Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2015/2686 E. , 2021/444 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/2686
Karar No : 2021/444
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- ...
2- ...
3- ...
VEKİLLERİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : 1. Huk. Müş. Yrd. …
DİĞER DAVALI : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki kararının, davacılar ve davalı İçişleri Bakanlığı tarafından aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Boşanmak üzere olduğu eşi tarafından 06/07/2012 tarihinde öldürülen …'nın anne, baba ve kardeşi olan davacılar tarafından, … Aile Mahkemesince verilen koruma kararının gereğinin davalı idarelerce yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen ölüm olayında davalıların hizmet kusuru bulunduğu iddia edilerek uğranılan maddi zarar karşılığında davacı anne ve baba için miktar artırım sonucu toplam 104.401,78 TL maddi, manevi zarar karşılığında davacı anne için 200.000,00 TL, baba için 200.000,00 TL ve kız kardeş için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; boşanmak istediği eşi tarafından tehdit ve tacize uğrayan davacılar yakını olan … tarafından, 6284 sayılı Kanun'da öngörülen hükümler işletilerek kolluk amirliğinden 04/07/2012 tarihinde koruma kararı alındığı ve bu kararın aynı gün içerisinde Aile Mahkemesi Hakimliği'nce onandığı, karar gereğinin yerine getirilmesi amacıyla da infaz savcılığınca 05/07/2012 tarihinde asayiş şube müdürlüğü kayıtlarına giren evrakla talimat verildiği görülmekte ise de, koruma kararı gereğinin yerine getirilmesini teminen emniyet müdürlüğünce herhangi bir çaba içerisine girilmediği dosya kapsamından anlaşılmakta olup, bu haliyle 6284 sayılı Kanun ile şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişilerin can güvenliğinin sağlanması amacıyla kolluk birimlerine verilen görevin yerine getirilmeyerek davalılardan İçişleri Bakanlığı'nca hizmetin kusurlu işletildiği ve davacıların uğradığı maddi ve manevi zararın ilgili idare tarafından tazmin edilmesi gerektiği, davacılar tarafından talep edilen destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması amacıyla Mahkemenin 17/02/2014 tarihli kararıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi üzerine düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle davacı anne ... için 55.659,32 TL, baba ... için 48.742,46 TL maddi tazminatın ve yaşanan olay nedeniyle duyulan acı ve üzüntü karşılığında davacı anne ... için 50.000,00 TL, baba ... için 50.000,00 TL, kardeş ... için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 130.000,00 TL manevi tazminatın davalı İçişleri Bakanlığı'na yapılan ön başvurunun idarenin kayıtlarına girdiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesine, öte yandan, davacılar yakını hakkında Batıkent Polis Amirliği tarafından verilen … tarih ve … sayılı tedbir kararının aynı gün ... Aile Mahkemesi Hakimliği'nce onaylandığı ve karar gereğinin yerine getirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 05/07/2012 tarihinde Ankara Asayiş Şube Müdürlüğü'ne talimat verildiği gözetildiğinde, gerek söz konusu sürecin yargılamaya ilişkin olduğu gerekse tedbir kararının infaz için emniyet birimlerine 05/07/2012 tarihinde ulaştığı anlaşıldığından, meydana gelen ölüm olayında davalı Adalet Bakanlığı'na izafe edilebilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle davalı Adalet Bakanlığı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, Aile Mahkemesince onaylanan koruma kararının yargılamaya ilişkin bir karar olmadığı ve bu kararın yerine getirilmesinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın idari sorumluluğunda olduğu, ancak alınan bu kararın takip ve infaz işlemlerinin derhal yerine getirilmediği ve bu kararı uygulayacak birime karar tarihinden dört gün sonra ulaştığı, bu nedenle olayda, davalılardan Adalet Bakanlığı'nın ağır kusurunun bulunduğu, ayrıca hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, koruma kararının ölüm olayından sonra idarelerine ulaştığı, ilk başvuru üzerine derhal uzaklaştırma kararı alındığı, 24 saat geçmeden uzaklaştırma kararının onanmak üzere Aile Mahkemesine gönderildiği, İnfaz Savcılığının vermiş olduğu koruma kararının kapsamının öldürme eyleminin önüne geçilmesinde yeterli olmadığı, bu yönüyle davalı Adalet Bakanlığı yönünden davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı, müteveffanın hayatta iken anne ve babasına fiilen maddi destek olduğunun somut bilgi ve belgelerle ortaya konulması gerekmekte iken bu husus Mahkemece araştırılmadan bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, ölüm olayının üçüncü kişinin kasıtlı şekilde gerçekleştirdiği bir eylem sonucu