Ceza Genel Kurulu 2010/258 E. , 2011/46 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 28.02.2008
Sayısı : 202–54
Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan sanık ...'ın, 5237 sayılı TCY’nın 85/2, 62 ve 50. maddeleri uyarınca sonuç olarak 15.200 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2008 gün ve 202–54 sayılı hüküm, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 18.06.2009 gün ve 6953–7218 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.12.2010 gün ve 261055 sayı ile;
“Olay tarihinde Eminönü–Üsküdar arasında yolcu taşıyan '.....' isimli yolcu teknesi ile, Karadeniz–Marmara Denizi istikametinde seyreden 'Adil Kaptan' isimli kum kosterinin İstanbul Boğazı Üsküdar açıklarında lokal olarak oluşan sis ortamında çarpışmaları sonucu bir kişinin öldüğü, birden çok kişinin yaralandığı olayda, ..... isimli teknenin kaptanının asli, Adil Kaptan isimli geminin kaptanı ..., Tur–Yol Kooperatifi sefer operasyon sorumlusu ve terminal görevlisi ..., İstanbul Liman Başkanlığı’nın olay saatinde nöbetçi denetleme memuru ... ile ..... isimli teknenin sahibi ...'un tali kusurla olaya neden oldukları iddiasıyla, 5237 sayılı TCK’nın 85/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanıkların suçu sabit görülerek cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Cumhuriyet savcısının ve sanıklar müdafilerinin hükmü temyiz ettikleri, Cumhuriyet Başsavcı1ığımızca yapılan inceleme sonucu, temyiz istekleri yerinde görülmediğinden temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması talep edilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan inceleme sonucunda da, temyiz itirazları yerinde görülmeyerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yüksek Dairenin kararına, hükümlü ... müdafileri tarafından 08.10.2009 ve 05.03.2010 tarihli dilekçelerle itiraz edilmesi üzerine yapılan inceleme sonucunda aşağıda belirtilen nedenlerle ve sanık lehine olması nedeniyle süreye tabi olmaksızın itiraz edilmesi düşünülmüştür.
İtiraz konusunu, İstanbul Liman Başkanlığı’nda denetleme memuru olarak göre yapan ... hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre soruşturma izni alınmadan kamu davası açılması oluşturmaktadır.
...'ın, olay saatinde sisten dolayı transit gemi geçişini durdurmasına rağmen, sisin en yoğun olduğu bölgedeki yerel trafiğin devam etmesine izin vermesi nedeniyle kusurlu bulunarak cezalandırılmasına karar verilmiştir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin yargılanması Hakkında Kanunun 2. maddesi;
'Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır’.
Hükmünü içermektedir. Buna göre, yürüttükleri kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurların, görevleri nedeniyle işledikleri suçlarda bu kanun uygulanacaktır.
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’nın, taşra teşkilatı içerisinde yer alan İstanbul Liman Başkanlığı'nda asli ve sürekli görev yapan ve 657 sayılı Kanuna tabi denetleme memuru olan sanık, olay saatinde nöbetçi olup, görevi nedeniyle, sisin en yoğun olduğu bölgedeki yerel trafiği durdurması gerekirken durdurmadığı için kusurlu sayılmıştır. Suçu görevi nedeniyle işleyen sanık, görevi ve sıfatı nedeniyle özel soruşturma ve kovuşturma usulüne de tabi değildir. Maddenin ilk iki fıkrası olayımızda mevcuttur.
Dava konusu suçun ağır cezalık suçlardan olması nedeniyle maddenin üçüncü fıkrası yönünden olaya baktığımızda;
Öncelikle 527l sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda suçüstü hali düzenlenmemiş, 3005 sayılı Kanun da 5320 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. Kaldı ki, suçüstü hali düzenlense dahi, sanığımız açısından suçüstü hali mevcut değildir.
