6. Ceza Dairesi 2017/689 E. , 2018/5342 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Yağma, Suç örgütüne üye olmak, Resmi belgede sahtecilik, Hırsızlık, Görevini yaptırmamak için direnme, 6136 sayılı Yasaya muhalefet
HÜKÜM : Beraat, Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm sanık ... savunmanı tarafından duruşmalı olarak da temyiz edilmekle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13/12/2016 günlü kenar yazısı ve 15/12/2016 tarihli ek tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Sanık ...'nin bıçak tehdidi ile mağdur ...'ın cep telefonunu aldığının ileri sürülmesi karşısında; hakkında yağma suçundan zamanaşımı içerisinde işlem yapılması olanaklı kabul edilmiştir.
I-) Sanık ... hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet ve görevini yaptırmamak için direnme suçları ile yakınan ...'e yönelik hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmün incelenmesinde;
Hükmedilen cezaların süresine göre sanık ... savunmanın duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK.nun 318. maddesi gereğince REDDİNE,
II-) Sanık ... hakkında TAMAŞ Otomotiv adlı işyerinde yağma; Sanıklar ... ve ... hakkında yakınan ...'e yönelik hırsızlık suçlarından kurulan beraat hükmünün; sanık ... hakkında mağdur ...'ya yönelik yağma ile resmi belgede sahtecilik; sanık ... hakkında mağdur ...'e yönelik hırsızlık; 6136 sayılı Yasaya muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından, kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
Sanık ...'un mağdur ...'e yönelik hırsızlık suçuna doğrudan katıldığı dikkate alınmadan 5237 sayılı TCK'nın 39.maddesi ile indirim yapılarak eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararına göre TCK'nın 53. madde uygulamasının infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar ... ve ... savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükmün istem gibi ONANMASINA,
III-) Sanık ... hakkında ... Otomotiv adlı işyerinde yağma; mağdur ...'e yönelik hırsızlık; resmi belgede sahtecilik; 6136 sayılı yasaya muhalefet ve görevi yaptırmamak için direnme, suçlarından kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararına göre TCK'nın 53. madde uygulamasının infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5271 sayılı Yasa’nın 150/3. maddesi uyarınca, sanığın savunmasını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olarak, sanığa yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ... savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle kısmen isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun'un 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasının yargılama giderlerine ilişkin bölümdeki miktardan, 688,00 TL müdafi ücretinin çıkartılarak, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün kısmen istem gibi DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
IV-) Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç örgütüne üye olmak; sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ...'a yönelik hırsızlık; sanık ... hakkında mağdurlar ... ve ...'a yönelik hırsızlık; sanık ... hakkında mağdur ...'a yönelik hırsızlık; sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...'e yönelik hırsızlık suçlarından kurulan beraat hükmü ile sanık ... hakkında mağdur ...'a yönelik hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet, hükmünün incelenmesinde,
Sanıklar ... ve ...'un katılan ...'e yönelik eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 165.maddesinde düzenlenen suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturduğu anlaşılmış olup, yukarıda açıklanan örgüt üyeliği, hırsızlık ve suç eşyasının kabul edilmesi suçlarının 5237 sayılı TCK'nın 66. maddesinde öngörülen 8 yıllık zamanaşımının, zamanaşımını kesen başka bir sebep olmadığından sanıkların sorgularının yapıldığı 28.12.2006 tarihinden; sanık ...'nin mağdur ...'a yönelik hırsızlık suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre aynı Yasanın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık zamanaşımının suç tarihi olan 23.12.2005 tarihinden; inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanık ... savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
V-) Sanık ... hakkında mağdurlar ... ve ...'ya yönelik yağma suçundan kurulan beraat hükmünün incelenmesinde;
