15. Ceza Dairesi 2018/7068 E. , 2020/11816 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Güveni kötüye kullanma
HÜKÜM : TCK’nun 155/1, 168/1-4, 62, 52/2 ve 50/1-a maddeleri uyarınca mahkumiyet
Güveni kötüye kullanma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşüldü;
Hükümden önce 05/08/2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanununun 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 291. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen ve bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı yedi gün olarak öngörülen temyiz süresinin on beş gün olarak değiştirildiği; ancak bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20/07/2016 tarihinden önce verilen ve Yargıtay'dan geçen dosyalar hakkında 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca hüküm kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'un 305 ila 326. maddelerinin uygulanması gerektiği ve 1412 sayılı CMUK'un 310. maddesi uyarınca da temyiz süresinin bir hafta olduğu gözetilmeden temyiz süresinin 15 gün olduğu belirtilmek suretiyle yanıltıcı ifade kullanılmış olması, kanun yoluna ilişkin süreler konusunda 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda farklı düzenlemelere yer verilmesi, 7035 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra temyiz süresi konusunda tereddütler oluşması ve ilk derece mahkemelerince yanıltıcı ifadeler kullanılmasının, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 13/10/2015 gün, 2015/11-120 Esas, 2015/313 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, avukatlar da dahil olmak üzere başvurucuların kanun yolunda yanılmalarına sebep olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi'nin 09/06/2016 tarihli (Başvuru Numarası: 2014/4987) ve 22/09/2016 tarihli (Başvuru Numarası: 2014/1382) kararlarına göre bu durumun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde bulunması nedeniyle, sanığın ve sanık müdafiinin yüzüne karşı 28/06/2018 tarihinde verilen hükme karşı sanık müdafiinin 10/07/2018 tarihli temyiz isteminin süresinde olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Sanığın, katılana ait motosikleti kullanıp iade etmek üzere kendisinden teslim aldığı halde, iade etmeyip uhdesinde tuttuğu, bu suretle güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca kendisine uzlaştırma işlemlerini gerçekleştirmek üzere dosya tevdi edilen uzlaştırmacının öncelikle uzlaştırma teklifi yapılacak ilgililere telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle uzlaşma teklifi yapmak üzere çağrı yapması, şayet belirtilen şekilde çağrı yapılamaz ise bu defa uzlaştırmacının ilgili savcılık nezdinde kurulmuş uzlaştırma bürosundan uzlaşma teklifi yapılmasını talep etmesi gerektiği, böyle bir taleple karşılaşan büronun da muhatabına ulaşamaması durumunda öncelikle muhatabın bilinen son adresine tebliğ yapması, tebligatın iade gelmesi durumunda bu defa muhatabın MERNİS adresinin tespitini yaparak tebligat zarfı üzerine söz konusu adresin MERNİS adresi olduğu belirtilerek TK'nın 21/2. maddesine göre tebliğ yapılması gerektiği cihetle, taraflara usulüne uygun olarak tebliğ yapılmadan, katılanların doğrudan MERNİS adreslerine çıkarılan tebligatların iade edildiğinden bahisle uzlaştırma işlemlerinin sonlandırılması nedeni ile yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğunun ve mahkemece de usul ve yasaya aykırı olarak tarafların uzlaşamadığı şeklinde düzenlenmiş rapora istinaden karar verildiğinin anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi ile ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde, katılan ... ve sanığa usulüne uygun olarak uzlaşma davetiyesinin tebliği ile sanığa yüklenen suç nedeniyle uzlaştırma işlemlerinin yapılmasından sonra, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek, usul ve yasaya aykırı olarak yapılan uzlaştırma işlemlerine dayalı olarak hüküm kurulması,
Kabule göre de;
1-Sanığın yargılama konusu eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 155/1. maddesi kapsamında yer alan “Basit güveni kötüye kullanma” suçuna ilişkin olduğu, bahse konu eylem yönünden öngörülen ceza miktarının “altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası”na ilişkin olduğu anlaşılmakla; 17/10/2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK’nın 251/1. maddesine göre, “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki hükme, 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesinde yer alan geçici 5/1-d. maddesi ile “01/01/2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklinde sınırlama getirilmiş ise de, Anayasa Mahkemesinin, 19/08/2020 tarih ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25/06/2020 tarihli, 2020/16 Esas ve 2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile “...kovuşturma evresine geçilmiş...” ibaresine ilişkin esas incelemenin aynı bentte