Ceza Genel Kurulu 2017/837 E. , 2021/376 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 43-267
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'in TCK'nın 85/1, 62, 50/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 15.200 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin ... 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.01.2014 tarihli ve 311-18 sayılı hükmün sanık ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.11.2015 tarih ve 21-16590 sayı ile;
'...Olay tarihinde, ölenin motorsikleti ile gece vakti, meskun mahalde, bölünmüş tek yönlü yolda seyrettiği esnada gidiş istikametine göre yolun sağından yola giren ve karşıdan karşıya geçmekte olan sanık yayaya, motorsiklet sürücüsünün çarpması neticesinde, motorsikletin devrildiği ve sürücüsünün öldüğü olayda; yayaların sanık sıfatını alabileceği Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18.02.2014 tarih, 2013/12-10 esas-2014/80 sayılı ilamı ile belirtilmiş ise de; tarafsız tanıkların aşamalardaki beyanlarında, sanığın, karşıdan karşıya geçmeye çalıştığı esnada birden motorsikletin çarptığını, motorsikletin hızlı olduğunu ifade etmeleri karşısında; mahal şartlarına göre hızını ayarlamayarak süratli bir şekilde seyreden motorsiklet sürücüsünün karşıdan karşıya geçmekte olan dosya içeriğine göre ve yola aniden girerek ölenin seyrini bozduğuna dair bir belirleme yapılmayan sanığa çarpması sonucu ölmesi neticesinde, sanık yayaya kusur izafe edilemeyeceği gözetilmeksizin, sanık hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi,' isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Albayrak; 'Yayanın sanık olarak yargılanamayacağını ifade ederken, kastettiğimiz suçun oluşumunun özelliğinden dolayı karayolu ulaşımında trafik kazasına karışan araç ile yolda yürümekte olan insanın çarpışan veya çarpışma ile karşı karşıya kalan kişi olması hâlidir. Yoksa aracını yol kenarına bırakıp giden kişi bu eyleminden zararlı bir sonuç doğduğunda kusurlu olması hâlinde tabi ki sanık olarak yargılanabilecektir. Çünkü dikkat ve özen yükümlülüğüne uymamanın meydana getirdiği netice dolayısıyla kişi kusurludur.
1-Türk Ceza Kanunu'nda trafikle ilgili iki suç tipi bulunmaktadır. Bunlardan biri 179. maddedeki 'Trafik güvenliğini (kasten) tehlikeye sokma' suçu ile 180. maddedeki 'Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma' suçudur.
Bu suçlardan kasten işlenen 179. maddenin fıkralarında insanın (yayanın) bizzat vücut bütünlüğü ile kasten trafik güvenliğini tehlikeye sokmasında (Örneğin, kırmızı ışıkta geçmesi, yola atlama, yola yatma) sanık olması kabul edilmemiştir.
Maddenin birinci fıkrasında sürücü olmayanların, yani insanların (yayanın) hep ortaya koydukları maddi bir engel, koyma, kaldırma ve bozmadan bahsedilmiştir. İkinci ve üçüncü fıkralarında ise sürücülerin kasten sebebiyet verdikleri tehlikeli hâller suç olarak gösterilmiştir.
Aynı şekilde 180. maddedeki 'Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma' suçunda insanların (yayaların) sanık olabilecekleri kabul edilmiş, ancak madde de tehlikeye sokmanın deniz, hava veya demiryolu ulaşımında olması hâli düzenlenmiştir. Karayolu ulaşımıyla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Denizde yüzen deniz ulaşımını, raylar üzerinde gezen demiryolu ulaşımını, havaalanında gezen havayolu ulaşımını taksirle tehlikeye soktuğunda taksirle işlenen bu suçlar oluşmakta, buna mukabil aynı hareketler karayolunda yapıldığında suç olarak değil kabahat olarak kabul edilmektedir.
Kısaca Türk Ceza Kanunun'da karayolu ulaşımıyla ilgili hem kasten hem de taksirle işlenen suçlarda yayanın (insanın) sanık olması, vücut bütünlüğünün neticeye sebep olması halinde fail olması kabul edilmemiştir. Bu durum yerinde, bilinçli bir tercih ve düzenlemedir.
2-2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun yedinci kısmının başlığı 'Trafik Kazalarıdır'
Bu bölüm dört maddeden oluşmakta ve kazayla ilgili olarak sürücüler için düzenlemeler getirilmiştir. Bu bölümün son maddesi olan 84. madde ise 'Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller' başlığı altında sürücüler için 12 asli kusurlu hâl gösterilmiş, yayalarla ilgili, yayaların kusurlarının tespiti ve asli kusurlu sayılan hiçbir hâl gösterilmemiştir.
Maddedeki sıralama dahi trafik kazalarında kişilerin sanık olamayacaklarının en önemli göstergesidir.
3-Yine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu sürücücüler için birçok düzenleme getirmiştir.
Bunlar sağlık şartı ki, gözün görmesi, kulağın işitmesi yeterli görülmemiş ayrıca bunlar için hekim raporu, sürücü olmak için kullanılacak araca uygun sürücü belgesi ve trafiğe elverişli araçla yola çıkılması gibi birçok koşul öngörülmüştür.
