Hukuk Genel Kurulu 2019/752 E. , 2021/1648 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
.
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 24.12.2009-09.10.2014 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı tarafından 02.10.2014, 08.10.2014 ve 09.10.2014 tarihlerinde devamsızlık yaptığı gerekçesiyle, devamsızlığı olup olmadığı, mazeretinin bulunup bulunmadığı sorulmadan ve savunması da alınmayarak feshedildiğini, feshin haksız ve usulsüz olduğunu ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile ödenmeyen ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı... Mühendislik Isı Sis. San. ve Tic. Ltd. Şti. (Orjin Ltd. Şti.), davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Konya 2. İş Mahkemesinin 09.12.2015 tarihli ve 2014/782 E., 2015/733 K. sayılı kararı ile; davalı tarafından davacının devamsızlığının haklı nedene dayanıp dayanmadığı konusunda araştırma yapılmaksızın iş sözleşmesi feshedildiğinden, feshin haklı nedene dayanmadığı ve davacının kıdem ile ihbar tazminatlarına hak kazandığı, tanık beyanıyla fazla çalışma ile genel tatil günlerindeki çalışmaların ispat edildiği, yıllık izin ücreti ile ödenmeyen ücret alacaklarının da bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 15.05.2019 tarihli ve 2017/22327 E., 2019/10745 K. sayılı kararı ile; 1. bendinde davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…2- Taraflar arasında iş aktine feshi hususu itilaflıdır.
Davacı iş aktinin davalı tarafından haksız olarak son verildiğini ileri sürmektedir. Davalı vekili ise duruşmalardaki beyanlarında davacının iş aktine iş veren tarafından haklı olarak son verildiğini belirterek iş yeri dosyası içerisinde davacıya ait devamsızlık tutanaklarını dosyaya sunmuş bu tutanaklarda davacının 02-08-09.10.2014 tarihlerinde işe devam etm etmediği belrtilmiştir. Ayrıca iş yerinde tutulan 02.10.2014 tarihli tutanakta tutanak tarihnde davacının iş yeri ofisine giderek özlük dosyasından başka bir işe başlayacağını belirterek bir takım evraklar istediği, kendisinden elinde bulunan zimmetli malzemeleri ve yaka kartını iade etmesi istenince kaba davranışlarda bulunarak ve kötü sözlerle hitab ederek iş yerini terk ettiği belirtilmiş, tutanağın altı idari sorumlu, il müdürü, teknik sorumlu ve ofis personeli tarafından imzalanmıştır. Davacı tanığı ise fesih hakkında beyanda bulunmamıştır. Budurumda HMK 31. madde gereği hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunduğu göz önüne alınarak iş yerinde tutulan davacının iş yerini terkederek gittiği yönündeki 02.10.2014 tarihli tutanak altına imzası bulunan tutanak mümzileri dinlenildikten sonra davacının kıdem ve ihbar tazminatı talepleri hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile karar bu taleplerin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma sebebidir.
3- Her nekadar davalı vekili davacıya ödenen avansın hesaplamaya dahil edilmediği gerekçesi ile de temyiz itirazında bulunmuş ise de; davalı tarafça cevap dilekçesinin sunulmadığı anlaşılmış olup cevap dilekçesinde takas ileri sürülmediği taktirde hakim dosyadan davalının mukabil bir alacağının olduğunu anlasa dahi takas sebebiyle hüküm tesis edemeyeceğinden mahkeme tarafından davalı vekilinin takas defii hususunda bir değerlendirme yapılmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Konya 2. İş Mahkemesinin 16.07.2019 tarihli ve 2019/846 E., 2019/882 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulmaması yönünde karar verildiği belirtilerek gerekçesiz şekilde direnme kararı verilmiştir.
10. Konya 2. İş Mahkemesinin 26.08.2019 tarihli ve 2019/846 E., 2019/882 K. sayılı ek kararı ile; karar gerekçesinin tamamlanması açısından ek karar yazılması gerektiği belirtilerek, 02.10.2014 tarihli tutanağın davacı tarafın savunması kapsamında olmadığı, davalı tarafın davaya cevap vermediği, ayrıca davalı tarafın 02.10.2014 tarihli tutanaktan sonra davacının devamsızlığına ilişkin üç ayrı güne ait tutanaklar düzenleyerek fesih ihtarında devamsızlığa dayandığı, davalı tarafın fesih ihtarında devamsızlığa dayanmış olması ve fesih sebebiyle bağlı olması nedeniyle davalı tarafın fesih ihtarında bildirmediği, cevap dilekçesinde ileri sürmediği hususları içeren 02.10.2014 tarihli tutanaktaki kişilerin davalı taraf tanık listesi vermese de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında tanık olarak dinlenebileceğinin kabulünün mümkün olmadığı, HMK’nın 31. maddesindeki düzenlemenin hâkimin re'sen delil toplaması ve tarafların ileri sürmediği hususları dikkate alması şeklinde değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş sözleşmesinin devamsızlık nedeniyle davalı işverence 09.10.2014 tarihinde feshedildiği konusunda taraf iradelerinin birleştiği dikkate alındığında; “…işyeri ofis adresine gelerek başka bir işe başlangıç yapmak üzere Özlük dosyasından bazı evraklarının fotokopisini istemiştir, bunun üzerine kendisinde zimmetli malzeme ve yaka kartını istememiz üzerine kabaca davranışlarda bulunması ve kötü sözlerle hitap ederek bağırması işyeri içerisinde huzur bozmuştur ve işi terk etmiştir.” açıklamasını içeren davacı hakkında düzenlenmiş 02.10.2014 tarihli tutanakta imzası olan tutanak mümzilerinin “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlığını taşıyan HMK 31. maddesi uyarınca dinlenerek kıdem ve ihbar tazminatlarının değerlendirilmesinin gerekli olup olmadığı noktasındadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, mahkemece 16.07.2019 tarihli karara ilişkin gerekçenin 05.08.2019 tarihinde yazılıp onaylanmasından sonra, 26.08.2019 tarihinde “...bozma ilamı sonrasında gerekçeli kararın yazılmasına başlandığı, hazırlanan taslak gerekçeli kararın dosya üzerinde çalışma ve Uyap sisteminde çalışmadan kaynaklı sehven onaylanması suretiyle gerekçeli karar hazırlanmadan taslağın onaylanması sonucunun ortaya çıktığı anlaşılmakla mahkememizce bozma ilamına uyulmaması yönünde karar verilmiş olup karar gerekçesinin tamamlanması açısından ek karar yazılması gerektiği…” gerekçesiyle 05.08.2019 tarihinde yazılan gerekçeli kararda açıklanmayan direnme gerekçesinin, ek karar ile açıklandığı dikkate alındığında; mahkemece ek karar ile gerekçe yazılmasının mümkün olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
15. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.
16. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
17. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
18. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî nedenlerle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
19. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan, sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde “zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)” olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
20. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru,Baki/ Arslan,Ramazan/ Yılmaz,Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
21. Mahkemenin verdiği her karar, prensip olarak onun, önüne gelen somut uyuşmazlık hakkında, “Anayasa, kanunlar ve hukuk” çerçevesindeki vicdani kanaatini ifade eder. Bu vicdani kanaatin, söz konusu çerçeveye uygunluğu ise kararın gerekçesiyle ortaya konulur. Bundan dolayıdır ki, Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmak zorundadır. Bu çerçevede yargısal karar, mahkemenin önüne gelen uyuşmazlık hakkında açıkladığı kanaatinden ibarettir. Diğer bir ifadeyle yargısal karar, mahkemenin somut bir hukukî soruna ilişkin kanaat açıklamasıdır.
22. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması gerekir.
23. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
24. Aksi hâlde tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilerek yazılmış kanun yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez.
25. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
26. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
27. Mahkemelerin direnme kararları, bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
28. Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan mahkeme kararının bulunması zorunludur.
29. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK'nın Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin 2. fıkrasında, “O mahkeme, temyiz edenden 434 ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
30. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK'un 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
31. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
32. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığını gösterecek şekilde, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
33. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK'nın 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
34. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
35. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK'nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
36. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihaî) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Nihaî kararlar temyiz edilip Yargıtayca bozulmadıkça, hâkimin nihaî kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması (el koyması) caiz değildir.
37. 06.08.2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) “Kayıtların düzeni ve düzeltilmesi” başlığını taşıyan 257. maddesi;
“(1) UYAP’ta tutulan tüm belgeler tarihi, türü ve alfabetik sırasına göre düzenlenir.
(2) Bir elektronik kayıttan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgenin örneğine “Elektronik imza ile imzalanan aslının aynısı olduğunu tasdik ederim.' ifadesi yazılarak belge örneği imzalanır ve mühürlenir.
(3) Düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz.
(4) Üçüncü fıkra kapsamı dışında kalan kayıtlarda yanlışlık yapılması hâlinde, yetkili daire başkanı, üye, komisyon başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının onayı ile oluşturulan düzeltme onayından sonra sistemde kaybolmayacak şekilde yetkili kişi tarafından gerekli değişiklik yapılır.” hükmünü içermektedir.
38. Bu genel açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece 02.10.2014 tarihli tutanakta imzası bulunan tutanak mümzileri dinlenildikten sonra kıdem ve ihbar tazminatları hakkında karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiş, mahkemece 16.07.2019 tarihli duruşmada direnme kararı verilmesi üzerine 05.08.2019 tarihinde yazılan gerekçeli kararda, Özel Dairenin bozma kararına hangi sebeplerle direnildiğine ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmeksizin hüküm tesis edilerek UYAP sisteminde onaylanmıştır.
39. Bu işlemden sonra mahkemece 26.08.2019 tarihinde, “…Mahkememizce Yargıtay bozma ilamı sonrasında gerekçeli kararın yazılmasına başlandığı, hazırlanan taslak gerekçeli kararın dosya üzerinde çalışma ve uyap sisteminde çalışmadan kaynaklı sehven onaylanması suretiyle gerekçeli karar hazırlanmadan taslağın onaylanması sonucunun ortaya çıktığı anlaşılmakla mahkememizce bozma ilamına uyulmaması yönünde karar verilmiş olup karar gerekçesinin tamamlanması açısından ek karar yazılması gerektiği…” belirtilerek, ek karar ile direnme gerekçesinin oluşturulduğu ve bu ek kararın da UYAP sisteminde onaylandığı görülmüştür.
40. Mahkemenin ek karar ile direnme gerekçesi oluşturup oluşturamayacağı konusu değerlendirildiğinde, Yönetmelik’in 257. maddesinde belirtildiği üzere; düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz. Bahsedilen sebeple, hâkimin karar verip davadan el çektikten sonra dosyayı yeniden ele alıp ek karar ile gerekçe yazması mümkün değildir.
41. Hâkimin nihaî karar verdikten sonra davaya tekrar bakması mümkün olmadığı gibi, ek karar vermek suretiyle gerekçenin tamamlanması da mümkün olmayıp, yapılan işlem önemli bir usul hatasıdır.
42. Hâl böyle olunca, esas alınması gereken 16.07.2019 tarihli direnme kararının gerekçe içermediği görülmekte olup, sözü edilen bu durum Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona parelel düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı olduğu açıktır.
43. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
44. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânının olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
45. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.12.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
.