Dosya kapsamı ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; mağdur ...'ın ... plakalı 2002 model cadillac marka aracının şoförü ...'ın aracı park etmesi sırasında arkasından gelen bir kişi tarafından yere düşürülmek suretiyle anahtarının alındığı ve iki kişi tarafından aracın bu şekilde yağmalandığı olayda; sanık ...'in adlarını ... ve ... olarak belirttiği kişilerle yaptığı görüşmelerinde, sözkonusu aracın kimin elinde olduğunu bildiğini, aracılık yaptığını ve 4.000 USD para beklediğini söylediği; mağdur ...'nın ... plaka sayılı araç ile seyir halindeyken aracına çarpan diğer araçtan inen altı kişinin zararlarının giderilmesini istedikleri. Mağdurun tutanak için polisin çağrılmasını istemesi üzerine, bu kişilerin mağdura silahla ateş etmesi üzerine mağdurun kaçmak zorunda kaldığının, sanık ...'in, adını ... olarak belirttiği kişi ile yaptığı görüşmede, Okan adlı kişinin “..sabah birine 8 el attım, aşağı attım, plakaları değiştirmemiz veya basmamız lazım..” içerikli konuşmalar yaptığının, sanık ...'e ilişkin telefon dinleme kayıtlarından anlaşılması karşısında;
1-) Sedat ... ve ...'ya yönelik yağma suçunun işlendiğinin ileri sürülmesi karşısında, mağdurların mahkemeye çağrılarak ifadelerinin alınması ve sanık ... 'nın yağma suçlarına katılıp katılmadığının belirlenmesi açısından, sanıkla yüzleştirmelerinin yapılması gerektiği nazara alınmadan,
2-) Sözkonusu olaylarda adı geçen diğer kişilerin yakalanıp yakalan- madıklarının tespiti, yakalandılar ise haklarında ne işlem yapıldığının araştırılması, bu kişiler hakkında dava açıldığının belirlenmesi halinde mümkünse bu dava dosyasının 5271 sayılı CMK'nın 8. ve 11. maddeleri gereğince birleştirilmesi, birleştirilmesi olanaklı değil ise dava dosyasının ya da onaylı bir suretinin bu dosya arasına konulduktan sonra, bu dosyaya da etkili olan deliller birlikte bir bütün halinde değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10/09/2018 tarihinde üye ...’un genel usule ilişkin muhalefeti ve oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 105/6. maddesi ile yürürlükten kaldırılan; ancak, aynı Kanunun geçici 2/4. maddesi uyarınca, bu mahkemelerde açılmış olan davalara, kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar bakmakla görevlendirilen, CMK’nın yürürlükten kaldırılan 250/1. maddesine göre görevli mahkemeler, 6 Mart 2014 tarihli, mükerrer 28933 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14/1. maddesi gereğince kaldırılmışsa da, anılan maddenin 4. fıkrasına, “Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur.” hükmü konulmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin, konumu gereği; başta terör olmak üzere, örgütlü suçlarla mücadele edebilmesi için; Kanun Koyucunun özel yetkili mahkemeleri kaldırırken; kaldırma gerekçesinde ortaya koyduğu sakıncaları taşımayan; evrensel hukuk kurallarına uygun; yetki ve görev sınırları iyi çizilmiş; alt yapısı iyi oluşturulmuş; ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olduğu, inancını taşıyorum.
Düşüncem bu olmakla birlikte, benim muhalefetim; bu mahkemeler kaldırılırken; dosyası henüz sonuçlanmamış sanıklarla; dosyası karara bağlanıp, Yargıtay'a gönderilmiş olan sanıklar arasında ayrım yapan yukarıda açıklandığı şekilde bir hükme yer verilmesinin, kaldırma nedenleriyle örtüşmediği ve çeliştiği noktasına ilişkindir. Çünkü;
5271 sayılı Kanunun 2/f maddesi 'kovuşturma: iddianamenin kabulü ile başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi' ifade eder, şeklinde tanımlanmış olup, bu tanıma göre, temyiz aşamasındaki dosyalar kovuşturması devam eden derdest dosyalardır. Bu tanım karşısında, henüz kovuşturma süreci tamamlanmamış dosyalardan; özel yetkili mahkemelerce karar verilmemiş olanların genel (normal) ağır ceza mahkemelerine gönderilmesi; temyiz aşamasındakilerin ise Yargıtay tarafından incelenmesi yolunda düzenleme yapılmak suretiyle ayrıma gidilmesinin doğru bir çözüm şekli olmadığını düşünüyorum. Sebeblerini aşağıda açıklayacağım üzere, bu Kanun hükmüne rağmen; Yargıtay'da bulunan dosyalarında, aynen, karar verilmemiş dosyalarda olduğu gibi; hiçbir incelemeye tâbi tutulmadan salt, söz konusu mahkemelerin kaldırıldığı gerekçesi ile genel bir kanun bozması yapılıp, mahalline iade edilmeleri ve muhakemelerinin; genel (normal) mahkemelerde yapılmasının sağlanması görüşündeyim. Aksi bir çözüm, yani esasa girilerek bu dosyaların inceleneceği kuralına uyulması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olur.
