Ceza Genel Kurulu 2020/200 E. , 2021/626 K.
Silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 11.12.2019 tarih ve 47-165 sayı ile; sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mahsuba ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 30/1-a-b maddelerince Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkartılmasına ve ilişiğinin kesilmesine, tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine kabul edilmemesine karar verilmiştir.
Hükmün sanık ve müdafisiyle birlikte İçişleri Bakanlığı ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “ret ve onama” istemli 11.05.2020 tarihli ve 45144 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakları bulunmayan T.C. ... ve İçişleri Bakanlığının hükmü temyiz yetkileri bulunmadığından temyiz istemlerinin 5271 sayılı CMK'nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanık ve müdafisinin duruşmalı inceleme istemlerinin, yürütülen yargılama sürecinde silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkân sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması nedeniyle CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I)TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün 'Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı' başlıklı 2. maddesinin 'Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.' hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları halinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, 'olgusal dünya'ya; hukuki sorun, 'normatif dünya'ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır.
Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.
Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır' kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D)Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi;
Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 11.12.2019 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık ve müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık ve müdafisinin 12.12.2019 tarihli ve süresi içerisinde sundukları dilekçelerle temyiz kanun yoluna başvurdukları, temyiz dilekçelerinin süresinde verildiği ve yasal gerekçeleri içerdiği anlaşılmıştır.
II-İDDİA;
Şüphelinin Görev Yaptığı Yerler, Savunması, Şikayetçi Beyanları ve Diğer Deliller
''4.2.1. Şüphelinin Görev Yaptığı Yerler
Şüpheli, 1. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde Askeri Hakim iken 27/05/2011 tarihinde Askeri Yargıtay Üyesi olarak göreve başlamış ve 4. Daire Üyesi olarak göreve devam etmiştir.
4.2.2.Şühpeli Savunması
Şüpheli ifadesinde ve sorgusunda özetle, yaşanan alçakça darbe girişimini şerefli bir Türk subayı olarak kınadığını, darbe girişiminin içerisinde yer almadığını, FETÖ ile herhangi bir bağlantısının bulunmadığını, ... ile aynı dönem Yargıtay üyesi seçildiklerini, ...'nin Yargıtay Üyeliği görevini bırakmasından sonrada kendisiyle zaman zaman yemekhanede ve resepsiyonlarda karşılaştığını, ...'nin Genelkurmay Adli Müşavirliğine atanması döneminde kendisinin adının da geçtiğini ama bu görevi kabul etmediğini, ...ve ... hakkındaki mahkümiyet kararından sonra Yargıtaya gelen bir mektupta 8-10 üyenin Fetullahçı olduğunu yazılı olduğunu, sonradan benzer içerikli mektupların gelmeye devam ettiğini ancak haklarında FETÖ üyeliği iddiasıyla bir soruşturma yapılmadığını, 1. Ordu Komutanlığında hakim iken 1. Ordu Komutanlığı Başsavcısı ...in ses kaydını alarak balyoz davası hakimlerine vermesinin söz konusu olmadığını, cunta tarafından yapılan görevlendirmeden haberinin olmadığını ve atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiştir.
4.2.3.Şikayetçi Beyanları
Şikayetçi ..., 15/12/2016 ve 05/09/2017 tarihli ifadelerinde
'...askeri yargıtayda çok iyi organize olmuş FETÖ terör örgütünün hakkında sahte evrak düzenlemeye azmettirme suçundan verilen beraat kararını Hakim Binbaşı ...'na temyiz ettirdiğini, yargılamada dört üyenin beraat istediğini, ...'ınsa duruşma boyunca düşmanca tavırlar sergileyip mahkumiyet istediğini, temyiz üzerine kararın oy çokluğu ile bozulduğunu...bozma üzerine...beraat kararı veren iki hakimin çeşitli nedenlerle daireden ayrılması nedeniyle cemaatçi olarak bilinen ... ve ...nun daireye geldiğini, Ağrı ilinde beraber görev yapması sebebiyle ...'in cemaatçi olduğundan şüphelendiği birisi olduğunu...duruşmadan önce karşılaştığında, ...'in kendisine böyle bir suç olmayacağını ancak ...ile birlikte yargılanıyor olmasının sıkıntı olduğunu söylediğini...'
'...hakimlik mesleğinden atılmamsının tamamen örgütün kararı doğrultusunda örgüt üyelerince icra edilmiş bir hareket olduğunu...Mahkumiyet kararını veren heyet üyeleri ...Hakim Albay ......, ......, ...., ......, ..., ...... ve .........'den FETÖ terör örgütü üyesi olarak hakkında yaptıkları yanlı yargılama ve hukukun temel ilkelerine aykırı şekilde mahkumiyet kararı vermelerinden dolayı şikayetçi olduğunu...”
'...Yargıtayda iki grup bulunduğunu birincisini Atatürkçü diye tabir edebilecek cemaat mensubu olmayanların diğer grubu ise FETÖ terör örgütü mensupların dan oluştuğunu iki grubada tabi olmayan muhafazakar tiplerinse Fetöcülerin markajında olduğunu ve beraber hareket ettiklerini, Askeri Yargıtay'da çalıştığı sürede gördüğü kadarıyla ...... ...'in cemaat grubunu organize ettiğini ...yargıtay üyeliği seçimi sırasında FETÖ kanadından seçilenlerin tümünün ..., ... ve ...'in çalışmaları ve kulis faaliyetleri sonucu seçildiklerini...Yine FETÖ'den aldığı talimat gereği askeri yargıtay üyeliğinden feragat edip Genelkurmay Adli Müşavirliğine geçen ...'nin onursal yargıtay üyesi sayılması için teklif verenlerin resmi olarak Fetöcü olduklarını belgelemiş olduklarını... (Askeri Yargıtay Tüzüğü'nün değiştirilmesine ilişkin olarak yapılan genel kurulunun 09/10/2014 tarih ve 2014/10-6 esas 2014/10-6 karar sayılı karar oturumunda katılımcalar ......... ve ..., yargıtay üyesi seçildikten sonra ayrılarak devletin başka bir kademesinde görev yapanlara da benzer şekilde şilt belge ve armağan verilmesi gerektiği yönünde olumlu görüş bildirdikleri görülmüştür. Daireler kurulunda, oy çokluğuyla ve örgütün istemi ile hakkında verilen beraat kararının bozulup mahkum olmasını sağlayanlardan birinin de ... olduğunu. Hatta ilk daireler kurulunda mahkumiyet çıkacağına inanmadığı için asker olmasına rağmen askeri yargıtayın görevsiz olduğunu söylediğini, 5'e karşı 6 oy ile kararın bozulması ve tekrar mahkumiyet verilerek dosyanın daireler kuruluna gelmesi üzerine TSK'den ayrılmış sivil olmasına rağmen almış olduğu talimat ile görevsizlik düşüncesinden vazgeçip, kumpas olan resmi evrakta sahtecilik suçundan mahkumiyeti yönünde oy kullandığını...... 'in se kendisi hakkında beraat kararı veren üyelerin baskı ile emekli ettirilmesinden sonra, onların yerine mahkemeye gelen öğrencilikten yetiştirilen cemaat üyesi olduğunu.... şu an FETÖ terör örgütünden tutuklu olduğunu, kanaatince askeri yargıdaki elebaşı olduğunu...kendisiyle ilgili beraat kararını (Askeri Yargıtay 4. Daire'nin 18/01/2013 tarih ve 2013/1-1 sayılı kararı) veren iki üyenin ayrılmasını fırsat bilip yanına ...... gibi FETÖ üyesi olan iki hakim alarak beraat kararını 2'ye karşı 3 oyla mahkumiyete (Askeri Yargıtay 4. Daire'nin 24/03/2014 tarihli 2013/3-2014/1 sayılı kararı) çevirdiğini...FETÖ'den tutuklu örgüt lideri ...'ın, kendisinin mahkumiyetini isteyip duruşmada düşmanca tavırlar sergilediğini...kendisi ve adalet adına bunların cezalandırılmasını istediğini beyan etmiştir
Askeri Yargıtay Tüzüğü'nün değiştirilmesine ilişkin olarak yapılan genel kurulun 09/10/2014 tarih ve 2014/10-6 esas 2014/10-6 karar sayılı karar oturumunda katılımcalar ......... ve ..., yargıtay üyesi seçildikten sonra ayrılarak devletin başka bir kademesinde görev yapanlara da benzer şekilde şilt belge ve armağan verilmesi gerektiği yönünde olumlu görüş bildirdikleri görülmüştür.
Şikayetçi, ... 19/07/2016 tarihli ifadesinde,
'...Bu yapılanmanın içinde olan, şahsına, milletine, silaha arkadaşlarına, emniyet mensubu kardeşlerine, devletin kurumlarına, Türk tarihine, medeniyete zarar veren her bir kişiden ayrı ayrı şikayetçi olduğunu...' beyan etmiştir.
4.2.4. Şüphelinin Lehine Olan Deliller
4.2.4.1. Şüphelinin Lehine Olan Tanık Beyanları
Eski Askeri Yargıtay Başsavcısı ...'nın 05/12/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde belirttiği,
'...Sıkıyönetim Görevlendirme Listesi yapıldığına dair bilgisinin olmadığını, ancak, listeye baktığında darbe başarılı olursa darbecilerin tasfiye etmek istediklerini ... emrine aldıklarını, tasfiye etmek istemediklerini ise ya özel bir göreve atadıkları ya da görevine devam dediklerini gördüğünü. Ancak, göreve devam dediklerinin hepsinin darbecilerle bir irtibatının olmadığını değerlendirdiğini...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen MSB teftiş kurulu başkanlığını yürüten ...'nun 27/09/2016 tarihli ifadesinde belirttiği,
'....'ı tanıdığım kadarıyla onun yaşam tarzı ile cemaate ilişkin
yapılanmanın dini bir yapılanma olarak o dönemde lanse edilmesi nedeni ile bağdaştıramadım...'
Eski Askeri Hakim Nezahat TAŞDEMİR'in 15/08/2016 tarihli polis ifadesinde belirttiği,
'..Sıkıyönetim görevlendirme listesinde genel itibarıyla iş dolayısıyla tanıdığım .... askeri hakim ve savcı olarak yazılmışlardı. Ben bu insanların herhangi bir örgüt kapsamında bulunduklarına şahit olmadım. Bu kişilerin de böyle bir örgüte mensup olduklarını düşünmüyorum...' şeklindeki beyanlarının, şüpheli lehine delil olarak ele alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
4.2.5. Şüphelinin Aleyhine Olan Deliller
4.2.5.1.Şüphelinin Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki Durumu
Şüpheli, Askeri Yargıtay 4. Daire Üyesi iken, 15/07/2016 tarihli darbe girişiminden önce hazırlanan 'Yurtta Sulh Konseyi' isimli olup darbe girişiminin organizatörleri olan kişi/kişilerce hazırlanan 'Sıkıyönetim Direktifi' konulu ve sıkıyönetim ilan edildiğini belirtilen mesaj ekindeki (EK-B) 'Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinde' Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı ve Ankara 1 No'lu Sıkıyönetim Askeri Savcılığına Savcı olarak görevlendirilmiştir.
Sıkıyönetim Direktifi ile Askeri Yargıtay görevlendirme listesi incelenip Askeri Yargıtay'daki daire sayısının 4'ten 2'ye indirilmiş olması ve planlanan 2. Dairenin üye sayısının en düşük sayıda tutulmuş olması göz önünde bulundurulduğunda, özel olarak görev verilen veya görevlerine devamı kararlaştırılan Askeri Yargıtay üyelerinin tümünün FETÖ üyesi olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu anlaşılmıştır. Tanık beyanları değerlendirilip bilirkişi raporları incelendiğinde, Askeri Yargıtay'daki FETÖ üye sayısının veya üye olmamakla birlikte örgütle hareket edecek veya hareket edebileceği düşünülen üye sayısının var olan 4 dairenin de faaliyetine devam etmesi için yeterli olmadığı, dolayısıyla görevlendirme listesinde kendilerine görev verilen bazı üyelerin FETÖ üyesi olmadığının kabulüyle haklarında 'koğuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar' verilmesinin, şüpheli lehine olarak, tek başına, ele alınacak bir delil olmadığı sonucuna varılmıştır.
Nitekim üç askeri şahıstan oluşan bilirkişi heyetince sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinin incelenmesi sonucu yazılan 27/03/2017 havale tarihli raporda, '...darbe mesajında imzası olanlar ve mesajın eklerinde yer alan atama listelerinde kendilerine görev tevdi edilenlerin büyük bir çoğunluğunun daha önceden FETÖ/PDY mensubu olduğuna dair hakkında resmi makamlardan genelkurmay başkanlığına bilgi verilen şahıslardan olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla söz konusu darbe mesajının FETÖ/PDY terör örgütüne mensup kişiler tarafından hazırlanmış olduğu izahtan varestedir...'
'...Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsünde bazı personelin bulundukları görevden alınarak, örgüt tarafından daha kritik olduğu değerlendirilen sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığı tespit edilmiştir. Örnek olarak askeri yargıtayda üye statüsünde bulunan bir hakim subay, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan Ankara 1 nolu sıkıyönetim mahkemesine askeri savcı olarak atanmıştır...Bu durum FETÖ/PDY örgütünün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını göstermektedir...Özellikle kritik addedilebilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının bulunduğu değerlendirilmektedir. Atamaların, ilgililerin örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazalar dikkate alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır...Bu kadar üst düzeyde örgüt elemanını hakkındaki bir bilgiye bir veya iki kişinin hakim olması mümkün görülmemektedir. Bu da listenin hazırlanmasına zaman olarak önceden başlandığı örgütün sivil ve askeri üst düzey elemanları arasında koordine edilerek oluşturulduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır...Sonuç olarak FETÖ/PDY'nin darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamını kendi mensuplarından oluşmasını ağlamaya çalıştığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı personelin TSK içindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesiyle son derece uyumsuz çok üst düzey sıkıyönetim askeri savcılık ve sıkıyönetim mahkeme başkanlığı görevlerine atandığı tespit edilmiştir...Bu durum TSK'nin resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğunu ve söz konusu personelin yurtta sulh komitesini oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiği değerlendirilmektedir...' şeklindeki ve Yine bir diğer bilirkişi raporunda belirtilen '...Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine ve adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerin amacının FETÖ örgütü tarafından, Askeri Yargı’yı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir/Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli Yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla birlikte hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmektedir.
Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır...' Şeklindeki görüş ile tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde, görevlendirme listesinin hazırlanması sırasında listeyi hazırlayanlar tarafından şüphelinin FETÖ üyesi olduğunun bilinerek kendisine görev verildiği sonucuna varılmıştır.
4.2.5.2.Şüphelinin Aleyhine OlanTanık Beyanları
Tanık, Önceden Askeri Hakim olan ve Halen Antalya Adliyesi'nde hakim olarak görev yapan Tanık Uğur İRİCİ'nin 19/03/2018 tarihli ifadesinde,
'...Ben askeri hakim ...e, ......, ..., ... veya başka bir kimseyi Fetöcü olarak söylemedim. Bu kişinin durumundan şüphelendiğimi için herhangi bir ismin zikretmedim. Askeri Yargıtay üyeliği seçimlerine girdiğimde ...,..., ..., ... ve ... tarafından, o tarihte askeri yargıtay üyeleri olan ......, ..., ..., ..., ..., ve ...'a yönelik dikkatli olmam ve adı geçen Askeri Yargıtay üyelerinin o tarihte paralel yapı veya cemaat olarak adlandırılan şimdiki FETÖ'ye yakınlıkları ve mensubiyetleri olduğu konusunda uyarıldım ...Bu nedenle bu kişilerin FETÖ üyesi olduğu yönünde bir kanaatim oluştu...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi Tanık İnanç İŞTEN'in 21/03/2018 tarihli ifadesinde,
'...Üniversiteden mezun olduktan sonra birlikte Hukuk Fakültesi'nde okuduğumuz, ..., ......, ... ... ve ... ile birlikte ev kiraladık...Askeri Yargıtay'da FETÖ yapılanmasına dahil olduğunu düşündüklerim, ..., ......, ..., ..., ... ve ...'tir. Yedinci bir üye olduğundan eminim ancak şu anda hatırlayamıyorum. Yapılan seçimlerde, genel kurul ve dairelerde verilen kararlarda bu belirttiğim kişilerin sürekli birlikte hareket ettiklerini gördüm...FETÖ çatı soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet savcısı ile yaptığım görüşmede şifahen Askeri Yargıtay üyelerinden yedi üyenin Fetöcü olduğunu bildiğimi ancak elimde bunu ispatlayacak delilin olmadığını söyledim. Benim görüşmem bir şekilde Askeri Yargıtay Üyesi ...'a iletilmiş. Hem ... hem de Tugay ÖZTOPRAK beni Askeri Yargıtay'da Cumhuriyet savcısı ile ne konuştuğum ve isim verip vermediğim konusunda sıkıştırdılar...'
Tanık, Eski askeri Yargıtay Üyesi ve halen İzmir BAM 15. Ceza Dairesi Üyesi olan ...'nun 26/07/2016 tarihli ifadesinde,
'...Bana göre Askeri yargı içerisinde FETÖ yapılanması vardır,...Askeri Yargıtay'da birbirleri ile daha samimi görüşen arkadaş grupları bulunmaktadır. Geçen hafta 20/07/2016 tarihinde gözaltına alınan Askeri Yargıtay üyelerinin de bir arkadaş grubu olduğu ve cemaate yakın oldukları şaibesi dolaşmakta idi...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen MSB teftiş kurulu başkanlığı görevini yürüten ...'nun 19/03/2018 ve 01/12/2016 tarihli ifadelerinde,
'......, Aralık 2012 tarihinde bir akşam Çukurambar MADO Pastahanesi'ne davet etmiş, şüphelendiği birkaç kişi olmasına rağmen bu arkadaşların rencide olmaması için davet ettiği grubu geniş tutmuş, burada arkadaşlara bu gazetede Askeri Yargıtay ile ilgili çıkan yazıların kim tarafından yazdırılıyor ise yazdırılmaması, kurumun bu yazılar yüzünden yıprandığı şeklinde konuşma yapmış, konuşma sırasında üyelik seçimleriyle ilgili de konuşulmuş, ... 'siz bizim adaylara oy vermiyorsunuz' deyince ... da ben oy vermeyeceğim demiş. MADO toplantısı konusu ...'la ilgili soruşturmada geçiyordu orada ...'nın ifadesi alındı kendisi orada söyledi. O yüzden haberim oldu, zaten yakında yapılacak seçimde ... ve ...; ... ve ...'ı üye seçtirmek istiyorlardı. Biz de bunların cemaatçi olduğunu duyduğumuz için seçtirmemek için çabalıyorduk. Hatta ..., ...'ın bir ortamda kendisine 'benim askeri hakim olarak aldıklarım hizmet için yeter' demiş. Bunu Hulusi bana söyledi. Bu sözleri seçimden önce mi seçimden sonra mı söylediğini şu anda tam olarak hatırlamıyorum. Ayrıca ... seçimden önce bana 'Abi ... ile ilgili bir sorun var mı ?' diye sormuştu. Ben kendisine 'Ben ...'ı tanımıyorum, ... onu iyi tanıyor, Hulusi'ye sorup ona göre hareket edeceğim.' demiştim. Hulusi'ye sordum. '...Abi sıkıntılı...' cevabını alınca ona oy vermedik...'
'...Halen tutuklu bulunan üyelerden ..., ..., ... ve ... bizim dairemizde görev yapıyordu. Kendileri ile iş gereğince bir araya gelme dışında özel bir görüşmemiz yoktu. Bazen de spor okulunda ve halı sahada yapılan maçlar sebebi ile bir araya gelebiliyorduk. Benim eşim Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapıyordu. Sivil Yargıtay'da yapılan seçimlerden sonra (2011 Şubat) cemaat yapılanmasının devleti ele geçirme gibi bir faaliyete girişmekte olduğu yönünde bilgiler dolaşınca ve yukarıda isimlerini saydığım üyelerin de cemaatçi olduğu söylendiği için kendileri ile benim gibi düşünen Yargıtay Üyeleri arasında bir mesafe oluşmaya başladığı doğrudur...'
'...Haziran 2015 tarihinde yurt dışından yüksek mahkeme üyelerinin de dahil olduğu ve Uyuşmazlık Mahkemesi Üyelerine yönelik bir gezi vardı. Ben ..., ..., ... ve şu anda ismini hatırlamadığım asıl ve yedek üyeler de bu geziye katıldık. Marmaris'e gitmiştik. Dönüşte AYİM kontenjanından üye olan ... cemaat yapılanmasını kastederek ...'e hitaben 'Siz yanlış yoldasınız.' deyince ... kendisine 'Hadi bakalım öbür dünyaya gidince kim yanlış yolda görürüz.' demişti...'
'...Bizim dairede Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapan ...'in şu an tutuklu olarak bulunan ve bizim daire üyesi olan şüphelilerin kapılarını kapatıp daha önce yaptıklarından farklı olarak olağan dışı toplandıklarına ilişkin beyanları doğrudur. Daha önceki toplantılarında müdür bey odalarına girdiğinde konuşmalarına devam ederlermiş. Fakat darbe kalkışmasının olduğu hafta Pazartesi ve Cuma günleri arasında yaptıkları toplantılarda müdür bey odaya girdiğinde konuşmalarını kesiyorlarmış...'
'...özellikle 17, 25 Aralık sürecinden sonra da bu yapıyla iltisaklı olduğundan şüphelendiğimiz kişilerle ilişkiler tamamen resmiyet dahilinde görev icabında devam eder hale geldi. Benim bu bu kapsamda Yargıtay öncesi birlikte çalıştığım tek kişi ...'tır...'
Tanık, Askeri Yargıtay 1. Daire Yazı İşleri Müdürü ...'in 16/03/2018 tarihli ifadesinde,
'.... 4. Dairede görevliydi dolayısı ile onunla ilgili çok fazla yorum yapmam mümkün değil fakat bizim dairenin üyesi olan ...'e sık gelir giderdi...' ,
Tanık, Eski AYİM Üyesi ...’ın 29/07/2016 ve 15/03/2018 tarihli ifadelerinde,
'...Balyoz davası sanıklarından başta Mustafa ÖNSEL olmak üzere ve açık görüşte diğer sanıklar görüştüğümde FETÖ'nün korkunç bir yapılanma içinde olduğunu öğrendim...sonrasında bu yapıya mensup olduğunu düşündüğüm kişilerle görüştüğüm zamanlarda daha önce de zulüm yapıldığını ancak bu zulümlerin bizim inançsız tabir ettiğimiz insanların yaptığını, oysa ki şuan da zulüm yapanların Allah adına bu işi yaptıklarını söylediklerini, Allah'ın kendi adına da yapılsa hiçbir şekilde bu zulme rıza gösteremeyeceğini, bunun hesabını soracağını söylediğimde, genelde kendilerinin bir savaş yürüttüklerini, bu tür savaşta kurunun yanında yaşında yanabileceğini söylediler. Ben bunun kul hakkına gireceğini, Allah'ın bunu hiçbir şekilde affetmeyeceğimi söylediğimde bu işlerde kul hakkı olmayacağını söylediler. Ben bundan sonra bu yapı ile mücadele etmeye başladım. Özellikle askeri yargıdaki ve silahlı kuvvetlerdeki yapılanmanın üzerine gitmeye çalıştım. Bu kapsamda yaptığım çalışmaları devletin yetkili makamlarında olup ulaşabileceğim birim ve şahıslara da ilettim. Bu kapsamda bazı çalışmalar oldu ama yeterli çalışmalar olmadı. Özellikle askeri yargıyı mercek altına aldım. Şu andan itibaren vereceğim bilgiler askeri yargı ile ilgilidir...'
'...Öncelikle bu şahıslar 2009-2010 yılından sonra genelkurmay adli müşavirliği, genelkurmay askeri savcılığı, genelkurmay askeri mahkemeleri ve ... askeri adalet işleri başkanlığında görev yapan personeli bir şekilde bu görevlerinden uzaklaştırarak kendi adamlarını yerleştirdiler ...darbeden önce darbecilerin yaptığı atama listesinde MSB emrine alınanların dışındaki personelin tamamına yakını bu yapıya mensuptur...'
