16. Ceza Dairesi 2017/4292 E. , 2018/2478 K.
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, Nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs
Hüküm : A) Sanıklar ... ve ... hakkında;
1- Nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçundan; CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraat
2- Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet
B) Sanık ... hakkında;
Nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçundan; CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraat
hükümlerine dair yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar ... ve ... hakkında “Silahlı terör örgütüne üye olma” ve “Nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs”; sanık ... hakkında “Nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs” suçlarından verilen hükümler temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre yapılan temyiz incelemesi sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkında nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan beraat hükümlerine karşı yapılan istinaf incelemesi sonucunda Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların kesin olduğu belirtilmiş ise de; anılan suça dair ceza miktarı göz önünde bulundurulduğunda, CMK’nın 286. maddesi uyarınca söz konusu kararın temyizi kabil olduğu anlaşılarak, katılan vekilinin temyiz başvurusu incelenmiştir.
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu ve temadinin yakalanma ile kesildiği de nazara alındığında, suç tarihinin sanık ... açısından “12.06.2015”, sanık ... açısından “11.06.2015”, sanık ... açısından “13.06.2016” olarak yazılması gerekirken sadece “11.06.2015” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
Her devlet siyasal fonksiyonunun gereği olarak, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. 5237 sayılı TCK'nın 302. maddesinde düzenlenen 'Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak' suçunun konusunu da, devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği oluşturmaktadır.
Suçla korunan hukuki değer, devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir.
Suç, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince mutlak terör suçudur.
Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde; 1-Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, 2-Devletin birliğini bozmak, 3- Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, 4- Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiştir.
Korunan değerlerin önemi ve yasa metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık nedeniyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır. (TCK'nın 314. md. Gibi).
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekir. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur. Ancak maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur. (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t.2009/9-103, 2010/22) Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. 'Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme vb. fiilleri işlemlerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolunu açmak toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin, ülkesinde yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremediği, zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamı ve toplumda yaşanan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma amacına ulaşmaya çalışır. (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar sayfa 89, 90, Dönmezer Tedhişçilik sh. 56).
Söz konusu düzenlemeye esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesi ile suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Kanun koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin (TCK.302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK 302/1) 'fiil' unsurunu teşkil ettiği görülmektedir.' (N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar sayfa 89, 90) Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir.' (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22).
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9. CD 26.06.2012 t. 2012/2855-8069 sy. K, 15.01.2014 t. 2013/12441 -2014/614 sy. K. 30.03.2010 t. 20098654-20103632 sy. K 09.06.2011 tarihli, 2011/4202 Esas, 2011/3296 Karar sayılı kararı. vb.) olabilir. Ancak suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin ülkesi, milleti ve egemenliği bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrı muayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suçtan (TCK 302 md.) da cezalandırılabilmesi için, eylemin bireysel bir amaçla/saikle değil, yasa maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiş olması gerekmektedir. Failin, geçitli/müterakki suçlardaki özellik nedeniyle, TCK'nın 302. maddesinde tanımlanan amaç suçu sabit görülüp cezalandırıldığı durumda ayrıca TCK'nın 314/1-2. maddesi gereğince cezalandırılmayacağı istikrar kazanan bir uygulama haline gelmiştir. (Yargıtay 9. CD. 15.06.2009 t. 20096277-7540 sy.k. vb.).
Somut olayda, sanıkların eylemlerinin araç suç/vahim eylem yönünden icra hareketi sayılıp sayılmayacağının eylemlerini hazırlık hareketi kapsamında kalıp kalmadığının irdelenmesi gerekir.
Suç yolunda gerçekleştirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hallerde eylemin hangi şartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü bağlamında ortaya konan ve TCK'nın 35. maddesinin gerekçesinde 'Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık-icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunlu haline getirmektedir... Açıklanan bu nedenlerle, tasarıdaki 'kastı şüpheye yer bırakmayacak' ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine 'doğrudan doğruya icraya başlama' ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, (Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408).
Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih 1-153/206 sayılı Kararı vb.) objektif teori-Frank formülüne göre; suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir. Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır. (Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu - Av. Serra Karadeniz-LLM / Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi / Sayfa 792, 793, 794, İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler sayfa 503 ve devamı, Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
PKK/KCK silahlı terör örgütünün amaca ulaşmak için sıklıkla gerçekleştirdiği eylemlerden biri de daha önceden yerleştirdikleri patlayıcıların infilak ettirilmesi, suikast ve bombalı saldırı eylemleri ile kamu görevlisi olan kişilere zarar vermektir. İddiaya, mahkemenin kabulüne ve dosya kapsamına göre, sanıkların Ceylanpınar Belediye Başkanı olan katılana yönelik olarak ilerideki bir tarihte gerçekleştirilmesi planlanan saldırı için hazırlanmış olan bomba düzeneğini ormanlık alan içinde bir yere gömdükleri anlaşılmaktadır.
Şu hale göre; henüz yeri ve zamanı belli olmayıp gelecekte yapılması planlamış olan bir saldırıda kullanılmak amacıyla ormanlık alan içinde gözlerden uzak bir yere silahlı terör örgüt mensupları tarafından hazırlanıp temin edilen bomba düzeneği gömmekten ibaret eylemlerinin, nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden hazırlık hareketi kapsamında kalıp icrai hareketlerine başlandığının kabulüne yasal imkan bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçu açısından kurulan beraat hükmüne yönelik olarak tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı; nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçundan verilen beraat hükümlerine dair verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararları açısından ise, yapılan yargılama sonucunda sanıkların fiillerinin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğunun mahkemece kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle kabul ve takdir kılınmış olduğu anlaşılmakla, sanıkların ve katılan vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 11.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.