9. Hukuk Dairesi 2019/7908 E. , 2019/22117 K.
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkili işçinin 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a (Basın İş Kanunu) tâbi olarak 14.03.2006 tarihinde işe başladığı hâlde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) girişinin yapılmadığını, 14.03.2006-11.05.2007 tarihleri arası SGK primleri ile bu döneme ilişkin aylık ücretlerinin ödenmediğini, işçilik alacaklarının ödenmemesi nedeniyle iş sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini iddia ederek ücret, ücret alacağının %5 fazlalığı, fazla çalışma, fazla çalışma alacağının %5 fazlalığı, genel tatil, genel tatil alacağının %5 fazlalığı ile yıllık izin ücreti alacaklarının tahsili talebinde bulunmuştur.
Birleşen davada ise işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan davada mahkemece verilen kararın temyiz aşamasında olduğunu, bu dosyada bir kısım işçilik alacaklarının hüküm altına alındığını ancak dava ve ıslah dilekçesini aşacak şekilde taleplerin hüküm altına alındığını, miktar olarak talep edilmeyen alacaklardan ücret alacağının %5 fazlalığı, genel tatil alacağı ile genel tatil alacağının %5 fazlalığı alacaklarının harçlandırılmadan hüküm altına alındığından bu miktarları harçlandırılmak suretiyle talep etme zorunluluğunun doğduğunu, ayrıca davacının ödenmeyen son üç aylık ücreti dışında talep edilmeyen diğer aylara ait ücretlerinin de peşin ödenmediğinden ilk işe başladığı tarihten itibaren aylık ücretlerinin geç ödenmesinden kaynaklanan %5 fazlalığı talep ettiğinden bahisle bu alacakların da hüküm altına alınması talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının Basın İş Kanunu’na tâbi olmadığını, bu nedenle günlük %5 fazlasıyla ödenmesi taleplerinin reddi gerektiğini, davacının ödenmediğini iddia ettiği 2009 yılı Ağustos ve Eylül ayı ücretlerinin ödendiğini ancak Ekim ayı ücretinin 19 günlük bakiyesinin ödenmediğini, fazla çalışma ve genel tatil günlerinde çalışmasının söz konusu olmadığını savunmuş, birleşen davada ise zamanaşımı defi ve derdestlik itirazında bulunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yargılama Safhası ve Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece verilen 06/10/2011 tarihli ilk kararda, davacının Basın İş Kanunu’na göre çalıştığı kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı taraf vekillerinin temyizi üzerine Dairemizin 06.02.2014 tarihli ve 2011/52151 E., 2014/3518 K. sayılı ilamı ile 'mahkemece genel tatil, genel tatil alacağının %5 fazlası ile ücret alacağının %5 fazlası alacaklarında davacının dava ve ıslah dilekçesi ile talep ettiği miktar aşılarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 74’ncü ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 26’ncı maddelerine aykırı karar verilmesi; %5 fazla alacaklarından indirim yapılmaması; davacının 30.08.2008 ve 30.09.2009 günleri izinli olduğu hâlde anılan günler için genel tatil ücretinin hesaplanması ve davalı lehine vekalet ücretine hükmedilirken yetersiz gerekçeyle somut olayla ilişkilendirilmeden vekalet ücretinin üç katına hükmedilmesinin hatalı olduğu' gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak verilen 06.02.2014 tarihli ikinci kararda, bozma kararı ve birleşen dava dosyası da dikkate alınarak bilirkişiden ek rapor alındığı, bu ek rapor ile bozma öncesi aldırılan bilirkişi raporları ve tüm dosya içeriğinden davanın açılış tarihi itibariyle %5 fazla ödeme alacak tutarlarından %85 oranında indirim yapmak gerektiği, asıl dava yönünden ücret alacağına ilişkin davanın reddedildiği, yine birleşen dava yönünden ücret alacağı %5 fazla ödeme alacağı ile %5 genel tatil fazla ödeme alacağına ilişkin davanın reddi gerektiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine karar Dairemizin 27.05.2015 tarihli ve 2015/14205 E., 2015/19429 K. sayılı ilamı ile; “2-Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra alınan 16.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda ücret alacağındaki gecikme nedeniyle %5 fazla alacak olarak 71.955,00 TL hesaplanmış, ancak karar gerekçesinde %5 fazlalıklardan %85 indirim yapılması gerektiği belirtilerek 737,72 TL ücret alacağın geç ödenmesi nedeniyle %5 fazlası olarak hüküm altına alınmıştır.
Bilirkişi raporunda 71.995,00 TL‘nin %85 indirim uygulanması ile bulunan rakam 10.793,25 TL dir. Mahkemece hangi gerekçe ile 737,72 TL ye hükmedildiği açıklanmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş toplamda davacının geç ödenen ücret alacağının ve bu geç ödenme nedeni ile % 5 fazla ödemesinin açıkça belirlenmesi ve buna göre indirim yapılması gerekir. Ücretin geç ödenmesi nedeni ile talep edilen % 5 fazla ödeme konusunda gerekçe oluşturulmadan denetime elverişsiz bir biçimde karar verilmesi hatalıdır.
3-Birleşen davadaki masrafların dikkate alınmaması ve yargılama giderlerinin 6100 Sayılı HMK 297 .maddesi gereğince dökümünün yapılmaması ayrı bir bozma nedenidir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.