Şöyle ki;
1- Özel Yetkili Mahkemeler, 'Adil Yargılanma Hakkı' ve 'Ağır Ceza Mahkemeleri' arasındaki ayrıma son vermek amacıyla kaldırılmış olup, bu husus anılan Kanunun genel ve sözü geçen madde gerekçesinde belirtilmiş; böylece, bütün Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı usul kurallarına tâbi olması sağlanarak, adil yargılanma hakkı için gerekli olan özel soruşturma ve kovuşturma usullerine son verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda baktığımızda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ve Yargıtay'ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağına ilişkin düzenlenme yapılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 10. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerine uygun düşmez.
Zira, Kanun Koyucu, bizzat kendisi, özel yetkili mahkemeleri adil yargılanma hakkını temin etmek amacıyla kaldırıldığını, Kanun gerekçesinde yer vermesine ve bu mahkemelerin normal ağır ceza mahkemelerine göre, daha güvencesiz olduğunu kabul etmesine rağmen; bu mahkemelerce kurulan hükümlerin, normal ağır ceza mahkemelerinden verilen kararlar gibi incelenmesini öngörmesi; kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen bir sonuç yaratır.
2- Mahkemeler, bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar. 6526 sayılı Kanunla delil toplama yöntemleri değiştirilmiş; önceden CMK'nın 250. maddesi kapsamında kalan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli ve sanıklar yönünden kısıtlayıcı hükümler kaldırılarak, hukukî güvenlik ile yargılama eşitliği sağlanmıştır. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması sonucu, bu mahkemelerce karara bağlanmayan ve diğer ağır ceza mahkemelerine gönderilen davaların sanıkları ile; kararları Yargıtay'da temyiz incelemesinde bulunan dosyaların sanıkları arasında ayrım yapılarak, fark yaratılması; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 7. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden ayrım gözetilmeksizin, herkesin yararlanmasını hüküm altına alan 14. maddesine ve iç hukukumuz yönünden de, Anayasamızın 'Kanun önünde eşitlik' başlıklı 10; 'Hak Arama Hürriyeti' başlıklı 36; 'Kanunî Hâkim Güvencesi' başlıklı 37; 'Suç ve Cezalar' başlıklı 38. maddelerine aykırılık oluşturur.
Görüldüğü üzere;
Söz konusu Kanunî düzenleme, bu hâliyle, hem Anayasamıza aykırıdır, hemde tarafı olduğumuz ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalarla çatışmaktadır.
Şimdi, burada sorun, Anayasamıza ve yukarıda açıkladığımız milletlerarası antlaşmalara aykırılık oluşturan, anılan Kanun hükmünü aşıp aşamayacağımız; aşabilecek isek, bunu nasıl yapabileceğimiz noktasında toplanmaktadır.
Aslında, bu konu, bir sorun iken, Anayasamızın 90/5. maddesinde 07.05.2014 tarih ve 5170 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle, milletlerarası antlaşma hükümlerine üstünlük tanınarak, temelinden çözülmüş olup, bu gün için tartışma kalmamıştır.
Şöyle ki;
Anayasamızın 90/5. maddesi ile; bir kanun hükmüyle usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir antlaşma kuralının çatışması hâlinde, antlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu hükümden hareketle somut olayımızı değerlendirecek olursak, 6526 sayılı Kanunun 1.maddesi ile Terörle Mücadele Kanununa eklenen geçici 14. maddenin 4.fıkrası son cümlesinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ülkemizin kabul ettiği milletlerarası antlaşmalar ile çeliştiği açıkça görülmekte olup, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yukarıda açıklanan hükümlerine üstünlük tanınması suretiyle sorunun çözülmesi ve özel yetkili mahkemelerce verilen hükümlerin; başka yönleri incelenmeksizin, kanun önünde eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı gereğince, bütünüyle bozularak, genel (normal) ağır ceza mahkemelerinde; muhakemelerinin yapılması ve sonucuna göre, hüküm kurulması için bozulması gerekmektedir. Aksi bir düşüncenin kabul edilmesi; kanun koyucunun bu mahkemeleri kaldırma gerekçesi ve amacıyla çelişen sonuçlar doğuracağı gibi hukukun; adalet, yerindelik ve hukukî güvenlik başlıkları altında toplanabilecek temel değerlerine de aykırı olur, kanaatindeyim.
Bu nedenlerle söz konusu dosyada; yüksek çoğunluğun esasa girerek inceleme yapma görüşüne ve bu görüşe bağlı olarak verdiği karara katılmıyorum.