Ceza Genel Kurulu 2017/1012 E. , 2020/271 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 31-99
Sanık ... hakkında yağma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin basit hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek değişen suç vasfına göre sanığın TCK'nın 141/1, 62, 51, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2015 tarihli ve 31-99 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.05.2017 tarih ve 17152-6070 sayı ile;
'Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca; 'Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.' hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun'un 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,' nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.06.2017 tarih ve 172063 sayı ile;
'...Olay tarihinde mağdur ve tanığın Öğretmenler Parkı'nda oturdukları sırada yanlarına gelen sanığın mağdurdan cep telefonunu istediği, mağdurun telefonu olmadığını söylemesi üzerine de belinden çıkardığı 10-15 cm büyüklüğündeki bıçağı doğrultarak telefonu bıçak zoruyla aldığı ve olay yerinden uzaklaştığı, bilahare şikâyet üzerine yakalanıp olayı kısmen doğruladığı, ancak mağdurdan telefonu konuşmak için rızasıyla aldığını savunduğu anlaşılmaktadır. Mağdur ve yanındaki arkadaşı olan tanığın beyanları üzerine sanık hakkında Ağır Ceza Mahkemesine yağma suçundan kamu davası açılmış ancak yapılan yargılama sonrasında tanığın sonradan mahkeme aşamasında değişen beyanlarına itibar edilerek sanığın eylemi hırsızlık olarak tavsif edilerek TCK'nın 141/1. maddesi ile tecziyesi cihetine gidilmiştir. Oysa ki, mağdur ve tanık ... olayın sıcağı sıcağına verdikleri 24.01.2015 tarihli emniyetteki ilk ifadelerinde sanığın suça konu cep telefonunu vermek istemeyince bıçak zoruyla aldığını açıkça beyan etmişlerdir. Hayatın olağan akışına bakıldığında da, mağdurun önceden tanımadığı sanığa cep telefonunu kullanması amacıyla rızasıyla vermiş olması mümkün değildir. Bu sebeplerle, sanığın üzerine atılı eylem yağma suçunu oluşturur.' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 14.09.2017 tarih ve 3023-8815 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılan ...'in, ... isimli şahsın belinden çıkardığı bıçağı gösterip cep telefonunu istediği, kendisinin de korkarak cep telefonunu bu şahsa vermek zorunda kaldığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
07.03.2015 tarihli tutanakta; Öğretmenler Parkı'nın etrafında bulunan iş yerlerinin sahipleri ile yapılan görüşmede, parkı görüntüleyen güvenlik kameralarının bulunmadığı, Mustafa ve Rasim Akdoğan isimli şahısların ise tanınmadığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan ... soruşturma aşamasında; 24.01.2015 tarihinde saat 15.45 sıralarında arkadaşı ... ile birlikte parkta oturdukları sırada daha önceden ismen bildiği ve “yurtlu” olarak tanıdığı sanığın yanlarına geldiğini, kendisine hitaben “Telefonunu ver lan, birini arayacağım.” dediğini, vermeyeceğini söylemesi üzerine belinin sağ tarafından 10-15 cm büyüklüğünde kahverengi saplı ekmek bıçağını çıkartarak bıçağın ucunu kendisine doğru tuttuğunu, yeniden “Ver lan telefonu, birisini arayacağım.” dediğini, kendisinin de korkarak elinde bulunan Samsung Galaxy Note 3 model telefonunu sanığa verdiğini, sanığın telefonu alınca konuşur gibi yapıp koşarak yanlarından ayrıldığını, arkadaşı Cem ile birlikte sanığın arkasından koştuklarını ancak yakalayamadıklarını,
Mahkemede önceki beyanından farklı olarak; sanığın kendisine hitaben, “Telefonunu ver lan.” dediğini, ayrıca birisini arayacağından bahsetmediğini,
Katılan ...; oğlu olan ...'in kendisini arayarak sanığın bıçak çekmek suretiyle cep telefonunu aldığını söylediğini, olayı görmediğini, davacı ve şikâyetçi olduğunu,