'...bu personeli buradan uzaklaştırmak için KKK personel başkanı ve aynı dairede görev yaptığım ... ile bir liste hazırladım. Ancak bu listeyi genelkurmay adli müşaviri... tamamen değiştirmiş...bu listeden FETÖ'cülerin haberi olmuş, askeri yargıtaydaki Fetöcülerin başı olan ..., servis aracında giderken hem bu konudan bahsederek hem de sivil Yargıtay ve Danıştay ile ilgili çıkacak olan yasadan bahsederek 'bozulup yeniden düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, biz her şeyi takip ediyoruz biz bitti demeden bitmez' demiş...dolayısıyla ...'ın darbeden haberinin olduğunu düşünüyorum. Bu olay yaklaşık 20-21 Haziran tarihlerinde cereyan etti. Zira darbecilerin hazırladığı atama listesinde o tarihlerde henüz yargıtay üyesi olmayan ...'in ismi listenin hiçbir yerinde yok. Dolayısıyla bu listenin o tarihlerde hazır olduğunu değerlendiriyorum...'
'......'ın aday olduğu seçimlerde uzun süre seçim yapılamadı. Ben bu kişinin fetöcü olduğuna dair bilgiler almıştım, hatta mahkememizin başkanına da oy vermemesi gerektiğini söyledim...bizim çalışmalar sonucunda ... listeye giremedi ...bu sebeple Askeri Yargıtay'da görev yapan FETÖ üyesi ..., ..., ...... ve ...'in bana ve ...'a oy vermeyen arkadaşlara karşı tavırları birden değişti, bizlerine selamı sabah kestiler...FETÖ üyesi olduğunu düşündüğüm diğer üyeler ... ile ... benimle diyaloğu kesmemek ile beraber asgariye indirdiler...yukarıda saydığım isimlerden ... bu örgütün askeri yargıtaydaki liderlerinden birisidir...kendisi askeri yargıtay üyesi ...'na Fetö üyesi olduğunu itiraf etmiştir......'in yanında FETÖ elebaşı hakkında hakaret içeren sözler kullandığımda ise bundan son derece rahatsız oluyordu, bu yapılanma ve bu şahıs hakkında olumsuz hiçbir ifade kullanmadı, bilakis övücü ifadeler kullandı........., balyoz davasının bilirkişi olarak görev yapan o zamanki kurmay binbaşı ... ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı'nın yapmış olduğu kanun yararına bozma talebinde, talep açıkça hukuka aykırı olmasına rağmen diğer üyeleri kanun yararına bozma yönünde etkilemeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır...... bu yapının kilit isimlerindendir...”
'...Kürşad ...'in ifadesinde söylediği benim odamda onunla birlikte yaptığımız sohbet sırasında Fetöcü olduğundan şüphelendiğimiz şahıslardan bahsettiğimiz ve her ikimizin de söylediği kişilerin büyük ölçüde aynı olduğuna dair beyanları doğrudur...'
'...O tarihte ortak kanaate vardığımız kişiler Askeri Yargıtay'dan ..., ..., ......, ..., ... ve AYİM'den ... ve ... idi...ismini saydığım kişilerin Fetöcü olduğunu nitelendirmeme sebep olan bir takım tavır ve davranışları vardı...'
'...Fetöcü olarak düşündüğümüz kişilerle diğer milliyetçi ve muhafazakar arkadaşlar önceleri bir aradaydılar. MİT krizi ve 17 - 25 Aralık olaylarından sonra milliyetçi muhafazakar kanat içerisinde bir ayrışma söz konusu oldu ve ikiye bölündü. Bunlardan birinci grup bizim gibi devletle problemi olmayanlardan oluşuyordu, diğer grup ise kendilerinden Fetöcü olarak şüphelendiğimiz üyelerden oluşuyordu. Dolayısıyla kendilerinin hal ve tavırları onlarla ilgili bir kanaate varmamıza gerekçe idi...'
'.... ile ilgili olarak benim daha önceki ifadelerimde geçen ve ...'nun ...'ın kendisine cemaatçi ya da hizmet hareketinden olduğunu söylediği hususları doğrudur. Bunu ...'na sorarsanız size daha net bir şekilde söyler. Ben bu yapıyla ilgili olarak mücadeleye başladıktan sonra ...'ın da tavrı birden değişti. Bu şahıs ben Erzincan'da savcı iken Topçu Tugayında Topçu Subayı idi. Mahkememizin de subay üyelerinden birisi idi. Hem bu sebeple hem de hukuk fakültesi mezunu olduğu için zaman zaman odamıza gelir ve görüşürdük. Dolayısı ile aramızda çok olmasa da bir samimiyet vardı. Bu olaylar başladıktan sonra bana karşı açıktan tavır almaya başladı. Hatta kendisi ile aynı serviste giden ... ve ...'ya bir seferinde 'bu sene 2 kurban aldım bizzat kesimlerini de ben yapıyorum. Elim alışsın diye' beni kastederek 'bunu da abinize söylersiniz' dediğini bu arkadaşlar bana söyledi. Yine 2016 yılının Mayıs - Haziran ayları gibi benim hakim atamaları ile ilgili yaptığım çalışmaları da kastederek 'Bizim her şeyden haberimiz var, herkes zamanı geldiğinde hesabını verir. Biz bitti demeden hiç birşey bitmez.' dediğini ben yine aynı arkadaşlardan duydum. Dolayısı ile ben bu şahsın darbeden önce haberinin olduğunu düşünüyorum. Zira hazırlanan görevlendirme listelerinin dışarıdan birisi tarafından hazırlanması mümkün değil. Çünkü bu liste çok önemli kişilik analizleri yapılarak çalışılmış. Bu kişilik analizlerinin de burada çalışmayan birisinin yapabilmesi mümkün değil...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Başkanı ...'ın 01/08/2016 ve 06/12/2016 tarihli ifadelerinde,
“...Seçimlerde kendisinin destek olduğu adaylarda hakimlik nitelikleri, uyumları, milli ve manevi değerlerine bağlılıkları ve ahlaki eğilimleri dikkate aldığı hususlar olduğunu Kara Kuvvetleri mensubu adaylar için seçim dönemlerinde ...'den bilgi sorduğunda bazı adayların ahlaki eğilimleri ve mezhepleri ile ilgili bilgiler verdiğini, bunları nerden öğrendiğini sorduğunda ankesörlü telefonda birilerini arayıp ondan bilgi aldığını söylüyordu. Israr etmeme rağmen kimden bilgi aldığını söylemiyordu...17-25 aralık sürecinden sonra ankesörlü telefonla birilerini aradığına tanık olduğunu AYİM üyesi ...'dan da duymuştum...”
'...MADO'da yapılan toplantıda ..., adaylardan ...'a oy vermesini ...'dan istemişti. ..., 'ben oy vermem kim isterse versin' demişti. ..., ismi cemaatle anılan ve 2003 yılından itibaren MSB Ask. Adl. İşl. Bşk'lığında Mesleki Yönetim Şube Müdürlüğü yapmış ve 2012 yılına kadar pek çok askeri hakim anlamını gerçekleştirmişti. Kendisi seçimde oy istemek için bana geldiğinde Askeri Yargıtay'daki abilerinin (kendisi Askeri Yargıtay'da üyeler ..., ... ve ... ile görüşüyordu) kendisinin seçilmesi için oylama sırasında oyları aday olmayanlara dağıtacaklarını, kendisinin listeye girmesinden sonra ciddi adaylara oy vereceklerini bana söylemişti...'
“…17-25 Aralık sürecinden sonra Askeri Yargıtay da Milliyetçi-Muhafazakar değerlere önem veren üyelerle cemaat sempatizanı bazı üyeler (..., ..., ..., ..., ...... ve ...) arasında birbirlerine karşı mesafe oluşmaya başladı…”
“…listedeki isimlere bakıldığında cemaate yakın duran ... ve ......’in başka daire üyesi olmasına rağmen sıkı yönetim suçlarına bakacak olan dairede görevlendirildikleri…”
'...atama listesinde ...'in başkan yapılmasını, ...'ın Ankara sıkıyönetim savcısı olarak görevlendirilmesini, listede ismi olmamasına rağmen listenin altındaki 'NOT:1' gereğince 1. dairede kıdemli olarak ...'ın daire başkanı olarak kalacak olmasını, ...'nın 'NOT: 1' gereği 1. dairede üye olarak kalacak olmasını, ......'in 2. dairede görevli olması ve 2 dairenin göreve devam edecek olmasına rağmen 1. dairede görevlendirilmesini, ...'in kapatılması düşünülen 4. daireden 1. daire üye ve genel sekreter olarak görevlendirilmesini malum yapıyla irtibatlı olmalarına veya birlikte çalışabileceklerine bağlıyorum...'
'...17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra ve özellikle MİT tırlarına yapılan operasyondan sonra daha önce cemaat olarak anılan yapının bir ihanet içinde olduğu ortaya çıkınca isimleri bu yapıyla anılan ve özellikle üye seçimlerinde isimleri bu yapıyla anılan adaylara destek olan isimlere arama mesafe koydum. Bu kapsamda benim dışımda pek çok üyeyle ..., ..., ......, ..., ... ve ... arasındaki samimiyetin ortadan kalktığını gözlemledim. Bu süreçte ...'in kendi odasına çekildiği, daha önce odalarına gidip geldiği bazı üyelerin odasına gitmediği, ancak yukarıda anılan üyelerden dairesinde görev yapanlarla samimiyetini sürdürdüğü görülüyordu. Ancak bu dönemde bile ...'in sözü edilen yapıyla isimleri anılan adayların veya başka bir adayın seçilmesi veya seçilmemesi için herhangi bir girişimine tanık olmadım...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ...'nun 21/03/2018, 01/08/2016 ve 28/11/2016 tarihli ifadelerinde,
'...2010 yılı Ekim ya da Kasım ayında 8 kişilik üye seçimi yapıldı. Bu seçimden sonra 2011 yılı içerisinde bir gün AYİM üyesi ... Albayım bana sivilde olduğu gibi TSK'de da bu yapıya mensup kişiler olabileceğinden bahsetti. Hatta Askeri Yargı içerisinde de bu yapılanmanın başladığını söyledi. Özellikle yeni seçilen üyelerden ..., ..., ... ile daha önce üye olan ...'den şüphelendiğini söyledi...'
'...Ben milliyetçi muhafazakar düşünce ve yaşam tarzı olan bir insanım...Tanıdığım kadarıyla ..., ... ve o tarih itibariyle kendisini tanımadığım için ...'i de bu düşünceye sahip olarak biliyordum. Bu nedenle hem bu düşüncede olan hem de liyakat olarak üye olabilecek hakim savcı arkadaşların Askeri Yargıtay üyesi olması için seçimlerde üye adaylarının tanıtıcı kulis faaliyetlerinde bulunuyordum. Var olan üyelerin çoğunluğu sosyal demokrat düşünceye yakın görünüyordu ancak ister milliyetçi muhafazakar isterse sosyal demokrat düşünceye yakın olsun herkesin ilk hedefi ehliyet ve liyakattı. Kimsenin bir kurumu ele geçirerek kendi düşünceleri doğrultusunda işlem yapmak ya da karar çıkartmak gibi bir düşüncesi yoktu. Biz de düşünce yapısı anlamıyla sosyal faaliyetlerde ufak tefek ayrışmaların olabileceğini düşünüyorduk. Sonraki seçimlerde yine her düşünceye yakın arkadaşlarımız seçiliyordu. Tabi sonradan fark ettiğimiz üzere Fetullahçı yapılanmaya yakın üyeler seçildikten sonra bizim gibi düşünen üyelere yakın duruyorlardı. Fakat 2012 Şubat ayındaki MİT krizi ve 17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki olaylardan sonra kendilerini çoğunlukla milliyetçi muhafazakar olarak gösteren üyelerle benim gibi düşünen üyeler arasında önemli ayrışma oldu. Örnek olarak 2012 yılının Kasım ayında yapılacak olan tek kişilik üye seçiminde ... ile ... MSB'de görevli olan ...'ın seçilmesini çok istemişlerdi. Bizde stajdan tanıdığım ...'ün üye seçilmesini istiyorduk. Zira Hakan vatanını milletini seven liyakat olarak da son derece düzgün ve iyi ve çalışkan bir savcıydı. Askeri Yargıtay'a güç katacağını değerlendiriyorduk. Turgay stajdan Hakan'ı tanıdığı halde Hakan'ı bize kötülemeye başladı. İsmail'i ön plana çıkarıcı bir takım sözler sarf ediyordu. Ben kendisine İsmail Fakülte Yüksek Okullar (FYO) mezunu olduğu ve birlikte herhangi bir yerde görev yapmadıkları halde nasıl bu kadar iyi tanıdığını sorduğumda doyurucu cevaplar verememişti. Bunun üzerine o seçimde biz Hakan'ı destekledik. Bu yapıya mensup olan üyelerde ...'ı desteklediler...'
'...Bu seçimle birlikte biz bu kişilerin kuruma liyakatli kişileri seçmek yerine kendilerinden olan kişileri seçerek burada bir yapılanmaya gideceklerini daha net anladık. Bundan sonra bu kişilerle tamamen ayrıştık. Bizim belirtilen yapıdan farklı olarak, üye seçimindeki kriterlerimiz ehliyet, liyakat ve de hukukun üstünlüğü idi. Bizden ayrışan üyelerin ise amaçlarının farklı olduğu bir grubu ve kendilerine göre doğru gördükleri bir düşünceyi askeri yargıya egemen kılmaya çalışıyorlardı. Yine hükümetin doğrularına doğru yanlışlarına da yanlış diyebiliyorduk. Bahsettiğim üyeler daha önce idarenin her türlü işlemine kayıtsız şartsız bağlı kalıp doğru derken yukarıdaki tarihlerden sonra hükümetin muhalifler tarafından doğru bulunan ve de hiç eleştirilmeyen tasarruflarının da yanlış olduğu yönünde beyanları olurdu. Bunları eylemleri ile de gösterirlerdi. Dolayısıyla Fetullahçı yapılanmaya mensup üyelerin bu şekilde açıkça ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu üyeler Askeri Yargıtay'da ..., ..., ......, ... ve ... idi...'
'......'i Askeri Yargıtay'a üye adayı olarak seçimler amacıyla geldiğimde ... Albay'ım vesilesiyle tanımıştım. ... dünya görüşü olarak bizim gibi düşündüğünü zannediyordum. Hatta üye seçilmemde de kendisinin etkisi olmuş olabilir. Ancak yukarıda da detaylı olarak bahsettiğim gibi üye seçildikten sonra kendisini tanıdıkça ve Kenan Albay'ımın ikazı ile bu yapıya mensup olabileceği yönünde şüphelerim arttı. ...'ın ve ...'ın seçim sürecinde yaşanan ısrarlı tavırları sebebiyle bu yapıya mensubiyeti yönünde kuvvetli emareler oluşmuştu. Zaten özellikle 2013 yılından sonraki süreçte kendisiyle de çok fazla görüşmüyordum. ...'un seçilememesinden bizi sorumlu gördüğü için benimle de konuşmuyordu. Sözde sıkıyönetim atama listesinde kendisinin Askeri Yargıtay Başkanı olarak görevlendirilmiş olduğunu görünce de şüphelerimin ne derece haklı olduğunu anlamış oldum...'
'...Yine Deniz Harp Okulu'nda okuyan bir öğrencinin çeşitli ortamlarda üstlerine çevresine hakarette bulunduğu gerekçesiyle cezalandırıldığı bir dosya Yargıtay Daireler Kurulu'na geldiğinde sözcü üye olarak dosyayı incelemiştim. İfadelerin alınış tarzı ve içerik itibarıyla ortada bir kumpas olduğunu sezdim. Ayrıca bu öğrenci subay çocuğuydu. O tarihlerde de subay ve astsubay çocuklarının çokça atıldığı bilgileri bizlere geliyordu. Dosyayı bu nedenle daha bir özenle incelemiştim. Sözcülük sırasında durumu anlatınca ... ve ... diğer üyelerden farklı olarak aşırı tepki verdiler ve bu öğrencinin tüm suçlar sebebiyle cezalandırılması yönünde oy kullandılar. Ancak kurulda bulunan diğer üyelerin oylarıyla ... ve ...'in istediği gibi bir sonuç çıkmadı...'
'...Askeri Yargıtay'daki bana göre esas kırılma 2010 yılı kasım ayında yapılan sekiz kişilik üye seçimidir...Bu seçimde ..., ..., ..., ......seçildiler...sonraki seçimlerde ... ve ..., ... ve ... ismini zikrediyorlardı. Bu konu bizde çok fazla rahatsızlık yaratmaya başladı. Kendileriyle ilgili şüphelerimiz arttı. Hakan ve İsmail fakülte yüksekokulları mezunudur. Bu Fetullahçı yapının fakülte yüksekokullarda 1990'lı yıllardan itibaren oldukça aktif olduğunu biliyordum. ... ve ... farklı yer mezunu oldukları, bu kişilerle aynı yerde çalışmadıkları halde seçilmeleri için ısrarcı olmaları ben de şüphe uyandırdı...sonradan ...... MSB'nin Askeri Adalet İşleri Başkanlığında Mesleki Yönetim Şube Müdürü olarak görevli iken alınan askeri hakimlerin neredeyse tamamının Fetullahçı yapıya dahil olan kişilerden olduğunu gördüm ...Daha sonra AYİM üyesi ... bana silahlı kuvvetlerde Fetullahçı bir yapılanma olduğunu, özellikle de askeri yargı içine de bu yapımında sızmış olabileceğinden bahsetti. O tarihlerde şüphelendiği kişiler arasında ..., ... ve ...'dan bahsetmişti... ..., ... ve ...'i daha önce milliyetçi muhafazakar olarak bilmiş isem de seçimlerde aldıkları tutum, yaptıkları kulis, son zamanlarda yargısal kararlarda birlikte hareket ettiklerinden farklı bir düşünceye sahip olduklarını anladım...özellikle 2010 yılından sonra yapılan seçimlerde diğer arkadaşlarında desteğiyle bu yapıya mensup olabileceğini düşündüğümüz kişilerin Askeri Yargıtay'a üye seçilmelerine elimizden geldiği kadar engel olduk...Ben Türkiye Adalet Akademisi yönetim kurulu üyesi olduktan ve ... hakkında cemaatle bağlantılı olduğuna ilişkin kuvvetli şüphelerim oluştuktan sonra akademi başkanı ve başkan yardımcısına ikazda bulunarak, öğretim üyesi olarak ona ders verilmemesini söyledim. Onlarda ders vermediler...Listede ismi bulunan ..., ..., ......, ..., ..., ..., ......ın Fetullahçı yapı ile ilgileri olduğundan şüpheleniyorum ...'
'...Kasım 2012 ayında bir kişilik seçim yapılacaktı...... bu seçimde adaydı, ... ve ... bu kişinin üye seçilmesinin çok istiyorlardı ...ben şahsi olarak ..., ..., ... ve ...'in FETÖ üyesi oldukları yönünde çok kuvvetli şüpheler taşıyordum...2012 yılı itibariyle ..., ..., ... ve ...'in bu yapıya mensup olabilecekleri yönünde şüphelerim vardı. Yukarıda beyan ettiğim gibi seçimlerde bu kişilerin üye olarak seçilmesini istediler. Ben bu kişilerin seçilmemeleri için elimden gelen gayreti saffettim...... benim 30 yıllık arkadaşımdır. Ancak aynı dairede görev yapmaları sebebiyle ... ile çok samimi idi, kendisini ...'in bu yapıya mensup olabileceğini söyleyerek zaman zaman ikaz etmiştim hatta yukarıda isimlerini söylediğim FETÖ üyesi olan yargıtay üyelerinin de bu yapıya bağlı olduklarını kendisine söylemiştim bunlardan uzak durulması konusunda ikazda bulunmuştum...''
Tanık, Eski AYİM Üyesi ...'nun 20/03/2018 ve 29/07/2016 tarihli ifadelerinde,
'...Askeri Yargıtay'da görev yapan üyeler; ..., ..., ..., ... ve ...... haklarında Fetö ile iltisaklı olduklarına dair bilgiler dolaşan kişilerdir. Ben AYİM'de görev yaptığım için bu kişilerin Fetöcü olarak nitelendirilmelerine neden olan hal ve tavırlarının neler olduğu hususunda bilgi sahibi değilim. Daha önce Ankara Cumhuriyet Savcısına verdiğim ifademde bu kişilerin şüphelendiğim kişiler olduğunu belirtmemin sebebi de aldığım duyumlardır...'
“...şüphelendiğim kişiler ise Askeri Yargıtay Üyeleri ..., ..., Hakim Albay ..., Hakim Albay ..., Hakim Albay ......'dir. Bu kişilerle ilgili ifademde açıkladığım olaylar dışında, şüphenin ötesinde delillendirebileceğim ve iddiamı destekleyebileceğim bir veri veya bilgi elimde yoktur...”
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi halen MSB Askeri Adalet ve Kanunlar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı ...'ün 02/08/2016 ve 05/12/2016 tarihli ifadelerinde,
“...2012 yılı Kasım ayında yapılacak seçimlerden bir süre önce, muhtemelen 2012 yılı Ekim ayında üyeleri dolaşmak için Askeri Yargıtay'a gittim. Daha önce beraber çalıştığı ... Albayın odasında otururken kendisi '..., ..., ... ve ... isimli Askeri Yargıtay üyelerinin cemaatçi olduğundan şüpheleniyorum'...' dedi.
'...2016 yılının Haziran Ayı civarında ... ile ... serviste sohbet ederken, ..., Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerinin sonlandırılıp tekrar seçilmelerine ilişkin mecliste görüşülen yasa tasarısını gündeme getirdi. ... bu sırada 'bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunun nereye koyarsan koy ' dedi. Ertesi gün bu konuyu ... ile paylaştım...'
'... Albay ismini saydığım bu kişilerin o tarihte yapılacak seçimde ... isimli askeri hakimi destekleyeceklerini duyduğunu söylemişti...bu dört ismin cemaat mensubu olduğunu üyeler...ve ...'da seçim için kendilerinin yanlarında uğradığımda bana söylemişlerdi...göreve başladıktan bir süre sonra ... albay aynı daire görev yaptığımız ......'in de cemaat mensubu olduğundan şüphelendiğini söylemişti. 15 Temmuz sonrası bu beş kişiyle birlikte kamu görevinden çıkartılan ... ve ... hakkında onların cemaat mensubu olduğu konusunda net bir bilgi ve kanaatim oluşmamıştır...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ....in 24/08/2016 tarihli ifadesinde,
“...kişi bazında FETÖ ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm kişiler önceden Askeri Yargıtay üyesi olup daha sonra feragat edip adli müşavirliğe geçen ... ile Askeri Yargıtay üyesi olan ... ve yine Askeri Yargıtay üyesi olan ...'tır...Akit Gazetesi yazarı ...'in yazı yazmasını sağlayan kişiler olarak, belirttiğim bu 3 şahıstan da şüpheleniyorum...”
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ...'ın 08/08/2016, 21/11/2014 ve 17/12/2014 tarihli ifadelerinde,
“......'yi tanırım görev sırasında kumpas davaları süresince savcılık ve mahkemelerle yazışmaları bizzat yapmış, askeri belgelerin gizlilik derecelerini tespit eden komisyonlar oluşturmuş, 28 şubat davası sırasında davanın en önemli suçlama delili kabul edilen ve ancak mevcut olmayan bir belgeyi sanki Genelkurmay Başkanlığı'nda aslı mevcutmuş gibi aslı gibidir diyerek imzalayıp göndermiş, kozmik oda araması sırasında devletin en gizli belgelerinin kaydedildiği hard diski mahkeme kararına rağmen FETÖ üyesi savcıya teslim ederek çok gizli devlet sırlarının FETÖ'nün eline geçmesini sağlamıştır. ...Askeri Yargıtay üye seçimlerine doğrudan müdahale ederek FETÖ mensubu askeri hakimlerin (... ..., ..., ......, ...) Askeri Yargıtay üyesi olarak seçilmelerini sağlamıştır...”
