15. Ceza Dairesi 2013/14087 E. , 2014/2185 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kamu malına zarar verme, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, görevi yaptırmamak için direnme
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını incitecek ölçüde, somut bir fiil veya olgu isnat etmek yada yakıştırmalarda bulunmak yada sövmek gerekmektedir. Kişiye isnat edilen somut fiil veya olgunun gerçek olup olmamasının bir önemi yoktur. İsnadın ispatın konusu ayrıdır. Somut bir fiil ve olgu isnat etmek; isnat, mağdurun onur şeref ve saygınlığını incitecek nitelikte olacaktır. Mağdura yüklenen fiil ve olgunun belirli olması şarttır. Fiilin somut sayılabilmesi için, şahsa, şekle, konuya, yere ve zamana ilişkin unsurlar gösterilmiş olmalıdır. Bu unsurların tamamının birlikte söylenmesi şart değildir. Sözlerin isnat edilen fiilî belirleyecek açıklıkta olması yeterlidir. Çoğu zaman isnat edilen fiil ve olgunun, hangi zaman ve yerde meydana geldiğinin belirtilmesi, onur ve saygınlığı incitecek niteliği tespit için yeterli olmaktadır. Tarafların sosyal durumları, sözlerin söylendiği yer ve söyleniş şekli, söylenmeden önceki olaylar nazara alınarak suç vasfı tayin olunmalıdır. Hakaretin kişiyi küçük düşürmeye yönelik olması gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amaçlı belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi hâlinde de suç oluşacaktır. Bir kişiye yönelik sözlerin veya yapılan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, topluma hâkim olan anlayışlar, örf ve adetler göz önünde bulundurulmalıdır. Suçun alenen işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Aleniyet, belirsiz sayıda kişilerin hakaret oluşturan sözü duymalarına olanak sağlamak suretiyle suçun işlenmesini ifade eder. Failin, hakaret oluşturan sözün duyulması olanağını yaratmış olması yeterlidir. Söylenen sözün fiilen duyulmuş olup olmaması önemli değildir.
5237 sayılı TCK’nın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar ”başlıklı birinci bölümünde, 265. maddesi ile düzenlenen; “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” suçuyla korunan hukuki yarar,kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup;bu suçta,kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesini dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır. Maddede düzenlenen görevini yaptırmamak için direnme suçu,seçimlik hareketli bir suç olup kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek amacıyla,cebir ve/veya tehdit kullanılması ile suç oluşmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için,öncelikle engellenmek istenen işin o kamu görevlisinin görevine giriyor olması zorunludur. Zira madde, kamu görevlisinin yerine getirdiği herhangi bir iş için değil,görevine giren bir iş için koruma sağlamaktadır. Cebir,kamu görevlisine karşı fiziki güç kullanılmasıdır. Cebrin sınırı,kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında değiştirilebilecek boyutta olmasıdır. Cebirle,kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine sebebiyet verilirse,fail ayrıca bu suçtan da beşinci fıkra uyarınca cezalandırılacaktır. Cebir veya tehdidin alenî olması şart değildir. Bu manada cebir ve tehdit, kamu görevlisinin görevini yerine getirmesini engellemeye elverişli, doğrudan kamu görevlisine yönelik ve ortadan kaldırılmadığı sürece göreve devam edilmesine engel olan güç kullanılmasını ifade eder. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.03.2010 gün 9-259-47 sayılı kararında belirlendiği gibi,Olayın gelişimi sırasında sanığın,cebir ve/veya tehdit kullandığı polis memuru olan müştekiler suçun mağduru, kamu idaresi ise suçtan zarar gören konumundadır. “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” suçunun 5237 sayılı TCK’nın “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiş olması da kamu görevlilerinin suçun mağduru olamayacakları anlamına gelmemektedir. Aksinin kabulü halinde, görevleri dışında kendilerine karşı cebir ve/veya tehdit kullanılması halinde işlenen bu suçların mağduru olacaklarında kuşku bulunmayan kişilerin, aynı suçlara görevlerinin ifası sırasında kamu görevlisi sıfatıyla maruz kaldıklarında ise suçun mağduru olmadıklarını ileri sürmek çelişkisine düşülecektir ki, bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Sanığın suçun yasal tanımında yer alan ve hukuksal anlamda tek bir fiili oluşturan davranışları, görevini ifa eden kamu görevlilerine karşı görevlerini yaptırmamak için gerçekleştirmiş olması nedeniyle aynı nev’iden fikri içtimaın koşulları gerçekleşmiş bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanması gerekmektedir.