Bunun yanında yaya olmak için bunlardan hiç birisi aranmamış, demek ki öyle kolay sürücü olunamıyor. İşte bu bile yaya ile sürücü arasındaki farkı ortaya koymaktadır.
Sürücünün ticari taşıma yapması hâlinde 24 saatlik sürede 9 saatten ve devamlı olarak 4.5 saatten fazla araç sürmesi yasaklandığı (Yönetmelik, m.98) halde yayalar için yasaklanan bir yürüme süresi veya mesafesi bulunmamaktadır.
4- Ceza Genel Kurulunun yayanın sanık olamayacak olduğuna dair 13.12.1993 tarih ve 1993/221 Esas ve 1993/317 sayılı kararında açıkça belirtildiği gibi, taksirin unsurlarından biri de neticenin öngörülebilir olmasıdır. Bunu hem yaya hem de sürücü olarak ayrı ayrı değerlendirdiğimizde trafikte araçla karşı karşıya kalan yayanın önceliği, önce kendi canının zarar görmemesidir.
Olayımızda olduğu gibi karşıya geçmeye çalışan yaya sanığımızın öngördüğü netice çok dikkatli geçmem lazım kazaya sebebiyet vermemem gerekir, aksi takdirde yaralanır veya ölebilirim. Öngördüğü netice budur. Başka bir anlatımla araç bana çarpar, ben de yaralanırım ama, bunun yanında sürücü de, yanındakiler de yaralanır veya ölür şeklinde düşünmez. Çünkü demir yığınına çarpmada çarpan canlı zarar görür. Dolayısıyla öngörülen kendisi hakkındaki neticedir.
Aynı şekilde sürücü olarak olaya baktığımızda da yayayla karşı karşıya geldiğimizde ne düşünürüz. 'Ben bu yayaya çarpmayayım.' o anda öngörülen yayanın yaralanmamasıdır. Hatta belirtilen husus sürücüler bakımından o kadar önemsenir ki yolda bir yaban hayvanına, köpeğe çarpmamak için çeşitli manevralar yapılır ve neticesinde araç sürücüleri ve içindekiler yaralanır veya ölürler. İşte sürücülerin öngördüğü ve olmamasını istediği yayaya çarpmamaktır.
5-Yüksek Ceza Genel Kurulundan geçen 21.1.2014 tarih, 2013/405 Esas ve 2014/22 sayılı kararda, kendisine yeşil ışık yandığı ve yeşil ışıkta geçtiği hâlde ölümlü trafik kazasında sanık sürücünün kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Olaya konu kararda mahkeme yeşil ışıkta geçen sürücüyü kusursuz bulmuş, verdiği beraat kararında ısrar edince dosya Yüksek Genel Kurula gelmiş, sürücüler ışıklara yaklaştıklarında hızlarını azaltmak zorunda olmaları nedeniyle kendilerine yeşil ışık yansa bile her zaman kusursuz olamayacakları kabul edilmiştir.
Yayalardan yürüyüş hızlarını azaltmaları gerekir diye pozitif bir hukuk kuralı veya ortak bir hayat tecrübesi yoktur. Öyle olmuş olsaydı yeşil ışıkta hızlıca geçmeyen yaya içinde kusur kabul edip, onları da sanık yapmamız gerekirdi.
6-Yaşam alanları insanlar için vardır, teknolojik gelişmeler, çağın bir çok sorunları, insanların ruh yapılarını bozmuştur. Onun için yayalar dalgın, düşünceli ve unutkan olmaları nedeniyle her zaman trafik kurallarını ihlâl etmeleri ihtimalleri daha fazladır. Bundan dolayı korunmaları gerekir. İşin bu yönü de düşünülerek yayaların trafik kazalarında sanık olarak yargılanmamaları kabul edilmiş, nitekim 90 yıllık ceza uygulaması da bu yöndedir.
7-Yayaların karıştıkları trafik kazalarında kusuru olan yayanın sanık olması, işin içinden çıkılmaz bir uygulama olarak karşımıza çıkacaktır. Her gün örneklerini gördüğümüz, okul çıkışında çocukların, köy yolu kenarında yürüyen yayaların fabrika çıkışı işçilerin kazaya sebebiyet vermeleri halinde binlercesinin sanık olması sonucunu doğurur ki bunun pratikte uygulaması ve bu kişilerin yakalanıp yargılama makamları önüne çıkarılmaları düşünüldüğünde karmaşık bir sorunlar yumağı oluşturacağı muhakkaktır.
8-Trafik kazasına sebep olan sürücü ve yaya eşit kusurlu olduğu bir olayda meydana gelen ölümün aracın çarpması sonucu mu ya da yayanın çarpması sonucu mu meydana geldiği düşünüldüğünde aracın çarptığının kabulü gerekeceği ve neticeyi oluşturanın yaya olmadığı açıktır. Görüldüğü gibi neticeyi oluşturmada elverişlilik olma bakımından da yayanın hareketi, sonucu meydana getirmeye elverişli değildir.
9-Yayanın sanık olarak kabul edilemeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını söylemiyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.