meydana geldiği, öldürme fiilinin anlık, öfkeyle ve öngörülemez bir hızla geliştiği ve müdahalenin derhal yapıldığı, manevi tazminatın yasal koşulları oluşmadığı gibi hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğu, bu nedenle İdare Mahkemesi kararının aleyhine olan kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmakta olup, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Boşanmak üzere olduğu eşi tarafından 06/07/2012 tarihinde öldürülen …'nın anne, baba ve kardeşi olan davacılar tarafından, ... Aile Mahkemesince verilen koruma kararının gereğinin davalı idarelerce yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen ölüm olayında davalıların hizmet kusuru bulunduğu iddia edilerek uğranılan maddi zarar karşılığında davacı anne ve baba için miktar artırımı sonucu toplam 104.401,78 TL maddi, manevi zarar karşılığında davacı anne için 200.000,00 TL, baba için 200.000,00 TL ve kızkardeş için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan doğruya ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, bünyesinde risk taşıyan asayiş ve güvenliğin sağlanmasına yönelik kolluk hizmetlerinin yürütülmesinden doğan zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri kapsamaktadır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetleri nedeniyle hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir. İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk biçiminin de açıkça belirlenmesi ve buna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
Bu çerçevede; davalı idarelere yasa ile kamu hizmeti olarak verilmiş görevlerin kapsamının belirlenmesi ve bu yolla davacıların zararları ile davalı idarelerin üstlendiği kamu hizmetleri arasında varsa kusur ve nedensellik ilişkisi ile sorumluluk biçiminin ortaya konulması gerekmektedir.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 'Amaç, kapsam, temel ilkeler' kenar başlıklı 1. maddesinde; '(1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur: a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır. b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir. c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir. ç) Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.' hükümlerine, 'Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları' kenar başlıklı 4. maddesinde; '(1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir: a) İşyerinin değiştirilmesi. b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi. c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması. ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.' hükmüne, 'Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları' kenar başlıklı 5. maddesinde; '(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.
ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar...' düzenlemesine, 'Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması' kenar başlıklı 10. maddesinde; '(1) Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.
(2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine derhâl bildirilir.
(3) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına ilişkin koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.
(4) Tedbir kararının, kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imkânı sağlanır.
(5) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez...' hükümlerine, 'Tedbir kararlarına aykırılık' kenar başlıklı 13. maddesinde ise; '(1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.
(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir.' düzenlemesine yer verilmiştir.
08/03/2012 tarih ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 22. maddesine dayanılarak hazırlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği'nin 'Yapılacak İşlemler' başlıklı 5. maddesinde; '(1) Kolluk, kendisine yapılan ihbar veya şikâyet üzerine genel hükümler doğrultusunda gerekli işlemleri yapar. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Kanun kapsamında almış olduğu koruyucu ve önleyici tedbirleri onaylanmak üzere tedbirin niteliğine göre mülki amire veya hâkime sunar. Kolluk, kendisine intikal eden her olay hakkında gecikmeksizin en seri vasıtalarla ŞÖNİM’e (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) bilgi verir.
(2) Cumhuriyet başsavcılığı, yapılan ihbar ve şikâyet üzerine evrakın bir örneğini ivedilikle olayın niteliğine göre uygulanabilecek olan koruyucu veya önleyici tedbir hakkında karar verilmek üzere hâkime veya mülki amire gönderir.
(3) Mülki amire yapılan ihbar veya şikâyet üzerine Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere karar verilebilir. Ayrıca mülki amir olayın niteliğine göre şikâyet veya ihbarı, kolluğa veya Cumhuriyet başsavcılığına bildirir.