Tanık ... soruşturma aşamasında; olay tarihinde gündüzleyin arkadaşı olan katılan ... ile birlikte parkta oturdukları sırada “yurtlu” tabir edilen ve ismen tanıdığı sanığın yanlarına geldiğini, katılana hitaben “Telefonunu ver lan, birini arayacağım.” dediğini, katılan vermeyeceğini söyleyince belinden çıkardığı 15 cm uzunluğundaki kahverengi saplı ekmek bıçağını kendilerine doğru tutarak yeniden telefonu istediğini, bunun üzerine katılanın korkarak elindeki telefonu sanığa verdiğini, sanığın konuşur gibi yaptığı telefonla hızlıca oradan uzaklaştığını, peşinden koşmalarına rağmen sanığı yakalayamadıklarını,
Mahkemede önceki beyanından farklı olarak; katılan ... ile birlikte Öğretmenler Parkı'nın yanında bulunan bir iş yerinde çalıştıklarını, olay tarihinde parkta oturdukları sırada sanığın yanlarına geldiğini, katılanın telefonunun elinde olduğunu, sanığın da birisini arayacağını söyleyerek katılandan telefonunu istediğini, katılan vermek istemeyince “Telefonunu ver lan, birini arayacağım.” dediğini, sanığın madde bağımlısı olduğunu bildikleri için katılanın korkudan telefonunu verdiğini, sanığın telefonu aldıktan sonra birisini arıyor gibi yaparak oradan uzaklaştığını, sanığın olay anında bıçak göstermediğini, ancak katılanla birlikte çalıştıkları için bu olaya bağlı olarak katılana karşı mahcup olduğunu, karakolda, sanığın kendilerine bıçak çektiğini söyleyecekleri konusunda aralarında anlaştıklarını, olaydan çok etkilendiklerini, Mustafa isimli bir çalışanlarının bulunmadığını, olay sırasında yanlarında başka kimsenin de olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık emniyette müdafi huzurunda dinlenmesinde; olay tarihinde daha önceden tanıdığı ... ve ...'u, çalıştıkları iş yerinde ziyarete gittiğini, facebook hesabına bakmak için katılandan cep telefonunu istediğini, katılan ile birlikte yaklaşık beş dakika kadar facebook hesabına baktıklarını, daha sonra patronunu aradığını ve konuşarak iş yerinden ayrılıp gittiğini, katılana bıçak göstermediğini, telefonu katılanın rızası ile almış olduğunu, daha sonra suça konu telefonu 100 TL karşılığında sattığını,
Cumhuriyet savcılığında müdafi huzurunda önceki beyanlarından farklı olarak; olay tarihinde daha önceden tanıdığı ve husumeti bulunmayan ... ve ...'un bir iş yerinde oturmakta olduklarını, yanlarına gidip film izlediklerini görünce kendisinin de bir süre onlarla birlikte film izlemeye başladığını, cep telefonunun Mustafa isimli bir şahsın elinde durduğunu, filmi de bu telefondan izlediklerini, daha sonra facebook hesabına girmek için telefonu Mustafa'dan istediğini, katılanın izin vermesi üzerine Mustafa'nın telefonu kendisine uzattığını, telefonu alıp iş yerinin dışına çıkıp oturduğunu, 15-20 dakika facebook hesabına baktığını, patronunu aramak amacıyla ayağa kalkıp yürüyerek telefonla birlikte olay yerinden uzaklaştığını,
Mahkemede önceki beyanlarından farklı olarak; ekonomik sıkıntı içinde olduğunu, olay tarihinde ...'un iş yerine gittiğini, katılan ...'nin de bu iş yerinde çalıştığını, iş yerinin önünde bulundukları sırada facebook hesabına bakmak amacıyla katılan ...'den telefonunu istediğini, katılanın da rızasıyla telefonu kendisine verdiğini, daha sonra birisini arayacağını söylediğini, hatta numarayı katılanın kendisinin tuşlayarak telefonu uzattığını, patronu ile telefonda görüşme yaptığı sırada oradan uzaklaştığını ve Sıhhıye'de tanımadığı birisine 150 TL karşılığında telefonu sattığını, katılana bıçak çekmediğini, olayın parkta meydana gelmediğini, katılanın telefonu kendi rızası ile verdiğine dair ...'un iş yerinde çalışan Mustafa isimli şahıs ile arkadaşı Rasim Akdoğan'ın şahit olduğunu, ancak bu şahısların açık kimlik ve adres bilgilerini bilmediğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın konusunu oluşturan suçlardan olan yağma suçu TCK'nın 148. maddesinde; 'Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; 'Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin, evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.' açıklamalarına yer verilmiştir.