Yayanın ceza davasında sanık olarak gösterilmesi ceza adalet sistemine katkı sağlayan bir uygulama da değildir. Bu uygulama ile de yayaların trafik kazalarında daha dikkatli davranacaklarını da ileri sürmek de mümkün değildir. Yayalar da sanık olarak yargılanır demek için bilimsel ve hukuksal yanını düşünmeden karşılaşılan günlük hareketlerden hareketle varılan bir sonuçtur. Tarihsel gelişime baktığımızda karşımıza cezalandırıcı adalet, ıslah edici adalet, ve onarıcı anlayışı çıkmaktadır. Bunlardan en sonuncusu olan onarıcı adaletten ayrı olarak günümüzde bir adım ötesi 'dönüştürücü adalet' fikri tartışılmaya başlanmıştır. Bu görüşe göre; bir oluştan başka bir oluşa geçiş, bu geçiş yıkıp yeniden yapma değil, mevcut olana olumlu katkıda bulunarak faili suç dışı bir hayata kanalize etme demektir. Buna kısaca yanlışlık yapanı doğru yola sevketme, kötüyü iyiye dönüştürme süreci de denir. (Ceza Adaleti, Mehmet Arıcan, ..., 2009, s.71)
İşte bu amaçla yayanın meydana getirdiği maddi ve manevi zararı tazmin etmesi amacının gerçekleşmesine yardımcı olmanın da onun sanık olarak değil, tazminat davasının davalısı olarak yargılanmasıdır düşüncesiyle ve olayımızda yayanın sanık olduğu kabul edilirse kusurunun bulunduğunu düşündüğümüzde sayın çoğunluğun yayayı sanık kabul eden görüşlerine katılmıyoruz.' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 03.05.2016 tarih ve 43-267 sayı ile;
'...Kusura ilişkin Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 05.07.2013 tarihli raporunda, maktul sürücünün sağ şeritte seyrine devam ettiği, sanığın ise olay mahallinde bulunan yaya alt geçidini kullanarak yolu geçmesinin gerekmesine rağmen kontrolsüzce geçiş için kaplamaya girip maktulün istikamet şeridini kapatarak ilk geçiş hakkını sürücü yönetimindeki motosiklete vermeme nedeniyle olayda asli kusurlu olduğunun açıklandığı, gerek kaza tespit tutanağı, gerekse Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesine ait kusur raporunun dosya kapsamı ve delillere uygun bulunduğu, sanık yayanın yola aniden girerek ölenin seyrini bozarak kazaya neden olup, sürücünün ölümüne yol açtığı, kazanın sanığın kusurlu davranışını sonucu meydana gelip olayda nedensellik bağının bulunduğu, kaza mahallinde yaya geçidi ve trafik lambasının bulunmayıp, kazanın olduğu noktada yaya alt geçidinin bulunduğu, kazanın meydana geldiği yerin yaya trafiğine açık ve uygun olmadığı, yalnızca araçların kullanımına tahsis edilmiş bulunduğu, sanığın yola girmesi nedeniyle ölenin seyrini bozduğunun tüm delillerden açıklıkla anlaşıldığı görülerek Yargıtay bozma ilamına uyulmamış, mahkememizin önceki kararında ısrar olunmuştur.' şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.09.2016 tarihli ve 278850 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1219-965 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.04.2017 tarih ve 115-3522 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Trafik kazası tespit tutanağına göre; 05.12.2012 tarihinde saat 18.14 sıralarında ...’un sevk ve idaresindeki motosiklet ile 'Sahil Güney Yolu'nu takiben Sirkeci istikametine doğru yolun sağ şeridinde seyir hâlindeyken, yolun sağ tarafındaki yaya alt geçidini kullanmayarak yola aniden çıkan yaya ...’e çarpması neticesinde hayatını kaybettiği, yaya ...’in ise yaralandığı, kazanın oluşumunda yaya ...’in yaya kusurlarından olan “Yola birden bire çıkmak” kuralını ihlal ettiği; kazanın, yerleşim yeri içerisinde, aydınlatmanın, yol şerit çizgisinin ve yaya kaldırımının bulunduğu, trafik işaret levhası, trafik lambası, banket ve görüşe engel bir cismin bulunmadığı, gece vakti, bulutlu havada, bölünmüş tek yönlü, eğimsiz, düz, 10 metre genişliğindeki kuru ve asfalt kaplama yolda gerçekleştiği,
06.12.2012 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; olay yerinin Sahil Kennedy Caddesi, 'Galeria AVM karşısı EFES BEER-HAUSE' isimli iş yerinin karşısındaki Zeytinburnu istikametine giden yol üzerinde meydana geldiği, yol üzerindeki en sağ şeritte refüje yakın yerde ...’un ölmüş olarak bulunduğu, ölenin 37 metre ilerisinde motosikletinin olduğu, ölen ile motosiklet arası zeminde motosiklet parçalarının kısmen dağılmış hâlde görüldüğü, motosikletin ön kısım plastik aksamının kırılmış, far bölümünün aşağı doğru sarkmış vaziyette olduğu, motosiklet direksiyonunun sağ kolunda takılı bulunan kaskın çene bölümünde sürtünme izlerine rastlandığı, ilk çarpma noktasının hem kuzey hem de güney tarafındaki kaldırımlarda yaya alt geçidi giriş ve çıkışlarının olduğu,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 21.01.2013 tarihli otopsi raporuna göre; trafik kazası sonucu ölen ...’un kanında etanol ve metanol olmadığı, kanında ve safrada uyutucu ve uyuşturucu maddelerin bulunmadığı, kişinin ölümünün künt kafa ve göğüs travmasına bağlı kafa ve vertebra kemik kırıklarıyla birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiği,
