Hukuk Genel Kurulu 2018/95 E. , 2021/1363 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “mal rejiminden kaynaklanan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar tarafların temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin küçük yaşlardan itibaren ailesi ile birlikte Hollanda'da çalıştığını, 1980 yılında davalı ile evlendiğini, 1988 yılında davalı eşini yanına aldırdığını, davalının bir süre sonra başka bir kadın ile ilişkisi olması nedeni ile tarafların Hollanda Mahkemesinin verdiği kararla boşandıklarını, kararın Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile tenfiz edilerek kesinleştiğini, müvekkilinin birikimleri ile evlilik birliği içerisinde Bağkonak Kasabası 540 parselin satın alındığını ancak taşınmazın davalı adına tescil edildiğini, yine Bağkonak Kasabası 4451 parsel numaralı arsanın davalının babası tarafından davalıya hibe edildiğini, bu arsa üzerine müvekkilinin parası ile üç katlı bina inşa edildiğini, bundan başka yine müvekkilinin birikimi ile Bağkonak Kasabasında S.S. Bağkonak Konut Yapı Kooperatifine üye olunduğunu, aidatların müvekkili tarafından ödendiğini, ancak davalının kooperatif hissesini müvekkilinden habersiz üçüncü kişiye sattığını, ayrıca Ziraat Bankası Yalvaç Şubesine ortak döviz hesabı açıldığını, hesapta buluna Euro cinsi dövizin tamamının davalı tarafından çekildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapularının iptaline, müvekkili adına kayıt ve tesciline, olmadığı takdirde bedelinin yasal faizleriyle birlikte tahsiline, kooperatif satışından elde edilen ve Ziraat Bankası Yalvaç Şubesindeki ortak döviz hesabından çekilen paranın yarısının faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların 1975 yılında ailelerinin isteği ile çok küçük yaşta resmî nikâh olmaksızın evlendiklerini, müvekkilinin önce babası ile kahvede çalıştığını, sonrasında şantiye ve sulama kanallarında çalışarak birlik görevlerini yerine getirdiğini, arsa üzerinde bulunan binanın inşaatına 1979 yılında ve müvekkilinin babasının “permis” parası diye tabir edilen Almanya’dan elde ettiği emeklilik parası ile başlandığını, davacının babası tarafından 27.06.1979 tarihinde Hollanda'ya götürüldüğünü, Hollanda'da elde ettiği kazancını babasına verdiğini, davacının kasabada evi olduğu hususunun doğru olmadığını, üç odalı bu evde müvekkili ve ortak iki çocuğunun birlikte yaşadığını, dava konusu taşınır-taşınmaz tüm kazanımların alımı ve yapımında davacının hiçbir katkısının bulunmadığını, üç katlı ev, tarla ve kooperatif hissesinin müvekkilinin babasının gayret ve ödemeleri ile yapılarak alındığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.02.2013 tarihli ve 2006/70 E., 2013/144 K. sayılı kararı ile; tarafların 1980 yılında evlendikleri, Hollanda Mahkemesi kararı ile boşandıkları, kararın Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile tenfiz edildiği ve kesinleştiği, evlilik birliği içerisinde davalı adına kayıtlı taşınmazlar ve yapı kooperatifi hissesinin edinildiği, bu yerlerin değerleri ve edinilmesine kimlerin katkıları olduğuna ilişkin tüm delillerin toplandığı, dosyanın bu hâliyle bilirkişiye gönderildiği, bilirkişi raporu ile davacının dava konusu yerlerin edinilmesine yaptığı katkının belirlendiği, dosyadaki bilgi ve belgelerden bu hususun doğruluğunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.03.2015 tarihli ve 2013/21606 E., 2015/6538 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı tarafın ıslah dilekçesindeki talebi, toplanan deliller, dosya kapsamı ve özellikle taraf vekillerinin temyiz itirazları dikkate alındığında davanın mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde alacak isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere Aile Hukuku'ndan (TMK.nun m.118-395) kaynaklanan bütün davalara Aile Mahkemesinde bakılacağı hükme bağlamıştır. Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde ise, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde davanın Aile Mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir (Yargıtay ...nun 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı). Görev, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Bu açıklama karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, görev hususu dikkate alınmaksızın Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatı ile yargılamaya devam edilip yazılı gerekçeyle davanın esası hakkında hüküm verilmesi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 05.05.2016 tarihli ve 2016/103 E., 2016/351 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 2/2. maddesinde asliye hukuk mahkemesinin Kanun kapsamındaki dava ve işlere aile mahkemesi sıfatıyla bakacağına yönelik bir açıklamaya yer verilmediği, anılan maddeye uygun olarak yerel mahkemece açılan dava hakkında yargılama yapılarak karar verildiği, davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığının belirtilmemesinin sonuca bir etkisinin bulunmadığı, aile ve asliye hukuk mahkemelerinde aynı yargılama usul ve yöntemlerinin uygulandığı, mahkemece görevsizlik kararı verildiği takdirde dosyanın başka bir mahkemeye gönderilmeyecek olması sonucunda davanın aynı mahkemede görülerek sonuçlandırılacağı, yerel mahkemenin davaya aile mahkemesi sıfatıyla baktığını belirtmemesinin ancak sonuca etkili olmayan usulî bir eksiklik olarak kabul edilebileceği, sırf bu nedene dayalı olarak esasa yönelik temyiz incelemesi yapılmamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının esaslı bir unsurunu teşkil eden makul süre içinde yargılanma hakkına, T.C. Anayasası'nın davaların en az gider ile ve mümkün olan suretle sonuçlandırılması gerektiğine yönelik 141/3. maddesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 30. maddesinde hüküm altına alınan usul ekonomisi ilkesine uygun düşmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; HMK’nın 297/1. maddesine göre mahkemenin çeşitli sıfatlarla görev yapması hâlinde, hükmün hangi sıfatla verildiğinin kararda gösterilmemiş olmasının, mahallinde düzeltilebilecek bir usul hatası niteliğinde mi, yoksa temyizen esasın incelenmesini engelleyecek nitelikte mahkemenin görevine ilişkin kamu düzeniyle ilgili bir usul sorunu mu olduğu, buradan varılacak sonuca göre hükümdeki bu eksikliğin yeniden yargılama yapılmasını gerektirip gerektirmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖNSORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; taraflar arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilen ilk kararda “Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi” olarak karar verildiği hâlde; Özel Dairenin, mahkemenin görevine ilişkin bozma kararı sonrasında, “Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)” direnme kararı verilmesi karşısında, direnme adı altında verilen bu kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
14. Başka bir deyişle mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
15. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre; mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.
