Hukuk Genel Kurulu 2013/12-757 E. , 2013/1034 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 12.Hukuk Dairesi (İlk Derece)
TARİHİ : 27/02/2013
NUMARASI : 2012/5 E-2013/1 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 12.Hukuk Dairesince;
“İDDİA:
Davacı dava dilekçesinde özetle; Y. Kooperatifi aleyhine bonoya dayalı kambiyo takibi yaptığını, kooperatifin borca ve imzaya itiraz ettiğini, davaya bakan hâkimin bilirkişi incelemesine karar verdiğini, verilen sürede bilirkişi ücretinin yatırılmaması üzerine sonraki celsede kesin süre verdiğini, daha sonra bilirkişi incelemesi yaptırmaktan vazgeçtiğini, bilirkişi incelemesinden vazgeçtiği ve bilirkişi incelemesi yaptırmadığı halde Ankara Polis Kriminal raporunu gerekçe göstererek takibin iptaline karar verdiğini, temyiz üzerine kararın bozulduğunu, mahkemenin bozmaya uyarak lehine karar verdiğini, kararın kesinleştiğini, HMK.nun c, ç ve e bentlerine aykırı olarak karar veren Hakimin bu fiilinden dolayı zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere 5.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Eskişehir 1.İcra Hukuk Mahkemesince verilen kararın davacı (alacaklı) tarafından temyiz edildiğini, Yargıtay 12.Hukuk Dairesince bozulduğunu, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, böylece Yargıtay’ın bozma kararı ile Hakimin hatalı kararının ortadan kalktığını, davacının alacağını faiziyle birlikte alması mümkün olduğu için hakimin fiili nedeniyle uğranılmış bir zararın söz konusu olmadığını, mahkemelerce verilen kararlara karşı yasa yolları düzenlendiğini, salt kararın lehte ya da aleyhte olmasının hakimin sorumlu olduğunu göstermeyeceğini, HMK.nun 46.maddesindeki koşulların bulunmadığını, dava dilekçesindeki delillerin tazminat talebini ispata yeterli olmadığını, kararı veren hakimin ne kasıtlı davranışı, ne de ağır ihmali bulunduğuna dair en küçük bir emare dahi mevcut olmadığını savunarak davanın reddine ve HMK.nun 49.maddesi gereği davacı aleyhine disiplin para cezasına karar verilmesini talep etmiştir.
FERİ MÜDAHİLİN SAVUNMASI:
Davacı (alacaklı) M. A.’nun iddiasının dayanağı belgelerin onaylı suretlerini sunmadığını, HGK.nun kararı gereği belgelerin yetkili makamlarca usulünce onaylanması gerektiğini, belgeler onaysız olduğundan davanın usulden reddi gerektiğini, borçlu kooperatifin tedbiren takibin durdurulması talebinin kendisi tarafından reddedildiğini, bu durumun kasıtlı hareket etmediğini gösterdiğini, davacı-alacaklının Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/17060 sayılı hazırlık dosyasındaki “takibe dayanak senedin teminat senedi olduğuna dair” beyanı üzerine takibin iptaline karar verdiğini, iş yoğunluğu nedeniyle başka bir kararın gerekçesinin bu karara kopyalandığını, bu nedenle gerekçesi yanlış bir karar ortaya çıktığını, hatayı katibin yaptığını, temyiz üzerine kararın bozulduğunu ve kendisinin de bozmaya uyarak davanın reddine karar verdiğini, davacının alacağına faiz işlemeye devam ettiğinden bir hak kaybının da söz konusu olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini, davacının disiplin para cezası ile cezalandırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesi uyarınca hâkimin kararından, fiil ve davranışından dolayı hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ilâ 49. maddelerinde sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirmiş, hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem benimsemiştir.
HUSUMET: 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesinde; “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” denilmekte, 6100 sayılı HMK’nun 46.maddesinin (1).fıkrasında da; “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere göre hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Davacı da davasını yukarıdaki hükümlere uygun olarak devlete karşı açmıştır.
İHBAR: 6100 sayılı Kanunun 48.maddesinin (2). fıkrasının; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” emredici hükmü gereği dava, kararı verenhâkim D. C.’e resen ihbar edilmiş, adı geçen hakim davaya müdahil olma talebinde bulunmuş, davalı Hazine yanında feri müdahil olarak davaya kabulüne karar verilmiştir.
ÖN İNCELEME: Dava dilekçesi ve ekleri ihbar olunan ile davalıya tebliğ edilmiş, davalı vekilinin ve ihbar olunanın cevap dilekçesi davacıya, davacının cevaba cevap dilekçesi de davalı vekili ile ihbar olunana tebliğ edilmiş, HMK’nun 137 ve devamı maddeleri uyarınca ön inceleme aşaması tamamlanmış, taraflar ön inceleme duruşmasına davet edilmişlerdir. Taraflar sulh olma durumunun söz konusu olmadığını beyan ettiklerinden ve tarafların sulh olmayacakları anlaşıldığından sulh için yeni bir duruşma günü belirlenmemiştir.
GÖREV: Görevli yargı merciine ilişkin olarak HMK’nun 47.maddesinde; “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesinde…açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür” hükmü yer almaktadır. Bu maddeye göre dava, karar temyiz edilse idi, temyiz incelemesi Yargıtay’ın hangi hukuk dairesinde yapılacak idiyse o hukuk dairesinde açılacaktır.