Adli Tıp Kurumu ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 14.02.2013 tarihli rapora göre; trafik kazası nedeniyle hastaneye getirilen sanığın mevcut lezyonlara neden olan yaralanmasının, yaşamını tehlikeye soktuğu, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığı, kişide tarif edilen kırıkların hayat fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkileyecek nitelikte olduğu,
05.07.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporuna göre; olay mahallindeki mobese kamerasının görüş alanına girmemesi nedeniyle olayın oluş şeklinin kamera görüntüsü yardımıyla tespitinin mümkün olmadığı, olay görüntülerini içerir CD’nin incelemesinde; yaya sanığın hareketlerinin belirlenemediği, kameranın görüş açısına 0,45. saniyede motosiklete ait farın girdiği, farın 0,49. saniyede söndüğü, mevcut verilere göre olayın, ölenin motosikletiyle '... Sahil Yolu' üzerinde Sirkeci istikametine sağ şeridi takiben seyir hâliydeyken, seyir istikametine göre yolun sağından karşıya geçiş için kaplamaya giren yaya sanığa çarpması neticesinde gerçekleştiği, olay mahalline yaklaşık 23 metre uzaklıkta yaya alt geçidinin bulunduğu; kazanın oluşumunda ölenin, sağ şeritte seyrine devam ettiği sırada kontrolsüzce kaplama alanına girerek istikamet şeridini kapatan yaya nedeniyle olayı önleme imkânı bulunmadığından olayda atfı kabil kusurunun bulunmadığı; sanığın ise olay mahallinde bulunan yaya alt geçidini kullanarak karşıya geçmesi gerekirken, gece vakti kontrolsüzce geçiş için kaplamaya girerek ölenin istikamet şeridini kapattığı ve ilk geçiş hakkını ölenin yönetimindeki motorsiklete vermemek suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile asli kusurlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ...; ölenin babası olduğunu, olayı görmediğini, şikâyetçi olmadığını,
Tanık ...; arkadaşı olan ...’ın sevk ve idaresindeki araçla 'Sahil Yolu' Kennedy Caddesi üzerinden Florya - Eminönü istikametine doğru sol şeritte seyir hâlinde oldukları sırada 'Ataköy Galleria AVM' önüne geldiklerinde en sağ şeritte ilerleyen plakasını net olarak göremediği ölenin kullandığı motosikletin, içerisinde bulunduğu aracı geçerek ilerlediğini, ölenin motosikletiyle 100 metre kadar daha ilerleyip 'Ataköy Dünya Göz Hastanesi' önüne geldiğinde yolun sağından soluna geçmeye çalışan yaya sanığa sağ şerit üzerinde şiddetli bir şekilde çarptığını, motosikletin sağ şeritte 100-150 metre sürüklenerek aynı şeritte kaldığını, ölenin yerden havalanıp yine sağ şeride düştüğünü, yaya sanığın ise içerisinde bulunduğu aracın 20-25 metre önüne düştüğünü, arkadaşı ile aracı durdurup aşağıya inerek çevredeki vatandaşlarla birlikte trafiği durdurduklarını ve ilgilileri aradıklarını,
Tanık ... kollukta; sevk ve idaresindeki araçla 'Sahil Yolu' Kennedy Caddesi üzerinden Florya - Eminönü istikametine doğru sol şeritte seyir hâlinde olduğu sırada 'Ataköy Galleria AVM' önüne geldiğinde en sağ şeritte ilerleyen plakasını net olarak göremediği ölenin kullandığı motosikletin, kendi yönetimindeki aracı geçerek ilerlediğini, ölenin motosikletiyle 100 metre kadar daha ilerleyip Ataköy Dünya Göz Hastanesi önüne geldiğinde yolun sağından soluna geçmeye çalışan yaya sanığa sağ şerit üzerinde şiddetli bir şekilde çarptığını, motosikletin sağ şeritte 100-150 metre sürüklenerek aynı şeritte kaldığını, ölenin yerden havalanıp yine sağ şeride düştüğünü, yaya sanığın ise kendi seyrettiği şeridin 20-25 metre ilerisine düştüğünü, aracını bulunduğu yere bırakarak çevredeki vatandaşlarla birlikte trafiği durdurduklarını ve ilgilileri aradıklarını, mahkemede ek olarak; yaya sanığın yaya geçidi olmayan yerden karşıdan karşıya geçmeye çalıştığını ve birden ölenin sanığa çarptığını, sanığın geçtiği yerde trafik lambasının da bulunmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ...; olayı hatırlamadığını, kaza nedeniyle kendisinin de yaralandığını, beyin kanaması geçirdiğini, kaza öncesi psikolojik probleminin bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç, ancak kastla, işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hâllerde taksirle de işlenebilecektir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, TCK’nın 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 07.06.2001 tarihli ve 54-120 ile 06.10.2009 tarihli ve 189-220 sayılı kararlarında da; 'Taksir istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.' açıklamalarına yer verilmiştir.
Öğretide de benimsendiği üzere Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, 5. bentte yer alan neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlâl eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden sözedilemek için de kanunî tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkanının mevcut olması aranmıştır.
