4. Ceza Dairesi 2019/1294 E. , 2019/8445 K.
Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/03/2017 tarihli ve 2016/256 esas, 2017/294 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 10/07/2018 gün ve 94660652-105-34-10816-2017-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/07/2018 gün ve 2018/63608 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesi, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 07/01/2019 tarihli ve 2018/5396 esas, 2019/110 sayılı görevsizlik kararıyla Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/1 maddesinde, “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” şeklinde hüküm çeşitlerinin tahdidi olarak sayıldığı, somut olayda sanığın tehdit, şantaj ve sesli yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçlarından yapılan yargılama sonucunda, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle karar verilmesi gerekirken, mahkemesince sanığın üzerine atılı eylemlerin neler olduğu açıklanmadan iddianame düzenlendiğinden bahisle anılan Kanun'da düzenlenmeyen bir biçimde karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/03/2017 tarihli ve 2016/256 esas, 2017/294 sayılı kararının, sanığın tehdit ve hakaret suçlarından yapılan yargılama sonucunda, yukarıda sayılan hüküm çeşitlerinden biriyle karar verilmesi gerekirken, mahkemesince sanığın üzerine atılı eylemlerin neler olduğu açıklanmadan iddianame düzenlendiğinden bahisle anılan Kanun'da düzenlenmeyen bir biçimde karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Tehdit ve hakaret suçlarından kurulan, karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair kararlarda isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 06/12/2016 tarihli ve 2013/6-613 esas, 2016/469 sayılı kararında da belirtildiği üzere, bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak CMK'nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Bozma nedenleri; 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma neticesinde yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Bozma nedenleri; mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya tamamen kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması halinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi durumunda cezanın kaldırılmasına, daha hafif cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gerekli kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Adalet Bakanının uygulamadaki hatalardan başka esas ve hükme etkili olan usul hatalarından dolayı da yazılı emir vermeye yetkili olduğu, yazılı emir üzerine bozulan mahkeme hükmünün davanın esasını hallettiği surette yargılamanın tekrarlanmaması, davanın esasını halletmediği surette yargılamanın tekrarlanması gerektiği”, yine 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararların davanın esasını halleden kararlardan olduğu” belirtilerek, “yargılamanın tekrarlanması yasağı”nın sınırları belirlenmiştir.
1412 sayılı CMUK’nın 343. maddesi ve bu maddenin uygulanma koşullarını belirten 26.10.1932 gün ve 29/12, 03.06.1936 gün ve 129/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca, davanın esasını çözen kararların bozulması halinde, bozma nedenleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın, yargılamanın tekrarlanması yasaklanarak, Yargıtayca verilebilecek kararlar, cezanın çektirilmemesi veya daha az cezaya hükmedilmesi ile sınırlandırılmış ise de, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde farklı bir düzenlemeye dönülmekte ve davanın esasını çözen kararların kanun yararına bozulması halinde, bozma nedenlerinin, davanın esasını çözmeyen veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde, anılan İBK’nın öngördüğü yeniden yargılama yasağı kaldırılmak suretiyle, kararı veren hakim veya mahkemece, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olmamak koşuluyla, yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm veya kararın verilmesi usulü öngörülmüş bulunmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK'nın 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
CMK'nın 170. maddesinde Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alacağı ve iddianamenin ne şekilde düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. CMK'nın 174. maddesinde ise iddianamenin iadesi müessesesi düzenlenmiş, Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin hangi durumlarda ve sürede iade edilebileceği hüküm altına alınmış iddianamenin iadesi nedenleri sınırlı olarak belirtilmiştir. Süresi içerisinde iade edilmeyen iddianamedeki eksiklikler artık kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından giderilecektir.
Anılan yasal düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak da ifade edilen bu ilke uyarınca, hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.
CMK'nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını 'yargılamanın sınırlılığı' ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Yine suç vasfının değişmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerekirse bu husus yargılama aşamasında mahkemesince yerine getirilebilecektir.
