Ceza Genel Kurulu 2011/1-841 E. , 2012/1808 K.
Tebliğname: 2009/108163
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 6. Asliye Ceza
Günü : 04.12.2008
Sayısı : 724–926
Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık E..İ..’ın TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının aynı Yasanın 50/1–a ve 52/2–4. maddeleri uyarınca 15.200 Lira adli para cezasına çevrilmesine, taksitlendirmeye, anılan Yasanın 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Adana 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2006 gün ve 627–640 sayılı hükmün sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.06.2008 gün ve 8918–7143 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında, suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip, dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Adana 6. Asliye Ceza Mahkemesi ise 04.12.2008 gün ve 724–926 sayı ile önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.04.2010 gün ve 108163 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay 9. Ceza Dairesine, anılan Dairece Yargıtay 12. Ceza Dairesine, bu Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, taksirli suçlarda hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması açısından, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu düzenleyen CYY'nın 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak verilen adli para cezası mı, yoksa aynı Yasanın 52. maddesinde öngörülen doğrudan hükmolunan adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.
Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiği 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasının; “açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırıma çevrilemez” ile aynı Yasa maddesinin 11. fıkrasının; “ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirilerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” şeklindeki düzenlemelerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız başına hükmedilen adli para cezasıdır. Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun da doğal sonucudur.
Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu; mahkûmiyet, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunma, zararın giderilmesi, suç niteliği ve ceza miktarı şeklinde sayılan objektif koşulların varlığı halinde mahkemece 6008 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklik sonrasında ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemesi hali dışında diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate varıldığında öncelikle uygulanacak, koşulların bulunmadığı veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.
Sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak CYY’nın 231. maddesinin 5–14. fıkralarında düzenlenmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı değerlendirilecek, mahkemece olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin TCY’nın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezası, henüz seçenek bir yaptırım olarak adli para cezasına veya tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı takdirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın, hapis cezasından çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.
Kaldı ki, CYY’nın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğundan bahisle hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın taksirle öldürme suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda, hükmolunan iki yıl bir ay hapis cezası, seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, adli para cezasına çevrilmeden önceki sonuç ceza iki yıl bir ay hapis olarak tayin edildiğinden CYY’nın 231. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, taksirle öldürme suçundan kurulan iki yıl bir ay hapis cezasından çevrilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğinden bozulmasına karar verilmesi yerinde değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmü isabetli bulunduğundan, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca dairelerin iş bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 sayılı karara göre Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Adana 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.12.2008 gün ve 724–926 sayılı kararındaki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Kasten öldürme suçundan sanık M.. İ..'nin beraatine ilişkin, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2008 gün ve 98-241 sayılı hükmün, o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesince 05.05.2010 gün ve 7241-3315 sayı ile;
“...2-Sanıklar A. ve M. yönünden yapılan incelemede;
Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay günü geceleyin hayvan hırsızlığı yapmak üzere anlaşan sanıklar K., A. ve M.’ın, sanık A.’ye ait araçla olay yerine geldikleri, K.ve M..’ı hayvanların hırsızlanacağı yere bırakan sanık A.’nin bir süre sonra diğer sanıkları kesilen hayvanların eti ile beraber araca alarak geri döndükleri, sanıkların hırsızlık yapacağı istihbaratını alan ancak eylem tamamlandıktan sonra yakalamak isteyen Jandarma görevlilerinin, sanıkların içinde bulunduğu aracı takip etmeye başladığı, yol üzerinde görevlilerin kurduğu barikatı gören sanıkların yolun sağından geçerek barikatı aştıkları ve kaçmaya başladıkları, Jandarma görevlilerinin aracın peşine düştüğü, bu sırada maktulün içinde bulunan aracın, sanıkların aracına yaklaşarak maktulün sağ pencere kısmından elini ve başını uzatarak sanıkların aracı durdurması yönünde ikazına rağmen, sanıkların aracı durdurmadıkları ve bu sırada sanık K.’in elindeki tabancayla maktulün bulunduğu araca doğru ateş etmesi ile maktulün başından aldığı isabetle yaralandığı, maktulün içinde bulunduğu aracın ayrılarak hastaneye gittiği, Jandarma görevlilerinin bulunduğu diğer araçların takibe devam ettiği, görevlilerin aracın lastiklerine doğru ateş etmesi sonucu lastikleri patlayan aracın daha fazla gidemediği, sanıkların olay yerinde bıraktıkları araçtan birlikte kaçtıkları, ertesi gün sanık M.ın akrabalarının evinde saklanırken, diğer sanık A.’nin de çarşı merkezde gezerken yakalandığı, maktulün kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda;
Sanıkların hırsızlık yapmak için anlaştıkları ve birlikte hareket ettikleri, sanık K.’in silahlı olduklarını bildikleri, aracı sanık A.’nin kullandığı, ortada K.in en sağda da sanık M.olacak şekilde aracın önünde oturdukları, Jandarma görevlileri tarafından takip edildikleri, yakalanmaları için görevlilerin kurduğu barikatta 'dur' ihtarına rağmen aracı durdurmayarak kaçtıkları, takip eden görevlilerin ikazlarına uymadıkları, sanık K.’in tabancayla en az 3 kez ateş ettiği halde engel olmadıkları, sanık K.’in 23.10.2008 günlü oturumda beyan ettiği üzere sanıklardan birinin 'ateş et' diyerek eylemi takviye ettiği, görevlilerin aracın lastiklerine ateş etmesi üzerine daha fazla kaçamayan sanıkların aracı terk ederek birlikte kaçtıkları ve ertesi gün görevliler tarafından yakalandıkları hususları göz önüne alındığında sanıklar A.ve M..’ın suçun işlenmesi sırasında yardımda bulundukları anlaşılmakla eylemlerinin sanık K..’in suçuna katılma niteliğinde olduğu gözetilmeksizin sanıkların 82/1-g-h, 39. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyesi E. K.. karşıoy kullanmıştır.