149. maddede de yağma suçunun; 'silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya iş yerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla' işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işleneceğinden, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibarıyla 'mal aleyhine' işlenen bir suçtur.
Uyuşmazlığa konu diğer bir suç olan hırsızlık suçu ise, TCK’nın 141/1. maddesinde; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklinde ifade edilmiştir.
TCK’nın 141/1. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanun'un 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı Kanun'un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir.” biçiminde tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda 'zilyet' kelimesi ile 'başkasına ait' olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden malın çalınması hâlinde de hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Suçun maddi konusu ise başkasına ait taşınır maldır. Bu nedenle malın malikinin bu suçun faili olması mümkün değildir. Suçun mağduru ise malik olabileceği gibi zilyet de olabilir. Çalınan mal, malikin elinden alınmış ise mağdur, malın malikidir. Zilyedin elinden alınmışsa mağdur zilyet, malik ise suçtan zarar görendir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık ile arasında husumet bulunmayan ve sanığa iftira etmesi için bir nedeni olmayan katılanın olayın hemen sonrasında alınan, oluşa uygun ve inandırıcı bulunan, aşamalarda da değişmeyen ifadelerinde, sanığın yanına gelerek kendisinden telefonunu istediğini, vermeyeceğini söylemesi üzerine bu kez belinden çıkardığı ekmek bıçağının ucunu kendisine doğru tutarak yeniden telefonunu istediğini, madde bağımlısı olduğunu bildiği sanıktan korkarak telefonunu sanığa vermek zorunda kaldığını beyan ettiği, tanık ...'un da olayın hemen sonrasında sıcağı sıcağına verdiği ilk ifadesinde sanığın bıçak göstermesi üzerine katılanın korkarak cep telefonunu verdiğini söylemesine rağmen yargılama aşamasında bu anlatımından dönerek sanığın olay anında bıçak göstermediği yönünde beyanda bulunmasının sanığın daha az ceza almasını sağlamak amacına yönelik olduğu gibi tanığın, katılanla birlikte çalıştıkları için bu olaya bağlı olarak katılana karşı mahcup olması nedeniyle sanığın bıçak çektiğini söylediği şeklindeki beyanının da hayatın olağan akışına uygun düşmediğinin anlaşılması karşısında,
Sanığın, katılanın telefonu kendi rızası ile verdiğine dair tanık ...'un iş yerinde çalışan Mustafa isimli şahıs ile arkadaşı Rasim Akdoğan'ın şahit olduğu şeklindeki savunmasına karşın tanık ...'un, iş yerinde Mustafa isimli bir çalışanlarının bulunmadığı, olay sırasında yanlarında başka kimsenin de olmadığı yönündeki beyanı da gözetilerek,
Katılanın istikrarlı beyanları ve tanığın ilk anlatımına üstünlük tanınmak suretiyle sanığın, olay tarihinde parkta birlikte oturmakta olan katılan ve tanığın yanına giderek katılandan cep telefonunu istediği, katılanın vermeyeceğini söylemesi üzerine cep telefonunun kendisine teslim edilmesini sağlamak amacıyla belinden çıkardığı ekmek bıçağını katılana göstererek yeniden telefonu istediği, katılanın kendisine doğrultulan bıçağın etkisiyle madde bağımlısı olduğunu da bildiği sanıktan korkup telefonunu vermesi şeklinde gerçekleşen eylemin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanığın tüm aşamalarda değişen ve tutarlı olmayan beyanlarına itibar edilerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz bulunmaması nedeniyle ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkı dikkate alınmak kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 25.05.2017 tarihli ve 17152-6070 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.03.2015 tarihli ve 31-99 sayılı kararının, sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde basit hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz bulunmaması nedeniyle ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının korunması kaydıyla BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.06.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.