Ceza Genel Kurulu 2012/1336 E. , 2014/323 K.
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BİNGÖL 2. Asliye Ceza
Günü : 03.06.2008
Sayısı : 285-175
Sanık C.. T..'ın resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK'nun 204/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Bingöl 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2008 gün ve 285-175 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.06.2012 gün ve 4758-12201 sayı ile;
'... Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak,
Menşe şahadetnamesinin sahte olarak düzenlenmesi eyleminin suç tarihi itibariyle daha özel düzenleme olan 3285 sayılı Kanunun 45. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeyerek, sanık C.. T.. hakkında yazılı biçimde resmi evrakta sahtecilik suçundan hüküm kurulması ve anılan Kanunun hüküm tarihinden sonra 5996 sayılı Kanunun 47. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı dikkate alınarak, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.08.2012 gün ve 18222 sayı ile;
“Somut olayımızda sanığın çalıntı atlar için sahte menşe şahadetnamesi kullanma eylemi tektir. Bu duruma göre sanığın eylemi 3285 sayılı Kanunun 45. maddesinde yazılı suç ile 5237 sayılı TCK'nun 204/1. maddesinde yazılı suç tanımına uygundur. Her iki suçun da koruduğu hukuki yarar aynıdır ve suçlardan biri genel düzenlemede diğeri özel düzenlemede yer almaktadır. O halde fikri içtimanın uygulama olanağı bulunmamaktadır. Bu durumda kanunların çatışmasından söz edilmesi gerekir.
Kanunların çatıştığı durumlarda olaya uygulanabilecek iki ayrı norm arasında genel norm-özel norm ilişkisi bulunuyorsa özel normun uygulanması kuralı ilke olarak doğru ise de, özel normun uygulanabilmesi için yaptırımın tali norm niteliğinde bulunmaması gerekir.
Tali normlar ilgili düzenlemede boşluk bırakmamak üzere konulan hükümlerdir. Nitekim madde metninde, yaptırımın bu özelliğini ifade etmek üzere, 'fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde' ifadesi kullanılmıştır. Asli normun özelliği ilkesi gereğince bir fiil hakkında asli ve tali norm şeklinde iki hüküm bulunuyorsa asli norm öncelikli olarak uygulanacaktır.
Dolayısıyla, sanık hakkında uygulanacak yaptırımın ne olacağı belirlenirken özel düzenlemede yer alan ifade gereği sanığın eyleminin daha ağır bir cezayı gerektirip gerektirmediğine bakılması gerekecektir. Sanığın sahte evrak kullanma eylemi nedeniyle 3285 sayılı Kanunun 45. maddesinde 'iki aydan sekiz aya kadar hapis cezası' 5237 sayılı TCK'nun 204. maddesinde 'iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası' düzenlemelere mevcuttur. TCK'nun 204. maddesinde yer alan düzenleme daha ağır bir cezayı gerektirmektedir. O halde sanığın TCK'nun 204/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Sanık hakkında anılan hüküm uyarınca verilen mahkumiyet kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken bozulmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır
” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, sanık Cahit hakkında sahtecilik suçundan verilen Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 27.09.2012 gün ve 17057-16169 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık Cahit hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun gerçekleşme biçimine ve sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sahte olarak düzenlenmiş menşe şahadetnamesinin kontrol noktasında görevlilere ibraz edilmesi eyleminin TCK'nun 204/1. maddesi kapsamında sahtecilik suçunu mu, yoksa suç tarihinde yürürlükte bulunan 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 45. maddesindeki suçu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Diyarbakır ili Hani ilçesinde semercilik işi yanında at alım satımıyla da uğraştığını beyan eden sanık C.. T..'ın, 29.04.2007 tarihinde inceleme dışı diğer sanık M.. A.. tarafından iki müştekiden çalındığı anlaşılan, birisi tay olmak üzere üç adet atı, nereden temin ettiklerini ispatlayabildikleri iki adet atla birlikte, kiraladıkları bir kamyonetle naklederlerken B.iline bağlı Ç.Köyünden geçtikleri sırada durumdan şüphelenerek kendilerini durduran köy korucularına ve onların haberdar etmesi üzerine olay yerine gelen jandarma görevlilerine, gerçekte B.ili G. İlçesi Y. Köyü muhtarı tarafından imzalanıp mühürlenmiş, muhteviyatında 5 adet atın sahibi ve taşıyıcısının sanık C.. T.. olduğuna ilişkin bilgiler bulunan bir menşe şahadetnamesini ibraz ettiği,
Olay yerine çağrılan iki müştekinin kendilerine ait birisi tay olmak üzere üç adet atı teşhis ettikleri,
Anlaşılmaktadır.
