1. Hukuk Dairesi 2021/3593 E. , 2022/165 K.
MAHKEMESİ : KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istekli davanın yapılan yargılaması sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince davacılar vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiş olup, iş bu karara karşı davacılar vekilinin temyiz başvurusu üzerine, bu kez kararın miktar itibariyle kesin olduğundan bahisle temyiz talebinin reddine dair verilen ek karar davacılar vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili özetle; mirasbırakanları ...'nun 2015 yılında vefat ettiğini, geriye davacı yanların mirasçı olarak kaldığını, çekişmeli 212 ada 2 ve 4 parsel sayılı taşınmazların davacılar murisi ...'dan intikal ettiğini, ne var ki kadastro çalışmaları esnasında bu taşınmazların davalılar murisi ... adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, bu durumdan müvekkillerinin yeni haberdar olduğunu, dava konusu taşınmazların müvekkillerine babasından intikal ettiği hususunda davalıların da kabulü olmakla birlikte bu güne kadar tapuda işlemlerini yapmadıklarını, dolayısıyla dava açmak zorunda kaldıklarını belirterek dava konusu taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ile müvekkilleri adına hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı asiller ... ve ...'nun davaya cevap dilekçesinde özetle; mirasbırakanları ...'nun vefatından sonra tapu kaydında intikallerinin yapıldığını, davacı yanların aynı iddiayla açmış oldukları Mahkemenin 2017/139 Esas sayılı dosyasına verdikleri cevapta görüleceği üzere kök muris ...'nun diğer mirasçılarının da taşınmazlarda hakları olacağı düşünülerek, dava dışı 252 ada 2 parsel sayılı taşınmazın ... adına tescilinin iptalini ve her mirasçının payı oranında tescil edilmesini kabul ettiklerini, eldeki davanın konusu 212 ada 2 parsel ve 212 ada 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise davacıların taleplerine itiraz ettiklerini, kadastro öncesi tarafların kök murisi ...’dan intikal edip murisleri ... adına ve davacılar murisi ... adına tescil edilen taşınmazların yüz ölçümleri dikkate alındığında kök muris Hasan’dan intikal eden taşınmazlara denk olmadığını, bu nedenle davacılar murisi ...'ya ait taşınmazların üçüncü bir kişi veya kurum adına sehven tescilinin yapılması ihtimalinin de mevcut olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesi 2017/138 Esas, 2018/384 Karar sayılı kararında, dinlenen tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarında beyanına itibar edilecek kişinin taşınmazı fiilen kullanan ... ... olduğu ve bu tanık beyanına göre, çekişmeli taşınmazlar üzerinde davacıların kazandırıcı zamanaşımı süresi içerisinde nizasız fasılasız malik sıfatı ile zilyet olduğu iddiasını ispat edemedikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkillerinin babası ...'nun 2015 yılında vefat ettiğini, geriye davacıların mirasçı olarak kaldığını, çekişmeli taşınmazların davacıların murisi ...'dan intikal ettiğini, kadastro çalışmaları esnasında bu taşınmazların davalılar murisi ... adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, bu durumdan davacıların dava tarihi itibariyle haberdar olduklarını, ardından eldeki davayı açtıklarını, yargılama sırasında yapılan keşifte davacı tanıklarının taşınmaz başında dinlendiğini, davalı tarafın tanık dahi bildirmediğini, keşif esnasında dinlenen davacı tanıklarının taşınmazın davacıların murisi ...’dan intikal ettiği hususunu doğruladığı, bu hususta alınan ağırlıklı beyanlara rağmen yerel mahkemenin tanık ...'in beyanına itibar ettiğini, ancak bu tanığın keşif mahallinde dahi dinlenmediğini, bu nedenle tanığın beyanlarının farazi nitelikte kaldığını, diğer yandan her ne kadar tutanaklara derç edilmese de tanığın ifade verirken, birbiriyle çelişkili bir çok beyanda bulunduğunu, mahkeme tarafından beyanının toparlanarak tutanağa geçirildiğini, davacı tanığı olarak beyanları alınan ......'nin tanık ...'in kızı olduğunu, tanık ......'nin taşınmaz başındaki beyanında dava konusu taşınmazların ...'ya ait olduğunu ve çocukluğundan beri babası ile birlikte ... adına bu taşınmazları ekip biçtiğini, taşınmazların ... ya da ...'ya ait olmadığını açık ve net şekilde ifade ettiğini, tanık ...... ile aynı doğrultuda beyanda bulunan ... İşçi'nin tanık ...'in damadı (...'nin eşi) olduğunu, diğer tanık ......'nin ise hem ...'nun hem de ...'nun öz kız kardeşi olduğunu, söz konusu tanıkların, dava tarafları ile olan akrabalık ilişkileri dikkate alındığında, taşınmazlarla ilgili olarak en net bilgiye sahip olduklarını bu halde tanık ...'in beyanının gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığını, bu sebeple mahkemenin kararının yerinde olmadığını, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü, dosya kapsamına ve gerçeğe aykırı düşen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesini, dava konusu taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile taşınmazların müvekkilleri adına hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
3.1 Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2019/214 Esas, 2019/224 Karar sayılı kararında, davacılar, taşınmazların kök muris ... ve davalıların miras bırakanı ...'ya ait olmadığını, miras bırakanları ...'nun 3. kişiden satın aldığı taşınmaz olduğunu iddia ettiklerine göre ispat yükünün de kendilerinde olduğu, dinlenen davacı tanıkları taşınmazın ... tarafından ismini bilmedikleri bir kişiden satın alındığını beyan etmiş iseler de; satın almaya dayalı somut bir bilgi ve belge ortaya konulamadığı, zilyetliğe ve satın almaya ilişkin tanık anlatımları soyut olmakla birlikte mahalli bilirkişi beyanlarıyla da çeliştiği, dolayısıyla davacı taraf iddiasını ispat edemediğinden ilk derece mahkemesinin kararı yerinde olduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
3.2 Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuş, bu kez Bölge Adliye Mahkemesi’nin 30/04/2019 tarihli ek kararı ile miktar itibariyle kesin olan karara karşı yapılan temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin yukarıda sözü edilen ek kararına karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkillerinin babası ...'nun 2015 yılında vefat ettiğini, geriye davacıların mirasçı olarak kaldığını, çekişmeli taşınmazların davacıların murisi ...'dan intikal ettiğini, ancak kadastro çalışmaları esnasında bu taşınmazların davalılar murisi ... adına tapuya kayıt ve tescil edildiğini, toplanan delillerin ve tanık beyanlarının takdirinde hataya düşüldüğünü, bu nedenle mahkemenin kararının yerinde olmadığını, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü belirterek kararın bozulmasına talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi zilyetlik hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğinden ibarettir.