İzah edilen yasal düzenlemeler karşısında, İstanbul Liman Başkanlığında denetleme memuru olan ve atılı suçu görevi nedeniyle işleyen sanık hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılması gerekirken, bu hususa uyulmayarak genel hükümlere göre yapılan soruşturma ile açılan davada, 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre soruşturma izni alınması, sanık yönünden CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla esasa ilişkin hüküm kurulması yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu'nca çözülmesi gereken uyuşmazlık; Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü İstanbul Liman Başkanlığı’nda “denetleme memuru” olarak görev yapan sanığın, nöbetçi olduğu gün ve saatte meydana gelen deniz kazası ile ilgili olarak yargılanabilmesi için, 4483 sayılı Yasanın 2. maddesine göre izin alınmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık ...'ın, Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü İstanbul Liman Başkanlığı’nda kontrol görevlisi olarak görev yaptığı, nöbetçi olduğu, 07.04.2007 günü saat 14.45 sıralarında Eminönü–Üsküdar arasında yolcu taşıyan ve Tur–Yol Kooperatifi bünyesinde faaliyet gösteren “.....” isimli yolcu teknesi ile Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru seyir halinde olan Vega Eğitim Sağlık Tekstil Gıda Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'ne ait “Adil Kaptan” isimli kum kosterinin, İstanbul Boğazı Üsküdar açıklarında oluşan sis nedeniyle çarpıştıkları ve meydana gelen deniz kazası sonucunda bir kişinin öldüğü, kırk iki kişinin de yaralandığı,
Soruşturma aşamasında, uzak yol kaptanı olarak görev yapan bilirkişiden alınan rapora göre; sanık ...'ın, sisten dolayı transit gemi geçişini durdurmasına rağmen, sisin en yoğun olduğu bölgede yerel trafiğin devam etmesine izin verdiği için tali kusurlu olduğu,
Cumhuriyet savcılığınca izin alınmaksızın yürütülen soruşturma sonucunda sanık hakkında kamu davasının açıldığı, yerel mahkemece sanığın mahkûmiyetine karar verildiği ve Özel Dairece de hükmün onandığı,
Anlaşılmaktadır.
10.08.1983 gün ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. maddesinde; “Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, denizcilik sistem ve hizmetlerinin ülkenin deniz ilgi ve çıkarlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak tahsisi ve geliştirilmesi için, Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı'nın kurulmasına, teşkilat ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir” şeklindeki düzenlemeye yer verilmiş, 2. maddesinde Denizcilik Müsteşarlığının görevleri düzenlenmiş, 3. maddesinde de; Denizcilik Müsteşarlığının merkez ve taşra teşkilatlarından oluşacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 24. maddesi uyarınca; “kadroların tespiti, ihdası, kullanılması ve iptali ile kadrolara ilişkin diğer hususlar, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre düzenlenir”,
Geçici 2. maddesinde; “Ekli 2 sayılı cetvelde belirtilen kadrolar ihdas edilerek Geçici 1'inci maddeye göre devredilen kadrolarla birlikte 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Denizcilik Müsteşarlığı bölümü olarak eklenmiştir. Denizcilik Müsteşarlığına devredilen kadrolar, aynı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvelin Ulaştırma Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmıştır” ,
Ek 4. maddesinde de; “Türk boğazlar bölgesinde ve diğer kıyılarımızda; gemiler, tankerler ve her türlü deniz aracı ile tersaneler ve kıyı tesislerinde meydana gelen yangın ve kaza halleri ile doğal afetlerde denizde seyir güvenliğini sağlamak ve çevre kirliliğini önlemek, bu hallerin karada sebep olabileceği yıkım ve zararları engellemek amacıyla; deniz ulaştırması, liman ve tersane hizmetlerinin planlanmasına yönelik faaliyet gösteren tüm kamu kuruluşları ile özel kuruluşların faaliyetlerinin düzenlenmesi, koordinasyonu, sevk ve idaresi, krize neden olan olayların başlangıcından neticelerinin ortadan kalktığının idarece belirlenmesine kadar geçecek süre içerisinde Denizcilik Müsteşarlığının görev ve yetkisindedir.
Müsteşarlık, bu görev ve yetki doğrultusunda, krizi yaratan olayların önlenmesi, ortadan kaldırılması veya kamu yararı ve milli menfaatlere uygun olarak sona erdirilmesi amacıyla; 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 2 nci maddesin (ı) bendi hükmü uyarınca acil durum yöntemine geçildiği hallerde, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın eleman, malzeme ve her türlü kara, deniz ve hava aracını temin eder veya ettirir, alınacak mal ve hizmetlerin bedelini belirler, ödemeleri yapar veya yaptırır” biçiminde düzenlemeler getirilmiştir.