(4) Hâkim veya mülki amir tarafından verilen kararlar ivedilikle ŞÖNİM’e bildirilir.' hükmüne, 'Tedbir kararının ilgili makamlara iletilmesi ve yerine getirilmesi' başlıklı 35. maddesinde; '(1) Tedbir kararları, kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına, kolluğa veya müdürlüğe gecikmeksizin en seri vasıtalarla bildirilir.
(2) Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından ŞÖNİM’e gecikmeksizin bildirilir.
(3) Tedbir kararları, kararın niteliğine göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından ŞÖNİM ile işbirliği içerisinde ivedilikle yerine getirilir. Koruyucu veya önleyici tedbir kararlarının alınması ve yerine getirilmesi aşamasında şiddet mağduru ile şiddet uygulayan arasında uzlaşma ya da arabuluculuk önerilemez.
(4) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde barınma yeri sağlanmasına ilişkin koruyucu tedbir kararları ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişinin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yerdeki kolluk görevli ve yetkilidir.
(5) Önleyici tedbir kararı, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından görevli ve yetkili kolluğa ivedilikle gönderilir ve kolluk marifeti ile uygulanması izlenir. Cumhuriyet başsavcılığınca gerektiğinde tedbir kararının başvuruda bulunanlar tarafından kolluğa götürülmesine imkân tanınır. Önleyici tedbir kararlarının yerine getirilip getirilmediği karar süresince kolluk tarafından kontrol edilir. Bu kontrol korunan kişinin;
a) Bulunduğu konutun haftada en az bir kez ziyaret edilmesi,
b) İkinci derece dâhil olmak üzere yakınları ile iletişim kurulması,
c) Komşularının bilgisine başvurulması,
ç) Oturulan yerin muhtarından bilgi alınması,
d) Bulunduğu konutun çevresinde araştırma yapılması, şeklinde yerine getirilir. Tedbir kararlarına aykırılığın tespit edilmesi halinde bu husus hakkında tutanak tutulur ve Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
(6) Tedbir kararlarının alınması ve uygulanması için yapılan iş ve işlemlerin aşamaları ve sonucu hakkında ilgili kurum tarafından aynı gün en geç saat 16.00’ya kadar en seri vasıtalarla ŞÖNİM’e bildirilir.
(7) Korunan kişi, korunduğu yer dışında başka bir yere gitmesi gerektiğinde gideceği yer hakkında kolluğa bilgi verir, bu durumda dahi hakkında verilen kararın uygulanmasına devam edilir. Korunan kişi tarafından tedbir kararına uyulmaması halinde bu husus kolluk amiri tarafından bir tutanak ile tespit edilir.
(8) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.' düzenlenmesine, 'Tedbir kararlarına aykırılık' başlıklı 38. maddesinde ise; '(1) Tedbir kararlarının ihlal edildiğinin kolluk tarafından tespit edilmesi halinde tutulan tutanak Cumhuriyet başsavcılığına iletilir. Bu tutanak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ivedilikle aile mahkemesine gönderilir. Tedbir kararlarının ihlal edildiğinin aile mahkemesince tespit edilmesi halinde ise başka bir işleme gerek kalmaksızın resen zorlama hapsine ilişkin karar verilebilir.
(2) Tedbir kararının ihlali, tedbire karar veren mahkemenin yargı alanı içerisinde olduğu takdirde zorlama hapsi kararı, bu mahkeme tarafından verilir. Ancak tedbirin başka bir mahkemenin yargı alanı içerisinde ihlal edilmesi halinde, mükerrerliğe neden olmamak açısından kararı veren mahkemeden aynı tedbir hakkında daha önce zorlama hapsine karar verilip verilmediği hususunda bilgi istenilir. Verilen bilgiye göre ihlal durumu değerlendirilerek karar verilir.
(3) Zorlama hapsine karar verilebilmesi için şiddet uygulayana, tedbir kararına aykırı davranması halinde hakkında zorlama hapsi uygulanacağına dair ihtarın da yer aldığı tedbir kararının tefhim veya tebliğ edilmiş olması gerekir...