3.2. İlgili Hukuk:
3.2.1 Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı yahut davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkında sahiptir; yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme huzuruna taşınma hakkı teminat altına alınmıştır. Mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru hakkı adil yargılanma hakkının saç ayaklarındandır. Bu anlamda mahkemeye erişim hakkı kapsamında uyuşmazlığın etkin şekilde sonuçlandırılması ancak kanun yolu denetimi ile mümkündür. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararlarının denetim mekanizmasını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, erişim hakkını ihlal edebilir.
3.2.2 28.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesi ile 'Kadastro Mahkemesinin veya askı ilan süresinden sonra, kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu mahkemelerce verilen kararlara karşı, miktar ve değere bakılmaksızın 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.' hükmü getirilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1 Bahsi geçen 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin gerekçesinde de açıkça belirlendiği üzere, bu madde ile mevzu davaların mülkiyet hakkına doğrudan tesirinden ötürü ehemmiyeti gereği miktar ve değerine bakılmaksızın kanun yolu incelemesine tabi tutulması suretiyle etkin denetim mekanizması oluşturulması amaçlanmıştır.
3.3.2 Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, hukuki belirlilik ilkesi, etkin denetim mekanizmasının oluşturulması gayesi ve 7251 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 3402 sayılı Kanun’a eklenen Ek 6. maddesinin düzenleme amacı bir arada değerlendirildiğinde, tereddüte yol açan usul hükümlerinin aşırı şekilci olarak uygulanması neticesinde yasanın denetim yollarının kullanımını önemli ölçüde etkileneceğinden, kanun yolu başvuru aşamalarının süren usul işlemlerinden olduğu, hükmün kesinleşinceye kadar geçirdiği derecatın bir bütünü oluşturduğu hususları da göz önüne alındığında, 3402 sayılı Yasanın Ek 6. maddesinin henüz kanun yolu aşamasında olan dava dosyalarına, yürürlük tarihinden bağımsız olarak sirayet edeceği hususunun tereddütsüz olduğu anlaşılmaktadır.
3.3.3 Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince dava değeri temyiz incelemesine ilişkin parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış olan eldeki tapu iptali ve tescil davasında, temyiz dilekçesinin ek karar ile reddine karar verilmiş olması yukarıda değinilen yasal düzenlemeye aykırıdır. Şu halde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken dava değeri dikkate alınarak temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi hatalıdır.
3.3.4 Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) nolu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine, kararın (IV./3.1) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ
Yukarıda (V/3.3.1, 3.3.2 ve 3.3.3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz talebinin miktardan reddine ilişkin ek karar yerinde olmadığından, davacılar vekilinin ek kararın usulsüz olduğuna ilişkin temyiz taleplerinin kabulü ile Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 30.04.2019 tarihli ek kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL. bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına, 12/01/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temiz kanun yoluna başvurulabilir.” Şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. Maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.
6100 sayılı HMK’nın geçece 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. Maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” Demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum. Diğer yandan,
Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 500.TL olarak gösterildiği, keşfen değerin 17.224. TL olarak belirlendiği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan kesin olarak reddedildiği, bu kararın temyiz talebinin de kararın değer itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle ek karar ile reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir.
Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur.
Aynı Yasanın 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Harçlar Kanununun uygulaması kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.
Anayasanın 36. maddesinin ise somut olayda uygulanması, ancak mahkeme önünde tarafların eşitliği ilkesi bakımından olabilir. Bu durumda da 6100 sayılı HMK hükümlerinin herkes için aynı şekilde uygulanmasıyla bu ilke gerçekleştirilebilir. Sayın çoğunluk HMK'nın dava değeri ve kanun yollarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa bu hükümlerin iptali yoluna gitmelidir.
Hal böyle olunca, taşınmazın keşfen belirlenen değeri dava değeri olup bu değer üzerinden temyiz talebinin reddine karar verilmesi isabetlidir. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 Başvuru nolu kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek kararın onanması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ısrar hakkını da elinden alacak şekilde ek karar kaldırılarak esasa ilişkin hükmün onanmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.