“...Askeri Yargıtay'da ... ne ise ... da odur. ... (Fetöcülerin elebaşıdır deşifre oluncaya kadar onunla hareket etmiştir), ... (cuntacıların sıkıyönetim direktifinde yargıtay başkanı yapılmak istenmiştir. Daha önce de yargıtay başkanı olacağı ve genelkurmayın personel başkanlığındaki Fetöcülerin onun ismini verdikleri konuşuluyordu ama olmadı), ... (Genelkurmaydaki Fetöcülerle arası iyidir kendisi Fetöcüleri deşifre eden üyeleri ve askeri hakimleri emekliliğe zorlamıştır), ... (Genelkurmaydaki Fetöcülerle arası iyidir kendisi Fetöcüleri deşifre eden üyeleri ve askeri hakimleri emekliliğe zorlamıştır), ... (.....gibi ağabeylerinin talimatlarını yerine getirmektedir), ... (... ile arası iyidir onun etkisi ile üye seçilmiştir. Ortak hareket etmişlerdir), ...... (üye seçilmesinde ... etkili olmuştur. Ortak hareket etmişlerdir), ... (... ile ortak hareket etmiştir. Üye seçilmesinde ... etkili olmuştur. Kıdemli üye abilerinin talimatlarını yerine getirmektedir) Fetöcüdür...'
'...Askeri Yargıtay 4. Dairede ...hakkında görülen sahtecilik davası ile ilgili verilen beraat kararının aleyhe bozulması için yoğun kulis ve propaganda yapılmaya başlandı. Daireleri kurulu bu davayı görüşürken ... ve ben karara muhalif kaldık. Yine cemaat mensubu Askeri Yargıtay üyeleri beni sanıklarla ortak hareket etmek ile itham ettiler. Bu kararın bozulmasını isteyenler paralel yapının elebaşıları idi. Albay rütbesindeki ... ..., ..., ... ...aleyhe oy kullanıp kulis yapan cemaat üyeleri idi...ve ..., sanıklar ile yakın olduğumu iddia ederek ...ve ... davasından çekilmem için bana baskı yapmaya ve telkinde bulunmaya başladılar... '
'...Askeri Yargıtay'daki cemaat yapılanmasının önde gelenleri ..., ..., ......, ... isimli üyelerdir. Yeni seçilen üyeler ... , ...... bu gruba mensuptur... ... hem askeri yargıtay başkanı hem de genelkurmay adli müşavirinin isteklerini yerine getirmektedir. ... cemaat üyeleri arasında çok etkindir...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen Ankara BAM Üyesi ...'ün 25/08/2016, 06/12/2016 ve 14/03/2018 tarihli ifadelerinde,
'...1991 yılında askeri öğrenci olarak Ankara Hukuk Fakültesine başladım. O tarihte Erhan ERMİŞOĞLU, ... ve ...... 3. sınıfta, ..., Ali Müjdat Eski ve ... 2. sınıfta idi, ... ise 4. sınıfta idi...'
'...Bir keresinde hafta sonu ...(ilgili hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22/08/2017 tarih ve Soruşturma No: 2017/133189, Esas No: 2017/27572, İddianame No: 2017/4858 sayılı iddianame ile anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından kamu davası açılmıştır) beni Sanatoryum semtinde bir eve götürmüştü. Orada Fetullah GÜLEN'in bir video kasetini izletti. Bunun üzerine ben bir daha onlarla bir bir yere gitmedim ve uzak durmaya çalıştım. ..., ... ve ...... genellikle birlikte hareket ediyorlardı ... ve Ali Müjdat ESKİ de bunların dahil oluyordu. ... o yıllarda milliyetçi olarak görünüyordu...'
'...staj döneminde ... ve ...... birlikte ev tuttular. Mezun olduktan sonra ...'ta aynı evde kaldı...'
'...Askeri Yargıtay da görev yaptığım dönem içerisinde yapılan üye seçimlerinde ve uyuşmazlık mahkemesi üye seçimlerinde FETÖ'ye yakın olabileceğini düşündüğüm üyelerle diğer üyeler arasında çekişmeler yaşandığını gördüm. Özellikle 2011 yılından sonra yapılan seçimlerde bu açıkça belli oluyordu. ... ve ...'ın aday olduğu seçimlerde ..., ..., ..., ..., ...... ısrarla bu kişileri destekliyorlardı...'
'...Listede özel olarak isimde yazılmak suretiyle görev verilen (askeri yargıtay başkanı, başsavcısı, genel sekreteri, üyesi gibi) üyelerin FETÖ yapılanması içerisinde yer aldıkları veya bunlara destek verdikleri için onlar tarafından özellikle görevlendirildiklerini düşünüyorum. ..., ..., ..., ......, ..., ...'ın...tamamen bu yapı içerisinde yer aldıklarını düşünüyorum. ...'i askeri lise ve fakülte yıllarından tanıdığım kadarıyla milliyetçi bir yapısı vardı ancak üye seçildikten sonra bu yapılanmaya mensup kişilerin özellikle ...'ın etkisi altında kaldığını düşünüyorum...'
'......, yukarıda belirttiğim Ankara Hukuk mevzunu FETÖ mensubu üye, askeri hakim ve savcılarla (...., ......, ... ...., ...) ile samimi idi...'
'.... isimli üye de ...'in odasına çok sık gelirdi. Benim odam ile ...'in odası karşılıklı olduğu için görürdüm. Kapıyı kapatırlardı. Neler konuştuklarını bilemem. ... ve ...'ın seçimleri sırasında ...'deki tavrın aynısı ...'ta da vardı. ...Askeri Yargıtay'daki Fetöcü olarak nitelendirilebilecek grubun yönlendiricisi ve başı ...'tır diyebilirim. Bu ekip ... Yargıtay Başkanı seçildiğinde Genel Sekreterlik için isim önermişler fakat Başkan başka birini seçince kendisiyle baş başa olduğum bir sırada bana bunları anlatarak 'bizim dediğimizi yapmadı, göreceğiz bakalım' gibi şeyler söylemişti. Ben de muhafazakar bir yapıda insan olduğum için ilk zamanlarda bana yakın duruyorlardı. Bazı şeyleri benim yanımda konuşabiliyorlardı...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Başkanı Hasan DENGİZ'in 20/09/2016 tarihli ifadesinde,
'...2006 yılına kadar bu yapıyla (tanık 21/03/2018 tarihinde alınan ifadesinde yapı sözüyle FETÖ terör örgütü'nü kastettiğini belirtmiştir) ilgili bir gözlemim olmadı...2006 yılında özellikle Askeri Yargıtay'a üye seçimlerinde hizipleşmenin sonucu olarak bazı isimlerin ön plana çıktıklarını tespit ettim...2010 Yılında boşalan sekiz üyelik için 24 aday belirlememiz gerekiyordu...24 kişi arasında dönemin Cumhurbaşkanınca yeni seçilen sekiz üyeden yine yukarıda bahsettiğim gibi en az beş tanesi bu yapıya yakın kişilerdi, nitekim 15 Temmuz girişiminden sonra bu şahıslar tutuklanmışlardır. Bunlar hatırladığım kadarıyla ..., ..., ..., ... gibi isimlerdir...'
'...bu yeni seçilen 8 üyenin katılımından sonra (haziran iki 2011 yılında katılmışlardır) rutin işlerimiz devam etti. Eski üyelerimiz olan ...... ile yeni seçilen üyelerinde birlikte hareket etmesiyle hizipleşmeyi daha da hisseder olduk...'
“......, ..., ..., ..., ..., ..., ..., .... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... isimli arkadaşların bir kısmı FETÖ yapısı içerisinde olup bir kısmı da bu yapıya fayda sağlamak için yakın duran, ya da gelişmelerin farkında olmayan arkadaşlarımızdır...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ...'nun 27/09/2016 ve 06/12/2016 tarihli ifadelerinde,
“...2012 yılında Askeri Yargıta’ya geldiğimde bana destek veren arkadaşlarımdan ... ve ... açıkça şu anda tutuklu bulunan ..., ... ve ...'ın eski adlandırması ile Fetullah cemaati ile bağlantılı olduklarından şüphelendiklerini bu kişiler ile ilişkilerimde dikkatli olmam gerektiğini söylediler. Daha sonra seçilen ... ve ......'inde Fetullah cemaati ile bağlantılı olduğu söyleniyordu. Bir bu kişilerle ilişkilerimizde dikkatli davranmaya başladık...”
“...Serviste ... Yargıtay ve Danıştay üye olup FETÖ ile bağlantılı dolayısıyla bazı üyelerin üyeliklerinin düşürülüp tüm üyelerin yeniden seçimine dair sürece ilişkin yasaya yönelik olarak ağır bir şekilde eleştirdikten sonra, 'Bütün bunlar bir kenara yazılıyor. Kayıt ediliyor. Kimin kimi düzeceği belli olmaz bi bitti demeden bitmez ' diye ...'ün duyacağı şekilde yüksek sesle ...'ya bir cümle sarf etti...”
'...Aynı şekilde arkadaşım olan AYİM üyesi ..., ... ve ... de aynı kişilerle ilgili aynı şüpheye sahiplerdi... Başlangıçta Yusuf Tamer ÇETİN ve ...'in isimleri bu örgütle anılmıyordu ancak daha sonra yaşanılan süreçte bu kişiler ile birlikte hareket ettikleri yönünde kanaate sahip oldum...'
'...Benim serviste olmadığım bir zamanda ..., ...'ın aracın önünde oturan ...'ya hitaben, kendisine de duyuracak şekilde darbe girişiminden bir birkaç hafta önce Yargıtay'ın yeniden yapılanmasına ilişkin kanunu kastederek, ağır bir şekilde eleştirdikten sonra 'bunların hepsi bir kenara kaydediliyor, kimin kimi düzeleceği belli olmaz, biz bitti demeden bitmez.' dedi...'
Soruşturma sebebiyle meslekten çıkarılan Eski Askeri Yargıtay Üyesi ...'in 23/03/2018 ve 02/12/2016 tarihinde şüpheli olarak verdiği ifadelerinde,
'...... ile aynı dairede görev yapıyordum. Aynı binada altlı üstlü oturuyordum. Ayrıca aynı servisle mesaiye gidip geliyordum. Dolayısıyla kendisiyle zaman zaman sohbetlerimiz olurdu. ...; gerek ......'in seçiminde gerekse daha önce ... ve ...'ın seçiminde kendilerinin Cumhurbaşkanı tarafından işaretlenmeleri konusunda Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı olup şu anda Anayasa Mahkemesi Üyesi olan birisi ile görüştüğünü bana söyledi.
Muhafazakar olarak nitelendirilen gruptaki ..., ... ve ... arasında çok sıkı bir arkadaşlık vardı. Yukarıda belirttiğim seçimden sonraki (...'ın katıldığı seçim) ayrışma üzerine ..., ... ve arkadaşlarının davranışlarının da etkisiyle ..., ..., ......, ... ve ... birbirlerine iyice kenetlendiler. Neredeyse kapalı bir grup oluşturdular. ... de muhtemeldir ki ...'ın etkisiyle diğer arkadaşların uyarısına rağmen bu grupla yakın durdu...'
'...Ben Askeri Yargıtay'a seçildiğimde farklı gruplaşmalar vardı...benim, ...'ın ve ...'ın seçilmesinde ...'in kulis ve desteği etkili olmuştur...2011 yılında benim ev eşyamı getiren kamyonun Ankara şehir merkezine girmesi için ... yardımcı oldu kendisi sonraları sabah gazetesinde okuduğum haberde FETÖ üst yargı imamı olduğu iddia edilen ...u aradı (Şüpheli ...'in ilişki içinde bulunduğu tespit edilen ve hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca düzenlenen 06/06/2016 tarih ve Soruşturma No: 2014/37666, Esas No : 2016/24769 ve İddianame No: 2016/1632 sayılı iddianamesi ile TCY'nin 309/1, 314/1, 3713 sY'nın 5/1 fıkrası gereğince dava açılan ...un, yargı imamı olduğu tespit ve iddia edilmiştir. Bu kişi ile 1, 2 defa akşam yemeğinde de karşılaştım. FETÖ ile herhangi bir ilişkim bulunmamaktadır...üye seçildikten sonra ..., ... ve ... samimi ilişkiler içinde idiler. O dönemdeki bu yakınlıklarının FETÖ ile bağlantılı olduğunu düşünmedim....'nın üye seçilmesinde hem Yargıtay içerisinde hem de Cumhurbaşkanlığı nezdinde ...'in etkin olduğunu ve onun tarafından desteklendiğini biliyorum. Ben ...'nın o dönemki deyimiyle cemaatle şu dönemdeki tabiri ile FETÖ ile bağlantılı olup olmadığını bilmiyorum......'ın seçilmesi için ..., ..., ... ve ... çaba sarf ettiler bu seçim meselesinden dolayı samimi ilişkiler içinde bulunan ...ve ..., ...'ın seçilmesine sıcak bakmadıkları için araları açıldı...... Askeri Adalet işleri başkanlığında Mesleki Yönetim Şube Müdürü olarak görevli iken çok sayıda asgari hakim ve savcının alınmasında görev aldığı birçok hakim ve savcının 15 Temmuz sonrasında FETÖ ile bağlantıları nedeniyle ihraç edildiklerini öğrendiğimde ...'ın seçilmesi konusundaki ısrar ve çabanın göründüğü gibi masum olmadığını anladım. Nisan 2013 yılında yapılan yargıtay üyeliği seçiminde......... ve ... seçildi. Bu seçimle gelen ...... yukarıda ifade ettiğim ..., ..., ... ve ...'ın grubu ile bir birlikte hareket etmeye başladı. ... başlangıçta değil ama daha sonra bu grupla birlikte hareket etti, dahası samimi ilişkiler kurdu......, ..., ..., ...... ve ...'nın FETÖ ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. ... de sonradan belirttiğim grupla birlikte hareket etmiştir...Benim bunlarla ilişkim sadece mesai arkadaşlığıdır...'
Tanık, Eski AYİM Üyesi Tanık ... IŞIKLAR'ın 20/03/2018 ve 27/07/2016 tarihli ifadelerinde,
'...Askeri Yargıtay Üyeleri ile ilgili daha önceki beyanlarıma... birşey eklemek istiyorum. Ben daha önce 3. Daire Üyesi olarak çalışırken ...'da tetkik hakimiydi. Sohbet ortamında Yargıtay Üyesi ... ile bacanak gibi olduklarını zira eşini Adana'da ...'ın eşi vasıtası ile tanıdığını söylemişti. ..., Erzincan'da görev yaparken ... ile de çok yakın idiler...'
“...Ben rahatsızlığım sebebiyle ... ve Yaşar YÜCE'nin seçimlerine katılamadım. Gözlemlerime ilaveten kamuoyunda bunlar hakkında Fetöcü olduğu haberleri çıkmaya başladı. Özellikle 2. Dairede görevli olan ... ve ... tarafından bu kişilerin, kurmayların ve Askeri Yargıtay'daki üyeler ... ve ...'ın ve bazı kişilerin Fetöcü olduğu herkese yüksek sesle ve şahsi görüşmelerimizde alenen ifade edilmeye başlandı ......'ın Yargıtayda FETÖ üyesi olarak mimlenen ve benim de Fetöcü olarak gördüğüm ... ile yakınlığı var idi...”
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen Ankara BAM Üyesi ...'un 15/03/2018 tarihli ifadesinde,
'...Destek ziyaretleri yaparken o dönem Askeri Yargıtay Üyesi olan ... ve ... bana o zamanki Yargıtay Üyeleri olan ..., ..., ......, ... ve ...'ın FETÖ ile irtibatlı olduğunu düşündüklerini ve kendilerini ziyaret ederken dikkatli olmam gerektiği konusunda uyarıda bulundular...Seçilebilme listesine girdikten sonra adet gereğince teşekkür etmek için bütün Yargıtay Üyelerini telefonla aradım. Bu sırada ... 'artık benim devrim bitti, Kenan abin seni seçtirir' şeklinde beyanda bulunmuştu...Yargıtay'a üye seçildikten sonra yaptığım gözlemde Yargıtay'da 3 farklı grubun olduğunu gördüm. Bunlardan biri sosyal demokrat olarak nitelendirilen kişilerin oluşturduğu gruptu, ikinci grup milliyetçi muhafazakar düşüncede olanların oluşturduğu gruptu, üçüncü grup ise darbe kalkışmasından sonra tutuklananların oluşturduğu bir gruptu...'
Tanık, Eski AYİM Üyesi ve halen Ankara BİM 1. Daire Üyesi ...'in 20/03/2018, 27/07/2016 ve 08/12/2016 tarihli ifadelerinde,
'...AYİM'de ve Askeri Yargıtay'da ortak düşünceleri paylaştığımızı arkadaşlarla sık sık görüşüp sıkıntıları aramızda paylaşıyorduk. Görüş alışverişinde bulunduğumuz bu arkadaşlar Askeri Yargıtay'dan ..., ..., ..., ..., ..., , ..., ve ... idi. Zaman zaman ...'a da bu rahatsızlıklarımızı iletiyorduk. AYİM'de ben, ..., ... bu işi önemsiyorduk. Biz Fetö olayını dert etmiştik...'
'...Daha önce aynı düşünceleri paylaştığımızı düşündüğümüz Askeri Yargıtay'da ..., ..., ......, ..., ...... ile zamanla irtibatlarımız koptu. Bu arkadaşlar daha önce siyasi iktidara sonuna kadar destek verdiklerini söylüyorlardı. Fakat siyasi iktidarın uygulama, tavır ve söylemlerinde bir değişiklik olmamasına rağmen 180 derece değişerek hakarete varan söylemlerde bulunuyorlardı. Bu durup dururken bana manidar geliyordu. Ben bunu örgütsel bir tavır olarak görüyordum. Çünkü bu arkadaşlar nerede bir araya geliyorlar, nerede görüşüyorlar bilmiyordum ama aynı söylemlerde bulunuyorlardı. Mesela hepsi bir ağızdan MİT Müsteşarına, ülke ismide vererek, başka bir ülkenin adamı diyorlardı. Ben de kendilerine Türkiye'yi sevmediğini açıkça belli eden yabancı ülkelerde bunu söylüyor diyordum. Bunların hepsi benim yaşadığım, tanıdığım kadarıyla dindar, inançlı insanlar olarak geçiniyorlardı. Ancak hemen hemen hepsi cuma namazına gitmezlerdi, namaz kılmazlardı...'
'...Ocak 2014 de AYİM'de iki kişilik üye seçimi yapıldı. ... da adaydı. Tavırları sebebiyle ...'un da Fetöcü olduğunu düşünüyordum. ... 8 yıl AYİM'de tetkik hakimliği yapmıştı. Stajı beraber yaptık, o zamandan beri tanırım. Gözlemlerimden, söylemlerinden onun da Fetöcü olduğunu değerlendiriyordum. Fetöcüler asla hiç bir zaman hiç bir yerde açıkça Fetöcü olduklarını söylememişlerdir. TSK'nin ortamını kendilerince buna müsait görülmüyordu. Biz seçimde ...'a oy vermemeye karar verdik. Kendimize yakın gördüğümüz kimselere de bunu söyledik. Seçimde ... 9 oyu geçemedi. Seçim 103 tur sürdü diye hatırlıyorum. ...'a kendi dairesinde görev yapan üyeler ve Cemil ile Yaşar ısrarla oy verdi. Kendi dairesindeki üyeler onun çalışmasından memnundu. Bizim söylediklerimize de inanmıyorlardı. Fetöcü olamaz diyorlardı. Sonunda ... seçilemedi...'
'...Bu seçimden sonra yukarıda isimlerini saydığım ve Askeri Yargıtay'daki...kişilerle irtibatımız tamamen koptu. ... ile 10 yıllık arkadaştım. Bu seçimden sonra yanına gittiğimde 'benim seninle hukukum bitti' dedi. Sebebini sorduğumda seçim zamanı telefonuna çıkmadığımı söyledi. Ben de '...'a oy vermediğimi söylüyorsan ben onunla senden daha fazla samimiyim, sana ne oluyor' dedim. Ama yine kendisiyle arkadaşlık hukukumuzu koruyabileceğimizi söyledim, buna rağmen benimle ilişiği kesti...'
'...Bu seçimden sonra yine Askeri Yargıtay'daki ..., ..., ..., ...... beni gördükleri yerde yüzlerini çeviriyorlardı. Sırtlarını dönüyorlardı. Arkamdan küfür ettiklerini de duydum. Buradan bunların Fetöcü olduklarını anlıyorum. Zaten İstanbul'da ki 1. Ordu Askeri Mahkemesi'ndeki dinleme olayını ...'ın yaptığı söyleniyordu...'
'...Askeri Adalet İşleri Başkanlığını 2010 yılından itibaren ... yaptı. O gittikten sonra yerine .... geçti. Bu kişilerin döneminde alınan askeri hakim adaylarının neredeyse tamamının bu örgüte mensup kişilerden olduğu kanaatindeyim. ...'ın bir yerde 'benim yaptığım hizmeti ileride göreceksiniz' dediğini de duydum... ... Yargıtay üyesi seçildikten 1 yıl kadar sonra genelkurmay adli müşavirliği boşalınca hemen istifasını vererek bu göreve talip oldu. Normalde Askeri Yargıtay üyeliği gibi bir görevden idari bir göreve gidilmesi beklenmezdi. Daha sonra adli müşavirlikte çoğu şimdi örgüt mensubu olmak üzere teşkilatını kurdu...sonradan Genelkurmaydaki önemli yerlerin bu örgüt mensubu kişilerin kontrolünde olduğunu gördüm. Genelkurmay askeri savcılığında bu örgüt ile ilgili yapılan şikayetlerde hiçbir sonuç alınmadı, hiçbir soruşturmadan bir karar çıkmadı. Hep takipsizlikle sonuçlandı...'
'...Askeri Yargıtay'da örgüt hedefleri doğrultusunda hareket ettiklerini duyduğum ve gösterdikleri tavırlardan anladığım ..., ......, ..., ...'ı biliyorum. ... ve ...'in de onlarla birlikte tavır gösterdiğini biliyorum...'
'...Askeri Yargıtay'da ilişiği kesilen albaylar ..., ..., ......, ..., ... ve ...'in Fetöcü olduklarını düşünüyorum...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen İzmir BAM Üyesi ...'in ifadesinde,
“…Ben Askeri Yargıtaya geldikten sonra bir ara Fetullahçı örgütün Askeri Yargıtay'daki ve AYİM'deki üye sayısının 6+2 olduğu yönünde bilgiler dolaşıyordu. Yargıtay'daki 6 kişinin ..., ..., ......, ..., ... ile ... olduğu söyleniyordu...”
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen EDOK Hukuk Hizmetleri Başkanı ...'nun 12/03/2018 tarihli ifadesinde,
'...Ben halen tutuklu bulunan ..., ..., ......, ..., ..., ..., ... ve ...'nın Fetöcü olup olmadığı konusunda herhangi bir beyanda bulunamam. Ancak ben üye seçilip Yargıtay'a gittikten sonra ... ve .... isimli üyeler ..., ..., ......, ..., ... için bunların cemaatçi olduklarını bana söylemişlerdi...Yargıtay Üyelerinden ... ve İnanç İŞTEN ... ile ilgili bir soruşturma yapmışlardı. Bu soruşturma sonrasında kendileri ..., ..., ......, ..., ...'dan Fetöcü olarak bahsediyorlardı. Ayrıca ... hakkında da şüpheleri olduğunu söylemişlerdi. ..., ..., ......, ..., ...'dan biri dairede muhalefet şerhi kullanmış ise dosya Daireler Kuruluna gittiğinde ismi geçen diğer üyelerin muhalefet şerhi kullanan üyenin görüşü yönünde karar çıkması için çaba sarf ettikleri ve kurul görüşmelerinde bu şekilde beyanda bulundukları konusunda bir görüş vardı. Hatta bazı dosyalarda dairede muhalif kalan üyenin gerekçesinin Daireler Kurulunda muhalif kalan diğer üyeler tarafından birebir yazıldığı söylenmekteydi. Ben hangi dosyada bu şekilde davranıldığını şu an bilemiyorum...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen Gnkur Ad. Müşavirliğinde Huk. Müşaviri ...'ın 05/12/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'...ben üyeliğe katıldıktan sonra üyelerden ...., ..., ... ve ... gibi samimi olduğum isimlerden, ..., ..., ......, ..., ... ve ...'in o dönemde Fetullahçı eğilim içerisinde olabileceklerini duymuştum...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen Gnkur Ad. Müşavirliğinde Huk. Müşaviri ...'ın 25/11/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'... Doğrudan elimde bir bilgi olmadan kimseyi suçlayamam bu benim hukukçu karakterimle bağdaşmaz. Ancak başımıza gelenlerde göz önüne alındığında en azından bu örgüte yardım ettiğini değerlendirdiğim askeri hakimler vardır ve bunların hepsi de görevlendirilmiştir ya da görevlerine devam yazılmıştır. MSB emrine alınanlardan şüphelendiğim kimse bulunmamaktadır...'