Bilindiği üzere, failin iradesi kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığı takdirde, bir takım zararlı neticelerin doğabileceği öngörülebiliyorsa taksir söz konusu olacaktır. Yapılan hareketin neticesi ortak tecrübeye göre öngörülemiyorsa ve hukuken de böyle bir yükümlülük getirilmemişse, taksirli hareketten söz edilemeyecek, 'kaza' ya da 'tesadüf' olarak adlandırılan bu hâl nedeniyle cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir.
Diğer bir anlatımla; taksirle işlenen suçlarda icrai ya da ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmekte olup, iradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de kaza ya da tesadüf söz konusu olacağından, failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir. Öngörülebilme, belirli niteliklere sahip olan failin gerçekleştireceği hareketinin zararlı neticelerini tahmin edebilmesi imkanı olarak açıklanabilecek olup, öngörülebilme imkansız ise, kaza ve tesadüf söz konusu olacaktır.
Aslında öngörülebilirlik, taksiri kaza ve tesadüften ayırdığı gibi, ayrıca bilinçli - bilinçsiz taksir ayrımında da önem arzetmektedir. TCK’nın 22/3. fıkrasında ise bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış ve bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hâli, bunu öngörmemiş olan kimsenin hâli ile bir tutulamayacağından ve neticeyi öngören kimse ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlü olduğundan, neticeyi öngöremeyen faile oranla yaptırımı ağırlaştırılarak cezasının artırılması öngörülmüştür. Özetle, öngörülebilir neticenin öngörülmemiş olması taksirin basit şekli, öngörülebilir neticenin öngörülmüş ancak istenmemiş olması hâli ise bilinçli taksir olarak nitelenecek, neticenin istenmesi hâlinde ise kasıt gündeme gelecektir.
Taksirle işlenen suçlarda 'neticenin öngörülebilirliği' şartı ile ilgili olarak Ceza Genel Kurulunun 12.10.2004 tarihli ve 163-194 sayılı kararında; 'Neticenin istenmemiş olması (iradi olmaması), taksirin önemli bir özelliğini oluşturmakta ve onu kasttan ayırmaktadır. Yine, neticenin öngörülebilir olması, taksirin başlıca şartını hatta sınırını oluşturur. Netice öngörülebilir değilse, bu gibi neticeleri doğurabilecek hareketlerde bulunmaktan çekinmesi kimseden doğal olarak istenemeyeceği için, ortada kusurluluk kalmaz ve artık bir kaza veya tesadüfün bulunduğundan söz edilir'; 11.05.2004 tarihli ve 97-115 sayılı kararında da; 'Neticenin öngörülebilmesi (tahmin edilebilmesi) ise failin hareketlerinin sonuçlarını tahmin edebilme yeteneğini ifade eder. Bu bakımdan failce neticenin öngörülebilir olup olmadığının belirlenmesi bakımından failin yaş, görgü, meslek vs. gibi niteliklerinin nazara alınmasını zorunlu kılar. Zira öngörülebilmenin imkansız olması durumunda taksirden değil, kaza ve tesadüflerden söz edilebilir.
Öngörebilme olanağının belirlenmesinde nasıl bir ölçüt uygulanacağı hususu uygulama ve öğretide de tartışılmış, failin kişisel niteliklerini gözönünde bulunduran subjektif görüş eğilim kazanmıştır. Bu görüşe göre failin görgüsü, sosyal seviyesi, yaşam tecrübesi, bedeni ve akli hali, zeka düzeyi gibi hususlar öngörme olanağının belirlenmesinde nazara alınacaktır' açıklamalarına yer verilmiştir.
Öğretide de; sonucun öngörülebilirliğinin, failin içinde bulunduğu, sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, bilgi düzeyi ve failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanması gerektiği, öngörülebilir sonucun, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp, failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlar olduğu, fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup, sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmadığı görüşleri ileri sürülmüştür. (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 8. Bası, ..., 2012, s. 358 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, ..., 2013, s. 277; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 6. Bası, ..., 2013, s.219; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, ..., 2013, s.216 vd.)
Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Ceza Kanunu’nun taksirle yaralama ve taksirle öldürme suçlarına ilişkin hükümleri ile Karayolları Trafik Kanunu’nun konuyla ilgili düzenlemelerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
TCK'nın 'Taksirle yaralama' başlıklı 89. maddesi; '(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.',
'Taksirle öldürme' başlıklı 85. maddesi ise; '(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.',
Şeklinde düzenlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 'Tanımlar' başlıklı 3. maddesinde trafik; yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hâl ve hareketleri olarak tanımlanmış, 'Karayollarında trafiğin akışı' başlıklı 46. maddesinde sürücülerin, 81. maddesinde trafik kazalarına karışanların uymak zorunda olduğu kurallar hüküm altına alınmış ve anılan kurallara uymayanlar için idari para cezaları öngörülmüş, 68. maddesinde ise; 'Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.
a) Yayalar, aşağıda sayılan haller dışında, taşıt yolu bitişiğinde ve yakınında yaya yolu, banket veya alan varsa burada yürümek zorundadır.