yer alan “...basit yargılama usulü...” yönünden Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği, böylece “kovuşturma evresine geçilmiş basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden iptal kararı” verildiği anlaşılmakla; her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez ise de, CMK’da yapılan değişikliklerin derhal uygulanması ilkesi geçerli olsa da, iptal kararının sonuçları itibariyle Maddi Ceza Hukukuna ilişkin olduğu, zira CMK’nın 251/3. maddesinde “Basit yargılama usulü uygulanan dosyalarda sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir” şeklindeki düzenleme gereği maddi ceza hukuku anlamında sanık lehine sonuç doğurmaya elverişli olduğundan TCK'nın 7. ve CMK’nın 251. maddeleri uyarınca dosyanın “Basit Yargılama Usulü' yönünden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2-Katılanın uğradığı zararın sanık tarafından bizzat pişmanlık gösterilerek aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmiş olmayıp, suça konu motosikletin kolluk tarafından yakalanması sonucunda katılana iade edilmiş olduğu dikkate alınarak, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması koşulları oluşmadığı halde, TCK’nın 168/1-4 maddeleri uyarınca sanığın cezasında indirim yapılmak suretiyle eksik ceza tayini,
3-Hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde ayrıca yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınması gereken tam gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi suretiyle, sanık hakkında fazla adli para cezası tayini,
4-Sanık müdafiinin bozmadan önce 30/01/2014 tarihli celsede lehe hükümlerin uygulanması talebi bulunduğu halde, sanık hakkında hükmolunan adli para cezalarının TCK'nun 52/4 maddesi uyarınca taksitlendirilmesi konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeme gerekçesinin gösterilmemesi,
5- Adli sicil kaydına göre tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmaması,
Kanuna aykırı olup, katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 09/12/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ;
Anayasa Mahkemesi 25.06.2020 tarih 20202/16 Esas, 2020/33 Karar sayılı kararı ile; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'na 7188 sayılı Kanun'un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddenin (d) bendinde yer alan; ...'01.01.2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz,' hükmünün; '...kovuşturma evresine geçilmiş,...' ibaresinin aynı bentte yer alan '...basit yargılama usulü...' yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonrası sözü edilen geçici 5. maddenin (d) bendi '01.01.2020 tarihi itibariyle hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz' şekliyle varlığını korumaktadır.
7188 sayılı Kanun ile ceza muhakemesi sistemimize basit yargılama usulü adıyla yeni bir düzenleme getirilmiş olup bu usul 5271 sayılı Kanun'un 251. ve 252. maddelerde düzenlenmiştir.
Basit yargılama usulü; üst sınırının iki yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar bakımından yazılı savunma esasına dayalı, genel yargılama usulünün tam uygulanmadığı, Cumhuriyet savcısının görüşü alınmadan, duruşmasız olarak evrak üzerinden kararın verildiği, mahkumiyet kararı verilmesi durumunda sonuç cezada ¼ oranında indirimin öngörüldüğü, kararların itiraza tabi olduğu nevi şahsına münhasır bir yargılama usulü olarak hukuk sistemimize entegre edilmiştir.
Kanun koyucu CMK’nın 251. maddenin 1. fıkrasında '… karar verilebilir' ibaresiyle ve yine CMK’nın 251. maddenin 6. fıkrasında ' Mahkemece gerekli görülmesi halinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edebilir' ibaresiyle basit yargılama usulünün uygulanmasında takdir ve tercihin hakime ait olduğu vurgusunu yapmıştır.
Ayrıca CMK’nın 250. maddesiyle seri muhakeme usulü düzenleme altına alınmış olup, düzenlemeye göre seri muhakeme usulününün uygulanmasının soruşturma ve kovuşturma şartı olduğu vurgusu yapılmış, CMK’nın 174/1-c maddesine göre seri muhakeme usulü uygulanmadan açılan iddianamenin iadesine karar verileceği belirtilmiştir.
Her iki yasal düzenleme içeriği birlikte değerlendirildiğinde; bir kısım suçlar yönünden seri muhakeme usulünün zorunlu olduğu, benzer bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle bir kısım suçlar yönünden basit yargılama usulünün hakimin takdir ve tercihine bırakıldığı, yine bir kısım suçlar bakımından hakime basit yargılama usulü seçeneğinin getirildiği durumlarda dahi taraflardan birinin yada her ikisinin itirazı halinde genel hükümlere göre yargılamaya devam edileceği belirtilerek basit yargılama usulünün tercih ve takdir edilmemesine işaret edildiği açıktır. Duruşma açılarak delil tartışması yapılmış dosyalarda, genel kovuşturma usulünden dönülerek basit yargılama usulünün uygulanmasını istemek genel yargılama usulüne hakim ilkeler gözetildiğinde bağdaşır bir durum değildir.
