11. Ceza Dairesi 2019/502 E. , 2020/1174 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, Dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet
A) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
1- Tekerrüre esas alınan, Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 28.03.2006 tarih ve 2005/802 Esas ve 2006/322 Karar sayılı ilamındaki 765 TL adli para cezasının kesin nitelikte olduğu ve tekerrür oluşturmayacağı gözetilmeden sanık hakkında TCK'nin 58. maddesinin uygulanması, yasaya aykırı
2- 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedenleri, bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 sayılı Kanun'un 8/1 maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususların aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından TCK'nin 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılarak yerine 'Anayasa Mahkemesi'nin 08/10/2015 tarihli iptal kararı ile oluşan duruma göre sanıklar hakkında TCK'nin 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının 1. cümlesinin uygulanmasına' ibarelerinin ve hüküm fıkrasından tekerrüre ilişkin bölümlerin çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
B) Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
Yapılan yargılamaya, toplanıp gerekçeli kararda gösterilerek tartışılan delillere, Mahkemenin oluşa uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay CGK'nin 22/04/2014 tarihli 2013/11-397 E. 214/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK'nin 'Kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan 'Resmi belgede sahtecilik' suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında bir veya birden fazla kişinin de haksızlığa uğrayıp suçtan zarar görmesi halinde dahi suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabülünün etkilenmeyeceği eylemin belirli bir kişinin zararına işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabülü gerekeceği 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlenlendiği de dikkate alınarak, yukarıdaki kabüle göre 'mağdur' kavramı suçun konusunun ait olduğu kişi yada kişiler olarak 'suçtan zarar görme' kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse dairemizin kararlarından; 'suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali' olarak yorumlanıp uygulandığında; sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurunun ayrıldığı sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunu ise katılan ...'a karşı işlediği ve ...'ın dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.02.2020 tarihinde Üye ...'ın dolandırıcılık suçu yönünden usulsüz hükümlerinin uygulanmayacağı, kararının onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ile oy çokluğuyla; diğer hususlardan oy birliği ile karar verildi.
KARŞI OY
Dairemizin 2019/502 Esas, 2020/1174 Karar sayılı 11.02.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
I- Belgede sahtecilik suçlarında mağdur kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanan mağdur, Ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir
'Mağdur' ve 'suçtan zarar gören' kavramları kanunda açıkça tanımlanmamış ise de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.06.2018- 2017/21- 2018/311 sayılı, 22.04.2014- 2013/397- 2014/202 sayılı kararlarında 'TCK'nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunların mağdur olamayacağı' kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken '5237 sayılı TCK'nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının
hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.' şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin 'suçtan zarar gören' olabileceğini kabul ederek 'somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir' şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu burada 'aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı' düşüncesinin 'ölçülülük ilkesine aykırı' aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde ' suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği'de ' kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerinde sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 tarih ve 1992/80-98, 19.04.2005 tarih ve 2004/221 - 2005/38 sayılı kararlarında 'Kamu güveni aleyhine işlendiklerinde kuşku bulunmayan belgede sahtekarlık suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi sayılmasa da failin belgede sahtekarlıkta bulunma kastına etki yapacağını' belirterek sahtecilik suçlarında gerçek kişilerinde mağdur olacağını ancak mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği belirtilmiştir.
Dairemiz uygulamalarında da belgede sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerinde mağdur olabileceği ve fiilin işlenmesinden önce mağdurun rızasının suç kastını ortadan kaldıracağı benimsenmiştir.(11.CD.14.01.2016 tarih ve 2014/2083 Esas sayılı,17.10.2016 tarih ve 2016/8445 Esas Sayılı, 11.11.2015 tarih ve 2015/7094 Esas sayılı v.s )
Ceza Genel Kurulu ve Dairemiz uygulamalarına baktığımızda mağdur kavramının 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlandığı ve sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerin de mağdur olabileceğinin kabul edildiği görülmektedir.
Bu bağlamda; Belgede sahtecilik suçlarında suçun konusu belge olup korunan hukuki yarar kamu güvenidir. Suçun geniş anlamda mağduru toplumu oluşturan bireyler ise de adına sahte belge düzenlenen, imzası taklit edilen yada kendisine karşı sahte belge kullanılan, haksızlığa uğrayan gerçek kişilerin de sahtecilik suçlarının mağduru olduğu ve davaya katılma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir.
II- 5271 sayılı CMK'nin 253/3 maddesinde düzenlenen uzlaşma hükümleri yönünden değerlendirmemiz:
Uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği 5271 sayılı CMK'nin 253. Maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesinde ' Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesine yer verilerek, uzlaşma kapsamına giren bir suç ile uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçun birlikte işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiş ise de;
24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı resim Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 26. Maddesi ile 253 maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesine 'birlikte ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenerek CMK'nin 253. Maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesi 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde değiştirilerek uzlaşma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suç ile birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK'nin 253. Maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesinde değişiklik yapan 7188 sayılı Kanunun 26. Maddesinin gerekçesinin ise 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte 'aynı mağdura karşı' işlenmiş olması halinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması halinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkan tanınmaktadır.' şeklinde olduğu,
Kanaatimizce 253 maddesinin 3. Fıkrasındaki değişiklik gerekçesine de baktığımızda ; bozulan toplumsal düzenin taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis edilmesi, uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesinin amaçlandığı ve uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte farklı mağdurlara (kişilere) karşı işlenmesi halinde diğer mağdurun ( uzlaştırma kapsamına giren suçun mağdurunun ) şüpheli ile uzlaşabilme imkanının getirildiği , buna karşın uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte aynı kişiye karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Kanun koyucunun bozulan toplumsal düzeni taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis etmeyi ve uyuşmazlıkların alternatif usuller uygulanarak mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmeyi amaçladığı düşünüldüğünde; uzlaştırma kapsamına giren bir suç (örn: dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s ), bu kapsama girmeyen bir başka suçla (örn: sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s ) birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma kapsamına giren suçun (dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s,) mağduru ile uzlaşma kapsamına girmeyen suçun (sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s,) mağduru farklı gerçek kişiler olacağı için uzlaşma kapsamında olan suçun mağduru ile failin uzlaşabilmesi, barışması mümkün olabilecektir.
Buna karşın sahtecilik ve dolandırıcılık fiillerinin birlikte ve fakat aynı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması durumunda uzlaşma kapsamında olmayan sahtecilik suçu yönünden soruşturma devam ederken aynı tarafların uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma yoluna gitmelerini düşünmek hukuki ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla barış yolu ile giderilmesini amaçlayan kanun koyucunun da birlikte işlenen fiillerin farklı gerçek kişilere karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanabileceğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
III- Somut olay ve kanaatimiz;
Sanığın kefil olarak ...'nun ismini yazıp imzalamak suretiyle sahte olarak oluşturduğu iki adet bonoyu katılan ...'a ait dükkanı kiralama sırasında teminat olarak verdiği, bonoların önceden doğmuş bir borca karşılık verilmediği, sonraki yıllara ait kira borcuna karşılık olmak üzere katılanı kandırmak maksadıyla verildiği iddia ve kabul edilen olayda;
Kiralama sözleşmesi sırasında kendisine sahte bono verilen katılan ...'ın hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu ve 5271 sayılı CMK'nin 253. Maddesinin 3. Fıkrasında 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı ' düzenlemesine yer verildiği dikkate alındığında ;
Uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte katılan ...'a karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı,
Dolandırıcılık suçu yönünden verilen mahkumiyet kararının da 'Onanması' gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun 'Bozma' düşüncesine katılmıyorum. 11.02.2020