1. Yönetmelikte belirtilen tedbirler alınmak şartı ile diğer yayalar için ciddi rahatsızlık verecek boyutta eşyaları iten veya taşıyan kişiler ile, taşıt yolunun en sağ şeridinden fazla kısmını işgal etmemek, gece ve gündüz görüşün az olduğu hallerde de imkan oranında tek sıra halinde yürümek şartı ile bir yetkili veya görevli yönetiminde düzenli şekilde yürüyen yaya kafileleri taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler.
2. Yayaların yürümesine ayrılmış kısımların kullanılmasının mümkün olmaması veya bulunmaması hallerinde yayalar, bisiklet trafiğine engel olmamak şartı ile bisiklet yolunda bisiklet yolu yoksa taşıt yolu üzerinde, imkan oranında taşıt yolu kenarına yakın olmak şartı ile yürüyebilirler.
3. Her iki tarafında, yaya yolu ve banket bulunmayan veya kullanılır durumda olmayan iki yönlü trafiğin kullanıldığı karayollarında yaya kafileleri dışındaki yayalar, taşıt yolunun sol kenarını izlemek zorundadır.
b) Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır.
Yayalar, bu yerlerden geçerken;
1. Yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde, geçitte yayalar için ışıklı işaret varsa bu işaretlere uymak,
2. Geçitte yayalar için ışıklı işaret yoksa ve geçit sadece taşıt trafiği ışıklı işareti veya yetkili kişi tarafından yönetiliyorsa geçecekleri doğrultu açıldıktan sonra taşıt yoluna girmek,
3. Işıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak,
Zorundadırlar.
Ancak, yüz metre kadar mesafede yaya geçidi veya kavşak bulunmayan yerlerde yayalar, taşıt trafiği için bir engel teşkil etmemek şartı ile ve yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa doğrultuda ve en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilirler.
c) Yaya yollarında, geçitlerde veya zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışlarda bulunmaları veya buraları saygısızca kullanmaları yasaktır.
Bu madde hükümlerine uymayan yayalar 1.800.000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.' şeklindeki hükme yer verilerek yayaların uyacakları kurallar belirlenmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 'Karayollarında trafiğin akışı ve karayolunun kullanılması' başlıklı 94. maddesinde; 'Karayollarında trafik sağdan akar.
Aksine bir hüküm veya işaret bulunmadıkça karayollarında;
...C) Yayalar;
Bu Yönetmeliğin 95 inci maddesinde sayılan hal ve şartlar dışında;
a) Taşıt yolu bitişiğindeki ve yakınındaki yaya yolu, banket ve alanlarda yürümek, buralarda ve mecburi hallerde taşıt yolunda yürüme halinde bu Yönetmeliğin 138 ncı maddesindeki şartlara uymak,
b) Taşıt yolunun karşı tarafına; yaya ve okul geçitleri ile kavşak giriş ve çıkışlarından, bunların bulunmadığı yerlerde ise, şartlarına uyulmak suretiyle taşıt yolunun uygun kısımlarından geçmek,
c) Yaya ve okul geçitlerinden geçerken, geçidin sağ bölümünden yürümek,
Zorundadırlar.',
'Trafik İşaretlerine Uyma' başlıklı 95. maddesinde; 'Araç ve hayvan sürücüleri ile yayalar yolu kullanırken;
a) Trafiği düzenleme ve denetlemeye yetkili üniformalı veya özel işaret taşıyan görevlilerin uyarı ve işaretlerine,
b) Işıklı ve sesli trafik işaretlerine,
c) Trafik işaret levhaları, tertipleri ve yer işaretlemelerine,
d) Trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olarak Karayolları Trafik Kanununda ve Karayolları Trafik Yönetmeliğinde gösterilen diğer kural, yasak, zorunluluk ve yükümlülüklere,
Uymak zorundadırlar.
Bunlara uymadaki öncelik yukarıda yapılan sıralamaya göredir.',
'Yayalar' başlıklı 138. maddesinde; 'Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.
a) Yayalar taşıt yolu bitişiğinde veya yakınında yaya yolu, banket veya alan varsa buralardan yürümek, her iki tarafında banket bulunan ve kullanılabilir durumda olan yollarda kendi gidiş yönüne göre sol bankette yürümek zorundadırlar.
Ancak;
1) Diğer yayalar için ciddi rahatsızlık ve tehlike verecek boyut veya biçimde eşya iten veya taşıyan kişiler, taşıt yolunun en sağ şeridinde mümkün olan en az kısmı işgal etmek, araçların ilerlemelerine engel olmamak, çarpmayı önleyici ve uyarıcı tedbirleri almak şartıyla taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler.
2) Bir yetkili veya görevli yönetiminde düzenli şekilde yürüyen yaya kafileleri taşıt yolunun en sağ şeridinden fazla kısmını işgal etmemek, gece ve gündüz görüşün az olduğu hallerde imkan oranında tek sıra halinde yürümek, araçların hareketlerini engellememek ve güçleştirmemek, çarpmayı önleyici ve uyarıcı tedbirleri almak şartıyla taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler.
3) Yayaların yürümesine ayrılmış kısımların kullanılmasının mümkün olmaması veya mevcut bulunmaması halinde, bisiklet yolu varsa bisiklet trafiğine engel olmamak şartıyla bisiklet yolunda, bisiklet yolu yoksa imkan oranında taşıt yolu kenarına yakın olmak şartıyla taşıt yolu üzerinde yürüyebilirler.
