Ceza Genel Kurulu 2019/543 E. , 2021/543 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 225-162
Mağdure : ...
Sanık ...'in yağma suçundan beraatine ilişkin ... 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.09.2010 tarihli ve 18-227 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.04.2015 tarih ve 381-40189 sayı ile;
“Mağdur ile bir süre arkadaşlık yapan sanığın olay günü yolda yaya olarak yürümekte olan mağdurun karşısına çıkıp konuşmak istediği, mağdurun kabul etmemesi üzerine kolundan çekiştirip boynundaki altın kolyeyi çekip aldığı, daha sonra da mağdurun kolunu bükerek elindeki cep telefonunu alıp olay yerinden ayrıldığı, alınan doktor raporuna göre mağdurun ‘sağ ön kol ön yüzde el bileğine yakın 2-3 cm.lik yüzeysel kanama’ olacak şekilde yaralandığı ve yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğunun belirlendiği, sanığın olaydan sonra altın kolye ve cep telefonunu mağdura iade ettiğinin anlaşılması karşısında; yağma suçunun genel kasıtla işlenebilen suçlardan olduğu gözetildiğinde, sanığın üzerine atılı yağma suçunu işlediği ve hükümlülüğüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kanıtların değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde beraat kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
25.03.2016 tarihli oturumda bozma ilamına uyulmasına karar veren Yerel Mahkeme ise 10.06.2016 tarih, 225-162 sayı ve oy çokluğu ile sanığın önceki hüküm gibi beraatine karar vermiştir.
Söz konusu beraat hükmünün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.12.2016 tarihli ve 393945 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 14.10.2019 tarih ve 186-4647 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yerel Mahkemece sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğine dair bozma kararına uyulduğu hâlde önceki hüküm gibi verilen beraat kararının, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken “direnme kararı” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında yağma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda ... 7. Ağır Ceza Mahkemesince 29.09.2010 tarih ve 18-227 sayı ile; “Müşteki ile sanığın daha önce görüştükleri duygusal ilişkilerinin olduğu, zaman zaman bir araya geldikleri, ancak anlaşamadıkları ve ayrıldıkları, sanığın müştekiye daha önce doğum gününde kolye-zincir hediye ettiği, müştekinin sanıktan ayrılması üzerine bunun vermiş olduğu üzüntü ile olay günü karşılaştıklarında hediye olarak müştekiye verdiği zincir-kolyeyi ‘Sen bu hediyeye fazla gibisin’ diyerek boynundan çekip aldığı, yine kıskançlık nedeniyle müştekinin telefonunu alarak kimlerle görüştüğünü öğrenmek istediği, telefonunu da elinden çekip alıp mesajlara baktığı, olayları bu şekilde başlayıp sonuçlandığı, sanığın müşteki tarafından terk edilmesinin vermiş olduğu öfke ile müştekiye karşı bu şekilde eylemde bulunduğu, olayda yağma suçunun unsurlarının oluşmadığı, müştekinin anlatımı, sanığın savunması, aralarındaki ilişki olay sırasındaki hâl ve davranışları nazara alındığında yağma suçunun manevi unsurunun oluşmadığı, sanığın müştekiye olan kızgınlığı, müştekinin kendisinden ayrılmasının vermiş olduğu üzüntü ve öfke ile karşılaştığında müştekiye vermiş olduğu hediye zinciri aldığı, elindeki cep telefonunu da müştekinin kimlerle konuştuğu mesajlaştığını öğrenmek kastı ile kolunu bükerek cep telefonunu elinden aldığı, olayda yağma suçunun unsurlarının oluşmadığı,” şeklindeki gerekçeyle beraat karar verildiği,
Hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.04.2015 tarih ve 381-40189 sayı ile; “Mağdur ile bir süre arkadaşlık yapan sanığın olay günü yolda yaya olarak yürümekte olan mağdurun karşısına çıkıp konuşmak istediği, mağdurun kabul etmemesi üzerine kolundan çekiştirip boynundaki altın kolyeyi çekip aldığı, daha sonra da mağdurun kolunu bükerek elindeki cep telefonunu alıp olay yerinden ayrıldığı, alınan doktor raporuna göre mağdurun ‘sağ ön kol ön yüzde el bileğine yakın 2-3 cm.lik yüzeysel kanama’ olacak şekilde yaralandığı ve yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğunun belirlendiği, sanığın olaydan sonra altın kolye ve cep telefonunu mağdura iade ettiğinin anlaşılması karşısında; yağma suçunun genel kasıtla işlenebilen suçlardan olduğu gözetildiğinde, sanığın üzerine atılı yağma suçunu işlediği ve hükümlülüğüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kanıtların değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde beraat kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan 25.03.2016 tarihli oturumda “Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 30.04.2015 tarihli ve 2013/381 esas 2015/40189 karar sayılı bozma ilamı dosya kapsamıyla uyum içerisinde olduğundan uyulmasına,” denilmek suretiyle bozma ilamına uyulmasına karar verilmesinden sonra 10.06.2016 tarih ve 225-162 sayı ile; “...Mağdur ...'in soruşturma evresinde alınan ifadesiyle mahkememiz huzurunda alınan ifadelerinin mahiyetine özellikle mağdur ile sanığın daha önceden duygusal ilişkileri de olacak şekilde arkadaş oldukları, zaman zaman bir araya geldikleri, sonraki günlerde anlaşamadıkları, aralarının açıldığı ve ayrıldıkları, sanığın mağdura karşı duymuş olduğu duygusal ilişki ve daha önce birlikte yaşamaları nedeniyle mağdura karşı kızgınlıkla hareket etmeye başladığı, mağdurun kendisinden ayrılmış olması nedeniyle bunu hazmedemeyerek kıskançlık duygularının da ağır basması üzerine, telefonunda kimlerle görüştüğünü tespit etmek amacıyla bu amaç ve kasıtla telefonunu aldığı ve daha öncede kendisine hediye olarak verdiği zincir-kolyeyi yine mağdurun kendisinden ayrılmasının vermiş olduğu üzüntüyle ‘sen bu hediyeye fazla gibisin’ diyerek mağdurun boynundaki hediye etiği zinciri çekip aldığı, olayların bu şekilde başlayıp sonuçlandığı, mağdur ile sanığın geçmişteki yaşamları, olay yer ve zamanı nazara alındığında gerçekten de sanığın burada yağma suçunu işleme kastıyla hareket edip etmediğinin tespitinin önem arz ettiği, yağma suçunun genel kasıtla işlenebilecek suçlardan olduğu, yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma ilamında belirtildiği, sanığın buradaki kastının ne olduğu özel kastının ne olabileceği, genel kastının ne olabileceğine bakıldığında yağma suçunun TCK'nın 148. maddesinde düzenlenen ve tanımı yapılan yağma suçunda olay, yer, zaman, mağdur müşteki sanık ya da sanıklar arasında meydana gelen fiil ve olayların mahiyeti nazara alındığında, yağma suçunda kasıt unsurunun var olup olmadığının önem arz ettiği, yukarıda açıklandığı üzere mağdurun olayları anlatış biçimi, sanığın savunması nazara alındığında olayda sanığın yağma suçunu işleme kastıyla hareket etmediği, kastın belirlenmesinde failin olay öncesi olay anı ve olay sonrasındaki davranışlarının belirlenmesinin gerektiği, bu durum ise yukarıda açıklandığı üzere mağdur ile sanık arasındaki önceye dayalı duygusal arkadaşlık durumu belirtilmiştir. Doktirinde genel kast ve özel kastla ilgili farklı görüşlerin de açıklandığı, kastın varlığı bakımından yalnızca bilme ve isteme unsurlarının bulunması yeterli olabileceği gibi, failin saiki amacının da belirlenmesinin önem arz ettiği bildirilmektedir.
Buna göre olayda suçun kasıt yönünden manevi unsurunun oluşmadığı, sadece mağdur ile sanık arasında çıkan tartışmada sanığın mağduru basit bir tıbbî müdahale ile yaraladığı mağdurun sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan etmiştir.