Ceza muhakemesinin birincil amacı, maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu amacı tesis etmek bakımından ceza yargılamasında sözlülük, yüz yüzelik, halka açıklık, vicdani kanaatin huzura getirilmiş ve tartışılmış delillere dayanılarak oluşturulacağı ilkelerine dayanmaktadır. Bu değişikliğin yapılmasının gerekçelerinden biri daha çabuk bir yargılama ile “daha önemli” işlere vakit ayırma imkanın doğması şeklindeki düşüncedir. Ancak bunu temin etmek bakımından makul sürede yargılanma hakkını gözetmek gerekir. Makul sürede yargılanma hakkı, (duruşmaya ara vermeme) esas itibariyle şüpheli veya sanık hakkındaki iddiaların makul bir sürede mahkeme tarafından incelenmesini öngören AİHS’nin 6. ve Anayasa’nın 141/4. maddesi ile ilişkili bir ilke olarak, davanın süratle görülmesi şeklinde anlaşılmalıdır. Karara bağlanmış dosyalar yönünden basit yargılama usülüne dair değişiklik nedeniyle dosyaların bozulması yukarıda açıklanan ilkelere de aykırılık teşkil edecek, makul sürede bitirilmeyen, uzayan yargılamalar nedeniyle dosyaların mahkemelerde daha çok birikmesine neden olacaktır. Diğer taraftan, temyiz davasına konu edilen hükümlerin sübut ve hukuka uygunluk denetimi yapılmadan sadece mahkumiyet hükmüne dayanılarak sair yönler ile incelenmeden bozulması makul sürede yargılanma ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.
Ceza Muhakemesi Hukukuna ilişkin yasaların zaman bakımından uygulanmasında geçerli prensip‚ 'derhal uygulama' kuralıdır. Bu kural ile her iki yasaya uygulama alanı tanınmakta, eski yasa zamanında tamamlanmış usuli işlemler geçerliliğini korumaktadır. Henüz tamamlanmamış, usuli işlemlerin ise usül yasalarındaki değişikliğin derhal uygulanması gerektiğine dair ilke gereğince devam eden işlemler bakımından uygulanması gerekmektedir. Basit yargılama usulünün, CMK’da düzenlenen bir ceza muhakemesi kurumu olduğu, bu nedenle lehe ya da aleyhe değerlendirilmesi yapılmaksızın derhal uygulanma ilkesine tabi olduğu aşikardır. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı uyarınca mevcut dosyanın çekişmeli yargı sürecinden geçtiği gözardı edilerek salt ceza indirimi öngörüldüğü gerekçesiyle‚ 'derhal uygulanma' prensibine aykırı olarak hükme bağlanmış dosyalar yönünden bozulması mümkün değildir.
Kanun koyucu CMK’nın 251 ve 252 . maddelerinin uygulanması bakımından 7188 sayılı yasanın 31. maddesi ile getirilen geçici 5. maddesi ile;
1) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla;
d) 1/1/2020 tarihi itibarıyla 'kovuşturma evresine geçilmiş, 'hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz. 'geçici hükmünü getirerek yasanın yürürlük tarihi ve dosyaların aşamaları gözetilerek bir sınırlama yapmıştır. Anayasa Mahkemesi tarafından geçici 5. maddede 'kovuşturma evresine geçilmiş ' ibaresinin iptali yoluna gidilmiş,' hükmen bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda' ibaresi dava konusu olmasına rağmen, başvuruda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkanı bulunmadığından yetkisiz olduğundan bahisle talebi ret etmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonrası sözü edilen geçici 5. maddenin (d) bendi '01.01.2020 tarihi itibariyle hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz' şekliyle varlığını koruduğuna göre; bozmaya konu yerel mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi'nin, 19/08/2020 tarih ve 31218 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 25/06/2020 tarih, 2020/16 Esas ve 2020/33 Karar sayılı iptal kararından önce verildiği, bir diğer ifade ile hükme bağlanmış bir dosya olduğu, CMK’nın geçici 5. maddesi uyarınca hükme bağlanmış dosyalarda yasa gereği basit yargılama usulünün uygulanamayacağı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının hükme bağlanmış dosyaları kapsamadığı, basit yargılama usulünün soruşturma ve kovuşturma şartı olmadığı gibi mahkemenin takdirine bağlı bir yargılama usulü olduğu, Anayasa Mahkemesi kararlarının maddi ceza hukukunu ilgilendiren kısımları bakımından geriye yürütülerek uygulanması mümkün ise de, usul kurallarının derhal uygulanma prensibi dikkate alındığında yürürlük tarihi itibariyle usule uygun hükme bağlanmış kararlar için kanunun değişiklik gerekçesi de gözetildiğinde bozma yapılmasının mümkün olmadığı, temyize konu dosyanın esasına girilerek inceleme yapılması gerekirken, usul yönünden sair yönleri incelenmeksizin bozma yapılması gerektiği yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayız.