4. Ceza Dairesi 2019/1285 E. , 2019/6766 K.
Basit tehdit suçundan sanık ...'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli ve 2017/580 esas, 2018/257 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 13/02/2019 gün ve 94660652-105-34-7469-2018-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/02/2019 gün ve 2019/17912 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre,
1-5271 sayılı CMK'nın 206/2-a maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen delilin reddolunacağı, anılan Kanun'un 217/2. maddesinde ise yüklenen suçun, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir. Somut olayda, katılan ve sanık arasında geçen konuşma kayda alınmış ve mahkemeye ibraz edilmiştir. Mahkeme tarafından CD'nin çözümü yaptırılmış, görüşme detaylarında sair tehdit niteliğinde sözlerin sarf edildiği kabul edilmiş ve hükme esas alınmış ayrıca hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden katılan ve eşi hakkında Türk Ceza Kanununun 135/1 maddesi uyarınca yasal gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir. Her ne kadar yerel mahkemece hüküm kurulmuş ise de, söz konusu CD'nin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olması halinde hükme esas alınamayacağı ve dosyadaki mevcut diğer yasal delillere göre bir karar verilmesinin gerektiği gözetilerek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na katılan ve eşi hakkında Türk Ceza Kanununun 135/1. maddesi uyarınca yapılan suç duyurusunda bulunulmasını müteakip neticesine göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,
Kabule göre de,
2-5237 sayılı Kanun’un 106/1-2. cümle maddesinde düzenlenen tehdit suçunun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin 02/12/2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik yapılmasından önceki haline göre de uzlaşma kapsamında olmasına rağmen, soruşturma evresinde şüpheli ve müştekiye uzlaşma teklifi yapılmadığı gibi, kovuşturma evresinde de uzlaşma teklifi yapılmadığı cihetle, 5271 sayılı Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde 6763 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik de nazara alınarak soruşturma dosyasının uzlaştırma bürosuna gönderilerek uzlaştırma işlemlerinin yapılması gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde,
isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Basit tehdit suçundan sanık ...'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli ve 2017/580 esas, 2018/257 sayılı kararının, hükme esas alınan söz konusu CD'nin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olması halinde hükme esas alınamayacağı ve dosyadaki mevcut diğer yasal delillere göre bir karar verilmesinin gerektiği gözetilerek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na katılan ve eşi hakkında Türk Ceza Kanununun 135/1. maddesi uyarınca yapılan suç duyurusunun neticesine göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden ve ayrıca taraflar arasında uzlaştırma işlemleri yapılmadan hüküm kurulmasında isabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Basit tehdit suçundan sanık ... hakkında, uzlaştırma işlemleri gerçekleştirilmeden ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na katılan ve eşi hakkında Türk Ceza Kanununun 135/1. maddesi uyarınca yapılan suç duyurusunun neticesine göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden hüküm kurulmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Ceza Genel Kurulu'nun 29/11/2018 tarihli ve 2016/18-1097 esas, 2018/591 sayılı kararında da açıklandığı üzere; ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğe ulaşılmasında kullanılan araç delillerdir. CMK'nın 'Delilleri takdir yetkisi' başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki; 'Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir' şeklindeki hükümle, ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş ve 'Delillerin serbestliği' ilkesine de vurgu yapılmıştır. Buna göre bütün deliller hukuka uygun olarak elde edilmeli ve değerlendirilmelidir. Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp, yargılamayı yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilmiştir. Ancak maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun değil, hukuk kuralları içerisinde, şüpheli ve sanığın hakları korunarak araştırılmalıdır. CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde; ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmesi hâlinde reddolunacağı belirtilmiş, 217. maddesinin ikinci fıkrasında ise, yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği hüküm altına alınmıştır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, ceza yargılama sistemimizde ispat aracı olarak kullanılamayacaktır. CMK'nın 230. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, hükmün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunludur. Ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşabilmek için, delil elde edilmesi aşamasında şahsi ve toplumsal değerlerin korunması da gereklidir. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğreti ve uygulamada 'Delil yasakları' olarak adlandırılan birtakım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları; 'Delil elde etme' ve 'Değerlendirme' yasakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara 'delil elde etme yasakları' hukuka uygun olarak elde edilmiş bulunsa bile bir delilin yargı mercilerince ortaya konulup değerlendirilebilmesine ilişkin yasaklara ise 'Delil değerlendirme yasakları' denilmektedir. İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması, aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması, ses veya görüntülerin montajlanması delil elde etme yasağına; tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK'nın 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir. Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Yine Ceza Genel Kurulu'nun 29/05/2018 tarihli ve 2017/15-496 esas, 2018/246 sayılı kararında belirtildiği üzere; uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, 'Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir' hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un ikinci maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinin üçüncü fıkrası; '(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.' biçimdeyken 09/07/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un sekizinci maddesiyle anılan fıkraya 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz' cümlesi eklenmiştir. 02/12/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı 'Uzlaştırma' olarak değiştirilmiş ve 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı
geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir. Uzlaştırma kurumu, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabilecek, bu uygulama sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacak, 5237 sayılı Kanun'un 7/2. maddesindeki düzenleme de nazara alınarak kesinleşen ve infaz edilmekte olan hükümlerde de uygulanabilecek ve bu husus infaz aşamasında gözetilebilecektir. Yerine getirilen hükümler yönünden ise, uzlaştırma sanığın hukuki yararının bulunması koşuluyla uygulanabilecektir.
