hükümlere yöneltildiğinin açıkça ifade edilmesi gerekir. Zira bu hususlar, bir yandan temyiz yargılamasındaki istek şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin, diğer yandan da 1412 sayılı CMUK’nun 326/son madde ve fıkrası uyarınca temyizin sanık aleyhine sonuç doğurup doğuramayacağının belirlenmesi bakımından son derece önem taşımaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Kamu davasına katılmalarına karar verilen sanıklar Mehmet ve Ali müdafii tarafından verilen 10.01.2008 günlü süre tutum dilekçesi ile, başlık kısmına “Temyiz eden sanıklar: 1.Mehmet , 2.Ali”, imza bölümüne de “Sanıklar vekili” yazılmak suretiyle, hükmün bozulması istemi dile getirilip, başkaca neden göstermeksizin hüküm temyiz edilerek temyiz irade ve istemi sanıklar Mehmet ve Ali hakkında kurulan hükümlerle sınırlandırılmıştır. 10.03.2008 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde katılan sanıklar vekili sıfatıyla hükmün temyiz edildiği belirtilmiş ise de, kanuni süreden sonra verilen dilekçe ile temyizin kapsamı genişletilemeyeceğinden, Özel Daire tarafından sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin diğer sanık D. hakkında kurulan hükme yönelik katılan sıfatıyla vaki bir temyiz isteminin bulunmadığı kabul edilerek temyiz isteminin bu sanıklar hakkında kurulan hükümle sınırlanarak incelenmesinde, sanık Durgut hakkında kurulan hükmün ise sadece sanık tarafından temyiz edilmesi ve aleyhe temyiz olmaması nedeniyle onanmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 0
Kasten yaralama suçundan sanık D. Kahya'nın 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 86/3-e, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca iki kez 3000 Lira adli para, sanıklar Mehmet ve Ali'nin ise aynı kanunun 86/2, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Didim (Yenihisar) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.01.2008 gün ve 433-21 sayılı hükmün, sanık D. ile katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15.05.2012 gün ve 31510-19712 sayı ile;
“Sanıklar Mehmet ile Ali müdafiinin süre tutum dilekçesinde sanıklar müdafii olarak hükmü temyiz ettiğinden sanıklar Mehmet ve Ali hakkındaki temyiz incelemesinin sanık sıfatı ile yapıldığının tespitiyle yapılan temyiz incelenmesinde;
1) Sanıklar Mehmet ve Ali hakkında kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:
Tayin olunan cezaların tür ve miktarına göre hükümlerin, 5219 Sayılı Yasa ile değişik CMUK'un 305. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduklarından, sanıklar müdafiinin temyiz isteminin CMUK'un 317. maddesi gereğince reddine,
2) Sanık D. Kahya hakkında kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.08.2012 gün ve 236505 sayı ile;
“Sanık D. Kahya’nın daha önce işlemiş olduğu kasıtlı suç nedeniyle Didim Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/53-301 sayılı kararı ile cezalandırıldığı, ilamın 02.12.2004 tarihinde kesinleştiği, kesinleşmeden itibaren 3 yıl içerisinde incelenmekte olan suçu işlediği, anılan ilam nedeniyle mükerrir olduğu, bu durumda TCK’nun 86/2 maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının seçilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden para cezasının seçilmesi suretiyle, mahkemesince TCK’nun 58/3. maddesine aykırı davranıldığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.11.2012 gün ve 28413-36891 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin temyiz isteminin sanık D. Kahya hakkında kurulan hükümleri de kapsayıp kapsamadığı, kapsamadığının belirlenmesi halinde ise yalnızca sanık D. tarafından temyiz edilen hükmün sanık D. aleyhine bozulmasının mümkün olup olmadı noktalarında toplanmaktadır
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay tarihinde katılan sanıklar Mehmet ve Ali ile sanık D. Kahya'nın karşılıklı olarak kavga ettikleri, D.'un silahtan sayılan bıçakla sanıklar Mehmet ve Ali'yi, sanık Ali'nin taş atarak müşteki Meryem'i, sanık Mehmet'in de tahta sopa ile sanık D'yi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaraladığı,