Genelkurmay Eski Savcısı Tanık ...'un 09/11/2017 tarihli ifadesinde,
'... FETÖ/PDY mensubudur...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi ve halen İstanbul BAM Üyesi ...'nin 28/09/2016 ve 02/12/2016 tarihli ifadelerinde,
'...2010 yılında üye ... benden...... için oy istedi...2013 yılı Nisan ayında yapılan seçimde ... benden ... için ısrarla oy istedi. Yine 2014 yılı Mayıs ayında yapılan seçimde ... ve ... bu kişiye referans olarak, oy vermemi istediler...'
'......'ye onursal üyelik verilmesine ilişkin hükmün uygulamaya geçirilmesini ... ve ... teklif etmişlerdi...'
Tanık, Eski Askeri Hakim Onur SERT'in 20/12/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'...Bu yapı 17-25 Aralık 2013 ve MİT tırları olayından önce muhafazakar ve milliyetçi dünya görüşüne sahip olduğu bilinen grupla hareket etmesine rağmen, bu olaylardan sonra, yapının yollarını ayırarak bağımsız olarak kendi görüşündeki hakimleri Askeri Yargıtay ve AYİM'e seçtirmeye çalıştıklarını ve bu konuda grup olarak hareket ettiklerini değerlendiriyorum. Ayrıca Yargıtay seçimlerinde yaşı ve mesleki kıdemi diğer üyelere nazaran daha düşük olmasına rağmen ..., ... ve ...'in çok etkili olduklarını duyuyordum. Bunların hakimlere not verirken kendilerinden olmayan hakimlere düşük not vermek suretiyle sicilleri ile oynadıklarını da duymuştum...'
Tanık, Eski Askeri Hakim Tanık ...'nun 29/12/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'...Yargıtaydaki görevim sırasında Askeri Yargıtay üyelikleri için yapılan seçimlerde gruplaşmalar olduğunu gözlemledim. Şu an tutuklu bulunan ve ihraç edilen ..., ..., ... ve ...'ın birbirleri ile yakın ilişki içerisinde oldukları ve grup olarak hareket ettiklerini, seçimlerde de aynı yönde oy kullandıklarını düşünüyorum...'
Tanık, Eski Askeri Hakim Oğuz ÜSTÜNEL'in 25/11/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'...Özellikle kritik görev verilen ... gibi isimleri de görünce hain eylemin FETÖ/PDY tarafından yapıldığını anladım, çünkü kendisi daha önce adli müşavirlik görevinden alınmıştı, listeye göre yeniden bu göreve atanıyordu. Ayrıca ... Yargıtay üyesi olmasına rağmen sözde sıkıyönetim savcısı olarak görevlendirilmişti...'
Tanık, Eski Askeri Yargıtay Üyesi halen Ankara Cumhuriyet Savcısı ....'in 14/03/2018 ve 30/11/2016 tarihli ifadelerinde,
'.... hakkında daha önceki ifadelerimde belirttiğim gibi seçimler aşamasında kendisi ile aynı dönemde staj yapmamızdan dolayı bize veya bana telkinlerde bulunurdu. Yargıtay Savcılığı da yapmış olmamdan dolayı hakimleri tanıdığım için bu telkinlerin genellikle mesleki birikimi üyelik yapmasını zorlayacak nitelikteki kişiler için olurdu. Bu isimler yine Askeri Yargı içerisinde ...cemaati ile bağlantılı olduğu söylenen kişilerdi. Nitekim daha önceki ifademde belirttiğim gibi ... da bu isimler arasında vardı...'
'...Üye seçildikten sonraki dönemde yapılan seçimlerde özellikle ... ve ...'ın telkinleri oldu. Bu üyelerden ..., ...'ın listelere girmesi için benden talepte bulunulmuştur. Ayrıca ... da bu kişinin desteklenmesi için oy istemişti...'
Eski Askeri Yargıtay Başsavcısı ...'nın 01/11/2017 tarihli ifadesinde,
'...MADO toplantısında ...fetöcülere karşıt görüşler ve öneriler sundum, halen tutuklu olan fetöcüler ...'ın seçilmesini istiyorlardı, toplantıda ..., ..., ..., ... ve ayrıca FETÖ karşıtı olup benim görüşümde olan diğer arkadaşlar... vardı ... tarafsızdı...ben FETÖ grubu olan arkadaşlara adaylarının şaibeli olduğunu, adayları ...'ın adaylıktan çekilmesini, oy vermeyeceğimi arkadaşlarımdan da oy vermemelerini önerdiğimi söyledim...'
Tanık, Eski Askeri Hakim Kürşad ...'in 07/03/2018 tarihli ifadesinde,
'...AYİM 2. Daire Üyesi ... ile makamında görüşürken 'balyoz davasında yapılanları ve delillerin sahte olduğunu anlattım...Ergenekon ve Balyoz Davasındaki delillerin sahte olduğunu, ısrarla vurguladım... ... bana 'Bunun arkasında kim var?' diye sordu. Ben de 'Fetullahçılar var' dedim... Bu görüşmemizden birkaç yıl sonra 2014 veya 2015 yılında yine ... ile sohbet ederken bana haklı olduğumu söyledi. Sonra Askeri Yargıtay ve AYİM'deki Fetöcülerin kimler olduğunu konuşmaya başladık...Benim söylediğim isimlerle onun söylediği isimlerin çakıştığını gördüm. Bu isimler Askeri Yargıtayda ..., ..., ......, ..., ..., ... idi...'
'...Yukarıda isimlerini söylediğim Yargıtay Üyeleri 07 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar siyasi iktidara toz kondurmazlardı. En ufak bir eleştiriyi bile reddeder ve siyasi iktidarı şiddetle savunurlardı. Bahsettiğimiz olaylardan sonra muhafazakar olarak addettiğimiz grup ikiye bölündü. Bunların bir kısmı yine siyasi iktidarın ve özellikle sayın Cumhurbaşkanın kararlarını her zaman ve zeminde savunmaya devam ettiler. Ancak Fetöcüler siyasi iktidara ve sayın Cumhurbaşkanına inanılmaz derecede bir dönüş ile nefret söylemleri geliştirmeye başladılar. O zamana kadar hiç görüşüp konuşmadıkları selam bile vermedikleri sosyal demokrat ve ılımlı olarak nitelendirilebilecek diğer gruplarla ilişki kurmaya başlayıp onların desteğini almaya çalıştılar. Sayıları yetersiz olduğu için üye seçiminde ve diğer bazı önemli oylamalarda sosyal demokrat veya ılımlı olduğu bilinen askeri hakimlere oy verdiler. Dolayısıyla ben normal muhafazakar ve Fetöcü ayrımını öncelikle bu şekilde yaptım. Daha sonra kendimden emin olmak için kararları taradım. Kararlarını incelediğimde çok önemli bazı kumpas ve tasfiye davalarında sanıklar aleyhinde ortak hareket ettiklerini ve aynı yönde oy kullandıklarını gördüm. 15 Temmuz 2016'dan sonra askeri yargının görevlendirme listelerini görünce bu kanaatim iyice pekişti...'
Tanık, Eski Askeri Hakim İhsan IŞIK'ın 22/12/2016 tarihinde askeri savcıya verdiği ifadesinde,
'.... kıtadan askeri hakimliğe geçtikten sonra hep istediği yerlere tayin olmuştu. Askeri Yargıtay'a seçilme hakkını elde ettiği yarbaylığının ilk yılında da Askeri Yargıtay'a seçildi. Bu bağlamda bir koruma ve gözetime sahip olduğu anlaşılıyordu...' şeklinde belirttiği, beyanlar gözetildiğinde, şüphelinin, FETÖ üyesi olması sebebiyle tutuklanan diğer şüphelilerle birlikte, örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği, iş ve işlemleri sırasındaki bu hareket tarzının şüphelinin FETÖ üyesi/yöneticisi olduğunun ayrı bir delili olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2.5.3.Diğer Deliller
Şüpheli, yukarıda belirtilen görevine devam ederken, Askeri Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun 10/10/2016 tarih ve 2016/23-23 sayılı kararı ile '...Sıkıyönetim direktifinde, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı ve Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'nda Askeri Savcı olarak görevlendirilmiş olması, istihbarat raporları, tanık beyanları ile dosya içeriği, sair belge ve değerlendirmeler dikkate alınarak FETÖ ilgili irtibatlı olduğu kanısına varılması...' sebebiyle meslekten çıkarılmıştır.
Şüphelinin yargılamanın aşamalarına katıldığı veya hakkında şikayette bulunulan dosyalar ile ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporundaki '...Milli Savunma Bakanı tarafından, Askerî Yargıtay Başkanlığı’na gönderilen 31/05/2013 tarihli, “Suç Duyurusu” konulu yazısıyla (EK-C); dönemin Askerî Yargıtay Başsavcısı Hâkim Albay Kemal BAL, Askerî Yargıtay 3. Daire Başkan Vekili Hâkim Albay Cemil KAYILIOĞLU, Askerî Yargıtay Üyeleri Hâkim Albay Süleyman KAYMAKÇI, Dz.Hâkim Albay Turgut SÖNMEZ, Hâkim Albay Ersun ÇETİN, Hâkim Albay Kemal ÖZCAN ve Hâkim Albay Levent BİLGİ hakkında;
Milli Savunma Bakanınca bu defa Askerî Yargıtay Genel Kurulu’na gönderilen 06.06.2013 tarihli, “Suç Duyurusu” konulu ikinci bir yazıyla da (EK-D); dönemin Askerî Yargıtay Başkanı Hâkim Tuğgeneral Hasan DENGİZ hakkında;
Kamuoyunda İzmir Casusluk Davası olarak bilinen, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın (TMK 10. madde ile görevli) 06/01/2013 tarihli, 2010/640 Soruşturma, 2013/3 Esas, 2013/1 İddianame numaralı iddianamesiyle açılan davaya ilişkin iddianameden çıkarılarak ayrı ayrı 8 adet CD’ye kaydedilen bölümlerin incelenmesi ve ismi belirtilen kişiler hakkında Askerî Yargıtay Kanunu kapsamında, gereğinin takdirinin istendiği' (Shf. 12) olayda 'Askerî Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 10/10/2016 tarih ve 2016/23 Esas, 2016/23 Karar sayılı kararıyla, FETÖ/PDY ile irtibatları olduğu değerlendirmesiyle meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen şüphelilerden ...’in, FETÖ’nün 15/07/2016 tarihinde gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimi öncesinde hazırladığı düşünülen görevlendirme listesinde Askerî Yargıtay Başkanı; ...’ın 1. Daire Başkanı; ...’ın Genelkurmay Başkanlığı ve Ankara 1’nolu Sıkıyönetim Askerî Savcısı, ...’in Askerî Yargıtay Başsavcısı olarak atanmış olmaları; ...’nın Askerî Yargıtay 1. Daire Üyeliği görevine devam ediyor olması...hususları birlikte değerlendirildiğinde,
FETÖ üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunan bu şüphelilerin, Askerî Yargıtay’ın Örgütün amaçları doğrultusunda şekillenmesini sağlamak, amaçlarının gerçekleşmesinde engel olarak gördükleri dönemin Askerî Yargıtay Başkanı Hâkim Tuğgeneral ... Askerî Yargıtay Başsavcısı Hâkim Albay .... Askerî Yargıtay 3’üncü Daire Başkan Vekili Hâkim Albay ... Askerî Yargıtay Üyeleri Hâkim Albay ..., Dz.Hâkim Albay ..., Hâkim ... Hâkim Albay ... ve Hâkim Albay....’yi; mağdur/müşteki oldukları bir davada suçlu gibi göstermek, Örgütün medya ve basın teşkilatının da desteğiyle yapılan yayınların yardımıyla, bu kişileri mensup oldukları askerî yargı camiası içinde küçük düşürmek, yaş hadleri dolmadan emeklilik kararı vermelerini sağlamak için çaba gösterdikleri, 25/06/2013 tarihli genel kurul toplantısında birlikte hareket ederek aynı oyu verdikleri, Başkan Vekili Dr. Hâk. Alb. .... ve Üye Hv. Hâk. Alb. ...’nın da desteğini sağlayarak oylamadan istedikleri sonucu aldıkları, başlatılan işlemler ve yapılan yazışmalar nedeniyle Askeri Yargıtay Başkanı Hâkim Tuğgeneral ....’in emekli olmasını sağladıkları, Hâk. Alb. .... Dz. Hâk. Alb...ve Hâk. Alb. ...nun da yaş haddi sürelerini beklemeden emekliye ayrılma kararı vermelerinde etkili oldukları kanaatine varılmıştır...' şeklindeki ve Bir başka dosyanın incelenmesi sonucunda düzenlenen raporda belirtilen, '...Em. Hak. Alb. ...’un, 12/02/2014 tarihinde ...’na müracaat ettiği dilekçesinde;
Askeri Yargıtay 4. Dairesi’nin 18/01/2013 tarihli, 2013/1-1 Esas-Karar sayılı kararı ile beraatine karar verildiğini, Askeri Yargıtay Başsavcılığı’nın temyizi üzerine Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yürürlükteki Kanun’lara aykırı olacak şekilde beraat hükmünün bozulmasına karar verdiğini 26/02/2014 tarihinde Askeri Adalet İşleri Başkanlığı’na ulaşan bu evrakla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadığı, Askeri Adalet İşleri Başkanlığı Evrak Takip Sisteminde bu evrakla ilgili olarak: “Beklemede”, “Detay Arz İle Bekleme” şeklinde not düşüldüğü, evrakın Askeri Yargıtay Başkanlığı’na gönderildiğine dair herhangi bir belge-kayıt bulunmadığı, raporumuzun yazıldığı tarihe kadar işlemsiz bırakıldığı tespit edilmiştir.
Söz konusu işlemlerin tesisinde; ...Yb.....’ın ... Askeri Adalet İşleri Başkanı ve ...Yb.....nın ... Personel Mesleki Yönetim Şube Müdürü olarak görevli oldukları görülmektedir.
S O N U Ç :...Yb....’ın FETÖ’nün 15/07/2015 tarihinde gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimi öncesinde bu örgüt tarafından hazırlandığı düşünülen görevlendirme listesinde 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı ve İstanbul 1 nolu Sıkıyönetim Askeri Savcısı olarak görevlendirilmesi;
...Bnb...’nın 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Adli Müşavirliği görevine devam ediyor olması;
Şikayet dilekçesinde isimleri geçen ..., ..., ..., ... ve ...’ın FETÖ üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunduğundan Cumhuriyet Başsavcılığınızın soruşturması kapsamında tutuklanarak cezaevine kapatıldıkları hususu göz önüne alındığında;
Bu şüpheliler arasında, birbirlerini Adli ve İdari soruşturmalardan koruma konusunda dayanışma olduğu, 2014 yılında yapılabilecek bir soruşturma ile yani 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi öncesinde ortaya çıkarılabilecek muhtemel şüphelileri korudukları, ismi geçen Yüksek Yargı Üyeleri hakkında kapsamlı bir soruşturma başlatılmasına mani oldukları kanaatine varılmıştır...' şeklindeki, tespit ve düşünce gözetildiğinde, şüphelinin, FETÖ üyesi olması sebebiyle tutuklanan diğer şüphelilerle birlikte, örgütün amaçları doğrultusunda diğer örgüt üyeleri tarafından korunduğu, iş ve işlemler sırasındaki bu hareket tarzının şüphelinin FETÖ üyesi olduğunun ayrı bir delili olduğu sonucuna varılmıştır.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı görevlilerince yapılan araştırma sonucu düzenlenen raporda ve MASAK raporunda belirtildiği üzere,
Şüpheli ...’ın eşi ... (TCKN:13420207256)’ın 24/10/1998 tarihinde göreve başladığı, Yargıtay Tetkik Hakimi iken meslekten ihraç edildiği ayrıca FETÖ/PDY darbe kalkışması soruşturmaları kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan 2016/104109 (dosya numarası birleştirme ile 2017/25665 olmuştur) sayılı soruşturmada şüpheli olduğu,
Şüpheli ...’ın babası .... (TCKN:...)’ın BANKASYA’da 15.401,97 TL meblağlı yeni hesap açtıran şahıslardan olduğu anlaşılmıştır.
Şüpheli ... ile para transfer ilişkisi bulunan ...(TCKN:....)’ün 2 işlemde toplam 3.800 TL havale aldığı ve 1 işlemde toplam 2.250 TL havale gönderdiği ...(TCKN:...)'nun FETÖ/PDY-darbe kalkışması kapsamında hakkında işlem yapılan şahıslardan olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
4.3. Şüphelinin Eylemleri ve Eylemlerinin Hukuki Nitelendirilmesi
Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve işleyişine egemen olan, 'Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olması ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, Anayasa'da gösterilen özgürlükçü demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukukun dışına çıkamayacağı, hiç bir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esası karşısında korunma göremeyeceği' şeklindeki ilkeleri içeren kurallar bütünü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenini teşkil etmektedir.
15 Temmuz darbe kalkışmasında kullanılan silahlar ve gerçekleştirilen bir kısım silahlı faaliyetler dikkate alındığında, eylemlerde cebir ve tehdidin açıkça var olduğu, bu cebir ve tehdidin Anayasal düzeni değiştirmeye elverişli olduğu konusunda herhangi bir sorun yoktur.
Sorun dosya şüphelisinin eyleminin TCY'nin 309. maddesinde tarif edilen ve darbeye kalkışanlarca fiilen gerçekleştirilen Anayasayı ihlal eylemine katılma mı yoksa yoksa TCY'nin 314. maddesinde tarif edilen suç/suçlar mı olduğundadır.
Uygulamada ve teoride kabul edildiği üzere, TCY'nin 309/1 maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu, bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi mümkün bir suç olmasına rağmen, bu durum suçun unsuru değildir. Madde de düzenlenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç fiilin, icrai veya ihmali suç niteliğinde olması da mümkündür. İhmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi için failin gerçekleştirilmekte olan icrai fiilleri, görevi gereği önleme yükümlülüğünün bulunması gerekmektedir. Teşebbüs suçu olmasına rağmen, suç oluşturan fiilin hazırlık hareketleri aşamasından geçip, icra aşamasına ulaşması gerekir. Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem araç suçun, hem de amaç suçun fiil unsurunu oluşturması gerekir. Terör örgütlerinin ''cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme'' şeklindeki nihai amacının, örgütün her kademesindeki mensuplarca biliniyor olması, hiçbir ayrım yapmadan tüm üyelerinin bu suçtan cezalandırılmaları için yeterli olmayacak ve bu durum üyelerin suça iştirak ettikleri anlamına gelmeyecektir. Üyelik ve yöneticilik fiilleri bağımsız suçlar olarak TCY'nin 314. maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlanmıştır. Fiilin işleneceği konusundaki bilgi, iştirak bakımından önem taşımamaktadır. İştirak için icrai yada ihmali bir davranışla suçun işlenmesine katkıda bulunmak gerekmektedir.
Her ne kadar şüpheli hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonrasında, TCY'nin 309/1, 314/1 maddelerinde düzenlenen Anayasayı ihlal ve silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçlarını işlediği değerlendirilerek fezleke düzenlenmiş ise de yukarıdaki açıklamalar, tanık beyanları, şüphelinin darbeye kalkıştığına veya darbeye kalkışanların eylemlerine katıldığına dair delil elde edilememiş olması ve dosya kapsamı dikkate alındığında, şüphelinin eyleminin TCY'nin 309 değil 314. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
TCY'nin 314. maddesinin birinci fıkrasında örgüt kurma ve yönetme, 2. fıkrasında ise örgüt üyeliği suçu düzenlenmiştir. Şüphelinin eylemlerinin bu madde kapsamındaki hangi suçu oluşturduğu sorununa gelince;
Sıkıyönetim mahkemelerinin ve bu mahkemelerin kararlarına karşı yasa yolu incelemesi yapacak olan Askeri Yargıtay'ın, ülkemizde daha önce gerçekleştirilen askeri darbelerdeki rolü ve somut olayda 15/07/2016 tarihindeki darbe girişiminde amaca ulaşılmış olsaydı bu mahkemelerin üstlenecekleri görevin kapsamı ve muhtemel icraatları değerlendirildiğinde, anılan mahkemelerin darbeye kalkışanlar açısından hafife alınamayacak derecede önem taşıdığında şüphe yoktur.
Örgütün kuruluş amacının gerçekleştirilmesi ile doğrudan nedensellik bağı bulunan ve örgütün varlığı ve devamlılığı bakımından önemli olan bir görev üstlenen kimselerin, özel bir görev yüklendiği de şüphesizdir.
Ancak eylemin nitelendirilmesi yapılırken, delil durumuna göre, şüphelinin silahlı örgüt içinde bir görevinin olup olmadığı, örgüt içindeki konumu, örgütsel faaliyetler ve şüphelinin bu faaliyetler üzerindeki etkinliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Örgüt üyeliği suçunda, örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyerek örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmakta ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk etmektedir. Dahası, üyelik, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmaktadır.
Oysa örgüt yöneticiliği suçunda, yönetici, hiyerarşik yapılanmada üst pozisyonda yer alıp örgütsel faaliyetlerin tamamını veya bir kısmını koordine etmekte veya yönetmektedir. Örgüt üyelerine talimat verme, onları yönlendirme, idare etme, işbölümü sağlama gibi eylemlerde bulunmaktadır.
Somut olayda şüphelinin, Askeri Yargıtay Üyeliği seçimlerinde Fetöcü olduğu iddiası bulunanların seçilmesi konusunda, Askeri Yargıtay Üyeleri'nden oy vermelerini isteme konusundaki ısrarlı çabası ve liste Cumhurbaşkanlığına gittiğinde ilgililerin işaretlenmesi konusundaki kulis desteği, istediği kişiler seçilmeyince onlara oy vermediğini düşündüğü diğer yargıtay üyeleri ile irtibatını koparmış olması, darbe kalkışmasının olduğu hafta kendi dairesinde çalışan diğer üyelerle olağan dışı toplantılar yapmış olması, Eski Askeri Yargıtay Üyesi, halen MSB Askeri Adalet ve Kanunlar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı Tanık ...'ün, 02/08/2016 tarihli ifadesinde belirttiği '...2016 yılının Haziran Ayı civarında ... ile ... serviste sohbet ederken, ..., Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerinin sonlandırılıp tekrar seçilmelerine ilişkin mecliste görüşülen yasa tasarısını gündeme getirdi. ... bu sırada 'bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunu nereye koyarsan koy...' şeklindeki beyanları, Şikayetçi ...'in 05/09/2017 tarihli ifadesinde, ...'ın askeri yargıdaki FETÖ elebaşı olduğuna yönelik beyanları, Eski AYİM Üyesi Tanık ...’ın, 29/07/2016 tarihli ifadesi belirttiği, '... askeri yargıtaydaki Fetöcülerin başı olan ....' şeklindeki beyanları, yine aynı tanığın 15/03/2018 tarihli ifadesindeki '...2016 yılının Mayıs - Haziran ayları gibi benim hakim atamaları ile ilgili yaptığım çalışmaları da kastederek 'Bizim her şeyden haberimiz var, herkes zamanı geldiğinde hesabını verir. Biz bitti demeden hiç birşey bitmez. demiş...' şeklideki beyanları, Tanık ...'ün 14/03/2018 tarihli ifadesinde '...... ve ...'ın seçimleri sırasında ...'deki tavrın aynısı ...'ta da vardı...Askeri Yargıtay'daki Fetöcü olarak nitelendirilebilecek grubun yönlendiricisi ve başı ...'tır diyebilirim...' şeklindeki beyanları, ... ve ... ile kendisinin arasında hücresel haberleşme ağı kurulmuş olması, şüphelinin hücresel haberleşme ağı kurduğu tespit edilen ... isimli kişinin FETÖ'nün mahrem hizmetler yapılanmasında görev alması sebebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 02/03/2017 tarih ve Soruşturma No: 2016/113825, Esas No: 2017/7061, İddianame No: 2017/1121 sayılı iddianame ile hakkında dava açılmış olması, sıkıyönetim direktifine ekli görevlendirme listesinde bulunduğu görevden alınarak, daha kritik olduğu değerlendirilen ve darbe kalkışmasının başarılı olması halinde, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi Askeri Savcısı olarak çok önemli bir görevle görevledirilmiş olmasından ve dosya kapsamındaki eylemlerinden, şüphelinin örgüt içerisindeki konumunun üyelik boyutunu aştığı, adeta bir koordinatör gibi örgütün Askeri Yargıtay'daki işleyişi açısından merkezi rol oynadığı ve dolayısıyla bu eylemlerinden dolayı şüphelinin silahlı terör örgütü yöneticisi olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
FETÖ'nün, devlet içinde yapılanmak ve örgütlenmek için önem verdiği devlet kurumlarının başında mahrem yapı olarak adlandırılan TSK'nin bulunduğu, örgütün TSK'deki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı artık bilinen bir gerçektir.
