16. Ceza Dairesi 2017/207 E. , 2017/3635 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık,
Tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma
Hüküm : 1-Sanıkların tamamı hakkında:
a-TCK’nın 314/2, 53/1, 63, 3713 sayılı Kanunun 5.
maddeleri gereğince mahkumiyet,
b-TCK’nın 37/1 maddesi delaleti ile 174/1, 52, 53/1,
63, 3713 sayılı Kanunun 5. maddeleri gereğince
mahkumiyet,
c-TCK’nın 37/1 maddesi delaleti ile 302/1, 53/1, 54,
63. maddeleri gereğince mahkumiyet,
2-Sanıklardan ... hakkında ayrıca: 6136
sayılı Kanunun 13/1, TCK’nın 52, 53/1 maddeleri
gereğince mahkumiyet
Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan kurulan hüküm yönünden duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda; gereği düşünüldü:
I-Sanıklar hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçu ile sanıklardan ... hakkında ayrıca 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu düzenleyen TCK’nın 174. maddesinde hükümden sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı Kanunun 15. maddesi ile yapılan değişikliklerin sanıkların açıkça aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede;
Sanıklardan ..., ..., ... ve ... hakkında TCK’nın 174. maddesinden hüküm kurulurken sanıkların eylemleri, suçun işleniş biçimi, kasıtlarının yoğunluğu, yakalanan patlayıcı maddenin niteliği ve miktarına göre oluşan zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak temel ceza belirlenirken üst sınıra yakın ceza tayini gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış ve TCK'nın 58/9. maddesi infaz rejimi ile ilgili olup kazanılmış hak oluşturmayacağından, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında anılan maddenin infaz aşamasında uygulanması mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştirilen hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar ve müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
II-Sanıklar hakkında Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak ve silahlı terör örgütü üyeliği suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise:
Her devlet siyasal fonksiyonunun gereği olarak, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, Anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen 'Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak' suçunun konusunu da, devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği oluşturmaktadır.
Suçla korunan hukuki değer, devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir.
Suç, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince mutlak terör suçudur.
Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde;
1-Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2-Devletin birliğini bozmak,
3-Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4-Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiştir.
Korunan değerlerin önemi ve kanun metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır (TCK’nın 314. md. gibi).
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekir. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur. Ancak maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22). Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. “Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme vb. fiilleri işlemelerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolunu açmak toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin, ülkesinde yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremediği, zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamı ve toplumda yaşanan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik, ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma amacına ulaşmaya çalışır (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar sayfa 89, 90, Dönmezer Tedhişçilik sh. 56).
Söz konusu düzenlemeye esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesi ile suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Kanun koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin (TCK302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir.” (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90). Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması, “amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir.” (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22).
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç,zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9. CD 26.06.2012 T. 2012/2855-8069 sy. k, 15.01.2014 t. 2013/12441-2014/614 sy. k. 30.03.2010 t. 2009/8654-2010/3632 sy. k. 09.06.2011 tarihli, 2011/4202 esas, 2011/3296 karar sayılı kararı vb.) olabilir. Ancak suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı,
toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin ülkesi, milleti ve egemenliği bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrımuayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suçtan (TCK 302 md.) da cezalandırılabilmesi için, eylemin bireysel bir amaçla/saikle değil, kanun maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki failin, geçitli/müterakki suçlardaki özellik nedeniyle, TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan amaç suçu sabit görülüp cezalandırıldığı durumda ayrıca TCK’nın 314/1-2. maddesi gereğince cezalandırılamayacağı istikrar kazanan bir uygulama haline gelmiştir (Yargıtay 9. CD. 15.06.2009 T. 2009/6277-7540 sy. k.vb.).
Mahkemenin kabul ve gerekçesine göre sanığın dava konusu eyleminin hazırlık hareketi aşamasında kalıp kalmadığı ve ikinci grubun eyleminden sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise sorumluluğunun kapsamının ne olduğunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
a-Sanıkların dava konusu eyleminin amaç suç açısından hazırlık hareketi aşamasında kalıp kalmadığı sorunu:
Suç yolunda gerçekleştirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hallerde eylemin hangi şartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü bağlamında ortaya konan ve TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde “Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık – icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunlu haline getirmektedir... Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, (Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408) Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih 1-153/206 sayılı kararı vb.) objektif teori- Frank formülüne göre;
Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir. Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır (Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu - Av Serra Karadeniz-LLM/Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi/sayfa 792, 793, 794, İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler sayfa 503 ve devamı, Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408).
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, somut olay incelendiğinde;
Dosya kapsamındaki delillerle uyumlu yerel mahkemenin oluşa ilişkin kabulüne göre; PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylem talimatı üzerine, sanık ...’in organizesi doğrultusunda diğer sanıklar ..., ..., ...’in yakalanamadığı için soruşturması ayrı esasa kayıt edilen terör örgütü mensubu olan ... la Diyarbakır-Lice kırsalında buluştukları, bomba yapımı konusunda bir süre eğitim aldıktan sonra, örgüt mensubu ... 'eylem talimatımı bekleyin' diyerek sanıklara RDX içerikli patlayıcı maddeyi teslim ettiği, Diyarbakır merkezine dönen sanıklara daha sonra Ankara-Konya hızlı tren hattına bomba yerleştirilmesi hususunda talimat vermesi üzerine önceden teslim alınan patlayıcıyı, sanıklar ... ve ...’ün ortak olduğu, sanık ...’in çalıştığı işyerinde sanık ...’ın da bilgisi doğrultusunda hazırlanıp paketlendiği, eylemin icrası için sanıklardan ... ile ...’in görevlendirildiği, sanık ...’ın olaydan bir gün önce Ankara’ya gelerek hazırlık yaptığı, Ertesi gün ise sanık ...’ın patlayıcı madde ile birlikte ... ile Ankara’ya hareket ettiği, 20.09.2011 tarihinde Ankara Kumrular caddesinde gerçekleştirilen bombalı saldırı nedeniyle güvenlik güçlerinin teyakkuzda bulunması nedeniyle eylemi gerçekleştiremeyeceği düşüncesiyle, sanık ...’ın, sanık ...’e şifreli olarak mesaj çekerek patlayıcıyı yok etmesini istemesine rağmen, patlayıcı maddenin saklanması ya da yok edilmesine imkan bulunamadan güvenlik güçlerince yapılan arama sonucu ele geçirilmiştir.
