Ceza Genel Kurulu 2019/317 E. , 2022/9 K.
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 327-547
Kasten yaralama suçundan sanık ...'in TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.09.2015 tarihli ve 327-547 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 25.03.2019 tarih ve 9170-6127 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 19.04.2019 tarih ve 358641 sayı ile;
'...5237 sayılı TCK'nin 'Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular' başlıklı 58. maddesi;
'(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.' şeklinde düzenlenmiştir.
Dosya kapsamına göre; sanık ... ile mağdur ... ...'in yaklaşık 24 yıllık evlilikleri olup, bu evlilikten yetişkin üç erkek çocukları bulunmaktadır. Olay tarihinde aralarında çıkan tartışmada sanığın bir defa tekme ile mağdura vurduğu, bu nedenle mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, olayın adli makamlara intikal ettiği ve sanık hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmıştır. Mağdur ... ..., eşi olan ...'den şikâyetçi olmadığını beyan etmiş, olay nedeniyle zararının bulunmadığını belirtmiştir. Mahkemece, sanığın eylemi eşe karşı kasten yaralama olarak vasıflandırılmış, cezanın şahsileştirilmesi sırasında TCK'nın 58/3. maddesindeki zorunluluk vurgulanarak temel ceza olarak 5237 sayılı Kanun'un 4 aydan 1 yıla kadar ceza öngören 86. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 4 ay hapis cezası belirlenmiş, aynı Kanun'un 86/3-a ve 62/1. maddeleri uygulanarak sanık hakkında neticeten 5 ay hapis cezasına hükmolunmuş, TCK'nın 50/2. maddesi gereğince yasal engel bulunduğu gerekçesiyle sanık hakkında TCK'nin 50/1. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinin 3. fıkrasına göre, tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para cezası öngörülmüş ise hapis cezasına hükmolunacağı, aynı Kanun'un 50. maddesinin 2. fıkrasında ise seçimlik ceza öngören düzenlemelerde hapis cezasının tercih edilmesi hâlinde bu cezanın artık para cezasına çevrilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Seçimlik olarak tercih edilen hapis cezasının seçenek tedbire çevrilemeyeceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. 5237 sayılı Kanun'un 50. maddesinin 5. fıkrasında hapis cezasının tedbire çevrilmesi hâlinde asıl mahkûmiyetin bu madde hükümlerine göre çevrilen tedbir olacağı açıkça vurgulanmış olduğundan, hapisten çevrilen tedbirin infazının mükerrirlere özgü infaz rejiminde çektirilmesi de mümkün değildir. Kanunun bütününü yok sayarak tekerrür koşullarının varlığı hâlinde sanığın cezasının şahsileştirilemeyeceğini ve tedbire çevrilemeyeceğini ileri sürmek kanaatimizce ceza adaleti ile de bağdaşmayacaktır. Somut olayda; mahkemece zorunlu olarak hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi yasaklanmışken, seçenek tedbire çevrilmesine kanuni bir engel bulunmamaktadır. Sanık ile evli olan ve aynı evde ikamet eden mağdur, zararı olmadığını söyleyerek şikâyeti bulunmadığını ifade etmektedir. Sanık ise tüm aşamalarda teslimiyetçi bir tavır takınmış, eşi ile barıştıklarını belirtmiştir. Yerel mahkemece verilen ceza TCK'nin 50/1. maddesine göre şahsileştirilmeden ve yasal olmayan gerekçe 50/1. maddesinin uygulanamayacağı yönünde verilen karar hukuka aykırıdır...' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.05.2019 tarih ve 11343-10146 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK'nın 86/2. kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK'nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun'un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olup olmadığını belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.04.2015 tarihli ve 8786-7716 sayılı iddianame ile; sanık ... hakkında, eşi ...'i kasten yaraladığı iddiasıyla ve TCK'nın 86/2, 86/3-a, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
... 6. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın kasten yaralama suçundan TCK'nın 86/2, 86/3-a, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.04.2019 tarih ve 9170-6127 sayı ile onanmasına karar verildiği,
Sanığın 8. Asliye Ceza Mahkemesince genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilen 5 ay hapis cezasına ilişkin kararın 07.11.2013 tarihinde Yargıtay 8. Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleştiği, tekerrüre esas olduğu ve tekerrür hükümlerinin uygulandığı,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK'nın 'Yaptırımlar' başlıklı üçüncü kısmının, 'Cezalar' başlıklı birinci bölümünde yer alan “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesi;
“(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
(2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
(6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi hâlinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhâl infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir” hükmünü taşımaktadır.
Hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmesi, cezanın sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. Kanun koyucu bu kapsamda hâkime belli şartlar çerçevesinde hükmolunan kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir.