Yüksek yargıda daha az sayıda da olsa askeri yargının da adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde FETÖ üyesi olan hakim ve savcılardan oluştuğunu ileri sürmek mümkündür. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22/08/2017 tarih Soruşturma No: 2017/133189, Esas No: 2017/27572 ve İddianame No: 2017/4858 sayılı iddianamesinde belirtildiği üzere, 2009-2014 yılları arasında yapılan sınav sonuçlarına göre atanan ve sınavda kopya çektiğine ilişkin “kuvvetli şüpheli” olduğu teknik değerlendirmesi yapılan toplam 217 askeri hakimden 214’ü, sıkıyönetim mahkemelerine özel görevlendirme ile görevlendirilmişlerdir.
Dosya şüphelisinin darbe kalkışmasının yapılmasına ve planlanmasına katkısı tespit edilememişse de FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle haklarında soruşturma yapılan/dava açılan askeri hakimlerin yukarıda ayrıntılı bir şekilde belirtilen iş, işlem, tavır ve davranışları ile Tanık, MSB Askeri Adalet ve Kanunlar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı, ...'ün 02/08/2016 tarihli ifadesinde belirttiği ve Şüpheli ...'ın, sivil Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin yasa ile sonlandırılmasını kastederek 'bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunun nereye koyarsan koy' şeklindeki,
Tanık, Askeri Yargıtay 1. Dairesi Yazı İşleri Müdürü, ...'in, Tanık, KKK Hukuk Hizmetleri Başkanı ...'nun 19/03/2018 tarihli ifadesi ile doğrulanan, 16/03/2018 tarihli ifadesindeki 'Darbe girişiminin olduğu hafta Pazartesi ile Cuma günleri arasında ismini saydığım bizim daire üyeleri her zamankinden farklı ve çok fazla birbirlerinin odasında toplanmaya başladılar. Neredeyse birbirlerinin odasından çıkmadılar. Ben birşey imzalatmak amacı ile odalarına girdiğimde öneki zamanlardan farklı olarak hemen susuyorlardı. Olağan dışı bir durum olduğunu sezmiştim. Hatta bu hususta ... Albayımla da konuştum. O da bana 'evet ben de farklı bir durum seziyorum, inşallah altından bir çapanoğlu çıkmaz' demişti. Bu durumu ... Albay'ıma sorabilirsiniz.' şeklindeki ve Yapılanmadaki durumu yukarıda ayrıntılı olarak tartışılan Genelkurmay Başkanlığı Hukuk İşleri Müdürlüğü'nde görevli ...'nin, 19/07/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde '...ben savcılık binasında beklemeye devam ettim. Savcılık binasıyla genelkurmay karargahı ayrı yerdedir. Gece yarısı General/Amiral Şube Müdürü Albay Cemil TURHAN telefonla beni...komuta katına çağırdı. Orada bana 'Genelkurmay Adli Müşavirliğine görevlendirildiğimi, TSK'nin yönetime el koyduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğini' söyledi...Görevi kabul ettim...' şeklindeki, beyanları dikkate alındığında, askeri hakimlerin de silahlı terör örgütünün varlığından ve darbe hazırlığından haberdar oldukları sonucuna varılmıştır.
FETÖ üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunan bu şüpheliler arasında, birbirlerini ve FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle haklarında ihbar ve şikayet ile TSK'den ve askeri öğrencilikten çıkarma kararı bulunan diğer kişileri adli ve idari soruşturmalardan koruma konusunda, dayanışma olduğu ve 15 Temmuz darbe kalkışması öncesinde, özellikle kumpas davalarının mağdurlarınca, FETÖ üyesi oldukları yönünde birçok ihbar, şikayet ve suç duyurusu yapılan ve bir kısmı da darbe kalkışmasında yer alan askeri şahıslar hakkında, örgütün askeri yargıdaki mensuplarınca etkin soruşturma ve/veya kovuşturma yapılmadığı, soruşturma yapılmasının engellendiği, diğer yandan ögütün amaçları doğrultusunda örgüt üyelerince açılan ve kamuoyunda kumpas davaları olarak nitelendirilen davalar gerekçe gösterilerek örgüt üyesi olmayan birçok subayın TSK'den ilişiklerinin kesildiği, bazılarının kamuoyu önünde itibarsızlaştırılmak maksadıyla hedef seçildiği, haksız ve hukuka aykırı disiplin cezası ile mevzuatta yeri olmayan ikaz yazısına maruz bırakıldığı artık gün yüzüne çıkmıştır.
Buna göre, askeri yargı içerisinde özellikle atama, soruşturma gibi işlemlerde karar verici mekanizmalar içerisinde bulunmaları nedeniyle etkin durumda olan askeri hakimlerin, darbe kalkışmasının başarılı olması halinde önceden planladıkları kişileri ve darbe kalkışmasına karşı direnenleri yargılayacak olmaları nedeniyle yüksek yargının ve sıkıyönetim mahkemelerinin hayati derecede önemli olduğu, örgüt yöneticisi olup aynı zamanda darbe planını hazırlayanlarca, belirtilen görevlere örgüt üyesi olmadığı bilinen ve onlarla fikir ve eylem birliği içinde veya FETÖ mensubu olmayan askeri hakim ve savcıları görevlendirmelerinin örgütün kuruluşu ve yapısına uygun olmadığı, zira tanık beyanları ve bilirkişi tespitlerinden de anlaşılacağı üzere, görevlendirme listesini hazırlayanlarca örgüt mensubu olmayan, örgüt hiyerarşisi içinde diğer örgüt mensuplarıyla fikir ve eylem birlikteliği içinde hareket etmeyecek askeri hakimlerin sıkıyönetim görevlendirilme listesinde MSB emrine atanmalarının da bu tespiti doğruladığı anlaşılmıştır.
Yargıtay 16. CD'nin 14/07/2017 tarih ve 2017/1443-4758 sayılı kararında belirtildiği üzere, görevlendirme listesi örgüt üyeliği suçu için tek başına bir delil değilse de başka delillerin listenin oluşumundaki düşünceyi doğrulaması halinde söz konusu liste önemli bir delil olacaktır. Nitekim ''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından yayımlanan ''Sıkıyönetim Direktifi''nin EK-B'sinde yer alan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi''nde ve listenin sonunda yer alan 'NOT (1)'' kapsamında görevlerine devam edecek olan askeri yargı mensuplarına dair liste , ''NOT (2) '' kapsamında '' askeri hakimler, askeri mahkeme ve savcılar hakkında mevzuatta Milli Savunma Bakanlığına verilen yetki ve görevler ikinci bir emre kadar Genelkurmay Adli Müşavirliği (sıkıyönetim görevlendirme listesinde şüpheli ... Genelkurmay Adli Müşavirliği'ne atanmış) tarafından kullanılacaktır'' şeklindeki görevlendirmeler ve yukarıda ayrı başlıklar altında ayrıntılı olarak açıklanan tespitler, değerlendirmeler ve özellikle tanık beyanlarıyla somutlaşan tavır ve eylemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askeri Yargıtay başkanı, başsavcısı, genel sekreteri, daire üyesi ve sıkıyönetim savcısı olarak görevlendirilen şüphelilerle ilgili görevlendirmelerin, haklarında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından koğuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen şüpheliler için olduğu gibi tesadüf, ihtiyaç, zorunluluk vs. gerekçeleriyle değil, aksine darbe kalkışmasını gerçekleştiren FETÖ mensuplarınca TSK içindeki bu örgüte üye olan kişiler özel olarak seçilip, kişilik değerlendirmeleri de yapılarak (Nitekim aynı olay sebebiyle şüpheli olan ...'in 23/03/2018 tarihli ifadesindeki '...Askeri yüksek yargı'da kendilerinden olan üye sayısı, gerek Askeri Yargıtay gerekse AYİM'de kurmayı düşündükleri dairelerdeki üye sayısını karşılayacak sayıda olmadığı için kendilerine karşı çıkmayacaklarını düşündükleri kişilerle listeyi tamamlamışlardır... Ayrıca kişiliğim gereğince de ...'e karşı gelmeyeceğimi düşünmüş olabilirler...' ve Tanık ...'ın 15/03/2018 tarihli ifadesindeki '...Listeyi hazırlayan şahısların mutlaka içerden birileri olduğunu ve çok önemli kişilik analizleri yaptıklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerinden olmadığı halde atanan personel içerisinde her görüşten insan vardır. Ancak bu şahısların ortak özellikleri bazılarının hırs ve ihtiras gibi kişisel zaafiyetlerinin olması, bazılarının da suya sabuna dokunmayan, her yola gelebilecek şahıslar olmalarıdır...' şeklindeki beyanları da kişilik değerlendirmesi yapıldığını doğrulamaktadır) onların bilgileri doğrultusunda yapıldığı ve dolayısıyla şüphelilerin görevlendirmelerden sorumlu tutulmalarının gerektiği sonucuna varılmıştır.
Şüphelinin genel HTS analiz raporu ve şüpheliyle hücresel haberleşme ağı kurduğu tespit edilen ve FETÖ'nün mahrem hizmetler yapılanmasına görev aldığının tespiti üzerine hakkında dava açılan ... arasındaki görüşmelerin HTS analiz raporu henüz gelmediğinden dosyaya eklenememiştir. Şüphelinin tutuklu olması ve raporların alınmasının uzun sürme ihtimali sebebiyle raporların gelişi beklenmemiştir. Raporlar geldiğinde ayrıca gönderilecektir.
5. SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda açıklanan deliller karşısında şüphelinin, 3713 Sayılı Yasa'nın 4928 Sayılı Yasa ile değişik 1. maddesinde tanımlanan terör örgütünün varlığını ve amaçlarını bilerek ve isteyerek Askeri Yargıtay'daki diğer örgüt üyelerini, örgüt faaliyetleri doğrultusunda yönlendirip koordine etmesi sebebiyle terör örgütü yöneticisi olduğu, sosyal çevre ve sözleriyle, tavır, davranış ve kararlarıyla örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket etmek suretiyle örgütle organik bağ kurarak örgütsel faaliyet yürüttüğü ve üzerine atılı suçu bu şekilde işlediği anlaşıldığından, yargılamasının yapılarak,
1-Yukarıda yazılı sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmasına,
2-Şüpheli hakkında ayrıca sevk maddelerinde belirtilen güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ve ayrıca şüphelinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nden çıkarılmasına,
3-Şüphelinin tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği sürenin TCY'nin 63/1 maddesi uyarınca netice cezasından indirilmesine,
4-Şüpheli hakkında TCY'nin 58/6-9 maddeleri uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,
5-3713 sayılı Yasanın 20/A maddesinin son cümlesinde, şerhin konulduğu tarihten itibaren iki yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerhin kendiliğinden terkin edileceğinin belirtildiği de gözetilerek, 3713 sayılı Yasa'nın 15/08/2016 tarih ve 671 sayılı KHK ile değişik 20/A maddesi gereğince, gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği'nin 03/11/2016 tarih ve 2016/3002 sayılı kararı ile şüphelinin yardımlaşma kurum ve sandıklarından olan alacaklarına konulan tedbir ile Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği'nin 23/08/2016 tarih ve 2016/4512 sayılı kararı ile şüpheliye ait taşınmazların veya kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak için konulan şerhlerin kaldırılmasına,
Karar verilmesi, kamu adına iddia ve talep olunur'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III-SAVUNMA;
Sanık savunmalarında özetle; Fetö terör örgütünün üyesi olmadığını, yöneticisi olmadığını, iddianamede somut bir eylem olmadığını, Kürşad ...’i hayatında görmediğini, tanıkların ...’ın yönlendirmesiyle beyanda bulunduğunu, ...’in 1. Dairedekilerden bahsettiğini, kendisinin 4. Dairede çalıştığını, Askeri Yargıda 91 kritik görev bulunduğunu, 85 atama, 11 tutuklama, 9 takipsizlik kararı yazıldığını, 65 kişi hakkında ise işlem yapılmadığını, askeri yargının ele geçirilmediğini, ...’ye şilt verilmesi teklifini başkalarının getirdiğini, ...’ün de orada olumlu oy kullandığını, MSB ve Kuvvetlerde hiç çalışmadığını, sıkıyönetim listesindeki görevlendirmeyi şiddetle reddettiğini, Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak darbecilerin kendisiyle irtibata geçmesi gerektiğini ancak onlarla bir teması olmadığını, görevlendirmeden haberinin bulunmadığını, hiç kimsenin başkalarının eyleminden sorumlu tutulamayacağını, bütün TSK’yı ilgilendiren bir emrin altının bir tuğgeneral tarafından imzalandığını, TSK personelinin İç Hizmet Kanunu’na aykırı böyle bir emri zaten uygulamayacağını, bilgi ve iradesi dışında hazırlanan listenin kendisini bağlamayacağını, listeleri kimin hazırladığının ortaya çıkarılamadığını, bilirkişi raporlarının konu yönünden hukuka aykırı olduğunu, bilirkişiler ... ve Ercan Çoban’ın Pandora’da fişlenen kişiler olduklarından davanın tarafı ve FETÖ'nün mağdurları olduklarını, bilirkişi olarak görevlendirilmelerinin hukuka aykırı olduğunu, kendileri fişlenmediği için kendilerini otomatik olarak Fetöcü yaptıklarını, tarafsızlıkları konusunda şüphe olduğunun açık olduğunu, arkadaşları ...’i kurtarmak için sayfalarca yazdıklarını, ...’in (darbe sanığı) Hasan Hüseyin Demirarslan’ın avukatlığını yaptığı, listede görevlendirilen kişiyi savunduğunu, bilirkişilerin Yargıtay üyeliği için seçimlere girdiğini, seçilemedikleri için aralarında husumet olduğunu, görevlendirme listesinde görev verildiği hâlde hakkında takipsizlik kararı yazılanlar bulunduğunu, çalışkan ve uyumlu bir kişilikte bulunduğu için örgütün işlerini yapacak adam olmadığından işin içine çekilmeye çalışıldığını düşündüğünü, listeden haberi olmadığını, iddianamenin eylem içermediğini, şilt verilmesiyle ilgili tüzük değişikliği komisyonunda yer almadığını, Bedrettin Özgür ve ... ile irtibatı olmadığını, darbecilerle irtibatı olmadığının saptandığını ama bunun iddianameye yansıtılmadığını, askeri hâkimlerin sözde sıkıyönetim direktifinde görevlendirildikleri yere gitmediğini, tutuklanan kişilerle ilgili ...’ın 'liste yaptık' dediğini, listede başka önemli görevlere atanan kişilere işlem yapılmadığını, gözaltı ve tutuklama listelerinin hazırlanmasında etkili olan ...’in listede Jandarma Genel Komutanlığı Adli Müşavirliğindeki görevine devam ettirildiğini, TSK’da cemaatçi avına çıkıldığını, ..., ...ve ...’in tehditlerine boyun eğmediğini, 2013 yılından beri Aydınlık gazetesinde ve Odatv internet sitesinde kendisiyle ilgili haberler yapıldığını, Ağacın Kurdu isimli kitap yazdırıldığını, 17-25 Aralık sonrası menfaat devşirmeye çalışan ...’a biat etmediğini, ...ve ... dosyasında kullandığı oy için hedefe konulduğunu, tanıkların beyanlarının dedikodu olduğunu, ...’ın 11 yıl Ankara’da çalıştığını, herkesin tanıdığını, kendisine oy vereceğini söyleyip verdiğini, darbeden haberi olmadığını, Erzurum Orduevinde 19-26 Temmuz arası yer ayırttığını, bilirkişilerin '...’e kumpas kurulması söz konusu değil' diyerek görüş belirttiğini, ...’ın ... aleyhine oy kullanan herkesi Fetöcü ilan ettiğini, ... hakkında iftira suçundan düzenlenen iddianamenin mağdurlarından olduğunu, ihbar mektuplarını ...’in yazdığını söylediğini, örgütün tepe yöneticileriyle irtibatı olmadığını, incelenen dijital verilerinde suç unsuru çıkmadığını, sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilen 56 kişiye takipsizlik yazılırken kendisinin suçlandığını, gözaltına alınma korkusu yaşayan tanıkların aleyhine ifade verdiklerini, 2011 yılında hâkim olan eşinin tayinini Ankara Adliyesine yaptıramadığını, Fetöcü olsa bu tayini yaptırması gerektiğini, tayini ... aracılığıyla yaptırmaya çalıştığını, Fetöcü olsa bu şekilde hareket etmesine gerek olmayacağını, 15 ay İstanbul’dan geliş gidiş yaptığını, eşinin tetkik hâkimi olarak gelebildiğini, ‘’...bozulup düzelecekmişiz...’’ şeklinde bir konuşma yapmadığını, iftira olduğunu, servis aracı şoförünün tanık olarak dinlenilmesini istediğini, ...’a oy verdiğini ama kimseye gidip 'oy verin' demediğini, ...’ın önceden tanıyıp samimi olduğu bir arkadaşı olduğunu, AYİM’de 8 yıl raportörlük yaptığını, onun seçilmesi için 1-2 kişiden oy istemişliği olduğunu, kimsenin kulis yaptığına dair ifadesi olmadığını, annesi ve kayınvalidesinin başörtüsü taktıkları için ayrımcılığa uğradıklarını, 1. Ordu Askeri Mahkemesinde Balyoz davasıyla ilgili sızdırılan ses kaydının yasa dışı delil olduğunu, bununla ilgili MSB’de soruşturma yapıldığını, kimin yaptığının bulunamadığını, sesinin gür olduğu için kayıtta baskın çıktığını, 1. Ordu Kozmik odasında arama yapmak için karar aldığını, ordu komutanı araya girince 'itiraz edin' dediklerini, itiraz üzerine kararın kaldırıldığını, istese orada arama yapabileceğini, kapıyı mühürlediğini ama içeri girmediğini, ...’i sık sık ziyaret etmediğini, aşırı bir samimiyeti olmadığını, Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak siviller hakkında soruşturma yapamayacağını, çünkü sivillerin askeri mahkemelerde yargılanamayacağını, ...’na sadece 'tanıdığım insanlar var' dediğini, Yaşar Kadıoğlu’yla ilgili dosyada ...’ya 'burada dosya dışı bilgiyi anlatma' dediğini, Mado'da ...’ya '...’a oy vermeyecek misiniz?' diye soran kişinin kendisi olmadığını, ...'nun Fetullahçı olup olmadığını sorduğunu, 'öyleyim' demediğini, Deniz Harp Okulu öğrencisiyle ilgili davada doğru karar verdiğini, tasfiye amaçlı karar vermediğini, ...’e hakkında soruşturma yapan Yunak savcısının yanına müfettiş ve Başsavcıyla niçin gittiğini sorduğunu, kendileri aleyhinde ifade verenlerin ...ve ...’nın arkadaşları olduğunu, onlar gözaltına alınınca panikleyenlerin aleyhlerine ifade verdiğini, bütün askeri hâkimlerin Fetö soruşturmasının şüphelisi olduğunu, beş yıl Askeri Yargıtay üyeliği yaptığı hâlde hiçbir yere aday olmadığını, tanıkların cemaatçi oldukları için kendilerinden uzak durduğunun yalan olduğunu, HTS kayıtlarının ilişkilerinin devam ettiğini kanıtladığını, ...’ın anlatılanlara karşın 2013 yılında listeye girdiğini, ...’ın da bir kez listeye girdiğini, bunlara 18 oy verildiğini, onlara oy vermenin kendilerini Fetöcü yapmayacağını, yargılananlar dışında diğer 13 kişinin kim olduğunu, ...’a oy verdiği için kendisini suçlayanların ... hakkında kötü konuşmadığını, ...’ın kendisi hakkında yapılacak soruşturmadan korktuğu için aleyhinde konuştuğunu, ardışık araması olmadığını, ... adına alınan operasyonel hattı kullanmadığını, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin hakkında karar vermeye yetkili olmadığını, sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilen Osman Ünlü’yle irtibatı olmadığını, kendisini en iyi tanıyan kişinin ... olduğunu, Fetöcü olsa onun bileceğini,
İfade etmektedir.
IV-MAHKEME KABULÜ;
''Sanık ...'ın topçu subay olarak 1992 yılında teğmen rütbesiyle Muş 49. Mknz. P. Tug. Komutanlığında göreve başladıktan sonra sırasıyla Adana ve Erzincan'da görev yaptığı, hukuk fakültesini bitirerek 2001 yılında MSB As. Adl. İşl. Bşk. Emrine atanarak staj yaptığı, 22.07.2002 tarihinde Edirne 3. Mknz. P. Tak. Tüm. K.lığı. As. Mah. As. Hak. Yrdc. olarak tayin edildiği, 24.06.2005 tarihinde Edirne 3. Mknz. P. Tüm. K.lığı. As. Sav. As. Savcılığına ve 11.08.2008 tarihinde İstanbul 1. Or. K.lığı. As. Mah. As. Mah. Hakimliğine tayin olduğu, 27.05.2011 tarihinde Askeri Yargıtay Üyeliğine seçildiği, Askeri Yargıtay 4. Dairesinde görev yaparken 20.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY soruşturması kapsamında gözaltına alındığı, 24.07.2016 tarihinde tutuklandığı, Askeri Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun 10.10.2016 Tarihli ve 2016/23-23 sayılı kararı ile, Askeri Yargıtay üyesi Hakim Albay ...'ın 667 sayılı KHK'nın 3. maddesinde tanımlanan FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilerek Anayasa'nın 138, 139 ve 156. maddeleri ile 1600 sayılı Askeri Yargıtay Kanunu ve 668 sayılı KHK'nın 4/8-b maddesi ile değişik 667 sayılı KHK'nın 3/1. maddesi gereğince meslekten çıkarılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Tanık Beyanları ve Sanığın Askeri Yargıtay'daki Örgütsel Faaliyetleri;
Sanığın Askeri Yargıtay'da görev yaptığı dönemdeki sosyal ilişkileri, örgütün takibinde olduğu düşünülen bazı dosyalardaki tutumu, Askeri Yargıtay'a ve AYİM'e yeni üye seçimlerindeki davranışları, sohbet ortamlarında ülke siyaseti ve özellikle örgüt tarafından gerçekleştirildiği bilinen Mit tırlarının durdurulması, 17/25 Aralık operasyonları gibi konularla ilgili konuşmaları sebebiyle Askeri Yargıtay'da görev yapan ve örgütle ilgisi olmayan üyeler nezdinde sanığın FETÖ mensubu olduğu yönünde yaygın bir kanaat oluştuğu anlaşılmaktadır.