4) Her iki tarafında yaya yolu ve banket bulunmayan veya kullanılır durumda olmayan iki yönlü yollarda yaya kafileleri taşıt yolunun sağ kenarında diğer yayalar gidişlerine göre taşıt yolunun sol kenarında yürümek zorundadırlar.
b) Karşıdan karşıya geçişler;
Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayalar, taşıt yolunu yaya ve okul geçidiyle kavşak giriş ve çıkışlarından geçmek zorundadırlar.
1) Yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde yayalar için ışıklı işaret varsa bu işaretlere uymak,
2) Geçitte yayalar için ışıklı işaret yoksa ve geçit sadece taşıt trafiği ışıklı işareti veya yetkili kişi tarafından yönetiliyorsa, geçecekleri doğrultu açıldıktan sonra taşıt yoluna girmek,
3) Işıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne alarak uygun zamanda geçmek,
Zorundadırlar.
Ancak, 100 metre kadar mesafede yaya geçidi, okul geçidi veya kavşak bulunmayan yerlerde yayalar, taşıt trafiği için bir zorluk veya engel yaratmamak şartıyla ve yoldan gelen taşıtların uzaklık ve hızını kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa doğrultuda ve en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilirler.
Yollarda güvenli geçiş, önce sola sonra sağa bakılarak sakınca yoksa taşıt yoluna girmek, geçiş sırasında sola ve sağa bakılarak yürüyüşe devam etmek, taşıt yoluna girmeden güvenle duramayacak kadar yaklaşmış taşıtlar varsa ilk geçiş hakkını onlara verip geçişlerini beklemek suretiyle yapılır.
Yayalar için özel olarak yapılmış alt veya üst geçit, yaya köprüsü veya yaya tüneli gibi tesisler varsa yayalar buralardan yararlanmak zorundadırlar.
c) Yaya yolu bulunmayan yollarda yürümek zorunda kalan yayalar, araç sürücülerine karşı görünürlüklerini sağlamak, can güvenliklerini daha olumlu yönde artırmaları için alaca karanlık ve gece karanlığında üzerlerinde reflektif aksesuar bulundurmak, uyarıcı açık renk elbise giymek veya ışık taşımak gibi tedbirleri almak zorundadırlar.
d) Yaya yollarında, geçitlerde veya mecburi hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek, tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunmaları, dikkatsiz hareket etmeleri, oynamaları veya bu yerleri saygısızca kullanmaları yasaktır.',
Şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi ne Karayolları Trafik Kanunu ne de Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin münhasıran taşıtlara özgülenen kurallardan ibaret olduğu söylenemeyecektir. Zira Kanun’da bizzat 'yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleri' olarak tanımlanan trafiğin tüm unsurlarının sorumlulukları ile ilgili düzenlemeler ayrıntılı bir şekilde öngörülmüştür. Belirtilen Kanun ve Yönetmelik'in amacı, karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğundan, bu hükümler sadece yayaların güvenliği için değil, tüm trafik güvenliğini ve düzenini sağlamak için kabul edilmiştir. Yayaların karşıdan karşıya nereden ve nasıl geçecekleri, karayollarında nasıl hareket edecekleri, ilk geçiş hakkının kime ait olduğu gibi hususlar kanuni düzenleme ile açıklanmak suretiyle yayalar da dahil olmak üzere herkesin uymakla yükümlü olduğu hükümler oluşturulmuştur. Bu kapsamda, trafikte kazaya karışmış olan kişinin ceza hukuku bakımından sorumluluğundan söz edilebilmesi için karayolu trafiği için belirlenmiş olan bu kurallardan en az birini ihlâl etmiş olması gerekmektedir.
Diğer taraftan TCK'nın “Taksirle öldürme” başlıklı 85 ve “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddelerindeki hükümler, münhasıran nakil vasıtaları ile işlenen ya da araç sürücüleri tarafından gerçekleştirilen eylemler için kabul edilmediğinden fail herkes olabilecektir. Nitekim 85. maddede; 'Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi...', 89. maddede ise; 'Taksirle başkasının ... neden olan kişi' denmek suretiyle, bu suçun herkes tarafından işlenebileceği kabul edilmiş ve failin herkes olabileceği ortaya konulmuştur. Bu hükümlerde belirli niteliklere sahip faile özgülenmiş suç tipi düzenlenmediğinden, bahse konu suçların münhasıran nakil vasıtaları ile işlenebileceği ya da sadece araç sürücülerinin gerçekleştirdiği eylemlerin taksirle yaralama ya da öldürme suçlarını oluşturacağı ileri sürülemeyecek, kategorik şekilde yayaların bu suçların sanığı olamayacaklarına ilişkin ön kabul de isabetli olmayacaktır.