16. Bu açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; taraflar arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilen ilk kararda Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi olarak karar verildiği, karara karşı Özel Daire tarafından sırf mahkemenin görevi yönünden bozma kararı verildiği, mahkemenin ise; davanın Aile Mahkemesi kurulmayan yerde, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 2. maddesine uygun olarak görevli asliye hukuk mahkemesinde görülerek hükme bağlandığı, hükümde görev yönünden kanuna aykırı, bozmayı gerektirecek bir usulsüzlüğün bulunmadığı gerekçesiyle direnirken Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) karar verdiği görülmüştür.
17. Yukarıda da açıklandığı gibi Özel Daire bozma kararı, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu ve mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği, aile mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Kurulunca belirlenen asliye hukuk mahkemelerinde davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerektiğini içermektedir. Bu durumda mahkemece önceki kararda direnildiği belirtilmişse de esasen bozma kararında belirtilen husus yerine getirilmiştir.
18. Bu durumda verilen direnme kararının gerçekte bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu açıktır.
19. Hâl böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, ön sorunun bulunmadığı, aksine mahkemece verilen direnme kararında “Aile Mahkemesi Sıfatıyla” ibaresinin tutanaklarda ve karar başlığında gösterilmemiş olmasının usulü bir eksiklik olduğu, bu durumun görevsiz mahkemece davaya bakıldığı anlamına gelmeyeceği, eksikliğin görevle ilgili olmadığı gerekçesiyle göreve ilişkin bozma kararına direnilmiş olduğu gözetildiğinde eylemli uyma ve yeni hüküm sonucuna ulaşılamadığı ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
21. O hâlde; dosya yeni hükme yönelik temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece taraflar arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davası nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilen ilk kararda “Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi” olarak karar verilmişken; Özel Dairenin, mahkemenin görevine ilişkin bozma kararı sonrasında, “Yalvaç Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)” direnme kararı verilmesi karşısında, direnme adı altında verilen bu kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu yapılan temyiz incelemesi sırasında ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bozma öncesi yapılan yargılamada davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakıldığı yönünde bir ara kararı kurulmadığı gibi tutanaklarda ve karar başlığında da Aile Mahkemesi sıfatıyla ibaresine yer verilmemiştir.
Mahkemece verilen karar Özel Daire tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere Aile Hukuku'ndan (TMK'nın m.118-395) kaynaklanan bütün davalara aile mahkemesinde bakılacağının hükme bağlandığı, aile mahkemesi kurulmayan yerlerde ise, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk mahkemelerinde davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerektiği (Yargıtay HGK'nın 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı). Görev, kamu düzenine ilişkin olup mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerektiği için davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, görev hususu dikkate alınmaksızın asliye hukuk mahkemesi sıfatı ile yargılamaya devam edilip yazılı gerekçeyle davanın esası hakkında hüküm verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece; önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; “Aile Mahkemesi Sıfatıyla”' ibaresinin tutanaklarda ve karar başlığında gösterilmemiş olmasının usulü bir eksiklik olduğu, mahkemenin görevi ile ilgisinin bulunmadığı gerekçesi de eklenerek önceki kararda direnilmiş ancak direnme kararı başlığında aile mahkemesi sıfatıyla ibaresine de yer verilmiştir.
Mahkemenin direnme gerekçesi davaya bakmaya aile mahkemesinin görevli olmayıp asliye hukuk mahkemesinin görevli olması değildir. Bozma sonrası tutanakta ve karar başlığında aile mahkemesi sıfatıyla yazılmış olması da asliye hukuk mahkemesi görevli şeklinde bir direnme kararı verilmediğini göstermektedir.
Bu aşamalarla ve direnme gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde mahkemenin; bozma öncesi verilen kararın da aile mahkemesi sıfatıyla karar verilmiş olmasına rağmen usulî eksiklik olarak bunun tutanaklara yazılmadığı, bunun ise davanın görevsiz mahkemece davaya bakıldığı anlamına gelmeyeceği ve görevle ilgisi olmadığı gerekçesiyle göreve ilişkin olan bozma kararına direnmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Bu direnme nedeni karşısında mahkemenin eylemli olarak bozmaya uyduğu veya yeni olgu veya gerekçeyle önceki kararında direnmiş olduğu sonucu ortaya çıkmamaktadır. Bu durum karşısında ön sorun bulunmadığı kabul edilerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz incelemesi yapılması gerektiği görüşünde olduğumdan, ön sorun bulunduğu ve temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.