Tanık beyanları irdelendiğinde;
1.Tanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın beyanlarına göre 7 Şubat 2012 tarihli MİT müsteşarının ifadeye çağrılması ve yakalanıp tutuklanması girişiminden sonra bir çok kurumda olduğu gibi Askeri Yargıtay'da da FETÖ'ye mensup şahıslarla diğerleri arasında ortaya çıkan ayrışmadan sonra sanığın da içinde bulunduğu ve tamamı dairemizde FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan ..., ..., ...... ve ...'den oluşan grubun örgüt tarafından yapılan operasyonlara destek verici şekilde siyasi konuşmalar yaptıkları, MİT müsteşarının tutuklanma girişimi, 17/25 Aralık, Mit tırlarının durdurulması, çözüm süreci gibi konularda sanki aynı kaynaktan haber alıyormuşcasına aynı kalıp cümlelerle söylemlerde bulundukları, tanık ...'nun beyanına göre sanığın servis aracındaki sohbetlerde mit tırları soruşturması için “Suriyedeki terör örgütlerine Mit tarafından silah veriliyor”, 17-25 Aralık soruşturması için “hükümet gırtlagına kadar yolsuzluğa battı”, barış süreci için “teröristlerle masaya oturuluyor” şeklinde örgütün o dönem slogan haline getirdiği sözlerle örgütün hedefleri doğrultusunda kendi çevresinde kamuoyu oluşturmaya çalıştığı,
2. Tanıklar ..., ..., ..., ..., ...'nun beyanlarına göre Askeri Yargıtay'da 2012 yılındaki üye seçiminde aday olan ...'ın seçilmesi için sanık ile birlikte ... ve ...'in kulis faaliyetinde bulundukları, yoğun çaba sarfettikleri ancak ...'ın 'cemaatçi' olduğu yönünde duyumlar alan diğer üyelerin destek vermemesi üzerine seçilemediği, bu durumdan rahatsız olan sanık ve diğer adı geçenlerin FETÖ mensubu olmayan üyelere küstükleri,
3. Yine 2014 yılında AYİM'de yapılan üye seçiminde ...'ın aday olduğu, tanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ...'nun beyanlarına göre sanığın da içinde bulunduğu cemaatçi tabir edilen grubun ... için kulis faaliyetinde bulundukları, örgütle ilgisi olmayan üyelerden destek alamadıkları ve bu sebeple onlara cephe aldıkları, hem siyasi operasyonlar hem bu seçimlerde yaşananlar sebebiyle sanığın da içinde bulunduğu Askeri Yargıtay ve AYİM'deki FETÖ mensuplarının, kendilerinden olmadıklarını bildikleri tanıklara karşı tavır aldıkları, hasmane tavır sergiledikleri, aynı binada çalışmalarına rağmen karşılaştıklarında selam vermedikleri gibi yüzlerini çevirerek kendilerince örgütsel tepki gösterdikleri,
4. 2013'teki seçimde Askeri Yargıtay'a üye adayı olan ve dairemizde FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan ......'in kendisini tanıtmak için ziyaretlerde bulunduğu sırada tanık ...'nun odasına geldiği, odada ... ve sanık ...'ın da bulunduğu, ......'in odaya girdiğinde kendisini kısık bir sesle tanıtması üzerine sanığın ayağa kalkarak onu azarlar bir tarzda 'biraz daha canlı ol hakim adam böyle mi olur' dediği, o tarih itibariyle cemaat mensubu olmayanların, cemaat mensubiyetinden şüphelendiği sanık ...'ın, ikisi de yarbay rütbesinde olmasına rağmen, ...... odaya girer girmez ona karşı ortaya koyduğu askerlik dışı bir hiyerarşiyi çağrıştıran özel ilgisinin ve sahiplenmesinin tanık ... tarafından müşahade edildiği ve yadırgandığı, sanığın Kara Harp Okulu mezunu, ......'in ise FYO mezunu olması ve daha önce aynı yerlerde görev de yapmamaları nedeniyle önceden tanışıklıkları olmadığını bilen tanığın bu ikisi arasında başka bir bağ olmasından şüphelendiği,
5. 2013 yılında ...'ın Askeri Yargıtay Başkanı olduğu dönemde sanık ...'ın Askeri Yargıtay Genel Sekreter'i olmak için tanık ...'dan talepte bulunduğu, onun kabul etmemesi üzerine çok bozulduğu, tanık ...'ün beyanına göre sanığın ... hakkında 'biz ona şunları şunları genel sekreter yapma dedik ama kendisi bizi dinlemedi, göreceğiz bakalım' şeklinde beyanda bulunduğu, sanığın 'biz' şeklindeki söyleminden, mensubu olduğu örgütü kastettiğinin anlaşıldığı,
6. Tanık ...'nun beyanına göre 2014 yılı Ekim ayında yapılan HSYK seçimlerinde FETÖ'cü adayların karşısında yer alan Yargıda Birlik Platformu adaylarının seçimi kazanması üzerine sanığın seçilen üyeler hakkında 'Tayyip'in hakimleri' ifadesini kullandığı, hem asker kimliği hem de yüksek yargı mensubu sıfatı bulunan bir kimsenin açıktan siyasi söylemlerde bulunmasının alışılagelmiş bir durum olmamasına rağmen, sanığın hem Başkomutan sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı'na hem de demokratik seçimle göreve gelen HSYK üyelerine saygısız ifadelerde bulunmasının örgütsel tavrını net olarak ortaya koyduğu,
7. Tanık ...'ün beyanına göre 2016 yılı haziran ayında bir gün Batıkent'teki lojmanlardan aynı servis aracıyla mesaiye giderken sanığın ...'yla gündelik mevzularla ilgili sohbet ettiği, ...'nın sohbet sırasında Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görevlerinin sonlandırılıp tekrar seçilmelerine ilişkin mecliste görüşülen yasa tasarısını gündeme getirdiğinde sanığın “bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunu nereye koyarsan koy” dediği, tanık Hakan'ın sanığın bu sözleri kendilerinden olmadığını düşündükleri için kendisine mesaj verme gayesiyle sarfettiğini düşündüğü ve bu konuşmayı ertesi gün ... ile paylaştığı,
01.07.2016 tarihinde TBMM'de kabul edilen 6723 sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümlerine göre yürürlüğe girdiği tarihte Yargıtay ve Danıştay üyelerinin üyelikleri sona ereceği, üyelikleri sona eren kişiler arasından yeniden daha az sayıda üye seçileceği, anılan tarihte FETÖ örgütü hakkında ülke genelinde çok sayıda açılmış kamu davası ve yürüyen soruşturma bulunduğu ve bu yapının yüksek yargı organlarındaki etkinliğinin bitirilebilmesi için 6723 sayılı kanun ile Yargıtay ve Danıştay'da görevi sona erenlerden FETÖ ile iltisakı olduğu düşünülenlerin yeniden yüksek yargı üyeliğine seçilmemeleri yönünde kamuoyu oluştuğu, sanığın da bu kapsamda FETÖ örgütü mensubu yüksek yargı üyelerinin bu kurumlardaki görevlerinin sona erdirilme düşüncesine tepki olarak “bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunu nereye koyarsan koy” sözlerini sarfettiği, 'biz' kelimesi ile mensubu olduğu FETÖ örgütünü kastettiği,
8. Tanıklar ... ve ...'nun beyanlarında anlattığı ve 23.06.2017 tarihli MSB Askeri Adalet Teftiş Kurulu raporunda belirtildiği üzere; Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 21.06.2013 tarih ve 2013/208-94 E-K sayılı iddianamesi ile Adana İncirlik 10’uncu Tanker Üs Komutanı Hv.Plt.Tuğg. ... ile bu birlikte görevli Hv.Plt.Bnb. ..., Hv.Plt.Bnb. ....ve Hv.Plt.Bnb. ...hakkında iştirak halinde hakikate muhalif rapor tanzim ve ita etmek suçundan kamu davası açıldığı, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin 04.09.2014 tarih ve 2013/315 Esas, 2014/149 Karar sayılı hükmü ile sanıklar ..., ... ve ....in mahkumiyetine, ...ın ise beraatine karar verildiği (Heyet Başkanı ...Alb. ...’nun Orçun SAYIN’ın da mahkum edilmesi gerektiğinden bahisle beraat kararına muhalif kaldığı), hükmün temyizi üzerine Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 18.02.2015 tarih ve 2015/114-166 E-K sayılı ilamı ile mahkumiyet hükümlerinin esas yönünden bozulmasına karar verildiği, Üyeler ...Alb. ... ve ...Yb. ...’in mahkumiyet hükümlerinin onanması gerektiğinden bahisle muhalif kaldıkları, bozmadan sonra yapılan yargılamada Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin 27.08.2015 tarih ve 2015/94-147 E-K sayılı hükmü ile direnme kararı verildiği, hükmün yeniden temyizi üzerine bu kez Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 25.02.2016 tarih ve 2015/101 Esas, 2016/20 Karar sayılı ilamı ile mahkumiyet hükümlerinin esas yönünden bozulmasına karar verildiği, Üye ...Alb. ...’ın mahkumiyet hükümlerinin onanması gerektiğinden bahisle muhalif kaldığı, son olarak yeni heyetten oluşan Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin 01.12.2016 tarih ve 2016/51-134 E-K sayılı hükmü ile sanıkların beraatine karar verdiği, bahsi geçen dosyada iddianame tanzim eden Yrd.As.Sav. As....Yzb. ... ile mahkeme heyetinde görevli ...Alb. ..., ...Ütğm. ... ve ...Ütğm. Akif US’un şüpheli konumunda bulunup MSB’lığı Komisyonunca meslekten çıkartılmalarına karar verildiği, aynı şekilde Askeri Yargıtay üyeleri ...Alb. ..., ...Alb. ... ve ...Alb....’ın da tutuklu şüpheli konumunda bulunup Askeri Yargıtay Başkanlar Kurulunun 10.10.2016 tarih ve 2016/23-23 E-K sayılı kararı ile meslekten çıkarılmalarına karar verildiği,
Bahsi geçen dosyada gerek iddianameyi düzenleyen askeri savcı, gerek Genelkurmay Askeri Mahkemesinde mahkumiyet yönünde oy kullanan hakimler, gerek Askeri Yargıtay'da aynı yönde oy kullanan üyelerin tamamının FETÖ mensubiyeti sebebiyle meslekten ihraç edilmiş olmaları ve haklarında FETÖ üyesi/yöneticisi olmak suçundan soruşturma/kovuşturma bulunması tesadüfi bir durum olmayıp, sözkonusu dosyanın örgüt tarafından takip edildiği ve sanığın da dosyanın temyizi aşamasında örgütün talimatı doğrultusunda oy kullanıp muhalefet şerhi yazdığı, dosyanın örgüt tarafından takip edilen bir dosya olduğunun o dönemde Askeri Yargıtay'da görev yapan tanıklar ... ve ... tarafından fark edildiği,
9. Tanık ...'in beyanında bahsettiği Askeri Yargıtay 4.Dairesinin 18.1.2013 tarihli 2013/1 esas 2013/1 karar sayılı dosyasında, ...hakkında kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan, ... hakkında kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçuna iştiraki suçundan dava açıldığı, sanıklara atılı suçların unsurları yönünden oluşmadığı ve iddianamede yazılı eylemlerin başka bir suçu da oluşturmadığı sonucuna varılarak her iki sanığın da oy çokluğu ile beraatlerine karar verildiği, sanığın bu karara muhalefet ettiği,
Sanık ...'ın; 'Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığının 16.12.2008 tarihli resmi yazısının ve ekinde gönderilen fotoğrafın, kapalı zarf içinde gönderilmiş olduğu hususu da dikkate alındığında, bütün halinde resmi belge niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği, bu bağlamda resmi yazının ekinde sanık ...'in resmi yerine Özgür Tüfekçi'nin resminin gönderilmesi suretiyle kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçunun sanık ... Üçok tarafından işlendiği, sanık ...'in de, Özgür Tüfekçi'den fotoğraf temin edip 16.12.2008 tarihli yazının yazdırılmasını ve gönderilmesini sağlayarak azmettirmek ve yardım etmek suretiyle ...'un kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak ettiği, dolayısıyla her iki sanık hakkında da atılı suçlardan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği görüşüyle', çoğunluğun aksi yöndeki kararlarına katılmadığı,
Askeri Yargıtay 4.Dairesinin 18.1.2013 tarihli 2013/1-1 esas-karar sayılı kararının temyiz edildiği, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunca yapılan temyiz incelemesi sonucunda 31.05.2013 tarihli ve 2013/68-80 Esas-Karar sayılı ilamıyla, sanıklar hakkındaki beraat hükümlerinin sübut yönünden ayrı ayrı bozulmasına karar verildiği, bozmadan sonra yapılan yargılama neticesinde Askeri Yargıtay 4.Dairesinin 24.03.2014 tarihli 2013/3 2014/1 esas-karar sayılı ilam ile sanıklar Emekli Hava Hakim ... ve Emekli Hava Hakim Binbaşı ...'in “müşterek fail sıfatıyla görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi belgede sahtecilik” suçundan sonuç olarak iki yıl altı ay hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, suç nev'i ve hükmolunan ceza miktarı dikkate alınarak, ASCK’nın 30/1-A-B maddesi uyarınca TSK’dan çıkarılma feri cezası uygulanmasına Başkan ...Alb.... ve Üye ...Alb....'ın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildiği'
Tanık ... tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine; Anayasa Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 2015/889 Başvuru Numaralı kararında özetle; Yapılan incelemede neticesinde; başvurucunun 15.08.2014 tarihinde emekli olmuş eski askeri savcı olduğu, aynı dosyada yargılanan ...'un daha önce emekli olup TSK'dan ilişiği kesildiği, yargılam sırasında A.Z.Ü'un 07.02.2014 tarihli duruşmada görevsizlik kararı ile dosyanın Yargıtay'a gönderilmesini talep ettiği, talebin reddedildiği, resmi belgede sahtecilik suçunun askeri suçlardan olmadığı, 357 sayılı kanunda askeri hakim ve savcıların emekli olmaları halinde Askeri Yargıtay'ın askeri bir suç veya askeri suça bağlı başka bir suç dışındaki suçlar bakımından da görevinin devam edeceğine dair hüküm bulunmadığı gerekçesiyle kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin kanuni hâkim güvencesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Askerî Yargıtay 4. Dairesine gönderilmesine karar verildiği,
Askeri Yargıtay 4. Dairesinin 30.11.2016 tarih 2016/2 Esas 2016/1 Karar sayılı ilamıyla Görevsizlik kararı verilerek dosya Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderildiği, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılamada 23.06.2017 tarih 2017/2 esas 2017/2 karar sayılı ilam ile ... ve...'un beraatlerine karar verildiği,
Tanık ...'in beyanına göre yargılama sırasında sanık ...'ın tanık ...'e babasını öldürmüşçesine hasmane tutum sergilediği, yargılama sürecinde tanık ... ve A.Z.Ü'un mahkumiyet almaları yönünde kulis faaliyetinde bulunduğu, her ne kadar 30.10.2017 tarihli Bölüm-7 Başlıklı Bilirkişi Raporunda ...'in beraatiyle sonuçlanan yargılama sürecinde, mahkumiyet yönünde oy kullanan Askeri Hakimlerce verilen kararların, kullanılan oyların yargısal faaliyet içinde, takdir hakkına ilişkin değerlendirmelere dayandığı, aleyhe oy kullanan Askeri Hakimler arasında FETÖ üyesi olup olmadığı, ...’in mağdur edilmesi için fikir ve eylem birliği yapıp yapmadıkları konusundaki değerlendirmenin yargılama makamlarınca takdir edilmesi gerektiği belirtilmiş ve bahsi geçen dosyada mahkumiyet yönünde oy kullanmış askeri hakimlerin bir kısmının FETÖ mensubiyeti ile ilgili bir tespit ve soruşturma/kovuşturma bulunmadığı bilinmekte ise de, Anayasa Mahkemesinin tabi hakim ilkesine uyulmadığı için hak ihlali tespit ettiği ve Yargıtay 11. Ceza Dairesinin beraat kararıyla neticelenen bu dosyanın gerçek bir olaydan yola çıkarak hazırlanan ancak zorlama yorumlarla suç ihdas edilmeye çalışılan bir dosya olduğu, tanık ...'in ve Emekli Hava Hakim ...'un 2008-2009 yıllarında Askeri Savcılık görevindeyken FETÖ terör örgütü hakkında soruşturma yapmalarından dolayı örgütün hedefinde oldukları, dosyanın da bu nedenle örgüt tarafından takip edildiği, sanığın bu dosyadaki yargılamada düşmanca tutum sergilemesinin ve ilk karardan itibaren mahkumiyet yönünde oy kullanıp yargılama süreci boyunca mahkumiyet yönünde kulis faaliyeti yapmasının o dosyanın sanıkları ile aralarındaki kişisel bir problemden kaynaklanmayıp tanığın ve ...'un örgütün hedefinde olmasından kaynaklandığı,
10. Tanık ...'nun beyanında bahsettiği üzere, Deniz Harp Okulu'nda okuyan bir öğrencinin çeşitli ortamlarda üstlerine ve çevresine hakarette bulunduğu gerekçesiyle cezalandırıldığı bir dosya Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'na geldiğinde sözcü üye olarak dosyayı incelediği, ifadelerin alınış tarzı ve içerik itibarıyla ortada bir kumpas olduğunu sezdiği, bu öğrencinin subay çocuğu olduğu, o tarihlerde de subay ve astsubay çocuklarının Askeri Okullardan FETÖ'cülerin kumpaslarıyla sıkça atıldığı bilgisinin kendilerine geldiği, dosyayı bu nedenle daha özenle incelediği ve müzakerede durumu anlatınca sanık ... ve dairemizde aynı suçtan yargılanan ...n diğer üyelerden farklı olarak aşırı tepki verdikleri ve bu öğrencinin tüm suçlar sebebiyle cezalandırılması yönünde oy kullandıkları, ancak kurulda bulunan diğer üyelerin oylarıyla ... ve ...'in istediği gibi bir sonuç çıkmadığı,
Tanık ...'nun bahsettiği dosyanın numarası bilinmediğinden incelenememiş ise de anlatılan olayın gerçekliği konusunda bir tereddüt bulunmadığı, örgütün TSK'yı ele geçirme yönündeki faaliyetleri kapsamında Askeri Okullarda örgütten olmayan öğrencilerin kumpas dosyalarla cezalandırılması kapsamında sanığın da örgütün hedef ve çıkarları doğrultusunda oy kullandığı,
Anlaşılmıştır.
Sıkıyönetim Direktifi ve Ek-B'de yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi'nin Değerlendirilmesi;
15 Temmuz 2016 günü akşam saatlerinde başlatılan darbe girişimi kapsamında darbeciler tarafından hazırlanan ve girişim başlarken 'Harekat Yıldırım' öncelik dereceli olarak bazı askeri birimlere gönderilen 'Sıkıyönetim Direktifi' konulu mesaj formunda özetle; Sıkıyönetim Kanunu gereğince 16 Temmuz 2016 saat 03:00 itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu, aynı saatten itibaren tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildiği, saat 06:00 dan itibaren tüm yurtta sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, illerin Ek-A'da yer alan listedeki sıkıyönetim komutanları tarafından idare edileceği, sıkı yönetimin tatbiki ve kamu düzeninin tesisi maksadıyla halen kurulu bulunan askeri mahkemelerin, mevcut bağımsızlıklarını ve yetki alanlarını muhafaza ederek sıkıyönetim mahkemesi olarak görevlendirildiği, buralarda görevlendirilen hakim ve savcıların isimlerinin EK-B'de gösterildiği belirtilmiş, Ek-B'de yer alan ve sıkıyönetim mahkemesinde görevlendirilenlerin gösterildiği listenin 356. sırasında eski görevi Askeri Yargıtay 4. Dairesi üyeliği olan sanık ...'ın Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı ve Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Savcılığında Askeri Savcı olarak görevlendirildiği anlaşılmıştır.
Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine İlişkin 27.03.2017 havale tarihli Bilirkişi Raporunda özetle; '
'Bu metnin tam manasıyla darbe yapmak maksadıyla hazırlanmış olduğu,
Darbe mesajında imzası olanlar ve mesajın eklerinde yer alan atama listelerinde kendilerine görev tevdi edilenlerin büyük bir çoğunluğunun daha önceden FETÖ/PDY mensubu olduğuna dair hakkında resmi makamlardan Genelkurmay Başkanlığı'na bilgi verilen şahıslardan olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla söz konusu darbe mesajının FETÖ/PDY Terör örgütüne mensup kişiler tarafından hazırlanmış olduğu,
Sıkıyönetim Mahkemeleri görevlendirme listesinde dikkati çeken hususlardan birisinin de; Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'nde görevli üyelerin büyük çoğunluğunun MSB emrine alınırken bazılarının söz konusu yüksek yargı organları içerisinde bulundukları görevden başka dairelere atanmış olması olduğu, Sıkıyönetim Mahkemeleri görevlendirme listesine göre Askeri Yargıtay'ın 2 daireli olarak teşekkül ettirildiği, 1. Daire'nin Sıkıyönetim Mahkemelerinden gelen kararların temyiz mercii, 2. Daire'nin ise halen Askeri Mahkemelerin görevlerine devam edeceğinin değerlendirildiği, bu kapsamda yüksek yargı organları bünyesinde bırakılarak başka dairelere atanan üyelerinde örgüt üyesi, iltisaklı veya örgüte müzahir olduğu,
Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsünde bazı personelin bulundukları görevden alınarak, örgüt tarafından daha kritik olduğu değerlendirilen sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığının tespit edildiği, örnek olarak Askeri Yargıtay'da üye statüsünde bulunan bir hakim subayın, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesine askeri savcı olarak atandığı, oluşturulacak sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilen hâkimlerin durumu incelendiğinde neredeyse tamamına yakının üsteğmen ve teğmen rütbesindeki personelden oluştuğu, hatta henüz stajını bitirmeyen 65 stajyerin bu mahkemelerde görevlendirildiğinin tespit edildiği,
Bu durumun, FETÖ/PDY örgütünün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını gösterdiğini, ayrıca FETÖ/PDY'nin askeri yargıya ayrı bir önem atfettiğini ve son yıllarda alınan askeri hakimlerin tamamına yakınının bu örgütün elemanları olduğunun değerlendirildiğini,
Özellikle kritik addedilebilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ/PDY iltisak ve irtibatının bulunduğunun değerlendirildiği, bu atamalar incelendiğinde örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazaların dikkate alınarak yapıldığının anlaşıldığını,
…Sonuç olarak FETÖ/PDY'nin darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamının kendi mensuplarından oluşmasını sağlamaya çalıştığının düşünüldüğü, ayrıca bazı personelin TSK içerisindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesi ile son derece uyumsuz çok üst düzey Sıkıyönetim Askeri Savcılık ve Sıkıyönetim Mahkeme Başkanlığı görevlerine atandığının tespit edildiği, Askeri Mahkeme Başkanlığına atanan stajını dahi tamamlamamış teğmen rütbesinde personelin (KKTC Askeri Mahkemesi) mevcut olduğu, bu durumun, TSK'nin resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğunu ve söz konusu personelin, 'Yurtta Sulh Komitesi'ni' oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiğinin değerlendirildiği,
Bilirkişiler Emekli ...Alb. .... ve Emekli ...Alb....tarafından düzenlenen Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Kurulan Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine İlişkin Bölüm-2 başlıklı bilirkişi raporunda özetle: '...Bu görevlendirme ile 3. ve 4. Dairelerin kapatıldığı, bu dairelerde görev yapan hakim üyelerin bazılarının diğer dairelerde görevlendirildiği, bazılarının da MSB emrine görevlendirildiği, Askeri Yargıtay Kanunu uyarınca daire sayısının 4'ten az olmaması gerekirken bu hükme uyulmadığı, ayrıca dairedeki üye sayısı da 5'ten az olmaması gerekirken bu hükme de uyulmadığı, 2. Daire'nin üye sayısının başkan dahil 5 olarak tutulduğunu, bu sayının dairede heyet kurmak ve hüküm vermek için gereken asgari sayı olduğunu, üyelerden birinin mazeretinin olması halinde heyetin teşekkül ettirilemeyeceği göz önüne alındığında bu hususun teamüllere de aykırı olduğu,
Gerek daire sayısının kanuna aykırı olarak 2'ye indirilmesi, gerekse üye sayısının asgari seviyede tutulmasının, örgüt üyesi olan veya örgüt üyesi olmamakla birlikte onlarla hareket eden veyahut onlara karşı çıkmayacağını düşündükleri üye sayısının yeterli olmadığı kanaatini doğurduğu,
Askeri Yargıtay Kanunu'nun 13'üncü maddesi uyarınca, Askeri Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı ve Daire Başkanları Askeri Yargıtay Üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atandığı, diğer Üyelerin hangi Dairede görev yapacağına ise Askeri Yargıtay Kanunu'nun 24'üncü maddesi uyarınca Askeri Yargıtay Başkanlar Kurulunun karar vereceği, bu nedenle Başkan, Başsavcı ve Daire Başkanı haricinde diğer üyelerin Sıkıyönetim Direktifi ile görevlendirildikleri dairelerin kesin olmadığı,
...Ayrıca, Askeri Yargıtay 4'ncü Daire üyesi ...Alb. ...'ın, yüksek yargı üyeliğinden Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı ve 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Savcılığı'na Kıdemli Savcı (Başsavcı) olarak görevlendirildiği, bu şekilde sadece bir görevlendirme yapıldığı, bu görevin sözde görevlendirme listesini hazırlayanlarca çok önemsendiği ve güvendikleri bir kişiyi bu göreve getirdikleri, bu görevlendirmenin de özel bir görevlendirme olduğunun değerlendiridiği,
...
Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine ve adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerin amacının FETÖ örgütü tarafından, Askeri Yargı’yı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir / Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli Yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla birlikte hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmektedir. Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır...' şeklinde görüş bildirildiği,
Görülmüştür.
Dairemizce yapılan değerlendirmede gerek bilirkişi raporlarında belirtildiği gerekse bir kısım tanık beyanlarında da geçtiği üzere, 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Askeri Yargıtay ve AYİM'de görev yapan bir çok askeri hakimin sözde sıkıyönetim direktifi ile MSB emrine alındığı, çok azının söz konusu yüksek yargı organları içerisinde aynı veya başka dairelere atandığı, AYİM ve Askeri Yargıtay'da üye statüsünde bulunan hakim subaylar arasından sadece sanığın bulunduğu makam dışına Genel Kurmay Bşk.lığı askeri savcılığı ve Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesine kıdemli askeri savcı olarak atandığı, oluşturulacak sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilen hâkimlerin durumu incelendiğinde neredeyse tamamına yakının üsteğmen ve teğmen rütbesindeki personelden oluştuğu, hatta henüz stajını bitirmeyen 65 stajyerin bu mahkemelerde görevlendirildiğinin tespit edildiği, sanığın atandığı Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesinin devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan mahkeme olduğunun darbeyi planlayanlarca öngörüldüğü, ve burada görev yapacak savcıların başına sanığın kıdemli savcı olarak atandığı, bu atamanın çok özel ve önem atfedilen bir görevlendirme olduğu, şayet darbe girişimi başarılı olsaydı sıkı yönetim döneminde böyle kritik bir görev ifa edecek mevkiye sanığın atanmasının onun örgüte olan bağlılık ve sadakatinden kaynaklandığı kanaatine varılmıştır.
Sanığın Ankesörlü Sabit Telefonlardan Aranması;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2018 tarih ve 2018/910 muhabere sayılı yazısı ve eki HTS analiz raporu başlığı altında Ek-3'te verilen tabloda ayrıntılı gösterildiği üzere sanığın, 06.09.2006 tarihinden 06.02.2011 tarihine kadar çeşitli ankesörlü telefonlar ile toplam 61 adet arama/aranma kaydı bulunduğu, bu aramaların tamamına yakınının (57 adet) sanığın eşi adına kayıtlı ancak bizzat kendisinin kullandığını beyan ettiği 5056712114 nolu hat üzerinden olduğu, bu aramaların çoğunlukla sanığın o tarihlerdeki görevli olduğu ildeki ankesörlü telefonlar tarafından yapıldığı, sadece 06.09.2006, 12.11.2006, 14.11.2006, 16.11.2006, 17.11.2006 tarihli aramaların Konya'dan, 11.05.2007, 01.06.2007 tarihli aramaların Ankara'dan, 27.04.2010 tarihli aramanın Kars'tan, 26.06.2010 tarihli iki aramanın Sakarya'dan, 06.02.2011 tarihli aramanın ise Karabük'ten yapıldığı, diğer 49 aramanın ise sanığın görev yaptığı iller olan Edirne ve İstanbul'dan gerçekleştirildiği görülmektedir.
Ayrıntısına yukarıda aktarılan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2019/1582 esas 2019/6838 karar sayılı ilamında yer verildiği üzere FETÖ'de askeri mahrem yapılanmada her ne kadar iletişimde esas olan usul “randevulaşma sistemi” olsa da, örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de; “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefon hatlar” olduğu, bu tür bir numaradan aranmada arayanın kim olduğu tespit edilemediğinden arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı, örgütün “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği, FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock, Eagle vb. gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları, tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının; arka arkaya arama şeklinde olması durumunda, aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, bazen mahrem sorumlu tarafından, sorumlu bulunan gruplarla ilgili grup içerisinde bulunan tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda, 'birebir sorumluluk' esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK Yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, belirlenmiştir.
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, sanığın 5 yıla yakın bir dönem içerisinde çoğunluğu görev yaptığı illerden olmak üzere bu kadar çok sayıda ankesörlü telefonlardan aranmasının tesadüfle izah edilemeyecek bir durum olduğu, FETÖ üyesi olduğu yönünde tanık beyanları gibi başkaca deliller de bulunan sanığın bu dönemde kendisinden sorumlu örgüt abisi (mahrem imam) tarafından arandığının anlaşıldığı, aramaların özellikle 2007 ve 2008 yıllarında yoğunlaştığı, sonraki yıllarda ise azalmakla birlikte devam ettiği, bu aramaların örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem imamları tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği kanaatine varılmış ve bu husus sanık aleyhine delil olarak kabul edilmiştir.
Sanığın ... Adına Kayıtlı Hattı Örgüt İçi İletişimde Kullanması;
Deliller bölümünde 8. Başlıkta belirtilen Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün 12.02.2019 tarihli yazısı ve yazı ekinde gönderilen sanık hakkında tanzim edilen 11.02.2019 tarihli Araştırma Tutanağında;
'FETÖ/PDY'nin MAHREM HİZMETLER yapılanmasında Kara Kuvvetleri Karargah Yapılanmasında Temsilci olarak faaliyet yürüten Adem Özer (T.C.18740526452) isimli şahsa Müdür seviyesinde faaliyet yürüten ...(T.C. ....) isimli şahsın operasyonel hat kullanmak suretiyle;
.... (T.C. ...)
... (T.C. ...)
.... (T.C.....)
...(T.C. ...) isimli şahıslar ile oluşturulan hücresel haberleşme ağında irtibatlı olduğu,
Şüpheliler hakkında yapılan incelemede,
...(T.C. ....) başlığında ... adına kayıtlı bulunan 905056712114 numaralı telefonu, 03.01.2013 abone başlangıcı olan ... adına kayıtlı 905352880537 numaralı operasyonel telefonu kullandığı' belirtilmiştir.
Yine yukarıda deliller bölümünde 10. başlıkta belirtilen Bilgi Teknolojileri Kurumundan gelen 26.07.2019 tarihli cevabi yazı ekinde gönderilen 535 288 05 37 numaralı ... isimli şahıs adına kayıtlı 5352880537 numaralı hattın HTS kayıtları ile sanığın ve eşinin adına kayıtlı bulunan 5056948042, 5424581609, ... ve ... numaralı hatların HTS kayıtlarının karşılaştırılması hususunda alınan 31.08.2019 tarihli Bilirkişi Raporunda;
... nolu telefon hattının 03/01/2013 – 21/07/2016 tarihleri arasını kapsayan döneme ait HTS kaydının alındığı, bu dönem içerisinde ... adına kayıtlı olarak kullanıldığı,
HTS kaydı alınan 03/01/2013 – 21/07/2016 tarihleri arasını dönem içerisinde .. nolu GSM hattı ile... 1 adet cihaza takılı olarak kullanıldığı, (136) kez ARAMA – ARANMA – SMS, MMS kaydının bulunduğunun tespit edildiği,
... nolu telefon hattının 03/01/2013 – 21/07/2016 tarihleri arasında iletişim kurduğu tarihlerdeki sinyal alınan Baz istasyonu bilgileri değerlendirildiğinde en çok ANKARA nın YENİMAHALLE baz verdiğinin tespit edildiği,
.... adına kayıtlı GSM hattının baz istasyonu bilgileri ve ... adına kayıtlı GSM hattının baz istasyonu bilgileri ile ... adına kayıtlı GSM hattının baz istasyonu bilgilerinin eşleştiğnin görüldüğü,
... adına kayıtlı GSM hattı kullanıldığı dönem olan 05.01.2013-28.05.2014 tarihleri arasında 136 iletişim kurduğu ve bu süreçte 59 defa baz istasyonu bilgisi HTS kayıtlarına düştüğü bu 59 adet baz istasyonu lokasyonu değerlendirildiğinde... adına kayıtlı GSM hattı ile 22 defa aynı lokasyonda baz verdikleri, ... adına kayıtlı GSM hattı ile 9 defa aynı lokasyonda baz verdiklerinin tespit edildiği, tablo 7 de ayrıntılı olarak gösterildiği,
.... ve .. sanığın ve yakınlarının kullanıldığı bilinen GSM hatları ile ... ... adına kayıtlı GSM hattının 03/01/2013 – 21/07/2016 tarihleri arasındaki HTS kayıtlarının analiz edildiği, ortak irtibatlı kişi yada kişilerin olmadığı sadece operatör, reklam mesajlarının ve operatör aramaları ortak olduğunun tespit edildiği,
0535 288 0537 ... adına kayıtlı GSM hattı ile ... ... adına kayıtlı GSM hattı ile 22 defa aynı lokasyonda baz vermesi ve .... ... adına kayıtlı GSM hattı ile 9 defa aynı lokasyonda baz vermesinden ve Sanık ... adresinin... 2040 NO:2 C /57 YENİMAHALLE,ANKARA olduğu, ... ... adına kayıtlı GSM hattı bu adrese yakın olan ... lokasyonunda 30 kez baz vermesinden ve tüm bu bilgilerden yola çıkılarak .... ... adına kayıtlı GSM hattını Sanık ...’ ın yüksek ihtimal ile kullanmış olabileceği kanaatine varıldığı'nın belirtildiği anlaşılmıştır.
Turkcell'den gelen 14.10.2019 tarihli cevabi yazıda; aynı adreste kurulu, ancak numaraları farklı olan baz istasyonlarının farklı yön ve bölgelere hizmet verebileceği gibi, uygulanan teknolojiye (2G, 3G, ve 4G) bağlı olarak aynı yönlere de hizmet verebildiği, genel olarak bir cep telefonunun bulunduğu noktaya çevrede farklı coğrafi konumda bulunan farklı istasyonlardan ve sektörden sinyal gelmesinin muhtemel olduğu, aynı abonenin aynı noktada iken farklı zamanlarda 2 (iki) farklı baz istasyonundan da sinyal almasının teknik olarak mümkün olduğu, aynı yerde bulunan 2(iki) farklı abonenin de yine farklı baz istasyonlarından sinyal almalarının da teknik olarak mümkün olduğu, .. ve ... numaralı istasyonlarının kapsama alanlarının kesişen ve kesişmeyen alanların da olduğunun görüldüğü, bu bağlamda her iki telefonun aynı mekanda olabileceği gibi farklı mekanlarda olmalarının da ihtimal dahilinde olduğu' belirtilmiştir.
Tanık ... duruşmadaki beyanında kendisinin ... nolu hattı hiç kullanmadığını, böyle bir hattın üzerine kayıtlı olduğundan dahi bilgisinin olmadığını, sanığı da tanımadığını beyan etmiştir.
Rapor ve rapora esas olan HTS verileri ile Turkcell'den gelen cevabi yazı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın operasyonel hat (örgüt içi iletişimde kullanılan ve deşifre olmayı engellemk için başkası adına kayıtlı olarak edenilen hat) olarak kullandığı iddia edilen 0535 288 0537 nolu telefon hattının 05/01/2013 –28.05.2014 tarihleri arasını kapsayan dönemde aktif olarak kullanıldığı, yaklaşık 17 aylık bu dönemde telefon hattının toplam 136 defa arama, aranma, sms alma, sms gönderme yaptığı, bunların büyük çoğunluğunun ticari (HOTİÇ, MADAME COCO, DİGİTÜRK, TELESEPETİM, AVEA vb.) merkezlerden alınan sms'ler olduğu, bu hat ile sadece 6 adet gerçek kişi ile irtibat kurulduğu, bunlardan ... (...) ile 14 defa,... (...) ile 42 defa irtibat kurulduğu, diğer dört gerçek kişi (... ve ... nolu hatlar) ile ise sadece 1'er defa iletişim kurulduğu, cep telefonlarının yaygın olarak kullanıldığı günümüzde 17 aylık bir dönemde sadece 6 kişi ile irtibat kuran ve bunlardan da sadece 2'siyle birden fazla defa irtibatı olan bu telefon hattının özellikle bu iki hattın kullanıcısı gerçek kişiler ile irtibat için edinilmiş operasyonel telefon hattı olduğu anlaşılmaktadır. ... adına kayıtlı bu operasyonel hattın sanık ... tarafından kullanılmış olup olmadığı hususunda yapılan değerlendirmede;
0535 288 0537 nolu operasyonel telefon hattının 03/01/2013 – 28.05.2014 tarihleri arasında sinyal alınan Baz istasyonu bilgileri değerlendirildiğinde toplam 59 baz sinyalinin HTS kayıtlarına düştüğü, 31 defa (raporda hata ile 30 defa yazılmıştır) sanığın ikamet ettiği Batıkent Kardelen Mahallesindeki lojmanın yakınındaki Mesa Postanesi'nde bulunan ..., ..., ...nolu bazlardan sinyal verdiği, 18 defa yine sanığın ikametine yakın olduğu anlaşılan 10. Cadde Erdem Çarşısı/Batıkent adresindeki ... nolu bazdan sinyal verdiği, dolayısıyla toplam 59 baz sinyalinden 49'unun sanığın ikameti çevresindeki bazlardan alınmasının bu operasyonel hattın bu çevrede ikamet eden biri tarafından kullanıldığını açıkça ortaya koyduğu, geriye kalan ve sanığın ikamet çevresi dışında alınan 10 adet baz sinyali ile sanığın eşi adına kayıtlı bulunan ve kendisi kullandığını beyan ettiği .... nolu hat ile baz çakışmalarına bakıldığında ise;
Sanığın kullandığı ... hattın 11.07.2013 günü saat 10:24'te, ... adına kayıtlı operasyonel hattın ise aynı gün saat 11:03'te Dikmen Caddesi TBMM ziyaretçi girişindeki bazdan sinyal verdikleri,
... adına kayıtlı operasyonel hattın 05.11.2013 günü saat 19:50'de Mesa Postanesi Batıkent adresindeki bazdan sinyal verdiği, sanığın kullandığı ... nolu hattın ise aynı gün saat 20:15'te aynı bazdan sinyal verdiği, devamında aynı gün sanığın kullandığı ... hattın saat 20:52'de, ... adına kayıtlı operasyonel hattın ise aynı gün saat 21:18'de S.Saltoğlu Caddesi 696. Sokak'ta bulunan baz istasyonundan sinyal verdikleri, dolayısıyla iki telefon hattının Batıkent'teki bir yerden S.Saltoğlu Bulvarındaki bir yere birlikte gittiklerinin anlaşıldığı,
... adına kayıtlı operasyonel hattın toplam 10 defa Batıkent'teki adres dışında baz vermesi ve bunlardan ikisinde sanığın kullandığı hat ile aynı bazdan sinyal vermesinin tesadüfle izah edilemeyecek bir durum olduğu, özellikle 05.11.2013 tarihinde iki hattın Batıkent'ten S.Saltoğlu Bulvarına birlikte gittikleri nazara alındığında tesadüf ötesi bir durum söz konusu olduğu, zira açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre Ankara ilinde yaklaşık 14.000 adet baz istasyonu bulunduğu, bunlardan 1/3'ünün yani yaklaşık 4.500-5.000 adetinin Türkcell'e ait olduğu varsayılsa ... adına kayıtlı operasyonel hattın sürekli kullanıldığı adres dışına çıktığında sanığın sürekli kullandığı telefon hattı ile ortak bazdan sinyal verme ihtimali binde bir'den daha düşük bir ihtimal olup bahsi geçen hattın hem sanığın ikamet adresi çevresinde sürekli baz vermesinin hem de iki farklı tarihte başka adreslerde sanığın kullanımındaki hat ile aynı bazdan sinyal vermesinin bu operasyonel hattı sanığın kullandığına dair somut veri olduğu kanaatine varılmıştır.
... adına kayıtlı operasyonel hattın sanığın ikameti çevresi dışında 10 defa baz sinyali verdiği, bunlardan sadece ikisinde sanık ile baz çakışması olduğu, diğer 8 baz sinyali ile sanığın kullanımındaki telefonun neden baz çakışması olmadığı sorusu akla gelebilir ise de; HTS verileri incelendiğinde, esasında ... adına kayıtlı 5352880537 numaralı hattın sanığın ikameti çevresi dışındaki baz sinyallerinden 4 tanesinin 2 farklı tarihte farklı bazlarda gerçekleştiği, bunların 11.07.2013 tarihinde Dikmen TBMM ziyaretçi girişi ve Çayyolu (ankmuciburrah) ile 01.08.2013 tarihinde Ergazi İstanbul yolu ve Ahi Evran Cad. Ostim şeklinde olduğu, dolayısıyla bu dört baz sinyali İkiye indirildiğinde esasında operasyonel hattın sadece 8 farklı tarihte sanığın ikameti çevresi haricindeki bazlardan sinyal verdiği ve bunlardan ikisinde sanık ile baz çakışması bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Kalan 6 ayrı tarihte operasyonel hattın sanığın kullandığı hat ile baz çakışması olmamasının ise çeşitli nedenleri olabilir. FETÖ'de tedbir ve gizliliğe azami önem verildiğinden ve özellikle mahrem imamlarla görüşmeye giderken cep telefonlarının evde bırakılması veya kapalı duruma alınması yaygın olarak görüldüğünden, yahut da telefon açık olmasına rağmen herhangi bir arama yada aranma yapılmadığında baz sinyali vermediğinden operasyonel hattın ikamet dışındaki yerlere gittiği her seferinde sanığın kullandığı ... nolu hat ile ortak baz vermesinin beklenemeyeceği, burada esas dikkat çekici olanın operasyonel hattın sürekli olarak sanığın ikameti çevresindeki bazdan sinyal vermesi ve istisna olarak 8 farklı tarihte bu çevreye uzak bazlardan sinyal verdiğinde (Ankara'da Tükcell'in binlerce baz istasyonu bulunduğu da nazara alındığında) bunlardan ikisinde sanık ile baz çakışması gerçekleşmesinin tesadüfle izah edilemeyecek bir durum olmasıdır.
Anlatılan nedenlerle ... adına kayıtlı 0535 288 0537 numaralı hattın sanık ... tarafından sivil mahrem imamlarla irtibat amacıyla kullanıldığı, İsa Ergün adına kayıtlı 05370499915 numaralı operasyonel hattı kullanan mahrem imam ...ile irtibat halinde olduğu kesin kanaatine varılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME;
Yukarıda ayrıntılarıyla anlatıldığı üzere sanığın örgüte hangi tarihte katıldığı tespit edilememiş olmakla birlikte Edirne'de askeri savcı olarak görev yaptığı yıllardan itibaren örgütün içerisinde olduğu, örgüte bağlılığını kesintisiz devam ettirdiği, 2006-2011 yıllarında kendisinden sorumlu mahrem imam/imamlarla ankesörlü sabit hatlardan irtibat kurduğu, 05/01/2013 –28.05.2014 tarihleri arasında ... adına kayıtlı ....numaralı hattı sivil mahrem imamlarla irtibat amacıyla sanık tarafından kullanıldığı, ... adına kayıtlı 05370499915 numaralı operasyonel hattı kullanan mahrem imam ... ile irtibat halinde olduğu, 2011 yılından itibaren Askeri Yargıtay'da görev yaptığı dönemdeki sosyal ilişkileri, örgütün takibinde olduğu düşünülen bazı dosyalardaki tutumu, Askeri Yargıtay'a ve AYİM'e yeni üye seçimlerindeki davranışları, sohbet ortamlarında ülke siyaseti ve özellikle örgüt tarafından gerçekleştirildiği bilinen Mit tırları, 17/25 Aralık vb. konularla ilgili konuşmaları sebebiyle Askeri Yargıtay'da görev yapan ve örgütle ilgisi olmayan üyeler nezdinde sanığın FETÖ mensubu olduğu yönünde yaygın bir kanaat oluştuğu, Askeri Yargıtay'da ve AYİM'de yapılan üye seçiminde aday olan örgüt mensuplarının seçilmesi için diğer örgüt mensubu üyelerle birlikte kulis faaliyetinde bulunduğu, Askeri Yargıtay'da örgüt tarafından takip edildiği düşünülen dosyalarda örgütün hedef ve çıkarları doğrultusunda karar çıkması için gayret sarf ettiği ve oy kullandığı, 15 Temmuz 2016 tarihli Fetöcü darbe girişiminde sözde sıkıyönetim direktifi AYİM ve Askeri Yargıtay'da üye statüsünde bulunan hakim subaylar arasından sadece sanığın bulunduğu kurum dışına Genel Kurmay Bşk.lığı Askeri Savcılığı ve Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesine kıdemli askeri savcı olarak atandığı, sanığın atandığı Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesinin devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan mahkeme olduğunun değerlendirildiği, ve burada görev yapacak savcıların başına sanığın kıdemli savcı olarak atandığı, sıkı yönetim döneminde böyle kritik bir görev ifa edecek mevkiye sanığın atanmasının onun örgüte olan bağlılık ve sadakatinden kaynaklandığı,
Böylece sanığın uzun yıllardır FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı, verilen talimatları yerine getirdiği ve verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği, üzerine atılı silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunun unsurları itibariyle oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda anlatıldığı üzere yıllarca örgütün askeri mahrem yargı yapılanması içerisinde yer alıp 17/25 Aralık’tan sonra da aktif olarak Askeri Yargıtay yapılanması içerisinde faaliyet göstermesi, yıllarca subaylık, askeri savcılık ve 2011 yılından itibaren Askeri Yargıtay üyeliği yapmış olması nedeniyle eğitimi ve sosyal durumu, hep gizlilik içerisinde hareket etmiş olması, gizlilik içerisinde hareket eden bir grubun mensubu olarak meşru olmayan bir zeminde olduğunun farkında olması, sanığın üyesi olduğuna karar verilen örgüt tarafından gerçekleştirilen 17-25 Aralık 2013 tarihli operasyonlardan sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair üst seviyede Devlet görevlilerince yapılan açıklamalara, 2014 yılı Şubat ayında Milli Güvenlik Kurulu'nca örgütün paralel devlet yapılanması adıyla tehlikeli bir oluşum olarak kamuoyuna açıklanmasına, 2014 yılı 22 Temmuz'dan itibaren özellikle İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde bu örgütle bağlantılı olduğu iddia edilen emniyet görevlileri başta olmak üzere bazı kamu görevlilerinin örgüt üyeliği suçu nedeniyle soruşturulmuş ve tutuklanmış olmasına, kamu görevlisiyken MİT tırlarının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüphelilerin de örgüt tarafından sahiplenilip, örgüt medyasında desteklenmesine, ajanlık faaliyeti olduğu anlaşılan bu eyleminde esas itibariyle örgütün, devletin meşru silahlı güçleri içine sızmış mensupları tarafından gerçekleştirildiğini görüp anlayabilecek konumda olmasına rağmen sanığın örgüt içerisinde kalıp gizlilik içerisinde davranmaya, dolayısıyla sanığın içinde bulunduğu örgütün yasa dışı faaliyetlerinin olduğunun farkında olarak nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK içine sızmış mensuplarıyla darbe girişiminde bulunup devletin silahlarıyla halkın üzerine kurşun yağdırıp yüzlerce kişinin ölümüne ve binlercesinin yaralanmasına sebep olan örgütün içinde kalmaya devam ettiği, baştan itibaren örgütün devletin silahlı unsurları olan TSK ve Emniyet içerisine sızdırılmış mensupları tarafından, gerektiğinde kendi kullanımlarına verilmiş silahlarla eylem yapabilecek durumda olduklarını bilebilecek konumda olduğu, dolayısıyla sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Sanığın Eyleminin Örgüt Yöneticiliği/Üyeliği Ayrımı Yönünden Değerlendirilmesi;
Sanık hakkındaki iddianamenin silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan 5237 sayılı TCK'nın 314/1. Maddesine hasren düzenlenmiş olması nedeni ile örgütte yöneticilik pozisyonunun ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Silahlı terör örgütünü yönetme/üyeliği suçu ile ilgili 5237 sayılı TCK ve 3713 sayılı TMK'daki yasal düzenlemelere yer verilmiştir.