Kendileri için öngörülen trafik kurallarına uymamak suretiyle kusurlu hareket eden yayalar çoğunlukla bizatihi suçtan zarar görmüş oldukları için, örneğin kusurlu olan yayanın hareketi sonucunda kendi ölümü gerçekleştiği ya da ağır şekilde yaralandığı için yayaların sanık olarak yargılandığı uygulamaların sayıca az olduğu görülmektedir. Ancak bu durum, kusurlu hareket eden ve davranışı sonucunda başkalarının zararına neden olan yayanın taksirle öldürme ya da taksirle yaralama suçlarından sanık olamayacağı anlamına gelmemektedir. Sürücü ya da yayanın, kurallara aykırı hareket ettiğinde bir trafik kazasının meydana gelebileceğini tahmin etme imkanının bulunduğu hâllerde öngörülebilirlik şartının gerçekleştiği ve buna bağlı olarak kişinin taksirli hareketinden dolayı sorumlu olması gerektiği kabul edilmelidir.
Nitekim TCK'nın 22. maddesinin gerekçesinde de açıkça; “...bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir...” denilmek suretiyle meydana gelen trafik kazalarında yayaların da taksirle hareket edebilecekleri belirtilmiştir.
Kaldı ki taksirli suçlarda öngörülebilir sonucun tüm detaylarının öngörülmesi ya da öngörülebilir olması da şart değildir, yayanın trafik kurallarını ihlal etmek suretiyle aniden yola çıkması halinde bir aracın ona çarpabileceği ya da çarpmamak için direksiyonu kırması nedeniyle trafik düzeninin bozulabileceği, böylelikle de başkalarının hayatı ve vücut bütünlüğüne yönelik olarak yaralanma ya da ölüm olayının gerçekleşebileceği herkes için öngörülebilir bir durumdur. Gerçekleşen neticenin bütün ayrıntı ve inceliklerinin tahmin edilebilir olmasına gerek bulunmayıp, sonucun genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterlidir. Bunun yanında yayaların zarara uğrama ihtimalinin daha yüksek olması, araç yoluna kontrolsüz giren yayanın başkalarına zarar vermek suretiyle tehlikeye neden olacağının öngörülebilir olması gerçeğini değiştirmeyecektir.
Benzer uyuşmazlık, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Ceza Genel Kurulu kararlarına konu olmuş, 13.12.1993 tarihli 221-317 sayılı kararda taksirle ölüme ya da yaralanmaya neden olma suçlarında taksirin önceden öngörülebilir olma şartı gerçekleşmediğinden yayaların ceza sorumluluklarının bulunmadığı kabul edilmişken, 21.10.1997 tarihli ve 99-202 sayılı kararda ise yayaların ceza sorumluluğunun bulunduğu kabul edilerek önceki karardan dönülmüştür.
Öte yandan yayaların trafik kurallarına uymamaları nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmalarının hüküm altına alınmış olması, TCK'nın 85 veya 89. maddeleri ile cezalandırılmalarına engel teşkil etmemektedir. Trafik kurallarına uymama nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılabilir olma durumu araç sürücüleri için de söz konusu olduğundan bu hususun cezai sorumluluk ile karıştırılmaması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde gece vakti, yerleşim yeri içerisinde, bölünmüş tek yönlü, 10 metre genişliğindeki asfalt kaplamalı yolda, ...’un, sevk ve idaresindeki motosiklet ile '... Sahil Yolu' üzerinden Sirkeci istikametine doğru sağ şeritte seyir hâlindeyken, seyir istikametine göre yolun sağından karşıya geçmekte olan yaya sanık ...’e çarpması neticesinde olay yerinde hayatını kaybettiği, yaya sanık ...’nın ise yaşamını tehlikeye sokacak, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve vücuttaki kemik kırıklarının hayati fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkiyecek şekilde yaralandığı olayda;
Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen trafik kaza tespit tutanağı ve 05.07.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği üzere sanığın karşıdan karşıya geçmek için olay yerinin hemen yakınındaki mevcut yaya alt geçidini kullanmayıp, ölenin yönetimindeki motosikletin uzaklık ve hızına dikkat etmeden, tedbirsiz ve kontrolsüz bir şekilde yine ilk geçiş hakkını ölenin yönetimindeki motosiklete vermeyerek yola girmek suretiyle kazaya sebebiyet vermesi nedeniyle asli derecede kusurlu olduğu hususları nazara alındığında, yolun karşı tarafına geçmeden önce seyir hâlinde olan araçları dikkate alma ve geçiş için emniyetli ortamın oluşmasını taşıt yolunun dışında bekleme yükümlülüğü olduğu hâlde, bu yükümlülüğe uymayarak ve böylece kendisi için öngörülmüş trafik kurallarını ihlâl etmek suretiyle yola çıkan sanığın, bu davranışı ile bir kazaya sebep olacağını, bir aracın kendisine çarpabileceği gibi, çarpmamak için direksiyonu kırmak suretiyle seyir düzenini bozup başka bir yaya veya araca da çarpabileceği, böylece kendisi dışındaki kişilerin yaralanma veya ölüm sonucunun meydana gelme ihtimalini düşünüp bu konuda gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerekirken söz konusu yükümlülüğe uymadığı, böylelikle trafiğin tüm unsurlarının sorumlulukları ile ilgili düzenlemeler öngören ve hem yayaların hem sürücülerin can güvenliklerini koruma amacı güden 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ilgili hükümlerini ihlâl etmek suretiyle ortak hayat tecrübesine göre öngörülebilir ölüm neticesini öngörmeden hareket etmesi nedeniyle kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve uygulamanın denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın kusurunun bulunmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve 43-267 sayılı direnme kararına konu hükmündeki gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi bakımından Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.