Bunun üzerine Mahkemece, asıl dava ile birleşen davanın dayanağı olan 19.10.2009 tarihli ihtarnamede davacının 2009 yılı Ağustos-Eylül ve Ekim ayları ücreti ile bu ücretin gününde ödenmemesi nedeniyle ücret alacağının %5 fazlalığının talep edildiği, asıl dava açılmadan önce Ağustos ayı ücretinin ödendiğinin asıl dava dilekçesinde belirtilerek ihtarnamedeki diğer kalem alacakların talep edildiği, birleşen davanın ise asıl davadaki fazlaya ilişkin alacakların tahsiline ilişkin ek dava niteliğinde olduğu, başkaca aylara ilişkin ücret ve %5 ücret fazlalığının talep edilmediği, 04.01.2011 tarihli bilirkişi raporunda 2009 yılı Ekim ayından 19 günlük ücret alacağının ve 2009 yılı Eylül-Ekim ücretinin geç ödenmesi nedeniyle %5 ücret fazlalığı alacağının bulunduğu, bu rapor doğrultusunda verilen 06.10.2011 tarihli mahkeme kararının davacı tarafından ücret ve %5 ücret fazlalığı yönünden temyiz edilmeyerek davalı lehine usuli kazanılmış hak doğurduğu, öte yandan 06.02.2014 tarihli bozma kararı sonrasında aldırılan 16.10.2014 tarihli raporda hesaplanan 71.995,00TL’nin %5 ücret fazlalığının dava konusu 2009 yılı Eylül-Ekim ayı ücretine ait olmayıp, 2007 yılı Mayıs-2009 yılı Temmuz ayları ücretine ilişkin %5 fazlalık olduğu, bu bağlamda taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak dava konusu olmayan döneme ilişkin karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararının taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairemizce dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31.01.2019 tarihli ve 2016/9-1411 E., 2019/52 K. sayılı kararı ile, “Mahkemece direnmeye esas kararda değinilmeyen ancak bozma kararından da esinlenerek gerekçesini değiştirmek suretiyle direnme kararı verildiği görülmüştür. Dolayısıyla direnme olarak adlandırdığı bu karar, gerçekte direnme olmayıp, değişik gerekçe ile verilen yeni hüküm niteliğindedir.” gerekçesiyle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece direnme kararı adı altında verilen ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yeni hüküm olarak nitelendirilen bu karar Dairemizin 17.04.2019 tarihli ve 2019/3452 E., 2019/9014 K. sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak 17/09/2019 tarihli kararı ile asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinin iptaline dair 19.11.2019 gün ve 30953 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı 'İPTAL' kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi sözkonusu norm denetimini, itiraz yoluyla (somut norm denetimi ile), yani görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine yapmış olup, buna bağlı olarak yaptığı ilk incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusunun, 5953 sayılı Kanun'a tabi bir basın mensubu olan davacının, çalıştığı dönemde mesai saatleri dışında yapmış olduğu çalışmaları karşılığında kendisine ödenmesi gereken fazla çalışma ücretinin günlük yüzde beş fazlasıyla tahsiline karar verilmesi talebi olduğundan, bu talebin dayanağının da Kanun'un 'Çalışma Müddeti ve fazla mesai' başlıklı ek 1. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin oluşturduğu, burada 14. maddede düzenlenen aylık ücretin ödenmediğine ilişkin bir iddia veya bu yönde bir talep de bulunmadığı, dolayısıyla Kanun'un 14. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasının somut uyuşmazlıkta uygulanma imkânı bulunmadığı gerekçesiyle 5953 sayılı Kanun'un 4/1/1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 14. maddesinin ikinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulama imkânı olmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmiş, esas incelemesini de 5953 sayılı Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesine hasren yaparak bu norm ile sınırlı bir iptal kararı vermiştir. Dolayısıyla halihazırda 5953 sayılı Kanun'un 14. maddesinde düzenlenen ücret alacağının %5 fazlası Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiştir.
5953 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinde, günlük iş süresinin gece ve gündüz devrelerinde sekiz saat olduğu kural altına alındıktan sonra takip eden fıkrada günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerle yapılan çalışmaların “fazla saatlerde çalışma” olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinde ise “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcuttur. Anılan ek 1 inci maddede, fazla saatlerde çalışmaların (günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları) %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, aynı kurala tabi kılınmıştır.
Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan norm cümlesi, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan gece ve gündüz devrelerindeki günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar ile ulusal bayram, genel tatiller ve hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Yukarıdaki tespit ve açıklamalara göre iptal kararının kapsamı belirlendikten sonra bu iptal kararının bağlayıcılığı ve ne zaman hukukî sonuç doğuracağı sorununun ele alınması gereklidir.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;
“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, 'Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.' yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;
“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir.
Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da:
“Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada 'İptal kararları geriye yürümez' kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, 'Devlete güven' ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve 'İptal kararlan geriye yürümez' kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
Mahkemece asıl davada, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıkları hüküm altına alınmış ve bu alacak kalemleri bozma kapsamı dışında kalmış ve bilahare 19.11.2019 tarihli ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/74 K. sayılı iptal kararı ile de söz konusu %5 fazlalıklarının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. O halde Anayasa Mahkemesi’nce itiraz üzerine verilen bu iptal kararı Resmî Gazete’de yayımlanmakla sonuç doğurduğundan ve bu durum ise bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğundan iptal kararının temyiz aşamasında gözetilerek uyuşmazlığa tatbikînin sağlanması gereklidir.
Bunun sonucu olarak Mahkemenin Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıklarına ilişkin taleplerin reddine karar verilmesi için hükmün tekrar bozulması gerekmiştir.
Ayrıca, davanın açılış tarihi itibariyle %5 fazla ödemeye dair yasal düzenleme yürürlükte olduğundan, bu alacakların salt daha sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedilmelerine karar verildiğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varılmıştır. Buna bağlı olarak da Mahkemece bozma sonrası verilen hükümde sözkonusu red nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemelidir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.