Hakkındaki evrak tefrik edilen Y.ı Köyü muhtarı C.K. aşamalarda özetle; Yazkonağı köyünde bulunan jandarma karakolu köye hayvan giriş çıkışında şahadetname istediği için Genç ilçesindeki köylülerine hayvan getirip götürürlerken lazım olur düşüncesiyle Genç ilçesi Cumhuriyet Mahallesi muhtarı olan Hamit isimli şahsa imzalı ve mühürlü olarak boş bir şekilde bıraktığı menşe şahadetnamelerinden birisinin de sanık tarafından alınmış olduğunu beyan etmiş,
Sanık, menşe şahadetnamesini imzalayıp mühürleyen muhtar Celal'in beyanlarını doğrulamıştır,
5237 sayılı TCK’nun “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesi;
“(1)Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2)Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3)Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklindedir.
Buna göre, resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiş olup, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Suç tarihinden sonra 13.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunun 47/3. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olan 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 45. maddesinin birinci fıkrası ise; 'Bu Kanunun 6 ncı ve 22 nci maddelerinde yazılı menşe şahadetnamesi veya veteriner sağlık raporlarını sahte olarak düzenleyenler veya gerçek bir menşe şahadetnamesi yahut veteriner sağlık raporu üzerinde tahrifat yapanlar veya bu evrakı bilerek kullananlar ile hayvan veya hayvan maddelerini ihtiva eden vasıta veya kaplara konmuş olan işaret veya damgaları menfaat kastı ile değiştirenler, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde iki aydan sekiz aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre 3285 sayılı Kanunun 45. maddesi uyarınca, hayvanların nakli sırasında bulundurulması gereken ve köylerde muhtar, şehir ve kasabalarda ise belediyeler tarafından verilecek olan menşe şahadetnamelerinin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir menşe şahadetnamesi üzerinde tahrifat yapılması veya sahte olarak düzenlenmiş ya da üzerinde tahrifat yapılmış menşe şahadetnamesinin bilerek kullanılması eylemleri, 'fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde' seçimlik hareketli bir özel sahtecilik suçunu oluşturmaktadır.
Görüldüğü gibi köylerde muhtar, şehir ve kasabalarda ise belediye yetkilileri tarafından hazırlanması gereken resmi belge niteliğindeki menşe şahadetnamesinde sahtecilik eylemleri, hem 5237 sayılı TCK'nun 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçuna hem de mülga 3285 sayılı Kanunun 45. maddesinde öngörülen menşe şahadetnamesinde sahtecilik suçuna uygun nitelik taşımaktadır. Bu noktada menşe şahadetnamesinde sahtecilik suçunu işleyen fail hakkında hangi düzenlemenin uygulanacağının belirlenmesi uyuşmazlığı teşkil etmektedir.
Suç oluşturan bir eylemin aynı anda birden fazla kanundaki düzenlemeleri ihlal etmiş olması durumunda 'kanunların içtimaı' söz konusu olmaktadır. Bu hallerde görünüş itibariyle suçların çokluğundan bahsedilebilirse de, eyleme gerçekte karşılaşan normlardan sadece birisi uygulanabileceğinden buna 'görünüşte içtima' da denilmektedir. Böyle durumlarda hangi kanunun uygulanması gerektiği, 'özel normun önceliği', 'tüketen-tüketilen norm ilişkisi' ve 'yardımcı (tali) normun sonralığı' gibi ilkelere göre belirlenmelidir.
Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda 'özel normun önceliği' ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Örneğin; 5237 sayılı Kanunda zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK'nun 247. maddesi değil Bankacılık Kanununun ilgili hükmü uygulanacaktır.
Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise 'tüketen-tüketilen norm ilişkisinden' söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu, fiile sadece tüketen normun uygulanabileceği anlamına gelmektedir. TCK'nun 42. maddesinde tanımlanmış olan 'bileşik suç' tüketen tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.
Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, 'fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde', 'kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında' ve 'eylemin başka bir suç oluşturmaması halinde' gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir. 5237 sayılı TCK'nun 244/4, 245/3, 257 ve 261. maddelerinde de benzer ifadeler bulunduğundan bu maddelerle getirilen hükümlerin yardımcı norm niteliğinde oldukları kabul edilebilir.
Nitekim öğretide de, 'Asli-yardımcı norm ilişkisinde olaya uygulanabilecek tek bir norm vardır... Ceza normunda 'kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında' ibaresine yer verildiği hallerde, asli-yardımcı ilişkisinden söz edilir.' (Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara 2014, s.636); 'Bir suç tanımının, daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçtan dolayı cezaya hükmolunamadığı takdirde uygulanabilirliğinin kabulü halinde, tali ve tamamlayıcı suç söz konusudur. Örneğin 'sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.'(m.245, f.2; ayrıca bkz. m.261,f.1)' (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, 15 Eylül 2013, s.581); 'Asli-yardımcı norm ilişkisine örnek olarak TCK'nun 257. maddesi gösterilebilir. Burada kullanılan 'kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında' ifadesi, bu hükmün yardımcı bir norm olduğunu ve dolayısıyla asli bir normun varlığı halinde uygulanamayacağını ifade etmektedir... TCK'nun 261. maddesi de yardımcı (tali) norm niteliğindedir. Norma tali norm niteliği veren husus, 'fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde' ifadesidir.' (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Baskı, Ankara 2013, s. 594 ve 596); 'Asli norm-tali norm ilişkisinin bulunduğu hallerde de, olaya uygulanacak tek bir norm vardır, o da asli normdur. Zira yardımcı normun sonralığı ilkesine göre, asli normun bulunduğu hallerde yardımcı normun fiile uygulanması mümkün değildir...(bkz. m. 244/4, 245/3)' (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Baskı, 1 Ağustos 2013, s. 513); 'Yardımcı normun sonralığı ilkesinde normlar arasında normatif birliktelik ilişkisi bulunmaktadır. Farklı haksızlık içeriğine veya farklı durumlara veya farklı katılım şekillerine sahip iki norm bulunmaktadır. Daha az haksızlık içeriği olan norm, haksızlık içeriği fazla olan normun arkasına çekiliyor. Yardımcı normun sonralığı ilkesi, açıkça kanunda ifade edilebileceği gibi zımni şekilde de söz konusu olabilir. Açık olan asli norm-tali norm ilişkisinde bu ilişki kanunun formülasyonunda yer almaktadır. Kanun metninde, diğer norm veya normlar gerçekleştiğinde söz konusu normun geriye çekileceği öngörülmektedir. Zımni yardımcı normun sonralığında ise, uygulayıcı normun yorumundan bu sonucu çıkarmaktadır.' (Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu İle Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 461) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, asli norm-yardımcı norm ilişkisinde asli normun uygulanması gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Resmi belge niteliğindeki menşe şahadetnamesinde sahtecilik eylemlerini düzenleyen 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 45. maddesinde 'fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde' ifadesi yer aldığından bu düzenlemenin yardımcı (tali) norm niteliğinde olduğu, 5237 sayılı TCK'nun 204. maddesindeki düzenlemenin ise asli norm özelliği taşıdığı, 'yardımcı normun sonralığı' ilkesi uyarınca eyleme asli norm niteliğinde olan ve daha ağır cezayı gerektiren 5237 sayılı TCK'nun 204/1. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu nedenle, TCK'nun 204/1. maddesinin uygulanmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına dair Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 07.06.2012 gün ve 4758-12201 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve kanuna uygun bulunan Bingöl 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.06.2008 gün ve 285-175 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.06.2014 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 10.06.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.