Mahkememizce verilen kararın karara katılan hâkimler kuruluyla Yargıtay bozma ilamından sonra yapılan duruşmada Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmesinde hâkimler kurulunun tamamen farklı hâkimlerden oluştuğu, yapılan yargılama sonunda son duruşmada hükmün kurulmasında ise yine hâkimler kurulunun kısmen farklı olduğu,
Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir, ancak 10.06.2016 tarihli yargılamanın son duruşmasında sanığın beraatine karar verilmiştir, Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin bozma ilamında sanığın yağma suçunu işlediği, hükümlülüğüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden beraatine karar verilmesi gerekçesiyle önceki hüküm bozulmuştur.
Son duruşmada kurulan sanığın beraatine dair karar gözetildiğinde yargıtay bozma ilamının ‘nazara alınmayarak bozma ilamı gözetilmeyerek-dışlanacak’ şekilde değerlendirilemeyeceği;
CMK'nın usul hükümlerine göre de incelenmesi gerekir.
Mahkeme heyeti yargıtay bozma ilamına karşı sanığın yeniden beraatine karar vermiştir. Burada dolayısıyla zımnen önceki kararda direnme kararı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin de tartışılması gerekir. Yüksek Yargıtay Ceza Dairesinin bozma ilamına göre artık ilk derece mahkemesince de mutlak suretle yargıtay bozma ilamı doğrultusunda mı karar verileceği de değerlendirilmelidir.
CMK'nın 307/3. maddesinde ‘... Yargıtaydan verilen bozma kararına... İlk Derece Mahkemesinin direnme hakkı vardır...' hükmü getirilmiştir.
CMK'nın 217/1. maddesinde ‘Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir...’ hükmü getirilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere ilk verilen karara iştirak eden hâkimler kurulunun farklı, yargıtay bozma ilamına uyulmasına dair verilen karara katılan hâkimler kurulunun farklı ve son nihai kararda sanığın beraatine dair verilen karara katılan hâkimler kurulunun farklı olduğu,
Dosya kapsamına nazaran sanığın üzerine atılı yağma suçunun olayda kasıt yönünden manevi unsurunun gerçekleşmediği anlaşıldığından sanığın beraatine karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Yargıtayca verilen bozma kararları üzerine yerel mahkemelerce yapılacak işlemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 'Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri' başlıklı 326. maddesinde;
“Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhâlde dinlenilmesi gerekir.
Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel mahkemenin, göreve ilişkin olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini verebilmesi mümkün olup öğretide buna “bozmadan sonraki serbestlik kuralı” adı verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı olduğu vurgulandıktan sonra, ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında ise sınırlı biçimde uygulanabilecek olan 'cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'aleyhte düzeltme yasağı' kabul edilerek yalnız sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümde belirlenen ceza ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
'Bozmadan sonra serbestlik kuralı' uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “uymadan sonraki serbestlik kuralı” devreye girecektir. Serbestlik kuralı, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının zorunlu bir sonucu olup mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, yerel mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK'nın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu yapılmayan hususlar, lüzumu halinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir.
Diğer yandan, Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış pek çok kararında; uyma kararının dönülebilecek bir ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu, bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle bozmaya uyan yerel mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır.
Buna göre, bozmaya uyma kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar verilecektir.
Bununla birlikte uymadan sonraki serbestlik ilkesinin,
1- Özel Dairelerin bozma ilamlarına yerel mahkemece uyma kararı verilmesi hâlinde, bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu,
2- 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin son fıkrasında düzenlenen 'cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'aleyhte düzeltme yasağı',
Şeklinde iki istisnası bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece 25.03.2016 tarihli oturumda, Özel Dairenin suçun sübuta erdiğine ilişkin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği hâlde, bu karardan dönülerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar verilmesi, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacaktır.
Bu karar, direnme kararı niteliğinde olmadığından Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün değildir. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi hâlinde incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin son uygulaması direnme kararı niteliğinde olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
... 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.06.2016 tarihli ve 225-162 sayılı kararı, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken direnme kararı niteliğinde olmadığından dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.11.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.