Mahkeme tarafından sanıklar Mehmet ve Ali Şimşek'in 29.11.2007 tarihli celsede kamu davasına katılmalarına karar verildiği,
Hükmün sanık D. Kahya ve katılan sanıklar Mehmet ve Ali ile müdafinin yüzüne karşı 10.01.2008 tarihinde verildiği, katılan sanıklar müdafiinin aynı tarihte verdiği süre tutum dilekçesinin başlık kısmına “Temyiz eden sanıklar: 1.Mehmet, 2.Ali”, imza kısmına ise “sanıklar vekili” yazmak suretiyle hükmü temyiz ettiği, kanuni temyiz süresinden sonra verdiği 10.03.2008 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinin başlık kısmına “Temyiz eden katılan sanıklar: 1. Mehmet , 2.Ali ”, imza kısmına ise “katılan sanıklar vekili” yazdığı ve katılan vekili olarak lehlerine vekâlet ücreti takdir edilmemesinin kanuna aykırı olduğunu belirtiği, sanık D. Kahya'nın da 14.01.2008 tarihinde hükmü temyiz ettiği,
Özel Daire tarafından katılan sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin hükmü sanıklar müdafii sıfatıyla temyiz ettiği kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda, sanıklar Mehmet ve Ali hakkında TCK'nun 86/2, 62 ve 52/2 maddeleri gereğince hükmolunan 2000 Lira adli para cezasının miktar itibarıyla kesin nitelikte olduğundan bahisle temyiz isteminin reddine, sanık D. hakkında kurulan hükmün ise onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK’nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir.
Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “Davasız yargılama olmaz” ilkesinin doğal sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir isteğin bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davasının açılmamış olması halinde ise hükmün Yargıtay’ca incelenmesinin imkansız olduğu ilkesi benimsenmiştir.
Temyiz istemini açıklayan başvuru ise, 1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesi uyarınca ya hükmü veren mahkemeye dilekçe verilmesi veya tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunulması suretiyle yapılır. Bu başvuruda temyiz iradesinin ortaya konulması yeterli olup, dilekçe veya beyanda temyiz nedenlerinin gösterilmemesi yahut başvuru üzerine gerekçeli kararın tebliğinden sonra layiha verilmemesi temyiz incelemesi yapılmasına engel değildir. Ancak, birden çok sanık ve suçlara ilişkin hükümlerin temyizi söz konusu ise veya temyiz eden kişi davada hem sanık hem de katılan sıfatlarını taşıyorsa, temyiz yargılamasının kapsamının belirlenebilmesi bakımından, istemin hangi sıfatla gerçekleştirildiği ve hangi sanıklar ile hükümlere yöneltildiğinin açıkça ifade edilmesi gerekir. Zira bu hususlar, bir yandan temyiz yargılamasındaki istek şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin, diğer yandan da 1412 sayılı CMUK’nun 326/son madde ve fıkrası uyarınca temyizin sanık aleyhine sonuç doğurup doğuramayacağının belirlenmesi bakımından son derece önem taşımaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,
Kamu davasına katılmalarına karar verilen sanıklar Mehmet ve Ali müdafii tarafından verilen 10.01.2008 günlü süre tutum dilekçesi ile, başlık kısmına “Temyiz eden sanıklar: 1.Mehmet , 2.Ali”, imza bölümüne de “Sanıklar vekili” yazılmak suretiyle, hükmün bozulması istemi dile getirilip, başkaca neden göstermeksizin hüküm temyiz edilerek temyiz irade ve istemi sanıklar Mehmet ve Ali hakkında kurulan hükümlerle sınırlandırılmıştır. 10.03.2008 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde katılan sanıklar vekili sıfatıyla hükmün temyiz edildiği belirtilmiş ise de, kanuni süreden sonra verilen dilekçe ile temyizin kapsamı genişletilemeyeceğinden, Özel Daire tarafından sanıklar Mehmet ve Ali müdafiinin diğer sanık D. hakkında kurulan hükme yönelik katılan sıfatıyla vaki bir temyiz isteminin bulunmadığı kabul edilerek temyiz isteminin bu sanıklar hakkında kurulan hükümle sınırlanarak incelenmesinde, sanık D. hakkında kurulan hükmün ise sadece sanık tarafından temyiz edilmesi ve aleyhe temyiz olmaması nedeniyle onanmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
9.04.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.