4. Ceza Dairesi 2019/1295 E. , 2019/6764 K.
Tehdit suçundan sanık ...'un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 25/07/2018
gün ve 94660652-105-33-5652-2016-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01/08/2018 gün ve 2018/67124 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesi, Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 14/01/2019 tarihli ve 2018/5568 esas, 2019/1199 sayılı görevsizlik kararıyla Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, soruşturma aşamasında dosyaya sunulan Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması karşısında, sanığın suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan sanık ...'un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kararının, soruşturma aşamasında dosyaya sunulan Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması karşısında, sanığın suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Soruşturma aşamasında dosyaya sunulan Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması karşısında, TCK'nın 32. maddesi kapsamında rapor alınmasının gerekip gerekmediğinin ve buna bağlı olarak sanığın mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesinde;
'1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2)Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanun'un 'Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri ' başlıklı 57. maddesi;
' 1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.
4) Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.
5) Tıbbî kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.
6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
7) Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.' biçiminde düzenlenmiştir.
Ceza Genel Kurulu'nun 27/11/2018 tarihli ve 2017/17-467 esas, 2018/576 sayılı kararında da belirtildiği üzere; ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK'nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 'ceza verilmesine yer olmadığına' karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması,
./..
.3.
hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O halde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile 'fiil-fail-akıl hastalığı' arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. TCK'nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK'nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Tüm kanıtlar toplanıp değerlendirildikten sonra, kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlar konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, suçun kanıtlanması halinde ve sanığın akıl hastası olması durumunda, TCK'nın 32/1 veya 32/2. maddeleri uyarınca hüküm kurulması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada;
Sanık ... hakkında 26/01/2013 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan tehdit ve hakaret eylemleri nedeniyle TCK'nın 106/1-2. cümle, 125/1, 125/3-a maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davasının açıldığı, yargılama neticesinde Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kararıyla sanığın, TCK'nın 106/1-2. cümle, 62/1, 52/2, 125/3-a, 125/4 ve 62/1. maddeleri uyarınca sırasıyla 500,00 Türk Lirası adli para ve 11 ay 20 gün hapis cezalarıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükümlerin sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, tehdit suçundan kurulan hükme yönelik temyizin, cezanın tür ve miktarı itibariyle kesin olması nedeniyle reddedildiği, hakaret suçundan kurulan hükmün ise; Yargıtay 18. Ceza Dairesi'nin 21/09/2017 tarihli ve 2015/38915 esas, 2017/9484 sayılı kararıyla dosyada mevcut Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması karşısında, sanığın suç tarihi itibariyle TCK'nın 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle ve diğer nedenlerle bozulmasına karar verildiği, bozma ilamı üzerine hakaret suçundan mahallinde yargılamaya devam edildiği,
Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinin soruşturma aşamasında dosya içerisine alındığı, anılan raporda sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
TCK'nın 32. maddesinin birinci fıkrasında akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmeyeceğinin ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolacağının, anılan maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verileceğinin, diğer hâllerde verilecek cezanın, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebileceğinin, mahkûm olunan cezanın, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabileceğinin hüküm altına alınması, soruşturma aşamasında dosya içerisine alınan Mersin Devlet Hastanesi’nin 22/06/2009 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “tedavi ve işlevselliği kısmen düzelen ağır stres tepki ve uyum bozukluğu” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması, ceza muhakemesinin amacının, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe ulaşılmak olması, bu nedenle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek ve ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin toplanıp değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında; sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, tehdit suçundan TCK'nın 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1)Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2)Bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-b maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine,
3)Bozulan hükmün, sanık aleyhine kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleşmesi nedeniyle, 5271 sayılı CMK'nın 309/4-b maddesi uyarınca, yeniden hüküm kurulurken, Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 03/03/2014 tarihli ve 2013/453 esas, 2014/170 sayılı kesinleşen kararındaki cezanın gözetilmesine,
11/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.