Bozma sonrası 28.10.2010 ve 15.12.2010 tarihli oturumlarda bozma ilamına uyulmasına karar veren Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince 14.02.2011 gün ve 143-34 sayı ile;
“…Sanık M.İ..'nin diğer sanıklarla eylem ve irade birliği içerisinde hırsızlık için bir araya geldiği ve bu suçu işledikten sonra diğer sanık A..'nin kullandığı araç ile hırsızlık malını Samsun istikametine doğru götürdükleri ve sanık M..'ın da sanık A..'nin kullandığı araç içerisinde bulunduğu, sanık A..'nin şoförlük yaptığı, sanık K..'in hemen şoför koltuğunun yanındaki koltukta ortada oturduğu, sanık M.'ın ise sanık K..'in yanında ve cam kenarında oturduğu, bu şekilde hareket halinde iken jandarmanın takibinin farkına vardıkları anlaşılmıştır.
Buradan sonra sanık M. İ.'nin sanık K.'de tabanca bulunduğunu bilmesinin kasten adam öldürme suçuna iştirak yönünden herhangi birşey ifade etmeyeceği açıktır. Sanık K.'in tabancayı çıkardıktan sonra ateş etmeye başladığı sırada hemen yanında ve sıkışık halde bulunan sanık M.'ın, sanık K.'in ateş etmesini, kasten adam öldürme suçunu işlemesine yönelik kararını takviye edici bir davranışının, icrai bir eyleminin bulunmadığı belirlenmiştir. Sadece yargılamanın sonuna doğru iddia makamının talebi üzerine sanık K.A.'in araçta bulunan diğer iki sanıktan birinin 'ateş et' diye söylediğine yönelik beyanı ise hangi sanık tarafından söylendiğine yönelik bir belirleme olmadığı gibi bu sözün de aşamalarda hiç dile getirilmemesine rağmen kendini suçtan kurtarmaya ya da cezasına azaltmaya yönelik bir söz olarak söylendiği kanaatine varılmış ve bu sözün sanık M. tarafından söylendiğine dair mahkememizce bir kanaat edinilmemiştir. Zaten ateş edildiği anda aksi sabit olmayan savunmaya göre sanık M..bulunduğu yerde jandarma görevlilerinin de ateş etmesinin kendisinde verdiği korku ve endişe nedeniyle koltuk ile torpidonun arasında bir yere vücudunu gizlemeye çalıştığını da söylemiştir. Bu anlatılanlara göre sanığın diğer sanık K.A.'in işlediği kasten adam öldürme suçuna eylemli olarak yardım ettiğine dair cezalandırılmasına yeter hiçbir delilin mevcut olmadığı kanaatine varılmıştır' gerekçesiyle sanığın 5271 sayılı CYY'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verilmiştir.
Bu hükmün de o yer Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 'bozma' istekli 21.12.2011 gün ve 233046 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık K.A.. hakkındaki hüküm Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiğinden, sanık A. Ç..hakkında ise yerel mahkemece bozmaya uyularak bozma doğrultusunda karar verildiğinden inceleme, sanık M. İ..hakkındaki hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık M. İ..’nin kasten öldürme suçuna yardım eden olarak katılıp katılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle bozma ilamına iki kez uyulmasına karar verildikten sonra bu kararlardan dönülerek önceki hüküm gibi karar verilmesinin olanaklı olup olmadığının saptanması gerekmektedir.
İncelenen dosyada; Özel Daire bozma ilamı üzerine yerel mahkemece 18.06.2010 tarihinde düzenlenen duruşmaya hazırlık tutanağında, “Yargıtay kararı dikkate alınarak” denilmek suretiyle sanıklar M.ve A..hakkında yakalama kararı çıkarıldığı, sanık M..’ın 06.09.2010, incelemeye konu olmayan sanık A..Ç..'ın ise 28.10.2010 tarihinde mahkeme huzuruna çıkarılarak tutuklanmalarına karar verildiği, 28.10.2010 tarihli oturumda ara kararla Özel Daire bozma ilamının numarası da yazılmak suretiyle 'bozma ilamına uyulmasına' karar verildiği, yine 15.12.2010 tarihli oturumda aynı şekilde ilamın numarası da belirtilerek bir kez daha 'bozma ilamına uyulmasına' karar verildiği, daha sonra herhangi bir şekilde direnme kararı verildiği belirtilmeden sanık M.’ın beraatına hükmolunduğu, incelemeye konu olmayan diğer sanık A.Ç.’nin ise bozma ilamı doğrultusunda mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulu’nun 06.12.2011 gün ve 197-246, 19.04.2011 gün ve 20-59, 17.04.2007 gün ve 325-100 sayılı kararları ile yerleşik uygulamasına göre, uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır. Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulması, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
Bu itibarla, Özel Daire bozma ilamına iki kez uyulmasına karar verildikten sonra dönülemez nitelikteki bu karardan dönerek ilk hükümdeki gibi karar veren yerel mahkeme uygulaması isabetsiz olup, hükmün sanık M. İ..hakkındaki beraat kararına ilişkin olarak bozulmasına, sanık A..Ç..hakkındaki hükmün ise bozmaya uyularak mahkumiyet kararı verilmesi nedeniyle temyizen incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 14.02.2011 gün ve 143-34 sayılı hükmünün sanık Murat İnce yönünden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, sanık A. Ç..hakkındaki hükmün bozmaya uyularak mahkumiyet kararı verilmesi nedeniyle temyizen incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.