Uzlaştırma, 6763 sayılı Kanun'la değişik CMK'nın 253. maddesinde ayrıntılarıyla düzenlenmiş, mahkeme tarafından uzlaştırmaya ilişkin anılan Kanunun 254. maddesinde' (1)Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir. (2)Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.' denilmiştir.
Uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte, mağdurun şikayeti üzerine, sanık hakkında altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir.
İncelenen dosyada;
Sanık ... hakkında 02/01/2017 tarihli tehdit eylemi nedeniyle TCK'nın 106/1-2. cümlesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davasının açıldığı, yargılama neticesinde İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli ve 2017/580 esas, 2018/257 sayılı kararıyla sanığın, TCK'nın 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden katılan ve eşi hakkında TCK'nın 135/1 maddesi uyarınca yasal gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği, cezanın tür ve miktarı itibariyle hükmün kesin nitelikte olduğu, katılan tarafından sunulan ve ses kaydı içeren CD'nin bilirkişi tarafından metne dönüştürüldüğü ve yerel mahkemece görüşme detaylarında sair tehdit niteliğinde sözlerin sarf edildiği kabul edilerek hükme esas alındığı, soruşturma ve kovuşturma aşamasında uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmediği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
5271 sayılı CMK'nın 206/2-a maddesinde, kanuna aykırı olarak elde edilen delilin reddolunacağı, anılan Kanun'un 217/2. maddesinde ise yüklenen suçun, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir. Somut olayda, katılan ve sanık arasında geçen konuşma kayda alınmış ve mahkemeye ibraz edilmiştir. Mahkeme tarafından CD'nin çözümü yaptırılmış, görüşme detaylarında sair tehdit niteliğinde sözlerin sarf edildiği kabul edilmiş ve hükme esas alınmış, ayrıca hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden katılan ve eşi hakkında TCK'nın 135/1. maddesi uyarınca yasal gereğinin takdir ve ifası için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir. Her ne kadar yerel mahkemece hüküm kurulmuş ise de, söz konusu CD'nin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olması halinde hükme esas alınamayacağı ve dosyadaki mevcut diğer yasal delillere göre bir karar verilmesinin gerektiği gözetilerek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na katılan ve eşi hakkında TCK'nın 135/1. maddesi uyarınca yapılan suç duyurusunun sonucu beklenip neticesine göre karar verilmesi gerektiği düşünülmemiştir.
Ayrıca sanığa isnat olunan ve TCK'nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen basit tehdit suçunun kovuşturulmasının şikayete bağlı olması, anılan suçun CMK'nın 253/1-a maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında bulunması, hazırlık aşamasında sanık ve katılan arasında uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmemesi karşısında, CMK'nın 254/1. maddesi uyarınca, uzlaştırma işlemlerinin CMK'nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; sanığın TCK'nın 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500,00 Türk Lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli ve 2017/580 esas, 2018/257 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, İstanbul 52. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/04/2018 tarihli ve 2017/580 esas, 2018/257 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-b maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 11/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.