(5) Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararlarına aykırı hareket eden şiddet uygulayana, fiili bir suç oluştursa bile, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim tarafından üç günden on güne kadar zorlama hapsine tâbi tutulmasına karar verilir.
(6) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez...' düzenlemesine yer verilmiştir.
Mahkeme Kararının, Davalı İdarelerden Adalet Bakanlığı Yönünden Davanın Reddine, Manevi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Kısmen Reddine İlişkin Kısımlarının İncelenmesi:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava dosyasının incelenmesinden; davacılardan … ve ...'nın kızları, diğer davacı ...'nın kardeşi olan ve Ankara İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapan ...'nın kendisi gibi polis memuru olan eşi ... aleyhine Tokat Aile Mahkemesi'nde boşanma davası açtığı, dava süreci devam ederken davacıların yakını olan ...'nın isteği üzerine Ankara İl Emniyet Müdürlüğü emrine geçici olarak görevlendirildiği ve ailesi ile birlikte yaşamaya devam ettiği, eş ...'nın, boşanma davasını geri çekmesi için tehdit etmesi üzerine ...'nın Batıkent Polis Merkezine giderek eşi hakkında şikayette bulunduğu ve Batıkent Polis Merkezi Amirliğinin … tarih ve … sayılı yazısı ile eş ... hakkında uzaklaştırma kararı verildiği, anılan kararın aynı gün … Aile Mahkemesi'nce on gün süreyle onandığı, bu uzaklaştırma kararının ...'ya ulaşılamaması nedeniyle tebliğ edilemediğinin tutanak altına alındığı, bu arada ...'nın uzaklaştırma kararının alındığı 04/07/2012 tarihinde saat 18:50 sıralarında evine gitmekte olan ...'nın babasının arkasından seslenip sırtına bir cisim dayayıp kızının dışarıya çıkmasını ve onunla konuşmak istediğini belirttiği, babasının eve gitmesi üzerine polis merkezini aradıkları, polisler tarafından çevrede yapılan araştırmada ...'nın bulunamadığı, bu olay nedeniyle, Batıkent Polis Merkezince, acil durumlarda 155 polis imdat telefonunu veya Batıkent Polis Merkezinin irtibat numarasını aradığında hiç bekletilmeksizin ekip görevlendirilerek gerekli emniyet tedbirlerinin aldırılacağı şeklinde düzenlenen yazının ...'ya tebliğ edildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Savcılığınca uzaklaştırma kararına ilişkin Mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmesi ve mağdurun bulunduğu konutun haftada bir kez ziyaret edilmesi, yakınları ve komşuları ile iletişim kurularak düzenli aralıklarla izleme tutanağı tutulmasının Ankara Asayiş Şube Müdürlüğü'nden istenildiği, söz konusu Savcılık talimatının emniyet kayıtlarına 05/07/2012 tarihinde girdiği, davacılar yakını ...'nın 06/07/2012 tarihinde işe gitmek üzere evden çıktığı ve servis beklediği esnada eşi tarafından ateşli silahla öldürüldüğü ve saldırganın olay yerinde intihar ettiği, davacılar tarafından 28/03/2013 tarihinde davalı idarelere tazminat ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine de bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılar tarafından, ... Aile Mahkemesi'nce onaylanan koruma kararının takip ve infaz işlemlerinin derhal yerine getirilmediği, bu kararın talimat kararını uygulayacak birime ölüm olayından sonra ulaştığı, bu nedenle meydana gelen olayda davalı idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmektedir.