Sanık ...'un, çocuklarının sünnet ettirmesi nedeniyle düzenlenen düğünün geç saatlere kadar uzamış olması ve düğünde silah atıldığının ihbar edilmesi üzerine saat 02.30 civarında jandarmanın resmi bir araçla olay yerine gittiği, katılan Jandarma görevlisi ...'nın düğün sahibi ... ile konuştuğu ve alkol alınmakta olduğunu, saatin de çok geç olduğunu da söyleyerek düğünün sona erdirilmesini istediği, bu arada sanık ...'in kimliğini istediği, sanık ...'in de kimliğini getirerek katılana verdiği, bunu gören ve aynı zamanda köy muhtarı olan sanık ...'ün olaya müdahale ederek 'buranın muhtarı ve sorumlusu benim, kimliği geri ver, gerekirse benim hakkımda işlem yap' şeklinde sözler ile katılanın görevini yapmasını engellemeye çalıştığı, katılanın ısrar etmesi üzerine sanık ...'ün orada bulunan diğer sanıklar ..., ... ve ... ile diğer köy halkını kışkırtarak hep birlikte jandarma görevlilerinin üzerine yürüdükleri, bir grubun katılan ...'yı, diğer bir grubun da katılan ...'ı aralarına alıp basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralandıkları, aynı zamanda sanıkların diğer şahıslar ile birlikte jandarmanın resmi devriye aracının farlarını kırdıkları, camını çatlatıp kaportasını ezdikleri, sanık ...'ün orada bulunanlar huzurunda kamu görevini yapan katılanlara karşı alenen sinkaflı hakaretler ettiği, böylece sanıkların, kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını, sanık ...'ın da ayrıca, kamu görevlilerine karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
1- Sanıklar ..., ... ve ... hakkında, kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından, sanık ... hakkında ayrıca kamu görevlilerine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde;
Sanık, katılan, müşteki ve tanık beyanları, olay tutanağı, görgü ve tespit tutanağı ile tüm dosya kapsamına göre, bu suçların sanıklar tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Katılanlar Abidin Kacaoğlu ve ...'ın, gerekçeli karar başlığında, katılan sıfatıyla yazılmış olması karşısında, tebliğnamedeki bu eleştiriye iştirak edilmemiştir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunun birden fazla polis memuruna karşı cebir ve şiddet göstererek hukuksal anlamda tek bir fiil ile gerçekleştirilmesi nedeniyle aynı nev'iden fikri içtimaın koşulları gerçekleşmiş bulunduğundan, sanıklar hakkında anılan suçtan tayin olunan cezanın TCK'nın 43/2. maddesi ile arttırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini ve aynı suçun, birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği dikkate alınarak, verilen cezanın aynı Kanun'un 265/3. maddesi gereğince arttırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayin edilmesi hususları aleyhe temyiz bulunmadığından, kamu görevlilerine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan hüküm kurulup TCK'nın 43. maddesi gereğince arttırım yapılırken de, aynı Kanun'un 125/5 maddesi delaletiyle TCK'nın 43. maddesi denilmerek uygulama yeri bulunmayan yasa maddesinin yazılmasındaki isabetsizlik de sonuca etkisi bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıkların yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi ve Sanık ... hakkında hakaret suçundan temel ceza tayin edilirken, atılı suçun kurul halinde görev yapan kimselere yönelik işlenmemesine karşın ' kurul halinde görev yapan müştekilere karşı' ifadesinin kullanılarak hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından, 5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün tamamen çıkartılıp yerine, '5237 sayılı TCK'nın 53. maddenin 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın c bendinde yer alan, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine kadar, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına' denilmek ve hakaret suçundan kurulan hükümde yar alan ' kurul halinde görev yapan müştekilere karşı' ibaresinin hüküm fıkrasından çıkartılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Sanık ... hakkında kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde;
a-Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 31/03/2009 tarih ve 2008/6-256 Esas ve 2009/79 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulunun, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlı olduğu, gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olan olaylar ve iddiaların, sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, ceza mahkumiyetinin, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiği, bu ispatın, hiçbir kuşku ve başka bir türlü oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmanın, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği dikkate alınarak, sanığın, aşamalarda değişmeyen ifadesinde, suçlamaları kabul etmediği ve katılan ... da, sanığın olaya karıştığını görmediğini belirttiği, diğer katılan ve müştekilerin de, sanığı tanımadıklarını, görmeleri halinde teşhis edebileceklerini ifade etmeleri karşısında, katılanlar, müştekiler ve tanıklar ile sanığın mahkemede yüzleştirilerek kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçunu işleyenlerden birinin sanık olup olmadığının kesin olarak belirlemesi, bu mümkün olmadığı taktirde sanığın teşhise elverişli yeni çekilmiş fotoğraflarının temin edilerek, katılanlar, müştekiler ve tanıkların kesin teşhisinin sağlanmasından sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanığın ne şekilde iştirak ettiği hususunun karar yerinde tartışılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiren, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-Kabule göre de; 5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.