Ceza Genel Kurulu 2012/12-1522 E. , 2013/373 K.ADLİ PARA CEZASININ TAKSİTLENDİRİLMESİTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
Taksirle öldürme suçundan sanık Mustafa D.’nin 5237 sayılı TCK’nun 85/1, 62, 50/1-a, 52 ve 53/6. maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın taksitlendirilmesine yer olmadığına ve 4 ay süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin, Antalya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2007 gün ve 270-386 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 07.07.2009 gün ve 7533-8163 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK'nun 231. maddesindeki 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın türü gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 01.04.2010 gün ve 613-260 sayı ile, sanığın aynı kanun maddeleri uyarınca 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın taksitlendirilmesine yer olmadığına, 4 ay süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hüküm de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.06.2012 gün ve 20927-15804 sayı ile;
“Adli sicil kaydı bulunmayan sanığın, sosyal ve içtimai durumu ile ilgili bir araştırma yapılmamış olması karşısında, hükmedilen adli para cezasının taksitlendirilmemesine karar verilirken, 5237 sayılı TCK'nın 52/4. maddesinde öngörülen nesnel (objektif) ve öznel koşulların değerlendirilip buna ilişkin gerekçelerin gösterilmesi gerektiği gözetilmeden, yasal ve yeterli olmayan ‘sanığa verilen para cezasının miktarı, sanığın sosyal ve içtimai durumu, geçmiş hali’ gerekçe gösterilmek suretiyle para cezasının taksitlendirilmesine yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Berber;“Sanık müdafiinin taksit talebi olmadığı, ayrıca suç tarihi de nazara alınarak dosyada toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre, mahkemenin takdiri yerinde ve kanuna uygun olduğundan sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi gerekir” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.09.2012 gün ve 14473 sayı sayı ile;
“...Dava dosyasındaki sürücü bilgilerinden, sanığın alkollü araç kullanmaktan sürücü belgesinin iptal edildiği, 21.11.2005 tarihinde tekrar verildiği, kural iptallerinden çok sayıda ceza puanının olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca önceki bozma ilamı üzerine, bozma ilamına karşı yazılan talimatta, usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen sanığın duruşmaya katılmadığı, mazeret de bildirmediği görülmektedir. Sanık ve müdafiinin yargılama aşamasında ve temyiz dilekçelerinde taksitlendirme talepleri yoktur. Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi sonucunda mahkemenin para cezasının taksitlendirilmesine yer olmadığı, taksidin infazda değerlendirilmesine dair kararı ve gösterdiği gerekçe yeterlidir ve TCK'nun 52/4. maddesine uygundur' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Dairesince 19.11.2012 gün ve 27077-24455 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda; Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemenin sanığın adli para cezasını taksitlendirmeme gerekçesinin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
Sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olduğu iddiasıyla kamu davası açıldığı, sanık müdafiinin 16.04.2007 günlü oturumda lehe olan tüm hükümlerin uygulanmasını istediği, ancak ne sanık ne de müdafinin taksitlendirme konusunda özel bir talebinin olmadığı, hem bozmadan önceki hem de bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda sanığın 12.100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 'para cezasının miktarı, sanığın sosyal ve içtimai durumu nazara alınarak cezanın taksitlendirilmesine yer olmadığına, taksitin infazda takdirine' karar verildiği, sanık müdafiin her iki hükme yönelik temyiz dilekçelerinde para cezasının taksitlendirilmemesine ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı, gerek soruşturma, gerekse kovuşturma sırasında sanığın özel olarak sosyal ve ekonomik durumunun araştırılmadığı, dosya içeresindeki bilgi ve belgelerden evli ve 3 çocuklu olduğu, sabıkasının bulunmadığı, sanığın pazarlamacılık yaptığını, kazaya karışan ve sürücülüğünü yaptığı aracın sahibi olduğunu, aylık gelirinin 400-600 Lira olduğunu beyan ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Adli para cezasının mahkemece hükümde taksitlendirilmesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52/4. maddesinde;
“Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.” biçiminde,
Cumhuriyet Başsavcılığınca infazda taksitlendirilmesi ise 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/6. maddesinde;
“Hükümde, adlî para cezası takside bağlanmamış ise, bir aylık süre içinde adlî para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilir. İlk taksidin süresinde ödenmemesi hâlinde, verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalır” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, mahkemece sanığın ekonomik ve şahsi halleri göz önünde bulundurularak gerek doğrudan hükmolunan, gerekse hapis cezasından çevrilen adli para cezasının belirli taksitler halinde ödenmesine veya ödemesi için mehil verilmesine karar verilebilecektir. Ancak mahkemenin bu seçeneklerden yalnızca birine hükmetmesi gerekmekte olup, başka bir anlatımla hem süre verme hem de taksitlendirme bir arada uygulanamayacakır.
