Ceza Genel Kurulu 2016/331 E. , 2016/352 K.
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanık ...'un yağma suçundan 5237 sayılı TCK'nun 149/1-h, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2014 gün ve 3-59 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.01.2016 gün ve 3725-114 sayı ile TCK’nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.02.2016 gün ve 197747 sayı ile;
“...Sanık ile mağdure resmi nikâh akdi ile kısa bir süre önce evlenmişler, ancak sanık, mağdurenin kendisinden önceki arkadaşlığı sebebiyle mağdureyi sıkıştırmış ve mağdurenin 23.12.2013 tarihli polis ifadesinde de teyit edildiği şekliyle bu konuşmanın etkisiyle evliliğin nişanesi olan ve düğünde takılan parmağındaki alyans ile altın yüzüğü çıkararak üzerine almış, mağdurenin yakındaki polise sığınması ve şikayeti üzerine de olay yerinde polislerce üzerindeki yüzüklerle birlikte yakalanmıştır. Sanık, mağdurenin üzerinden, bulunması muhtemel olduğu halde para veya başkaca bir eşya, cep telefonu almamış, almak için üzerini arama veya başkaca bir çabaya girişmemiştir. Ayrıca mağdureden aldığı yüzükleri ne yapacağı hususu olaya hemen polisin müdahale etmesi sebebiyle açıklık kazanmamış, mal edinme kastıyla hareket edip etmeyeceği belirlenememiştir. Bu belirsizlik sanığın aleyhine yorumlanmamalıdır. Sanığın, mağdureye yönelik eylemleri suç teşkil etmekte olup hakaret suçundan tayin olunan ceza zaten onanmış, ancak mağdureye karşı yaralama ve tehdit fiili yağma boyutuna ulaşmamış, yüzüklerin (malın ) alınması amacıyla icra edilmemiştir.
Bu sebeplerle; sanığın mağdureye karşı cebir ve tehdit fiilinin müstakil yaralama ve tehdit suçu olarak değerlendirilmesi gerektiği...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Dairesince 16.02.2016 gün ve 2431-931 sayı ile; itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, yağma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...'un olay tarihinde 21 yaşında olduğu, suç tarihinden 20 gün kadar önce mağdure Şükran ile resmi nikah kıyarak evlendiği; işsiz olduğu, eşi ile birlikte annesinin evinde kaldığı, geçimlerini annesinin sağladığı, 23.12.2013 günü saat 19.04 sıralarında devriye gezen polis aracını durduran bir kişinin, markette bir kadın ve bir erkeğin kavga ettiklerini bildirdiği, markete giren polis memurlarınca, mağdure Şükran'ın ağız çevresinde darp nedeniyle oluşmuş kan lekesinin görüldüğü, mağdurenin eşi olan sanıktan şikâyetçi olduğunu bildirdiği, sanığın üst aramasında herhangi bir suç unsuru bulunmadığının ilgili tutanakla tespit edildiği, teslim ve tesellüm tutanağı başlıklı belgede ise sanığın üst aramasında bir adet iç kısmında “Ahmet 08.12.2013” ibaresi işlenmiş nişan yüzüğü ile 1 adet tektaş bayan yüzüğü bulunduğunun belirtildiği, nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı ile bu yüzüklerin mağdureye teslim edildiği,
Mağdure hakkında düzenlenen adli tıp raporunda; alt dudakta, yüzde ve göz çevresinde ödem ve yumuşak doku travması bulunduğu, bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği,
Sanık ...'un kanında 0.82 promil alkol bulunduğu,
Mağdurenin kollukta; olaydan bir ay kadar önce sanık ... ile kaçarak evlendiklerini, resmi nikahlarının yapıldığını, eşinin ilkokul mezunu olduğunu, bir işte çalışmadığını, geçimlerini evinde kaldıkları kayınvalidesinin sağladığını, eşinin alkol alıp kendisini darp ettiğini, günlerinin bu şekilde geçtiğini, olaydan bir gün önce Bostanlı'ya bir tanıdıklarını ziyarete gittiklerini, dönüşte sahilde oturduklarını, eşinin kendisini 'çalışmayacaksın' diyerek tekme tokat dövdüğünü ve parkta bırakıp gittiğini, eve tek başına döndüğünü, iki saat kadar sonra eşinin de eve geldiğini, “eşyalarını topla, sabah olunca babanın evine git, bu evi terk et, boşanacağız” dediğini, kendisini camları açık soğuk bir odada iki saat beklettiğini, korktuğu için itiraz edemediğini, iki saat sonra odasına gittiğini, sanık ile birlikte uyuduklarını, sabah olunca hiçbir şey olmamış gibi davrandığını, olayları hatırlamadığını söylediğini, olay günü eşi ile birlikte babasının evine gittiklerini, akşam 19.00'a kadar kaldıklarını, dönüşte bir parkta oturduklarını, eşinin bakkaldan bira, kendisine ise meyve suyu aldığını, ikinci biradan sonra alkolün etkisi ile eşinin kendisini dövmeye başladığını, eşini sakinleştirdiğini, bir başka parka gidip oturduklarını, eşinin bir bira daha içtiğini, kızarak tekrar kendisini darp etmeye başladığını, “Sen görürsün, aileni ve seni öldüreceğim, seni boşayacağım, sen bana kız olarak gelmedin, senin daha önce kızlığını bozmuşlar, seni başkalarının koynundan aldım, seni eşim yaptım, elimden kaçışın yok, seni öldüreceğim, kimse seni elimden alamaz” diyerek parmağında takılı olan evlilik alyansını ve tektaş yüzüğü zorla çıkarttığını, saçından tuttuğunu, sürükleyerek götürmeye çalıştığını, bir yandan da darp ettiğini, bir bakkala girdiğini, bu sırada eşinin elinden kurtulduğunu, tanımadığı bir şahıstan yardım etmesini ve polis çağırmasını istediğini, kendisini darp eden, iftira atıp hakaret eden eşinden şikâyetçi olduğunu beyan ettiği,
Mahkemede; yüzüklerin kendisine evlendikten sonra alındığını, olay sırasında havanın karanlık olduğunu, sanığın yüzükleri elinden zorla aldığını, şikâyetçi olduğunu belirttiği,
Sanık ...'un kollukta; mağdurenin kendisine kaçması üzerine yaklaşık bir ay önce resmi nikâh kıyarak evlendiklerini, askerden yeni geldiğini, iş aradığını, annesinin yanında eşiyle birlikte kaldıklarını, eşinin kendisine yakışmayacak hareketlerde bulunduğunu, misafirlikte davranışlarına dikkat etmediğini, otururken ayaklarını salladığını, bacak bacak üstüne atıp makyaj yaptığını, uyarmasına rağmen bunlara dikkat etmediğini, ikaz amaçlı bazen bir iki tokat vurduğunu, olaydan bir gün önce misafirlik dönüşü, mağdurenin çalışmak istediğini söylemesi üzerine, eski erkek arkadaşlarının Karşıyaka'da olmasından dolayı orada çalışmasına izin veremeyeceğini söylediğini, kızarak bir iki tokat attığını, olay gecesi ise kayınbabasının evine bıraktığı eşini alarak oradan ayrıldıklarını, bir parkta oturduklarını, kendisine bir bira eşine ise meyve suyu aldığını, konuşurlarken konunun eşinin eski erkek arkadaşına geldiğini, eşine, erkek arkadaşı ile yatıp yatmadığını sorduğunu, eşinin de bu şahsın kendisine tecavüz etmeye kalkıştığını ancak tecavüz edemediğini söylediğini, bunu duyunca eşine kızdığını ve onu dövdüğünü, parktan ayrıldıklarını, yürürken tartışmaya devam ettiklerini, bir başka parka girip oturduklarını, burada da eşini darp ettiğini, eşine aldığı ve parmağına takılı olan bir nişan yüzüğü ile bir adet tektaş yüzüğü parmağından çıkarıp aldığını, eşinin ağlaması üzerine bakkala su almaya girdiği sırada eşinin kaçtığını, kendisinin de peşinden koştuğunu ancak polislerin kendilerini yakaladığını, eşini tehdit etmediğini, doğruları söylemesini istediğini ve kendisini boşayacağını söylediğini,
Sorguda; eşine eski erkek arkadaşı ile yatıp yatmadığını sorduğunu, eşinin çok ileri gitmediklerini söylemesi üzerine bu cevaba sinirlenerek vurduğunu ve sinirle eşinin parmağındaki yüzükleri çıkardığını,
Mahkemede ise; yüzüğü mağdurenin çıkarıp kendisine verdiğini, eski arkadaşıyla yaşananları öğrenince mağdureye kızıp vurduğunu savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun 148. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK'nun 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.