Devletin vatandaşların yaşam haklarını koruma konusunda yükümlülüğünün olduğu, belirli koşullarda başkalarının suç unsuru teşkil eden tutumları nedeniyle yaşamı tehdit altında olan kişileri korumak üzere önleyici tedbirler almak yönünde pozitif bir yükümlülüğü bulunduğu, bu pozitif yükümlülüğün kapsamının yetkili makamlara dayanılmaz ve aşırı bir yük getirmeyecek biçimde yorumlanması gerektiği, makamların şahsa yönelik tehlikeyi bertaraf etmek için kuşkuya yer bırakmayacak şekilde makul olarak yapmaları beklenen önlemleri alması gerekmektedir.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09/06/2009 tarihli ve 33401/02 başvuru numarası ile açılan Nahide Opuz kararında;
'(...) 128. AİHM, AİHS’nin 2/1 maddesinin ilk cümlesinin, devletin kasten veya kanun dışı adam öldürülmesinin engellenmesinin yanı sıra, kendi yargısına tabi kişilerin yaşamının korunması için gerekli tedbirleri almaya zorladığını hatırlatır (L.C.B. / Birleşik Krallık, Raporlar 1998-III). Bu bağlamda, devletin temel görevi, kişi hayatına yönelik eylemleri caydırıcı somut bir ceza mevzuatı oluşturmak ve ihlalleri caydırmak, önlemek ve cezalandırmak için oluşturulan uygulama mekanizmasına dayanarak yaşam hakkını güvenceye almaktır. Bu hüküm ayrıca, belirli bazı koşullarda devletlere, başkalarının suç unsuru teşkil eden tutumları nedeniyle yaşamı tehdit altında olan kişileri korumak üzere önleyici tedbirler almak yönünde pozitif bir yükümlülük de getirmektedir.
129. Günümüz toplumlarında, polisin görevini yerine getirirken karşılaştığı zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynaklar açısından yapılması gereken işlevsel seçimler gözönüne alınarak, bu pozitif yükümlülüğün kapsamı, yetkili makamlara dayanılmaz ve aşırı bir yük getirmeyecek biçimde yorumlanmalıdır. Bu nedenle, insan yaşamına yönelik her türlü tehdit, AİHS bakımından makamların, tehdidin gerçekleşmesini önlemek amacıyla somut tedbirler almasını zorunlu kılmamaktadır. Pozitif yükümlülüğün ileri sürülebilmesi için, yetkililerin, sözkonusu esnada, şahıs ya da şahısların yaşamlarının üçüncü kişilerin suç fiilleri nedeniyle gerçek ve yakın bir tehdit altında bulunduğunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği ve makul bir açıdan bakıldığında yetkileri dahilinde sözkonusu tehlikeyi bertaraf etmek için kuşkuya yer bırakmayacak şekilde önlem almadıkları ortaya konulmalıdır. Gözönünde bulundurulması gereken bir diğer unsur ise, polisin suçu caydırmak ve önlemek amacıyla yetkisini kullanırken, suç tahkikatı yaparken ve suçluları adalete teslim ederken çalışmalarına meşru olarak kısıtlama getiren kanuni prosedüre ve AİHS’nin 5. ve 8. madesindekiler de dahil, diğer güvencelere tamamıyla bağlı kalmasını sağlama gerekliliğidir.
130. AİHM’ye göre, makamların kişiye karşı işlenen suçları önlemek veya caydırmak amacıyla yukarıda bahsedilen görevleri bağlamında yaşam hakkını korumaya yönelik pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediklerine dair bir iddia sözkonusu olması halinde, şahıs ya da şahısların yaşamlarının üçüncü kişilerin suç fiilleri nedeniyle gerçek ve yakın bir tehdit altında bulunduğunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği ve makul bir açıdan bakıldığında yetkileri dahilinde sözkonusu tehlikeyi bertaraf etmek için kuşkuya yer bırakmayacak şekilde önlem almadıkları ortaya konulmalıdır. Ayrıca, AİHS’nin 2. maddesinde güvence altına alınan hakkın niteliği (temel hak) gözönünde bulundurulduğunda, başvuranın, makamların şahsa yönelik gerçek ve yakın bir tehdidi önlemek için makul olarak yapmaları beklenen herşeyi yapmadıklarını göstermesi yeterlidir. Bu konu, ancak her davanın kendi koşulları ışığında aydınlatılabilir...' şeklinde ilkelere yer verildiği görülmektedir.