'Suç işlemek amacıyla örgüt kurma' suçu 5237 sayılı TCK'nın 220, 'silâhlı örgüt' suçu (yönetme/üyelik dahil) aynı kanunun 314 maddelerinde düzenlenmiş, 'terör örgütleri' hakkında ise 3713 sayılı TMK'nın 7. Maddesinin '... terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.' düzenlemesi nedeni ile TCK'nın 314. maddesine atıf yapmıştır.
TCK'nın 314/3. fıkrasının ' Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.' hükmü gereği silahlı terör örgütü suçu ile ilgili genel kriterler de suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna dair 220. maddedeki esaslara göre değerlendirilmiştir.
Örgütü yönetmekten bahsedebilmek için öncelikle TCK'nın 220. maddesinde öngörülen şartlarla birlikte, amaç-saik, yöntem ve elverişlilik kriterleri itibariyle de terör örgütü vasfını haiz bir örgütün bulunması gerekir.
Doktrin ve yerleşik uygulamalara göre;
Terör örgütünü yönetmek örgüt hiyerarşisinin çeşitli basamaklarında örgütün amaçlarına ve yöntemlerine uygun biçimde örgüt faaliyetlerini sevk ve idare etmek olarak tanımlanabilir. Yönetici suç ortaklığına komuta eden ve örgütün kurallarını gösteren kişidir. (Simeone I Reati Associativi, op.cit.s 257 aktaran ...Terör Amaçlı Örgütlenme Suçu sh.269)
Suç veya terör örgütünü yönetmek; onu sevk ve idare etmek, kısmen veya tamamen, bölgesel, yerel veya genel olarak yönetip yönlendirmek, hiyerarşik yapıya ve varsa işbölümüne uygun olarak emir ve talimat vermek, bunların yerine getirilmesini bekleyip denetlemek, gerekli olduğunda da emrine veya örgütün talimatlarına riayet etmeyenleri cezalandırmaktadır.Kişinin somut olayda yönetme kudretine, sevk ve idare yeteneğine fiilen sahip olup olmadığına bakılmalıdır (Şen E.-Eryıldız S. Suç Örgütü sh.107).
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında; harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Örgüt yöneticileri, hiyerarşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolaylı fail olarak sorumludurlar (TCK 220/5m.)
Failin örgüt yöneticisi olup olmadığı, örgütün organizasyon yapısı, hiyerarşisi ve kişilere verilen görevlerin önemi esas alınmak suretiyle belirlenecektir (Baltacı Vahit Terör Suçları ve Yargılaması sh.183). Bu tespitte belirleyici olan, failin örgüt hiyerarşisi içindeki sıfatı değil ve fakat yönetip yönlendirdiği faaliyetlerin, örgütün amaç ve etkinliği bakımından önemidir. Bu nedenle failin hiyerarşik konumu, üstlendiği görevler esas alındığında dahi belli bir hiyerarşik seviyenin üstünde bulunan kişilerin yönetici olarak kabulünde zaruret vardır. Zira gerek kanun koyucunun aynı cezai yaptırımı öngörerek örgüt yöneticiliğini, örgüt kurma fiili ile aynı ağırlıkta bir ihlal olarak görmesi, gerek mülga 765 sayılı TCK'nın 168 maddesinde yer alan, 'silahlı çetede amirliği ve kumandayı haiz olmak' ve 141. maddesindeki, 'cemiyetlerin faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare etmek' kavramları ile mer'i 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesinde yer verilen 'örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılacağına' dair kavramlar gerekse örgütle kurulan 'organik bağın' sonucu olarak her seviyede belli ölçüde talimat alma-verme, astları yönetme olgusunun, örgütlü suçların doğasında mündemiç bulunması birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilikten maksadın hiyerarşik yapının belli seviyede üst katlarını ifade ettiğini kabul etmek gerekir.
Konunun FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü bakımından değerlendirilmesi:
Ayrıntıları yukarıda 'Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre FETÖ/PDY örgütü' başlığı altında değerlendirilen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/16.MD-956 - 2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere;
FETÖ'nün dikey yapılanması şöyledir;
Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kainat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi bir çok değişik pozisyonu vardır.
Örgütün lideri, mensuplarınca kainat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kainat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.
Örgütün yurt içi yapılanmasında ise; “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.
Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup, her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır.
Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.
...
Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri Gülen’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.
...
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.
Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.
Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;
- Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
- İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
-Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
- Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
- Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evlililiklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
- Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
- Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Yedi katmanın en üstünde “Sözde Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.
Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri ...ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.01.2019 tarih 2018/3259 E, 2019/207 Karar ve 06.02.2019 tarih 2018/5956 E, 2019/578 sayılı kararları da bu minvalde değerlendirmelere yer vermiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Tanıklar ..., ..., ... ve ... tarafından ' sanık ...'ın Askeri Yargıtay'daki FETÖ'cülerin lideri olduğu, onların üstüymüş gibi hareket ettiği' ifade edilmiş ise de sanığın Askeri Yargıtay'da örgüt yöneticisi olduğuna, kendiliğinden karar alıp uygulayabildiğine, verdiği kararların sonuçlarını örgüt içerisinde denetleyebildiğine ve bu kararlara uymayan örgüt mensuplarını gerektiğinde cezalandırabildiğine dair hiç bir tespit ve beyan bulunmamaktadır. Esasında FETÖ'nün askeri mahrem yapılanmasında hücre sisteminde alt rütbelerde birkaç subay ve astsubayın bir sivil mahrem imama bağlı olarak, üst rütbelerde ise her bir subayın bir mahrem imama bağlı olarak faaliyet yürüttükleri, örgüt mensubu asker kişilerin mahrem imamlardan talimat aldıkları ancak hangi rütbede olurlarsa olsunlar kendilerine bağlı herhangi bir örgüt üyesi olmadığı bilinmektedir. Dolayısıyla bu yapılanma sisteminde sanığın Askeri Yargıtay'ın veya askeri mahrem yapıdaki bir veya birden fazla örgüt hücresinin yöneticisi olmasının söz konusu olamayacağı, tanıklarca bahsedilen sanığın Askeri Yargıtay'da FETÖ'cülerin lideriymiş gibi davrandığı yönündeki tespitin, sanığın baskın karakterli bir kişiliği olmasından ve bulunduğu her ortamda bu yönüyle öne çıkmasından kaynaklanma ihtimali bulunduğu düşünülmüş, şu hale göre sanığın örgüt yöneticisi olarak kabul edilemeyeceği, eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında kaldığı kanaatine ulaşılmıştır.
CEZANIN BELİRLENMESİ:
Yukarıda anlatıldığı gibi üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun sabit olduğuna karar verilen sanığın, TCK’nun 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına, uzun yıllardır örgüt içinde olması, yakalandığı tarihe kadar da askeri yargı alanındaki önemli kurumlardan birisi olan Askeri Yargıtay yapılanması içerisinde aktif olarak yer alması, kullandığı kamusal güç nazara alındığında ortaya çıkan tehlikenin ağırlığı, eylemlerinin çeşitliliği ve ortaya koyduğu kastının yoğunluğu birlikte değerlendirilerek temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak teşdiden tayin edilmesine, etkin pişmanlık olarak değerlendirilebilecek bir beyan yada hareketi olmadığından TCK’nun 221. maddesinin uygulanmamasına, yargılama sürecindeki tutum ve davranışları nazara alınarak cezasından TCK’nun 62. Maddesi gereğince takdiren 1/9 oranında indirim yapılmasına karar verilmiştir.' şeklindeki ifadelerle mahkûmiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
TEMYİZ;
Sanık temyizinde özetle; hakkında verilen hükmün Anayasa ve kanunlara aykırı olduğunu, doğal yargıç ve kanuni hâkim ilkesinin ihlal edildiğini, hakkında yapılacak soruşturmada Askeri Yargıtay Kanunu’nun uygulanması gerektiğini, hakkında yapılan soruşturma ve kovuşturmanın yetkisiz ve görevsiz mercilerce yapıldığını, suçüstü hâli bulunmadığını, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, masumiyeti ispat yükünün savunmaya yüklendiğini, bütün taleplerinin yargılamayı uzatmaya yönelik olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, itham sistemi uygulandığını, dinletmek istediği tanıklara ilişkin bütün taleplerinin reddedildiğini, mahkemece iddia ve savunma makamlarına eşit davranılmadığını, vicahilik ilkesinin ihlal edildiğini, dinlenen tanıklara soru sorma haklarının engellendiğini, ilgisiz belgelerin dosya arasına alındığı, savunma hakkının kısıtlandığını, somut bir suçlama içermeyen iddianamenin iade edilmesi gerekirken kabul edildiğini, yorum, kanaat ve zanlarını ifade eden tanıkların dinlendiğini, savunmanın beyanlarına hiç itibar edilmediğini, MSB’den bilgi talepleri ve Askeri Yargıtaydan getirilmesini istediği dosyaların getirilmediğini, istediği dosya getirtilmeden örgütsel saikle oy kullandığına karar verildiğini, başka dosyalarda müdafilik yapan eski askeri yargı mensuplarının bilirkişi olarak görevlendirilmeleri mümkün olmadığı hâlde görevlendirildiklerini, bu kişilerin düzenlediği raporun hükme esas alınmasının mutlak bozma sebebi olduğunu, tanıkların Fetöcü olmadıklarını kanıtlamaya çalıştıklarını, 'Ben değilim o Fetöcü' mantığıyla ifade vermeye zorlandıklarını, tanıkların kendisinin herhangi bir örgütsel eylemini görmediklerini, çünkü Fetö itirafçısı olmadıklarını, beyanlarının örgüt üyeliğine delil olarak kullanılamayacağını, beyanların bir örgütsel faaliyetle ilgili olmadığını, aksine tanıkların örgütsel faaliyetle ilgili bilgileri olmadığını ifade ettikleri, servis aracında geçen konuşmalarla ilgili şoförün dinlenmesi talebinin reddedildiğini, ... ve ...’ın seçimlerden sonra listelere girdiğini ancak Cumhurbaşkanınca atanmadıklarını, tanıkların da bu kişilere oy verdiğinin anlaşıldığını, aksi hâlde 18 oya ulaşamayacaklarını, ....’i ...’nun odasında uyardığı şeklindeki anlatımla ilgili olayı hatırlamadığını, ikaz etmiş ise bunun kişiyi destekler değil disiplin edici tarzda olduğunu, ...’ın anlatımlarında böyle bir olayın yer almadığını, genel sekreter olmak istemesiyle ilgili tanık ...’ın beyanının doğru olmadığını, ‘’Tayyip’in hâkimleri’’ şeklinde bir tabir kullandığının yalan olduğunu, bu konuyla ilgili tanık dinletme talebinin reddedildiğini, servis aracında konuşulanlarla ilgili dinlenen ...’nın ‘Böyle bir konuşma olmadı’ dediğini, bilirkişilerin ...ve ...’le ilgili dosyanın kumpas olmadığını değerlendirdiklerini, bir hukuk adamı olarak kendi görüşüne göre oy kullandığını, aleyhine delil olarak alınan Deniz Harp Okulu dosyasında da aynı şekilde oyunu kullandığını, kolayca bulunabilecek bu dosyanın getirtilmediğini, sıkıyönetim listesiyle ilgili aleyhine varılan kabûlün varsayıma dayalı olduğunu, listeyle ilgisi, dahli, rızası ve bilgisi bulunmadığını, Yargıtay 9. ve 16. Ceza Dairelerinin kararlarına göre asker şahısların sadece listede isimlerinin bulunmasının cezalandırma için yeterli olmadığını, bunun için görevlendirmeden haberdar olması gerektiğini, bilirkişilerin müdafiliğini yaptıkları Hasan Hüseyin Demirarslan’la ilgili ayrı değerlendirmeler yaptıklarını, sıkıyönetim mahkemelerinde sivil kişilerin yargılanamayacağını, sıkıyönetim komutanlarının gerekli bütün yetkilere sahip olduklarından hâkim görevlendirdiklerinin söylenemeyeceğini, bilirkişilerin raporunun objektiflikten uzak ve hatalı olduğunu, darbe girişimiyle hiçbir irtibatı olmadığını, HTS kayıtlarının çıkarılmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kayıtların saklanma sürelerinin belli olduğunu, HTS kayıtlarının duruşmada tartışılmadığını, hükme esas alınmasının kanuna aykırı olduğunu, ceza tayin edilirken adalet ve orantılılık ilkelerinin ihlal edildiğini, teşdit sebeplerinin soyut kabulden ibaret olduğunu, hükmedilen cezanın diğer sanıklarla orantılı olmadığını, mahkemeye hiçbir saygısızlığı ve nezaketsizliği olmadığı hâlde TCK'nın 62. maddesindeki indirimini eksik yapılmasının dosya içeriğiyle uyumlu olmadığını,
Sanık müdafi temyizinde özetle; görevsiz ve yetkisiz mercide soruşturma ve kovuşturma yapıldığını, Askeri Yargıtay Kanunu 38. madde ve Yargıtay Kanunu 46. maddeye aykırı bir süreç yürütüldüğünü, Alparslan Altan ile ilgili AİHM kararında bu durumun irdelendiğini, masumiyet karinesinin ihlal edildiğini, lehe olan taleplerin reddedildiğini, tanık dinletme taleplerinin reddedildiğini,incelenmeyen dosyanın sanık aleyhine delil kabul edilmesinin mahkemenin peşin hükümlü hareket ettiğini gösterdiğini, dosyadaki HTS kayıtlarının CMK’nın 135. maddesine aykırı alındığını, bunların saklanma süresinin en fazla bir yıl olduğunu, bu süreden fazla saklanmasının özel hayatın gizliliğinin ihlali olduğunu, bu nedenle operasyonel hat ve ankesörlü arama delilinin hukuka aykırı deliller olduğunu, bilirkişilerin kanunen görev yapamayacak kişiler olduğunu, bilirkişi olarak atanan kişilerin askeri yargıyla ilgili açılan soruşturmada başka şüphelilerin avukatlığını yapmış olmaları nedeniyle bu dosyada bilirkişilik yapamayacaklarını, tanıkların beş duyu ile olay hakkında bilgi sahibi olan kişiler olmadıklarını, tanıkların hiçbirinin örgütsel bağlantıyla ilgili beyan vermediklerini, yorumlarını aktardıklarını, operasyonel hattın sanık tarafından kullanılmadığını, ankesörlü arama kayıtlarına ilişkin iddianın ne iddianame ne de mütalaada yer aldığını, yargılama aşamasında da bu kayıtların gündeme gelmediğini, duruşmaya getirilmemiş ve tartışılmamış delilin hükme esas alınmasının kanuna aykırı olduğunu, aramalarının hepsinin izahı bulunduğu, sanığın atılı suçu işlediği yönünde hiçbir delil bulunmadığını, suçta ve cezada şahsilik ilkesinin ihlal edildiği, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin göz ardı edildiğini, ceza yargılamasının maddi gerçeğe ulaşması adına müvekkilinin tevsii tahkikat taleplerinin reddedilerek eksik inceleme ve araştırma neticesinde karar verildiğini,
Beyan etmişlerdir.
VI- USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RE'SEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ
a) Genel Olarak:
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir.
Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.
Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.
Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında 'Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.' şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir.
Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde 'ağır cezalık suçüstü hâli' ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 'Tanımlar' başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de 'Suçüstü hâli'nin;
'1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu' ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar 'suçüstü' olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (..., Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, Ankara, 1978, s. 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki 'işlenmekte olan suç'u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:
Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.
Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Görev' başlıklı ikinci bölümünün 'Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri' başlıklı 9. maddesi;
'Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.'
Şeklindedir.
'Soruşturma usulü' başlıklı 10. maddesinde;
'...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır.' hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
'(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
...
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.',
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 'Soruşturma' başlıklı 251. maddesi ise;
'(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez....'
Şeklindedir.
'Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
'Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır' biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.
Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un 'Ağır ceza mahkemesinin görevi' başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen 'Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır.' şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir.
Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada 'Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.' hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı:
Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre 'görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı' soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde 'Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.' şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde 'Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz' şeklinde ifade edilmiştir.
Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.
Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda 'demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla' hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir.
Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.
Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
'Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir.
Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir.
Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder.
Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir.' şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı 'Yargıtay Ceza Genel Kurulu' yerine 'Yargıtay ilgili ceza dairesi' olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra;
'Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır.' biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un 'Dairelerin Görevleri' başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye 'Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, iş yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir.' biçiminde (f) bendi eklenmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra 'kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine' karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan 'hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışır' şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan 'Yargıtay', dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi iş yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da iş bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise iş yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.
Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu iş niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen iş yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin 'Danıştay Meslek Mensupları'nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un 'Soruşturma' başlıklı 76. maddesi;
'1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz.' ,
Aynı Kanun'un 'Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi' başlıklı 79. maddesi;
'76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.',
Aynı Kanun'un 'Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller' başlıklı 81. maddesi;
'...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir.'
Şeklinde düzenlenmiştir.
'Şahsi suçların kovuşturma usulü' başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Askeri Yargıtay Üyeleri:
Askeri Yargıtay üyelerinin hukuki durumu 1600 sayılı Askeri Yargıtay Kanunu'nda düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 'Şahsi suçlar' başlıklı 38. maddesinin son fıkrası 'Askeri Yargıtay Başkanı, Başsavcısı, İkinci Başkanı, daire başkanları ve üyelerinin genel yargıya tabi şahsi suçlarının kovuşturulmasında Yargıtay Başkan ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısının şahsi suçlarının kovuşturulmasına ilişkin hükümler uygulanır.' şeklindedir.
Söz konusu hukuki düzenleme ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Askeri Yargıtay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 1600 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 'Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı beşinci kısmında yer alan 'Üyelerin Hukuki Durumları' başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan 'Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar' başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un 'Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü' başlıklı 38. maddesi;
'(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip iş ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır....'
Biçiminde son hâlini almıştır.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da 'ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli' kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
h) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2)SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a-Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması 'tehlike tehlikesinin cezalandırılması' şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, ege. s. 348)
b-Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için 'amacı gerçekleştirmeye yeterli üye'nin, 'hiyerarşik örgüt yapısı'nın, 'şiddete dayanan eylem programı'nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.
c-Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d-Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir .Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; 'Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.' aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; 'Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi...' şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir.
Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder.
Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkanına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli 'Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. 169, 171, 313, 314 ve 315 inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar” şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası '7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.' hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanun'unda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları halinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır.
e-Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.
Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkanına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)
İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.
TCK'nın 30/1. maddesinde 'suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı' belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.
Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.
Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için 'mahrem alan' şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi ...hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde 'hizmet hareketi' adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; 'Altın Nesil' adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek' üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri ...tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri:
Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının Adalet Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar halinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat halinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye Adalet Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye Adalet Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının T1, T2, T3, T4 ve T5 şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda 'H' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, 'C' kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan 0, 1, 2, 3 rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, '0' ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.
c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarih ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi olan, 'sıkıyönetim komutanı' olarak görevlendirilen, 'sıkıyönetim mahkemeleri'ne ve 'kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara' ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı;
2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin 'g' bendinde; Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin 'i' bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve 2016/180056 numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet Sony marka HD-B1 model, üzerinde bBW3DEK69121056 seri numaralı ve ön yüzünde 1173d7a09195cf0274ce24f0d69ede96 yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka DataTraveler, uç kısmında DTIG4/8GB 04570- 700.A00LF5V 0S7455704 yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine karar verilmesini istendiği, Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. İş nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin haline getirilmesine ve bir kopyasının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un 'soruşturma ve kovuşturma işlemleri' başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen 'arama' ve 'el koyma' koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki 'bilgisayar kütükleri' ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 'bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma' kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, 'bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da' uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı 'Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi' adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde 'şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde' arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle 'şüphelinin kullandığı' ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu 'elektronik veri'dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hallerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan 'inceleme kopyalama ve çözümleme' kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.
Mahrem hizmetlerde, ...veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek 'mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş' örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün 'silahlı kanadı'nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkan ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (Adalet Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, 'Talebe İmamları' tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan 'Özel Evlere' yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin sağlık durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen sağlık raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.
1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan 'Talebe İmamı' tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; 'Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu' tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve ...tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının 'Mahrem Hizmetler' olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
'Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela ... yok, (X) yok, mesela ... bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. Mehmet Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor.'
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları 'keyfiyet' odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı 'iş/meslek' konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-'Pırlantalar' olarak adlandırılan Fetullah Gülen'in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde 'ideolojik örgüt eğitimi'nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (Fetullah Gülen'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (Fetullah Gülen'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar 'dini faaliyet, dini sohbet' kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en sadık, en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar 'Ümit' pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının 'çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi' yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak 'KOD İSİM' kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, Gülen, cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul 'randevulaşma sistemi' olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de 'Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatlar' olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü 'sohbet' olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün 'Mahrem Yapısı' içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10’a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10’a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama 64 05 olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı 43 17 ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99‘a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte 'bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da' sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
'Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği'
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişide Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile iş yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda 'birebir sorumluluk' esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde '10', '100' veya '99' rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün 'gizlilik' ve 'deşifre olmama' kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
...
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
...
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
...
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
...
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
...
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
..
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
...
(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
...
(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği 'Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez' oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın 'delillerin takdir yetkisi' başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında 'yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir' denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada 'delil yasakları' olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde 'Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı'na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103)
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59)
Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun 'İstisnalar' başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği 'iletişimin tespiti (HTS)' kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin 'demokratik bir ülkede gereklilik' ve 'orantılılık' ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının 'iletişim özgürlüğü' hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle 'iletişimin tespiti', Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen 'orantılılık' ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkanını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının 'araştırmalara' başlama kararı ile gerçekleşen 'başlangıç soruşturması'dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için 'şüpheli' de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair 'basit şüphe' oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;
Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,
Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,
Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının '0' saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,
-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının 'sohbet' olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması,
Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,
Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi,
Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkan sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın 'tanık beyanı' veya 'sanık beyanı' olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkanı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkanı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, s.67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:
Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.
Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın 'Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme' başlıklı 48. maddesi 'Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir' şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın 'Yemin verilmeyen tanıklar' başlıklı 50. maddesinde;
'(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın 'Etkin pişmanlık' başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, 'etkin pişmanlık' hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan 'kanuna aykırı bir vaat' niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir.
Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi)
Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)
Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.
E) BANK ASYA:
Bank Asya, ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde Asya Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise 'Asya Finans Kurumu A.Ş.' olan ünvanı 'Asya Katılım Bankası A.Ş.' olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank Asya'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.
Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamu oyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri ... tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank Asya'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ...'dan Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Birgili ve Yönetim Kurulu Üyeleri ... ve ...'e 06.01.2014'de iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ...'a gönderdiği 'Affınıza mahçuben' konulu elektronik posta mesajının içeriğinde '....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız...' ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likitide sağladıkları anlaşılmaktadır.
İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.
Bank Asya'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'dir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
VII-HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; sanığın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün askeri yargı yapılanması içinde bulunduğu, tanık beyanlarına göre Askeri Yargıtayda örgüt üyelerinden oluşan gruplaşma içinde yer aldığı, örgütün yaklaşımlarına uygun söylem ve yer yer tehditlerde bulunduğu, Askeri Yargıtay üyelik seçimlerinde örgüt üyelerine oy verilmesi için faaliyette bulunduğu, örgüte karşı olan TSK mensuplarının tasfiyesi için açılmış davalarda örgütün isteklerine göre hareket ettiği, örgütsel bağlantısının dosyada mevcut HTS kayıtları ve operasyonel hat kullandığına ilişkin tespitle de doğrulandığı anlaşılmakla, sanığın silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında Askeri Yargıtay üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.
Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY'nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla 'mahrem alan' yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından; sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık ve müdafisinin temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da Askeri Yargıtay gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen 'orantılılık' ilkesine aykırılık oluşturmadığı, TCK'nın 62. maddesi uyarınca cezanın indirilmesi esnasında belirlenen takdiri indirim oranının yerinde olduğu anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.
Açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 11.12.2019 tarihli ve 47-165 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün ONANMASINA,
2)Onama kararı ve sanığın tutuklukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki salıverilme isteklerinin REDDİNE,
3)Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.