Hukuk Genel Kurulu 2017/2205 E. , 2020/384 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 1. Aile Mahkemesince verilen davaların kabulüne dair karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı erkek vekili dava dilekçesinde; tarafların Almanya’da yaşadıklarını, son bir yıldır davalı-karşı davacının Türkiye’de yaşayan bir erkek ile telefon ve internette görüştüğünü, bu sebeple tartışmalar yaşandığını, davalı-karşı davacının 24.08.2013 tarihinde mektup bırakarak evi terk ettiğini ileri sürerek boşanmalarına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı kadın vekili karşı dava ve cevap dilekçesinde; dava dilekçesindeki iddiaların doğru olmadığını, davacı-karşı davalının cinsel problemleri bulunduğundan evlendiklerinden beri cinsel birliktelik yaşamadıklarını, bu konuda müvekkiline sürekli baskı uygulayıp kimseye anlatmaması için tehdit ettiğini, 23.08.2013 tarihinde de yine bu nedenle baskı yapıp fiziksel şiddet uyguladığını, komşunun haber vermesiyle eve gelen polislerin davacı-karşı davalıyı evden uzaklaştırdıklarını savunarak asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, aylık 1.250,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000,00TL maddi ve 100.00,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kayseri 1. Aile Mahkemesinin 28.04.2014 tarihli ve 2013/732 E., 2014/349 K. sayılı kararı ile; davacı-karşı davalıdan kaynaklanan sebepten dolayı eşler arasında cinsel ilişkinin yaşanamadığı, uzunca süren evlilik içerisinde son dönemlerde davalı-karşı davacının da Türkiye'de yaşayan başka bir erkek ile olağan olmayan şekilde aynı gün içinde birden çok kez konuştuğu ve mesajlaştığı, böylece sadakatsiz tutum ve davranışlar sergilediği, kusurların birbirlerine sebebiyet verme şekli de göz önünde tutularak tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle karşılıklı açılan boşanma davalarının kabulü ile boşanmalarına, tarafların tazminat taleplerinin reddine ve davalı-karşı davacı lehine aylık 350,00TL tedbir-yoksulluk nafakasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.04.2015 tarihli ve 2014/20949 E., 2015/6252 K. sayılı kararı ile;
‘’… Hüküm, davalı-karşı davacı kadın tarafından, erkeğin kabul edilen boşanma davası, kusur belirlemesi ve reddedilen tazminat talepleri yönünden; davacı-karşı davalı erkek tarafından ise kusur belirlemesi ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davalı-karşı davacı kadın, karşı dava dilekçesinde eşinin kendisine şiddet uyguladığına dair Almanya Solingen şehri Wüppertal Polis Müdürlüğü kayıtlarına delil olarak dayanmış ve 28.04.2014 tarihli duruşmada, Alman uyruklu tanıklarının isimlerini öğrenemediklerini, bu nedenle polis müdürlüğü kayıtlarının istenmesini talep etmiştir. Mahkemece bu talep reddedilerek hüküm kurulmuştur. Oysa davalı- karşı davacı kadının, fiziksel şiddete dair iddiasına yönelik bu delil tarafların kusur durumunu etkileyebilecek niteliktedir. Mahkemece, davalı-karşı davacı kadının dayandığı bu delil toplanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…’’ gerekçesiyle bozulmasına, bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. Kayseri 1. Aile Mahkemesinin 09.09.2015 tarihli ve 2015/432 E., 2015/601 K. sayılı kararı ile; bozma ilamında belirtilen gerekçenin dosyaya göre uygun düşmediği, ilk hükmün somut olayda daha adil ve isabetli bulunduğu gerekçesiyle tarafların tazminat taleplerinin reddine ve davalı-karşı davacı lehine aylık 350,00TL tedbir-yoksulluk nafakasına hükmedilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı-karşı davacının, karşı dava dilekçesinde davacı-karşı davalının uyguladığını iddia ettiği fiziksel şiddet vakıasının ispatına yönelik olarak dayandığı Almanya Solingen şehri Wüppertal Polis Müdürlüğü kayıtlarının istenilmesine gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemece ilk kararda tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle karşılıklı açılan davaların kabulüne, tarafların tazminat taleplerinin reddine, davalı-karşı davacı lehine tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verildiği, hükmün davalı-karşı davacı vekili tarafından; asıl dava, kusur belirlemesi ve reddedilen tazminat talepleri yönünden; davacı-karşı davalı vekili tarafından ise kusur belirlemesi ve nafakalar yönünden temyizi üzerine Özel Dairece hükmün bozulmasına ve bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verildiği, direnme kararında ise; asıl dava yönünden olumlu olumsuz bir karar verilmeden tarafların tazminat taleplerinin reddine, davalı-karşı davacı lehine tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verilmesi karşısında usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
12. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde belirtilmiştir.
13. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme hükmünde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
14. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472). Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
15. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
16. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
17. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 24.02.2010 tarihli ve 2010/1-86 E., 2010/108 K.; 28.04.2010 tarihli ve 2010/11-195 E., 2010/238 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 07.11.2019 tarihli ve 2017/3-2793 E., 2019/1152 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
18. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
19. Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
20. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile HMK’ye eklenen geçici 3. madde uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429/2. maddesinde;
“…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
21. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK'nın 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
22. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
23. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
24. Direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar.
25. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
26. Yukarıdaki açıklamalar ışığında; karşılıklı açılan boşanma davaların kabulüne, tarafların tazminat taleplerinin reddine, davalı-karşı davacı lehine tedbir ve yoksulluk nafakasına dair verilen ilk kararın davalı-karşı davacı vekili tarafından; asıl dava, kusur belirlemesi ve reddedilen tazminat talepleri yönünden; davacı-karşı davalı vekili tarafından ise kusur belirlemesi ve nafakalar yönünden temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece hükmün eksik inceleme nedeniyle bozulmasına ve bozma sebebine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, direnme kararında ise; tarafların tazminat taleplerinin reddine, davalı-karşı davacı lehine tedbir ve yoksulluk nafakasına karar verilmiş, davacı-karşı davalının asıl boşanma davası hakkında bir hüküm ve gerekçeye yer verilmediği, herhangi bir açıklamada bulunulmadığı, HMK’nın 297/2. maddesine aykırı olarak hüküm verildiği anlaşılmıştır.
27. O hâlde, yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere direnme kararının usulden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.