İncelenen dosyada;
Sanık ... hakkında, şikayetçi ...'e yönelik hakaret ve tehdit eylemleri nedeniyle yargılanıp TCK'nın 125/2, 43, 106/1-1. cümle ve 43 maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle 'Müşteki, şüphelinin babasına ait evde kiracı olarak oturduğu, şüphelinin de ikamet ihtiyacı bulunduğu, müştekiden evi boşaltmasını istediği, şüphelinin savunmasına göre, müşteki söz verdiği halde evi boşaltmadığı, buna sinirlenen şüpheli cep telefonundan müştekinin cep telefonuna, hakaret ve tehdit içerikli mesajlar gönderdiği, Müşteki şikayetçi olduğu uzlaşmak istemediği, şüpheli suçlamaları kabul ettiği, Şüphelinin üzerine atılı suçtan dolayı yargılamasının yapılarak, yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.' biçiminde düzenlenen 05/05/2016 tarihli iddianameyle kamu davasının açıldığı, iddianamenin deliller kısmında mesaj tespit tutanakları, şikayetçi ve şüpheli ifadelerinin belirtildiği, 16/05/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne ve kovuşturmaya başlanmasına karar verildiği, yapılan yargılama neticesinde İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/03/2017 tarihli ve 2016/256 esas, 2017/294 sayılı kararıyla '...İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 05/05/2016 Tarih ve 2016/20452 Esas, 2016/17146 İddianame sayılı iddianamesi ile sanığın şikayetçiye karşı Hakaret ve Tehdit suçlarını işlediği iddiasıyla eylemine uyan 5237 Sayılı TCK'nın 125/2, 43, 106/1-1. cümle, 43 ve 53 maddeleri gereğince cezalandırılması talebi ile mahkememizde kamu davası açılmış ise de; tanzim edilen iddianamede şikayetçi ile sanık arasındaki sorun ve ilişkiler özetlendikten sonra, '....cep telefonundan müştekinin cep telefonuna, hakaret ve tehdit içerikli mesajlar gönderdiği...yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.' ifadelerine yer verildiği, bunun dışında sanığa isnat edilen eylemin ne olduğunun, sanığın suç olarak kabul edilen eyleminin ne olduğunun, C.Başsavcılığının sanık hakkındaki iddiasının, eylemi kabul şeklinin ne olduğunun, tehdit ve hakaret olarak kabul edilen sözlerin neler olduğunu hiçbir suretle açıklanmadığı, yalnızca suç isimlerinin zikredildiği, bu belgenin Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 16/09/2013 Tarih ve 2011/17946 Esas -2013/22233 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; sanığa yüklenen ve suç olduğu kabul edilen eylemlerin neler olduğundan bahsedilmeksizin sadece taraf ve tanık ifadelerine, rapor içeriğine yer verilerek sevk maddelerine göre cezalandırılmasını isteme şeklindeki iddianamenin, eylemler açıklanmadığı için suç yükleme niteliğinde sayılamayacağı, dolayısıyla anılan belgenin hukuken iddianame sayılamayacağı, bu belgenin CMK 223 maddesinde belirtilen hüküm çeşitlerinden herhangi birinin kurulmasına olanak sağlamadığı anlaşıldığından Anayasanın 90, AİHS'nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. ve CMK'nın 225, 223 maddeleri gereğince...' şeklindeki gerekçeyle atılı suçlar açısından açılan dava hakkında karar verilmesine yer ve olanak olmadığına, kararın kesinleşmesinin ardından atılı suçlar açısından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na dosyanın gönderilerek karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair karar verilen eylemler/suçlar sebebiyle 5271 Sayılı CMK'nın 170 maddesinde yer alan nitelikleri haiz iddianame tanzimi hususunda gereğinin takdir ve ifası amacıyla suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği, anılan kararın kanun yoluna konu edilmediği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
CMK'nın 170. maddesinde Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamede hangi hususların yer alacağı ve iddianamenin ne şekilde düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir. CMK'nın 174. maddesinde ise iddianamenin iadesi müessesesi düzenlenmiş, Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin hangi durumlarda ve sürede iade edilebileceği hüküm altına alınmış iddianamenin iadesi nedenleri sınırlı olarak belirtilmiştir. Süresi içerisinde iade edilmeyen iddianamedeki eksiklikler artık kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından giderilecektir.
CMK'nın 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir. Anılan yasal düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Açıklanan bu nedenlerle, iddianame ayrıntılı olmalı, şüpheliye isnat edilen eylemlerin nelerden ibaret olduğu hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde açık bir biçimde belirtilmelidir. Sanık sorgusundan önce iddianame okunduğunda üzerine atılı suçun ne olduğunu anlamalı ve buna göre savunmasını yapabilmeli, kanıtlarını sunmalıdır. Yüklenen suç belirsiz olmamalı açık ve net olarak belirlenmeli, savunma hakkı kısıtlanmamalıdır. Ayrıca mahkemenin iddianamede belirtilen eylemin suç olup olmadığını, suç oluşturuyor ise hangi suçu oluşturduğunu isabetli bir şekilde takdir edebilmesi için iddianamede anlatılan eylemin açık ve anlaşılır olması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, sanık hakkında düzenlenen iddianamede sanığın şikayetçinin cep telefonuna, hakaret ve tehdit içerikli mesajlar gönderdiği belirtilmiş, deliller kısmında mesaj tutanakları da sayılmıştır. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlen iddianame mahkemesince kabul edilmiştir. Yargılama neticesinde mahkeme tarafından sanık hakkında usulüne uygun şekilde açılmış bir kamu davasının bulunmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar iddianamede sanığın hangi sözlerle hakaret ve tehdit ettiği ayrıntılı olarak belirtilmemiş ise de, Cumhuriyet savcısı tarafından mesaj içeriklerinde hakaret ve tehdit içerir sözler olduğu kabul edilerek eylemler nitelendirilmiş ve kamu davası açılmıştır. Hakaret ve tehdit sözleri iddianamede ayrıntılı şekilde yazılmamış ise de, bu eksiklik ancak, CMK'nın 170. maddesine göre mahkemenin iddianameyi iade yetkisinin gerekçesi olabileceği, mahkeme tarafından iddianame kabul edildikten sonra ise, varsa eksiliklerin kovuşturma aşamasında mahkemesince giderilmesi gerekeceği, yargılama sonucunda ancak aynı Kanunun 223. maddesinin “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” düzenlemesine göre bu maddede yazılı kararlardan birinin verilebileceğinin anlaşılması karşısında; tehdit ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/03/2017 tarihli ve 2016/256 esas, 2017/294 sayılı kararınında isabet bulunmamaktadır.
Mahkemenin karar verilmesine yer ve olanak olmadığına dair kararı davanın esasını çözmeyen bir karar niteliğindedir. Bu nedenle CMK'nın 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma neticesinde yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/03/2017 tarihli ve 2016/256 esas, 2017/294 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 09/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.