Somut olayda icra hukuk mahkemesi hâkiminin fiil ve kararlarından dolayı tazminat davası açıldığından ve bu mahkemenin temyiz mercii de dairemiz olduğundan, davaya bakmaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla dairemiz görevli bulunmaktadır.
SÜRE : 2802 sayılı Kanunun 93/A maddesinin (2). fıkrasında; “Devlet aleyhine açılacak tazminat davası, ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan… hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir” düzenlemesi yer almaktadır. Burada öngörülen bir yıllık süre, “hak düşürücü” nitelikte olup, mahkemece re’sen nazara alınması gerekmektedir. Dosyada bulunan karar suretine göre, kararın 15.11.2011 tarihinde kesinleştiği, davanın ise bir yıllık hak düşürücü süre içinde 05.10.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra dava sebepleri tahdidi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.07.2011 gün ve 2011/4 Esas 2011/4 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Hâkimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için, HMK 46. maddesinde sayılan hallerde, haklarında tazminat davası açılabilecektir.
HMK’nun 46, 2802 sayılı Kanunun 93/A ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir düzenin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır.
Kuşkusuz; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; HMK’nun 46.maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin yoruma ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlaması gerekir.
Somut olayda, davacı davasını HMK.nun 46. maddesinin (1). fıkrası c, ç ve e bentlerinde düzenlenen sorumluluk nedenlerine dayandırmıştır. Bu bentlerde;
c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,
ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,
e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olmasından bahsedilmektedir.
Davacı, dava dilekçesi ekinde mahkeme kararının, Yargıtay ilamının, taşınmaz açık artırma ilanının, kıymet takdir raporunun usulünce onaylanmamış fotokopisini sunmuş ise de; yukarıdaki iddiasını ispata yarayacak delil sunmamıştır.
Her ne kadar Hâkim tarafından Eskişehir 1.İcra Hukuk Mahkemesi sıfatıyla verilen 2008/391 Esas sayılı kararda “bilirkişi raporuna” atıf bulunmakta ise de; hâkimin gerçekten olmayan bir rapora atıf yapmak suretiyle davacı aleyhine karar vermek kastı ile hareket etmediği, hâkim tarafından, kararın yazımı sırasında yapılan bir hatadan kaynaklandığı savunulmuş olup, nitekim kararın temyizi üzerine Yargıtay 12.Hukuk Dairesince bu hususa da değinilerek karar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulmuş ve bozma doğrultusunda itirazın reddine karar verilmiş, karar kesinleşmiştir.
Davacı, Hâkim hakkında aynı gerekçelerle Adalet Bakanlığına şikâyette bulunmuş, Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce “işlem yapılmasına yer olmadığına” karar verilmiş, davacının işlemin iptali için İdare Mahkemesine açtığı dava da reddedilmiştir.
Davacının alacağını alıp almayacağı belli değildir. Bu konuda hukuki yollar henüz tüketilmemiştir. Hâkimin kararı ile doğduğu iddia edilen zarar arasında illiyet bağı bulunmamaktadır. Hâkimin davacıya zarar vermek amacıyla kasıtlı ya da ağır kusurla hareket ettiğine dair hiçbir delil mevcut değildir. Bu nedenle davanın esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Dava esastan reddedildiğinden HMK.nun 49.maddesi uyarınca davacı takdiren 2.500,00 TL disiplin para cezasına mahkum edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;
1.Davanın reddine,
2.HMK.nun 49.maddesi uyarınca davacının takdiren 2.500,00 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,
3.Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4.492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 32,40 TL başvurma harcı yerine 21,15 TL alınmış olduğundan eksik kalan 11,25 TL başvurma harcı ile 32,40 TL karar ve ilam harcı, peşin alınan 148,50 TL harçtan düşülerek, arta kalan 104,85 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde ödeyene iadesine,
5.HMK’nun 333.maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde, iadesine karar verilerek, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle iade kararının davacıya tebliğine,
6.Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına takdir edilen 2.640,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…”
Dair oybirliği ile verilen 27.02.2013 gün ve 2012/5-2013/1 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı dava dilekçesinde özetle; borçlu Kooperatif aleyhine kambiyo takibi yaptığını, borca ve imzaya itiraz üzerine, davaya bakan hâkimin tarafından imza incelemesi yaptırılmadığı halde, bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve imzanın borçluya ait olmadığı gerçekleşmiş gibi takibin iptal edildiğini; temyiz üzerine kararın bozulduğunu, mahkemenin bozmaya uyarak lehine karar verdiğini, kararın kesinleştiğini; HMK.nun 46. maddesinin c, ç ve e bentlerine aykırı olarak karar veren Hakimin bu fiilinden dolayı zarara uğradığını belirterek, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, mahkemenin hatalı kararının temyiz üzerine düzeldiğini ve davacının herhangi bir zararının bulunmadığını savunmuştur.
Müdahil ise, iş yoğunluğu nedeniyle başka bir kararın gerekçesinin bu karara kopyalandığını, bu nedenle gerekçesi yanlış bir karar ortaya çıktığını, temyiz üzerine kararın bozulduğunu ve bozmaya uyarak davanın reddine karar verdiğini, herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bir kısım üyelerce, mahkemece yapılan ön inceleme duruşmasının usulüne uygun olmadığından bahisle, esasa girilmeden mahkeme kararının salt bu nedenle bozulması gerektiği belirtilmiş ise de, Kurul çoğunluğunca bu görüşe iştirak edilmemiş; dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle yerel mahkemenin ilk kararının maddi hataya dayalı olup, bozma üzerine hatanın düzeltilmiş bulunmasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 12.Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12.maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.07.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.