Anılan Kararnameye ekli 2 sayılı listede; denetleme memurunun, genel idari hizmetler sınıfı içerisinde yer aldığı belirtilmiştir.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin usuller, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 2. maddesinde; “Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz” şeklinde düzenlenmiş,
765 sayılı TCY'nın uygulaması yönünden kimlerin memur sayılacağı, anılan Yasanın 279. maddesinde hüküm altına alınmış, belirtilen maddenin birinci fıkrasında iki bend halinde yapılan düzenlemeyle 'kamu görevi' yapanlar, aynı maddenin ikinci fıkrasında iki bend halinde yapılan düzenlemeyle de 'kamu hizmeti' yapanlar şeklinde bir ayırıma yer verilmiştir.
Bu düzenlemeye göre; 'kamu görevi' yapanların, Ceza Yasası uygulamasında memur sayılacakları, buna karşın 'kamu hizmeti' yapanların ise 'memur' sayılmayacakları ilke olarak benimsenmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında ise, 765 sayılı TCY'nın uygulamasında duraksamalara neden olan 'kamu görevi' ve 'kamu hizmeti' gibi ikili ayırımı reddeden görüş benimsenerek, 765 sayılı Türk Ceza Yasasındaki 'memur' tanımının doğurduğu sakıncaları gidermek amacıyla, memur kavramını da kapsayacak biçimde 'kamu görevlisi' kavramına yer verilmiş,
5237 sayılı TCY'nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde; 'kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi' denilmek suretiyle de 'kamu görevlisi”nin tanımı yapılmıştır.
Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için aranacak yegâne ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.
Kamusal faaliyet de, anılan madde gerekçesinde; 'Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir' şeklinde tanımlanmıştır.
Ayrıca; kamuya ait yetki ve gücü kullanacak organların, bu kamusal faaliyetlerine 'genel idare esaslarına' göre katılan ve yardım edenlerin de 'kamu görevi' yaptıklarının kabulünde zorunluluk vardır.
Bu nedenle; 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendindeki 'kamu görevlisi' tanımında yer alan 'katılan kişi' ibaresi ile, madde gerekçesinde yer alan 'kamusal faaliyet' açılımından hareketle, bir kimsenin Ceza Yasası uygulamasında 'kamu görevlisi', yapılan faaliyetin de 'kamusal faaliyet' sayılabilmesi için, kamu adına yürütülen bir hizmetin bulunması, bunun da Anayasa ve yasalarda belirlenmiş usullere göre verilmiş bir siyasal karara dayalı olması ve ayrıca faaliyetin kamuya ait güç ve yetkilerin kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
10.08.1983 tarih ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesine göre kurulan ve Başbakanlığa bağlı Denizcilik Müsteşarlığı’nın taşra teşkilatı bünyesinde faaliyette bulunan İstanbul Liman Başkanlığı’nda, anılan Kararnameye ekli 2 sayılı listede genel idari hizmetler sınıfında gösterilen ve denetleme memuru olarak görev yapan sanığın, genel idare esaslarına göre atanması sebebiyle, kamu hukuku yükümlülüğü altına girdiği, bu nedenle 5237 sayılı TCY'nın 6/c maddesi uyarınca yasalarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş bir siyasal kararla, bir kamu hizmetinin yürütülmesine “genel idare esaslarına göre” iştirakinin söz konusu olması itibariyle, 5237 sayılı TCY uygulamasında “kamu görevlisi” olduğunda bir duraksama bulunmamaktadır.
O halde kamu görevlisi olan sanığın, görevi sebebiyle işlediği ve CYY’nın 2/1-j maddesinde tanımı yapılan suçüstü hali olarak kabulünde olanak bulunmayan inceleme konusu eyleminden dolayı yargılanabilmesi için 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca ilgili merciden izin alınması zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire onama kararının sanık ... yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 18.06.2009 gün ve 6953–7218 sayılı onama kararının sanık ... yönünden KALDIRILMASINA,
3- Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.02.2008 gün ve 202–54 sayılı hükmünün, sanık ... yönünden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.