Ceza kanunumuzda suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir. TCK'nın 45. maddesinin madde metni ve gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere ceza olarak sadece hapis ve adli para cezası öngörülmüştür. Şu hâlde adli para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımların her biri aynı nitelikte olmamakla birlikte 'güvenlik tedbiri' olduğu kabul edilmelidir. Nitekim 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun 4/1-d. maddesinde açıkça adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımların 'güvenlik tedbiri' niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu yaptırımların infaz sürecinde değiştirilebilir olmaları da güvenlik tedbiri olarak nitelendirilmelerine uygundur.
Ancak TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım olarak öngörülen güvenlik tedbirleri ile TCK'nın 'güvenlik tedbirleri' başlıklı 2. bölümünde 53-60. maddeler arasında düzenlenen klasik güvenlik tedbirleri arasında bir fark bulunduğu da bir gerçektir. Güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için kusurun tespit edilmesine gerek yokken seçenek yaptırım olan güvenlik tedbirleri ancak kusurlu bulunan kişi hakkında uygulanabilmektedir. Bu bakımdan TCK'nın 50. maddesindeki seçenek yaptırım niteliğindeki güvenlik tedbirleri kısa süreli hapis cezasının yerine uygulanmaktadır. Mahkemece hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak 'tedbir'e hükmedilmesi hâlinde faile ayrıca ceza verilemeyecektir. TCK'nın 50/5. maddesi hükmü uyarınca da uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbir olacaktır.
Tekerrür, 765 sayılı TCK’da cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi kurumu olarak düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK'nın “Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular” başlıklı 58. maddesinin 3. fıkrasında; “Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur” düzenlemesine yer verilmiştir.
Maddenin 3. fıkrasında mükerrirliğin sonuçlarından olan, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis ve para cezası öngörülmesi durumunda hapis cezasının seçilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Kanun koyucu TCK'nın 58/3. maddesindeki düzenleme ile suç işlemekte ısrar eden sanık ile ilk defa suç işleyen sanığı birbirinden ayırmak için mükerrir olan sanık hakkında temel ceza olarak hapis cezasının tercih edilmesini ve bu cezanın adli para cezasına çevrilmemesini amaçlamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.03.2013 tarihli ve 1500-95 sayılı kararında; “Sanığın, mükerrir olması nedeniyle TCK'nın 58/3. maddesi gereğince, 86/2 ve 125/1. maddelerinde düzenlenen seçenek yaptırımlardan hapis cezasının tercih edilmesi ve 50/2. maddesi gereğince seçilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığı,” sonucuna ulaşılmıştır. Somut olayda çözümlenmesi gereken, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK’nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olarak ise; 'Suçta ve cezada kanunîlik' ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
Latince '... ' olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesinde de, 'Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.' şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde 'Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.' şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 2. maddesinde de;
'(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.' hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
Aynı Kanun'un 'Cezanın belirlenmesi' başlıklı 61. maddesinin 10. fıkrasında ise;
'Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.' hükmü getirilmiştir.
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun 'açıkça' suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda 'belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suç oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa'nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faaliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faaliyeti olan kanunun tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir.
Roma Hukukunda kaynağını bulan Latince “... non sunt extenda” olarak ifade edilen 'İstisnalar geniş yorumlanamaz” ilkesi paralelinde ceza kanunlarının veya diğer kanunların, genel kurallara istisna oluşturan hükümlerinin, öngörüldükleri süre ve olaylar dışında uygulanamayacakları kabul edilmiştir. Kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 50. maddesinin ilk fıkrasına göre kısa süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına veya anılan düzenlemedeki diğer yaptırımlara çevrilmesi mümkün olmakla beraber, sanığın mükerrir olması nedeniyle TCK'nın 58/3. maddesindeki emredici hüküm uyarınca seçenek olarak düzenlenen cezalardan hapis cezasının tercih edilmesi kanuni zorunluluktan kaynaklanmış olsa bile aynı Kanun’un 50/2. maddesindeki yasaklayıcı hüküm nedeniyle, bu hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı, fakat adli para cezasına ilişkin açıkça yasaklama hükmü getiren Kanun koyucunun TCK’nın 50. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen diğer seçenek yaptırımlar yönünden herhangi bir yasak getirmemiş oluşu, kıyas veya genişletici yorum yoluyla hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK’nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun’un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinde yasal bir engel bulunmadığı, kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında seçenek yaptırım öngörülen TCK'nın 86/2. kapsamında kalan kasten yaralama suçunda TCK'nın 58. maddesinin 3. fıkrası gereğince hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezanın aynı Kanun'un 50/1-a maddesinde düzenlenen adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesinin mümkün olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 25.03.2018 tarihli ve 9170-6127 sayılı'onama' kararının KALDIRILMASINA,
3- ... 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.09.2015 tarihli ve 327-547 sayılı hükmünün sanık hakkında mükerrir olması nedeniyle hapis cezası tercih edildiği, 5237 sayılı Kanun'un 50/1-a maddesinde öngörülen seçenek yaptırımlardan adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı, ancak diğer seçenek tedbirlere çevrilebileceği gözetilmeden, yetersiz ve yasal olmayan gerekçeyle aynı Kanun'un 50/1. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.01.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.