765 sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Ceza Genel Kurulunun 05.07.2013 gün ve 1548-346, 25.02.2014 gün ve 678-98 , 20.05.2014 gün ve 617-271, 18.11.2014 gün ve 810-501 ve 26.01.2016 gün ve 709-33 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanıkla mağdurenin 03.12.2013 tarihinde evlendikleri, evlendikten sonra aralarında anlaşmazlık başladığı, olaydan bir gün önce mağdurenin çalışmak istediğini söylemesi üzerine sanığın mağdureyi darp ederek 'eşyalarını topla, sabah olunca babanın evine git, bu evi terk et, boşanacağız” dediği, olay günü ise sanığın mağdureyle eski erkek arkadaşı ile olan ilişkisi hakkında konuştuğu sırada aldığı cevaplara sinirlenerek, mağdureyi darp ettiği ve boşayacağını söyleyerek parmağında takılı olan alyansı ve tektaş yüzüğü zorla çıkarıp aldığı olayda; sanığın, mağdurenin başkaca bir eşyasını almaması ve mağdure ile 12.05.2016 tarihinde boşanmaları da göz önüne alındığında, evlilikleri süresince yaşadıkları anlaşmazlık ve kavgaların sonucu olarak sözle de ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tektaş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, faydalanma amacıyla hareket ettiği sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdureye karşı gerçekleştirdiği eylemlerin tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, TCK'nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki 'Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun' sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden “altsoy ayrımı yapılmaksızın” diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi kanuna aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanığa atılı eylemin nitelendirilmesinde hataya düşülmesi ve TCK'nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki 'Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun' sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden “altsoy ayrımı yapılmaksızın” diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden bozulmasına, bozma nedenine ve tutuklu kaldığı süreye göre, hükmün onanmasına rağmen infaza verilmediği gözetilerek, sanığın tutuklu bulunduğu bu suçtan tahliyesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 25.01.2016 gün ve 3725-114 sayılı düzeltilerek onama kararının, sanığın yağma suçu yönünden KALDIRILMASINA,
3-İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.02.2014 gün ve 3-59 sayılı, sanık hakkında yağma suçu yönünden kurulan hükmün,
a) Sanığa atılı eylemin nitelendirilmesinde hataya düşülmesi,
b) TCK'nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki 'Velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun' sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoy haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden “altsoy ayrımı yapılmaksızın” diğer kişiler açısından da koşullu salıverme tarihine kadar sürmesine karar verilmesi, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı uyarınca, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden BOZULMASINA,
4- Bozma nedenine ve tutuklu kaldığı süreye göre, hükmün düzeltilerek onanmasına rağmen infaza verilmediği gözetilerek, sanığın tutuklu bulunduğu bu suçtan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü yönünden oyçokluğu ile; sanığın tahliyesi yönünden oybirliği ile karar verildi.