Somut olayda, ...'nın, boşanma davasını geri çekmesi için eşi ...'yı tehdit etmesi nedeniyle yapılan başvuru üzerine aynı gün kolluk tarafından 6284 sayılı Kanun uyarınca gecikmeksizin önleyici tedbir kararının alındığı ve aynı gün ... Aile Mahkemesi tarafından onaylandığı, önleyici tedbir kararının eş ...'ya ulaşılamaması nedeniyle tebliğ edilemediği, bu hususun tutanak altına alındığı, ...'nın önleyici tedbir kararının alındığı 04/07/2012 tarihinde saat 18:50 sıralarında evine gitmekte olan ...'nın babasının arkasından seslenip sırtına bir cisim dayayıp kızının dışarıya çıkmasını ve onunla konuşmak istediğini belirtmesi üzerine yapılan ihbar sonucu gelen polisler tarafından çevrede yapılan araştırmada ...'nın bulunamadığı, bu olay nedeniyle, Batıkent Polis Merkezince, acil durumlarda 155 polis imdat telefonunu veya Batıkent Polis Merkezinin irtibat numarasını aradığında hiç bekletilmeksizin ekip görevlendirilerek gerekli emniyet tedbirlerinin aldırılacağı şeklinde düzenlenen yazının ...'ya tebliğ edildiği, 06/07/2012 tarihinde işe gitmek üzere evden çıktığı ve servis beklediği esnada eşi tarafından ateşli silahla öldürüldüğü anlaşılmaktadır.
Önleyici tedbir kararının uygulanmasına yönelik mahkeme, savcılık ve kolluk arasında gerekli yazışmaların yapıldığı, ancak bu kararın gereğini yerine getirecek kolluk birimine ölüm olayından sonra intikal ettiği görülmektedir.
Bu durumda, her ne kadar alınan önleyici tedbir kararının, bu kararı yerine getirecek kolluk birimine ölüm olayından sonra intikal etmesi, idarenin kusurlu eylemi olarak değerlendirilebilir ise de dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte incelenip değerlendirilmesinden, olayın ani bir şekilde gelişen nitelikte bir olay olması, tamamen üçüncü kişinin ağır kusurundan (kastından) meydana gelmiş olması ve idarenin bu kusurlu eylemi bulunsa dahi ölüm olayının gerçekleşebileceği dikkate alındığında ölüm olayı ile idarenin eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından, meydana gelen olayda, davalı idarelerin tazminat sorumluluğunun doğmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın, manevi tazminat istemi yönünden davanın kısmen reddine ve Adalet Bakanlığı yönünden davanın reddine ilişkin kısımları sonucu itibariyle usul ve hukuka uygun olup, davacıların ve davalı İçişleri Bakanlığı'nın dilekçelerinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Mahkeme Kararının, Maddi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Kabulüne ve Manevi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Kısmen Kabulüne İlişkin Kısmının İncelenmesi:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, her ne kadar alınan önleyici tedbir kararının, bu kararı yerine getirecek kolluk birimine ölüm olayından sonra intikal etmesi idarenin kusurlu eylemi olarak değerlendirilebilir ise de, olayın ani bir şekilde gelişen nitelikte bir olay olması ve tamamen üçüncü kişinin ağır kusurundan (kastından) meydana gelmiş olması dikkate alındığında idarenin bu kusurlu eylemi bulunsa dahi ölüm olayının gerçekleşebileceği, diğer bir ifadeyle ölüm olayı ile idari eylem arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından, meydana gelen olayda davalı İçişleri Bakanlığının da tazminat sorumluluğunun doğmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, davalı İçişleri Bakanlığı'nın olayda hizmet kusuru bulunduğundan hareketle, maddi tazminat istemi yönünden davanın kabulü, manevi tazminat istemi yönünden ise davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının, davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2. Davalı İçişleri Bakanlığının temyiz isteminin kabulüne,
3. Temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davalı idarelerden Adalet Bakanlığı yönünden davanın reddine ve manevi tazminat istemi yönünden davanın kısmen reddine ilişkin kısımlarının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, maddi tazminat istemi yönünden davanın kabulüne ve manevi tazminat istemi yönünden ise davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA,
4. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/02/2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(X)-KARŞI OY :
Temyize konu İdare Mahkemesi kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan temyiz nedenleri bulunmadığından, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyuyla, Daire kararına katılmıyorum.