Taksit süresi iki yılı geçemeyecek ve taksit miktarı da dörtten az olamayacaktır. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilecektir. Bununla birlikte bu husus mahkeme ilâmında yazılı olmasa bile Cumhuriyet Başsavcılığınca ödenmeyen adli para cezası hapse çevrilecektir. Ancak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adlî para cezası ödenmediğinden bahisle hapse dönüştürülemeyecektir. Bu durumda ilâm, adlî para cezasının tahsili için Cumhuriyet Başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verilecek, tahsilat da 6183 sayılı Kanuna göre yapılacaktır. Kararda ayrıca taksit aralıklarının da gösterilmesi gerekir. Bu konudaki eksiklik olağan ya da olağanüstü bir kanun yolun müracaatı sonucunda temyiz merciince düzeltilmedikçe infaz aşamasında mahkemesinden karar alınarak giderilmesi mümkün değildir. Ancak, hükümde kullanılan ibarelerden taksit aralıklarının saptanabilmesi imkanının bulunması halinde, örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.6.2001 gün ve 141-139 sayılı kararında belirtildiği üzere, kararda para cezası 2 senede 24 eşit taksitte ödenmesi şeklinde taksitlendirmiş ise, açıkça taksit aralıklarının gösterilmemiş olması bozma nedeni teşkil etmeyecektir.
Hükümde taksitlendirilme yapılmış ise cezanın artık buna göre infaz edilmesi gerektiğinden, Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir taksitlendirilme yapılamayacaktır. Ancak hükümde adlî para cezası takside bağlanmamış ise Cumhuriyet Başsavcılığınca bir aylık süre içinde adlî para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verebilecek, ilk taksidin süresinde ödenmemesi hâlinde, verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalacaktır.
Taksitlendirme hiç şüphesiz adli para cezasının bir defada ödenmesi seçeneğine göre sanık lehine bir düzenleme olduğundan, lehe olan hükümlerin uygulanması talebinin taksitlendirmeyi de kapsadığının kabulü gerekir. Bu nedenle bu taleple ilgili gerekçe gösterilmek suretiyle olumlu veya olumsuz bir karar verilmelidir. Sadece şeklen bir gerekçe gösterilmesi de yeterli olmayıp bu gerekçe, sanığın ekonomik ve şahsi halinin isabetle takdir edildiğini de gösterecek biçimde, dosya kapsamına uygun, geçerli ve yasal olmalıdır.
Mahkemece adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verilirken esas alınması gereken kanuni ölçüt sanığın ekonomik durumu ve şahsi halidir. TCK'nun 52/2. maddesi uyarınca gün adli para cezasının bir gün karşılığı ödenmesi gereken para miktarının belirlenmesinde de esas alınan bu ölçütlerden, sanığın ekonomik durumundan anlaşılması gereken, sanığın mal varlığı, gelir ve sabit giderlerinin miktarı, şahsi halinden anlaşılması gereken ise medeni durumu ve bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı gibi ekonomik durumunu etkileyen diğer halleridir. Adli para cezasının taksitlendirilmesinde esas alınan bu ölçütler tamamen sanığın ekonomik ve şahsi durumu ile alakalı olup işlenen suçla, sanığın ekonomik ve şahsi durumu dışında kalan diğer halleri ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu ölçütlerin amacı cezanın bireyselleştirilerek suç işleyen farklı maddi durumdaki kişiler arasındaki eşitsizliği gidermektir.
Hakim, ekonomik durumu ve şahsi hali ile ilgili en iyi bilgi sahibi olan sanığın bu husustaki taleplerini dikkate alarak infaz aşamasında taksitlendirme imkanının bulunduğunu da gözetip, belirtilen ölçütler kapsamında değerlendirme yapmalı ve kanunun o suç için öngördüğü adli para cezası tercihini veya hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini anlamsız kılmayacak biçimde taksitlendirme konusunda bir karar vermelidir. Bu konuda hakimin isabetli bir karar verebilmesi için sanığın ekonomik durumu ve şahsi hali ile ilgili takdire yetecek ölçüde bilgi sahibi olması gerekir. Nitekim, CMK'nun 147/1-g maddesinde asgari oranda bunu sağlamaya yönelik olarak, ifade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınacağı öngörülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Ekonomik durumu ve şahsi hali ile ilgili en iyi bilgi sahibi olan sanığın kendisi ve vekaletnameli müdafiinin yargılama boyunca adli para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin somut herhangi bir talepte bulunmadıkları, hem ilk hem de bozmadan sonra kurulan hükümde adli para cezasının taksitlendirilmemesine karşın temyiz dilekçelerinde bu yönde bir itiraz ileri sürmedikleri nazara alındığında, esnaf olup, pazarlamacılık yapan, sürücülüğünü yaptığı aracın da sahibi olduğunu belirten sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının taksitlendirilmemesine ve taksidin infazda takdirine karar veren yerel mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, bu yönde gösterilen gerekçe de yasal, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve on Genel Kurul Üyesi; 'evli, üç bekâr çocuğu bulunan ve aylık gelirinin 400-600 Lira arasında olduğu anlaşılan sanığın, ekonomik ve şahsi haline uymayacak biçimde ve yasal olmayan gerekçelerle adli para cezasının taksitlendirilmemesi doğru değildir. Bu nedenle itirazın reddine karar verilmelidir' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 21.06.2012 gün ve 20927-15804 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Antalya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.04.2010 gün ve 613-260 sayılı kararının ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.07.2013 günü yapılan ilk müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 17.09.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.