Somut olayda, bu eylemin amaç suç olan “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” fiilini gerçekleştirmeye elverişli araç suç niteliğinde olup olmadığı ve sanıkların eyleme iştirak şekillerinin tartışılması gerekmektedir.
Patlayıcı maddelerin üretimi, muhafazası, satılması veya alınması, ülke içinde bir yerden bir yere nakli gibi seçimli hareketlerle gerçekleştirilmesi halinde TCK 174. maddede yaptırıma bağlanan suçun oluşacağına dair kuşku yoktur.
Uygulamada istikrar kazanmış içtihatlar ve Dairemizin kabulü doğrultusunda, insanların yaşadıkları yerlere ağır sonuçlar doğurabilecek miktarda patlayıcı madde yerleştirilmesi ya da patlatılması halinde; ölüm, yaralanma, mala zarar verme gibi zarar suçlarının oluşabileceği gibi en azından bu suçların gerçekleşme tehlikesi doğacaktır. Bu tür eylemlerin amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli fiillerden olduğuna kuşku yoktur. Somut olayda ise patlayıcı madde bulundurma ve bir yerden başka yere nakletme eylemi gerçekleşmiş olup, amaç suç açısından somut tehlike oluşturan hazırlık hareketi niteliğinde olan fiilin, TCK. 302. maddede tanımlanan suç açısından elverişli eylem olarak kabulüne olanak yoktur. (9.CD'nin 14.10.2009 tarih ve 11183/10167 sy.)
Yerel mahkemenin kabulünde olduğu gibi bu eylemin, ölüm ve yaralama suçunun icrai hareketi niteliğinde olup olmadığı ve teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı çözümlenmesi gereken hukuki sorundur.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda patlayıcı infilak ettirilmek suretiyle ölüm ve yaralamaya sebebiyet vermek suçu açısından, suç tarihinde Konya hızlı tren hattının faaliyete geçmemesi, henüz patlayıcının yerleştirileceği yerin tespit edilmemiş olması ve yerleştirilmemiş olması, patlama aşamasına kadar eylemden her zaman vazgeçme ihtimalinin bulunması karşısında, suçun icrai hareketlerinin başlamadığının ve hazırlık hareketleri niteliğinde kaldığının kabulü gerekmektedir. Bu nedenle gerçekleşen suç örgüt üyeliği ve patlayıcı madde nakletmekten ibaret olup, suç vasfında yanılgıya düşülerek TCK 302. maddesinden hüküm kurulması kanuna aykırı görülmüştür.
Sanıklardan ..., ..., ... ve ...’in PKK/KCK terör örgütü mensubu oldukları somut olayda fikir ve eylem birliği içinde hareket ettikleri, örgütün talimatını yerine getirdikleri yönündeki yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik yok ise de; sanık ...’ün dosya kapsamındaki delillere göre eylem öncesi örgüt hiyerarşisine dahil olduğuna dair delil bulunmadığı, ancak örgütün talimatı ile gerçekleştirilecek eylemi bilerek TCK 174. maddesi kapsamındaki suçun örgüt amaçları doğrultusunda işlediğinden TCK 226 ve 314/3 yollamasıyla TCK 314/2 maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken, doğrudan örgütü üyesi kabul edilerek yazılı şekilde uygulama yapılması,
Kabul ve uygulamaya göre ise;
a-Sanıklar hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden verilen mahkumiyet hükümleri yönünden; TCK'nın 302/1. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun oluşması halinde; faili, mağduru, izlediği süreci, ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan ve daha hafif neticesi kendi neticesiyle birlikte aynı kasta bağlı harekete tek bir nedensellik bağı ile bağlı bulunan silahlı örgüte üye olma
suçu bakımından geçitli bir suç olması ve Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan mahkumiyet kararı verilmiş olması karşısında; sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan davaya ilişkin olarak ayrıca bir hüküm kurulmaması gerektiği, yukarıda belirtilen hususlar da nazara alınarak sanıkların eyleminin bir bütün olarak değerlendirildikten sonra tek suçtan hüküm kurulması ve sanıklardan ... hakkında sadece silahlı terör örgütü üyeliği suçunun oluştuğunun kabulü halinde ise etkin pişmanlık hükümleri koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılması suretiyle karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,
b-TCK'nın 58/9. maddesi infaz rejimi ile ilgili olup kazanılmış hak oluşturmayacağından Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak ve silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında anılan maddenin uygulanmaması,
Kanuna aykırı, sanıklar ve müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kısmen re'sen de temyize tabi hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
TEFHİM ŞERHİ:
11.04.2017 tarihinde verilen iş bu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ...'in huzurunda, duruşmada savunma yapmış bulunan; sanık ... müdafileri Av. ... ve Av. ..., ve sanık ... müdafii Av. ...’in yokluklarında, sanık ... müdafii Av. ... ve sanık ... müdafii Av. ...'ün yüzüne karşı, 12.04.2017 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.